18 Aralık 2016 tarihinde Fransız Sürekli Devrim Kolektifi (CoReP) tarafından yayınlanan, bizim de imzaladığımız Suriye bildirisi aşağıdadır.

Suriyeli İşçi Sınıfı ve Gençlerle Dayanışma: Kahrolsun Esad rejimi, Kahrolsun Rus ve Türk emperyalizmi, Kahrolsun El-Fetih ve diğer İslamofaşist çeteler:

13 Aralık 2016 tarihinde Baasçı Esad rejimi güçleri; Lübnan’ın Hizbullahçı güçleri, İran’ın Şii milisleri ve Rus emperyalizminin desteğiyle beraber Halep’i geri almayı başardılar. Kimse bir zamanlar varlık içinde bir şehir olan bu kentten kaç kişinin iltica ettiğini tam olarak bilememektedir. Esad’ın askerleri girdiğinde şehirde hâlâ 250.000 civarında kişi yaşamaktaydı. Aylar süren kuşatma; tıbbî hizmetlerin, ikmallerin, donanımların ve konutların çöküşüne yol açtı. Suriye ordusunun helikopterlerinin, Rus ordusunun uçaklarının, topçuların atışları ve cihatçı milislerin şiddeti hayal bile edilemeyecek bir terör atmosferi oluşturdu.

Türkiye’nin ve Basra körfezini İslamcı rejimleri, Amerikan ve Batı Avrupa emperyalizmleri açık bir şekilde cihatçıları ve selefileri gerek silâh gerekse istihbaratlarıyla desteklediler. Hatta 2001 Eylülü’nden sonra “terörizme karşı savaşın” hedefi olan yerel El Kaide unsurlarını bölgede barışın tesisinin garantörü olarak gösterecek kadar ileriye gittiler.

2006 senesinin sonundan bu yana ABD’nin dış politikadaki amacı, Suriye hükümetini elinden geldiğince istikrarsızlaştırmaktı. Bu amaç Sünni ve Şiiler arasında mezhepçi savaşları kışkırtmayı, Baas rejimine düşmanlığı yüreklendirmeyi, “muhalefet” güçlerine yardımın Körfez hanedanları ve ABD tarafından organize edilmesini de kapsıyordu. Suudi Arabistan’ın Vahhabileri her çeşit İslamcı grupları eğitmek, silahlandırmak, ve finanse etmek konusunda ortamı kendilerine uygun buldular.

2011 yılında Tunus ve Mısır’daki iki diktatör rejimin düşmesine yol açan kitle protestolar dalgası Suriye’ye fazla sıçramadı. Özellikle Şam’ın merkezi bu protestolardan hiç etkilenmedi. Esad rejimi, Suriye’deki bu protestoları büyük bir şiddetle bastırdı. Bölgede devrimci işçi partilerin eksikliği, yığınların yerel baskıcıların ve onların emperyalist destekçilerinin egemenliğini kırma teşebbüslerini başarısızlığa sürükledi. Bu başarısızlığın ana sorumlusu Stalinizm’dir. 1930’lu yıllardan beri az gelişmiş ülkelerin komünist partileri “milli demokratik devrim” veya “emperyalizm karşıtlığı” adına emekçilerin menfaatlerini millî burjuvazilerin menfaatlerine bağladılar ve böylece işçi sınıfını yerel burjuvazinin sadık destekçisi haline getirdiler.

1978’de şahı deviren İran devrimi ve akabinde din adamları tarafından yürütülen faşist karşı devrimin (1979) ardından ABD emperyalizmi, bölgedeki birincil müttefiklerinden destek alarak tekrar hakimiyet kazanmaya çalıştı. Emperyalistler hiçbir zaman yerel müttefikleri konusunda çok seçici olmamışlardır. Dün terörist olarak adlandırdıklarını ertesi gün özgürlük savaşçıları olarak sunmuşlardır ve sunmaya devam etmektedirler. ABD’nin seksenli yıllarda komünizm karşıtı cihatçılara desteği islamofaşizmi yaydığı gibi, 2003 yılında Irak işgâli de Irak subaylarını geleceğin IŞİD’inin kurmayları olmaya itti.

Bölgenin emperyalistler tarafından kontrolü zayıfladığı sırada, İsrail hükûmeti bu durumdan Batı Şeria üzerinde daha fazla baskı kurmak ve Gazze’deki Filistin halkına karşı 2008, 2012 ve 2014 yıllarında şiddetli saldırılarda bulunmak için yararlandı. Bir NATO üyesi olan Türkiye’de ise burjuvazinin dinci kesimleri İslamcı bir rejim kurdular. Yeni rejimin amaçlarından biri (Ki bu, yılların hakimi Kemalist burjuvazi çizgisinin devamındadır) kendi toprakları üzerinde hatta Suriye sınırında Kürtlerin statü kazanmasını önlemektir. Bölgedeki çeşitli burjuva Kürt partileri bağımsız bir Kürdistan’ın diplomatik temellerini kâh şu, kâh bu emperyalizm ile ittifak kurarak, şu ya da bu yerel güç ile anlaşarak kurmaya çalışmaktadırlar. Bu da Suriye, Türkiye, Irak ve İran’daki Kürt emekçilerin kahramanca mücadelelerinin böylece başarısızlığa sürüklenmesine, Kürt yığınların menfaatlerinin ihanete uğramasına yol açmaktadır.

2015 yılının Eylül ayında Rus emperyalizminin Suriye’de doğrudan müdahalesi ile durum daha da vahim bir hâl aldı. Dünyayı yeniden paylaşma savaşında, Rus ve Amerikan emperyalizmleri birbirlerine Ukrayna’dan sonra Suriye ve Irak’ta da meydan okumaktalar. Karşıt emperyalizmler ve rakip burjuvaziler (bir tarafta Suriye, Irak ve İran, diğer tarafta ise Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye) tarafından Orta Doğu’nun kontrol mücadelesi; emekçiler, kadınlar, ihtiyarlar ve çocukların kan ve gözyaşları üzerinden yapılmaktadır. Etnik temizlik, millî ya da dinî azınlıkların katli milyonlarca kadın ve erkeği kaçmaya itti. Ya kendi ülkelerinde yerlerinden oldular, ya da başka ülkelere sığındılar.

Emperyalist sistemin Orta Doğu’da yol açtığı barbarlık; dünyadaki çeşitli sosyalist örgütlerde de tehlikeli tutumlar oluşturmuştur. Bunlardan birincisi “emperyalizme” karşı mücadelede bir aktör olarak gördükleri İslamcılarla Suriye Devrimi’ni gerçekleştirecek bir “halk cephesi” kurma anlayışıyken diğeri de  emperyalist devletlere (bu anlayışta tek emperyalistler ABD ve AB’dir) karşı savaştıkları için “anti-emperyalist” olarak adlandırılan 40 yıllık Esad diktatörlüğünü destekleyici garabet tutumdur.

Batılı emperyalizmi, destekçi burjuva partileri ve ana-akım medyaları Halep’teki “insani facia” için timsah gözyaşları dökerken, Irak’ın ikinci kenti Musul’da da durumun çok farklı oldmadığını gizlemektedirler. 17 Ekim’de Musul’da operasyonların başlamasından bu yana resmi kaynaklara göre 99.300 Iraklı yerlerinden oldu. NATO güçlerin aralıksız bombardımanları kenti yerle bir etti ve sivillere büyük can ve mal kaybı yaşattı.

Irak, ABD, İngiliz ve Kürt güçleri Musul’u IŞİD’den geri almak istiyorlar, fakat bu IŞİD’in dinci ve baskıcı olduğundan değil, onun tüm yabancı güçlere karşı savaşmasından ve sömürgecilikten kalma hudutları tanımamasındandır. Koalisyonun hedeflerinden biri muhtemelen IŞİD savaşçılarını Suriye’ye döndürmeye ve oradaki İran ve Rus konumlarını zayıflatmaya zorlamaktır. Zaten bu İran ve Rus güçlerinin Halep’e yaptığı saldırı sırasında IŞİD Palmira’nın kontrolünü tekrar ele geçirmiş gibi görünmektedir.

Suriyeli halkıyla dayanışma göstermek için uluslararası bir işçi sınıfı sendikası ve emekçi partilerin cephelerini oluşturmalıyız. Bu oluşumları mültecilere sınırları açmak, kendi emperyalist devletimizle mücadele etmek, herhangi bir taraf lehine müdahalelere karşı çıkmak ve tüm emperyalist uçak, gemi ve özel güçlerin geri çekilmesini sağlamak için kullanmalıyız. Aynı zamanda oluşturulacak işçi hareketi laik Arap burjuvazisine ya da İslamcı burjuvazilere hiçbir şekilde taviz vermemelidir.

“Baş düşman kendi ülkemizdedir” Karl Liebknecht’in haydutların savaşı sırasında haykırdığı günden bu yana devrimci Marksist akımın temel sloganlarından biridir. Zafer için, burjuvazinin devrilmesi için, Irak ve Suriye’de işçi devletinin kurulması için, Orta Doğu’da sosyalist bir federasyon kurulması için bu tutumda ısrar önemli ve gereklidir. Bütün ülkelerinin işçilerini birleştirecek tek yol budur.

18 Aralık 2016

Collectif révolution permanente (France)

Patronsuz Dünya (Türkiye)

Tendência Marxista-Leninista (Brazil)

 

For English: http://www.revolucionpermanente.com/english/?p=260

Pour le Français: http://www.revolucionpermanente.com/francais/?p=443

Für Deutsch: http://www.revolucionpermanente.com/deutsch/?p=169