Almanya’nın başkenti Berlin’de 18 Eylül’de eyalet seçimleri yapıldı. Seçim sonuçları AB ülkelerinde yükselen ırkçılığa bir yenisini daha ekleyen doğrultudaydı. Seçimlerden klasik düzen partileri yara alarak çıktı. Bunların başında Merkel’in Hristiyan Demokrat Partisi (CDU)  geldi. Hristiyan Demokrat Parti son yılların en büyük yenilgisini alarak oylarını %23′ ten % 17.6′ ya düşürdü. Sosyal Demokrat Parti (SPD) %21.6 ile birinci parti olarak çıktı. Sol parti oylarını %11.7’den %15.6’ya çıkardı. Yeşiller partisi %15.2 oy aldı fakat 2.5 puan geriledi. Seçim sonuçlarının en çok dikkat çeken ismi, oyların %15’ini alan ırkçı parti, Almanya için Alternatif (AFD) oldu. Bu sonuçlara göre SPD 38,  CDU 31, YEŞİLLER 22,  SOL PARTİ 27,  AFD 25,  FDP 12 sandalyeye sahip durumda.

Irkçı Parti Oylarının Yükselişi

AFD 3 yıl önce kurulmuş bir parti olmasına rağmen, Almanya siyasetinin en hızlı büyüyen partisi konumundadır. 16 eyaletin 10 meclisine milletvekili sokmayı başarmıştır. Politikalarının merkezinde mülteci düşmanlığı ve ırkçılık vardır. 2013’te kurulan AFD’nin temel söylemi Yunanistan gibi krizde olan ülkelere Almanya’nın yardım etmesiydi. Seçim çalışmalarının merkezinde mültecileri açık hedef gösteren, ırkçı, militarist söylemlerivardır.Sık sık şu tarz argümanlara başvurmaktadır : “Faslı uyuşturucu satıcısının tüm geçimini devlet sağlıyor. Almanya’da bir şeyler yanlış gidiyor oyum AFD’ye” ya da “Ben Almanım daha dün gelen mültecilere devlet kasanın ağzını açıyor.” Almanya’da ağırlaşan çalışma koşulları, burjuva devletin askeri ve savaş yatırımları, sosyal kesintiler, büyüyen öfkelere yol açmaktadır. Büyüyen krizin nedeni olarak mülteciler gösterilmekte, düzene öfkeli kesimler sosyalist bir alternatif bulamayınca faşist partinin kitlesi büyümektedir. Almanya ve AB ülkelerinde milliyetçi, ırkçı partilerin hızla yükselmesi, Avrupa’da sosyalist solun etkili olamamasındandır. Britanya referandumundan sonra AB ülkeleri yaşadığı siyasal krizi aşamadığı gibi hızla büyüyen bir ekonomik kriz ile de karşı karşıyadır. AB emperyalizminin aşamadığı bir diğer kriz ise mülteci krizidir. Suriye ve tüm Ortadoğu’da büyüyen emperyalist savaş bu krizin ana nedeni konumundadır. Avrupa İkinci Dünya Savaşından bugüne, en büyük mülteci krizi ile karşı karşıyadır. Akdeniz ve Ege mülteci mezarlığına dönüşmüştür. Bu insanlık krizini yaratan ve derinleştiren AB emperyalizminin kendisidir. Mülteci düşmanlığına prim vermeyen, işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunan anti-emperyalist bir siyasete her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. AB ülkelerinde yükselen ırkçı faşist dalgayı bertaraf edecek tek güç budur.

Bu yazı Patronsuz Dünya’nın 5. sayısında yayımlanmıştır.

Garbis Reçber