8 Saat Seferberliği Ve 1 Mayıs’ın Doğuşu

1880’li yıllarda kapitalizmin geliştiği ABD’de ve birçok ülkede işçiler günde on, on iki, bazen de on dört saat çalışıyorlardı. AFL( Amerikan İşçi Federasyonu) 1884’teki 1 Mayıs 1886 günü sekiz saatlik iş günü için ülke çapında bir genel grev düzenleme kararı aldı. Bu amaçla başlatılan kampanya, ABD işçi sınıfı tarafından çok büyük coşkuyla karşılandı ve kısa sürede bir kitle hareketi boyutunu kazandı. Eylemlilikler sonucu daha 1 Mayıs’a gelmeden 30 bin işçi 8 saatlik iş gününü kazanmıştı bile. Genel görevin kendisi de başarılı oldu. Tahminlere göre greve katılan 350 bin işçiden 185 bin kadarı bu eylem sonucunda 8 saatlik işgününü kazandı. Ayrıca 1 Mayıs eylemleri sayesinde 200 bin kadar işçinin de iş saatleri on dörtten on ikiye, on iki den ona, ondan dokuza indi.

İşçilerin bu gövde gösterisi patronları iyice korkutmuştu. Görevden hemen sonra patronlar ve devlet, işçi örgütlerine karşı saldırıya geçtiler.

Saldırının en yoğun yaşandığı yerlerden biri işçi sınıfının militanlığı ile tanınan Chicago oldu. Burada 3 Mayıs günü polis silahsız grevci işçilere saldırılarak dört işçiyi öldürmüş, çok sayıda işçiyi de yaralamıştı. Bu saldırıyı protesto etmek amacıyla ertesi gün Haymarket adlı meydanda bir miting düzenlendi. Miting tamamen şiddetsiz ve düzen içinde geçti fakat mitingin sonuna doğru yan sokaktan atılan bir bomba sekiz polisin ölümüne yol açtı. Polis derhal ateş açarak çok sayıda işçiyi öldürdü.
Bu olayı izleyen günlerde polis ve burjuva obasını işçi sınıfına karşı topyekün bir saldırı başlattı. Polis; sendikaların binalarına, hatta işçilerin evlerine baskınlar düzenledi, yüzlerce işçi tutukladı. Bütün ülke çapında burjuva basını, bomba olayından tüm işçi sınıfını ve özellikle 8 saat hareketini sorumlu gösteren bir kampanya başlattı.

Sonunda tutuklanan yüzlerce işçi içerisinden sekizi mahkemeye çıkartıldı. Bunların hepsi de işçi mücadelesinin tanınmış militanlarıydı. Bu sekiz kişiden yalnızca biri bomba patladığında miting alanında bulunuyordu, o da konuşmacılardan biriydi. Ayrıca bu 8 kişinin bombayla ilişkili olduğuna dair en ufak bir delil yoktu. Ancak bu gerçekler bir şeyi değiştirmedi. Bu mahkemede görülen dava, bomba davası değildi. Burjuvazi işçi sınıfının bu militanlarını görüşleri ve örgütlenme çalışmaları nedeniyle yargılıyordu. Mahkeme ” Bombacı her kimse bu kişilerin konuşmalarından etkilenmiş olmalıdır.” gibi dayanıksız ve belirsiz bir gerekçe ile sanıkları suçlu buldu ve yedisini ölüme mahkum etti. Ülke çapında düzenlenen protesto kampanyasına rağmen bu 7 işçiden dördü, 11 Kasım 1887’de idam edildi. Bu 4 militan ABD işçi sınıfı tarihinde Haymarket şehitleri diye bilinirler.

İdamlardan 6 yıl sonra eyalet hükümeti davanın haksız ve kasıtlı olduğunu kabul etti ve geri kalan üç militan serbest bırakıldı. Ancak bu olayın da dahil olduğu baskı kampanyası belli ölçüde amacına ulaşmış, ABD işçi sınıfının militan kanadını oluşturan örgütleri iyice zayıflatmıştı. Buna karşılık, daha tutucu ve reformist nitelikteki AFL, 1 Mayıs kampanyasındaki öncü rolün de etkisiyle Amerikan işçi sınıfı içinde kendine köklü bir yer bulmayı başardı.

Genelde 1 Mayıs hareketinin hem Amerikan hem de uluslararası işçi hareketi tarihinde önemli bir yeri vardır. ABD işçi sınıfı, 1877 ve 1886 hareketleriyle ülke çapında dayanışma, örgütlenme ve sendikalaşmanın önemini daha iyi anlamış oldu. Diğer yandan 1886’yı izleyen yıllarda Avrupa’da da 8 saat hareketinin başlaması sonucu 1 Mayıs tüm dünyada işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutlanmaya başlandı. 1 Mayıs’a öncülük eden ABD’nin bugün bütün dünyada bugünü İşçi Bayramı olarak tanımayan birkaç ülkeden biri olması, ABD burjuvazisinin ABD işçi sınıfı tarihini unutturma yolundaki çabalarına bir örnek oluşturması açısından ilginçtir.