Burjuva Bürokrasisinin ve Militarizminin “Doğal” Afetlere Yanıtı

Bu ay Mêrdîn ve Amed’in -işgalcilerin dilinde Mardin ve Diyarbakır- kırsal kesimleri ihmaller nedeniyle bir kez daha “doğal” bir afete maruz kaldı.

Yoksul Kürt köylüsünün köyleri ve belki de sahip oldukları tek kişisel mülkiyetleri olan evleri bu “doğal” afet yüzünden yanıp kül oldu. Ama bu yangın sadece yoksul köylüleri ve onların geçim aracı olan tarım arazileri için değil bir bütün olarak doğa için felaketti, kaç hektar alan yandığını veya kaç büyükbaş veya küçükbaş hayvanın telef olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, çünkü bunlar burjuva basın ve burjuvazinin diktatörlüğü nezlinde hiçbir anlam ifade etmiyorlar.

Ölü ve yaralı sayısı açıklandığı için yoksul köylünün veya toprak sahibi köylünün de umursandığı yanılgısına kapılmayın. Türk devletinin bürokrasisi her fırsatta zulmettiği, ötekileştirdiği ve kimini cezaevlerinde işkenceyle kimini de cesurca savaşırken öldürdüğü bu insanları, bu ulusu umursamıyor.

Direkt olay yerinden bir bakış olarak BCC Türkçe’nin evlerini ve geçim araçlarını kaybeden köylülerle yaptığı röportajdan alıntı yapmak istiyorum:

–Bir köylü ”Göksü Baraj Gölü bizlere çok yakın ama neden havadan yardım gelmedi!” diye sitem ediyor. Yanındaki genç ise devam ediyor:

”Batı bölgelerinde çıkan yangınlara havadan müdahale edilirken, hububat deposu olan bu bölgede neden havadan destek araçları yok!”–[1]

Bu röportajdan da anlaşılıyor ki kapitalizm altında hiçbir afet doğal değildir. Hepsi burjuvazinin ve onun itlerinin ihmalleri temelinde var olur.

Peki burjuvazinin kasıtlı ihmalleri olmasa bu yangın nasıl sonuçlanırdı?

Bu soruyu cevaplamak için öncelikle burjuvazinin burayı ihmal edip neye öncelik verdiğini anlamamız gerekiyor.

Burjuvazinin bürokrasisi, AKP tiranlığı her yıl sadece Erdoğan’ın sarayları için 5.545.544.301,79 ₺ harcamaktadır, bu da ortalama 169 milyon ABD dolarına denk gelmekte. Bu sadece sarayların gideri ve bunun yanında onlarca bakanlık, torpillilere verilen ayrıcalıklar, şirketlerin silinen vergi borçları da dahil olunca bilanço halk için çok ağır oluyor. Elbette bu bürokrasinin giderleri işçinin ve köylünün vergileriyle karşılanmakta.

Peki en büyük giderlerden biri olan burjuva tiranlığının koruyucusu ordunun işçi ve köylüye maliyeti nedir? Yıllık 10.6 milyar ABD doları. İşçi ve köylüler onları ezmek için eğitilen ve burjuvazinin köpekliği dışında hiçbir işe yaramayan bu kurum için ceplerinden yıllık 10.6 milyar ABD doları veriyor. Mali krizi hızlandıran bu militarizm çöküşün tohumlarını içinde taşır. Bunla ilgili Engels’ten bir alıntı:

“Fa­kat bu militarizm, çöküşünün tohumlarını da kendi içinde taşı­yor. Tek tek devletlerin birbiri arasındaki rekabet, onları bir yandan ordu, donanma, top vb. için her yıl daha çok para harca­maya, yani mali çöküşü gittikçe hızlandırmaya; diğer yandan, genel askerlik hizmetini gittikçe daha ciddiye almaya ve en so­nunda, tüm halkı silah kullanmaya alıştırmaya; yani belli bir an­da halkı, kumandayı elinde tutan askeri saltanata karşı iradesini kabul ettirmeye yetenekli kılmaya zorluyor. Ve bu an , halk kit­lesi -kır ve kentin işçileri ve köylüleri- bir irade sahibi olur olmaz ortaya çıkar. Bu noktada, prenslerin ordusu halk ordusu­na dönüşür; makine görev yapmayı reddeder, militarizm kendi gelişme diyalektiğinin sonucu çöker. Tam da burjuva olduğu ve proleter olmadığı için 1848 burjuva demokrasisinin gerçekleşti­remediği şeyi, yani çalışan kitlelere kendi sınıf konumlarının içeriğine denk düşen bir irade vermeyi – sosyalizm muhakkak gerçekleştirecektir. Ve bu, militarizmin ve onunla birlikte tüm daimi orduların içten parçalanması anlamına gelecektir.” [2]

Engels’in son derece doğru bu militarizm tahlili bir çok emperyalist savaş sürecinde doğrulandı. Zira Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Alman ve Rus ordusu şu tezi çok kuvvetli bir şekilde kanıtlamıştır: “prenslerin ordusu halk ordusu­na dönüşür”

Engels burada militarizmin aniden nelere yol açabileceğini anlatmıştı ama proleterya diktatörlüğü altında militarizm ve bürokrasinin ne konumda olacağından bahsetmedi, bunun için Marx ve Lenin’e başvurabiliriz.

Proleterya diktatörlüğü altında profesyonel ordu halk milislerine indirgeneceği için ona ayrılan para sosyal hayatın yeniden düzenlenmesinde veya afetlere önlem almak için kullanılabilir.

“… Komün’ün ilk kararnamesi, sürekli ordunun ortadan kaldırılması ve onun yerine silahlı halkın koyulmasıydı.”[3]

Böylelikle proleterya askeri mekanizmayı kıracaktır.

“Fransız devriminin bir sonraki girişiminin, bugüne kadar olduğu gibi bürokratik-askeri mekanizmayı bir elden bir başkasına aktarmaya yönelik değil, onu parçalamaya yönelik olacağını, ve bunun kıtadaki her gerçek halk devriminin önkoşulu olduğunu söylediğimi görürsün” [4]

Bunun yanında bürokrasinin işleri de okuma yazma bilen her vatandaşın yapabileceği işlere indirgenmiştir. Memurlar proleteryanın hükmü altında çalışan kişiler olacaktır, seçimlerle atanacaklardır, her an görevlerden alınabileceklerdir ve tüm ayrıcalıklarından arındırılmışlardır.

“Kamu hizmeti, tepedeki Komün üyelerinden başlayarak, işçi ücreti karşılığında görülmek zorundaydı. Yüksek makamlardaki devlet yetkililerinin kazanılmış hakları ve temsil ödenekleri, bu yetkililerin kendileriyle birlikte ortadan kalktı.”[3]

“Kapitalist kültür büyük ölçekli üretimi, fabrikaları, demiryollarını, posta hizmetlerini, telefonları vb.
yaratmıştır ve bu temel üzerinde eski “devlet iktidarı”nın işlevlerinin büyük çoğunluğu öylesine basitleşmiş ve öylesine basit kayıt, dosyalama ve denetleme işlemlerine indirgenebilir duruma gelmiştir ki, bunlar okuması yazması olan herkes tarafından kolaylıkla yapılabilir, olağan “işçi ücretleri” karşılığında kolaylıkla yerine getirilebilir ve bu işlevler her tür ayrıcalık izinden, her tür “resmî görkem” izinden arındırılabilir (ve arındırılmak zorundadır).” [5]

“İstisnasız tüm memurların seçimle göreve gelmesi ve her an görevden alınabilmesi, maaşlarının olağan “işçi ücretleri” düzeyine indirilmesi, bu basit ve “apaçık” demokratik önlemler, hem işçilerin çıkarları ile köylülerin çoğunluğunun çıkarlarını tümüyle birleştirir, hem de kapitalizmden sosyalizme götüren bir köprü görevi görür.” [5]

Böylelikle devlet iktidarı ayrıcalıklı azınlıklardan halkın çoğunluğuna devredilir.

“Ayrıcalıklı bir azınlığın (ayrıcalıklı memurlar, sürekli ordunun kurmayları) özel kurumları yerine, çoğunluğun kendisi bütün bu işlevleri doğrudan doğruya yerine getirebilir ve devlet iktidarının işlevleri halkın tümüne ne ölçüde devrolursa, bu iktidarın varlığına duyulan ihtiyaç da o kadar azalır.” [5]

Ve en sonunda proleterya uluslararası arenada devrimi yayarak yavaş yavaş devlet olmaktan çıkmış yarı-devletini de sönümler.

“Ulusal çerçeveyi parçalamadan kapitalizmden sosyalizme geçmek imkansızdır, tıpkı ulusal fikirler olmadan feodalizmden kapitalizme geçmenin imkansız olduğu gibi.” [6]

Tüm ulusun kaynaklarını sömüren bürokrasi ve militarizm ortadan kaldırıldığına göre artık toplumsal olaylara fon ayırmak eskisinden çok daha kolaydır. Sözünü ettiğimiz yangın proleterya diktatörlüğü altında gerçekleşmiş olsaydı nelerin farklı olabileceğini tahmin ediyorsunuzdur.

“Komün en büyük iki harcama kaynağını, orduyu ve memur katmanını kaldırarak, tüm burjuva devrimlerinin sloganını (ucuz hükümet) hayata geçirdi.” [3]

İşte bu yüzden biz komünistler burjuva hükümeti, ordusu ve bürokrasisinin tasfiyesini istemekteyiz.

Bizler sosyalist devrimin gerçekleşmediği senaryoda insanlığın öngörülemeyen bir felakete sürükleneceğini düşünüyoruz ve bu yüzden sosyalist devrimi istiyoruz.

Uluslararası çapta devrimci partinin inşası için EKİB saflarında örgütlenin!

Ya sosyalizm ya barbarlık!

[1] https://www.bbc.com/turkce/articles/ckkkew3yyw3o
[2] Anti-Dühring
[3] Fransa’da İç Savaş
[4] Marx’tan Kugelmann’a 12 Nisan 1871
[5] Devlet ve Devrim
[6] Lenin – Lozan’da “Proletarya ve Savaş” Üzerine Konferans, 14 Ekim 1914.