Çöken Reformist Parlamentarist Hayaller ve Devrimci Kopuş Olasılıkları

27-) Erdoğan’ı gönderme görevini Millet İttifakına havale eden, emekçileri, ezilenleri, solu Millet İttifakının payandası yapan, “toplumsal sorumluluk” gereği liberal kaynaşmanın aktivisti olup, sınıf uzlaşmacılığının zirve yaptığı tüm reformist, parlamentarist hayaller seçim yenilgisiyle birlikte tuzla buz olmuştur. Geriye hayal kırıklığı, umutsuzluk, kırılgan küçük burjuva benliklerde hayat bulan melankoni, nihilizm tüm toplumsal kesimlerde hızla yayılmaktadır. Tüm bu sınıf uzlaşmacı, liberal kaynaşmacı, reformist, parlamentarist projelerin amigoluğunu yapan sosyalist solun ezici çoğunluğu sanki bu reformist projelerin hiç parçası olmamış gibi, sınıf mücadelesi, sokak hareketi, devrimci mücadele, bağımsız sınıf cephesinden bahseder oldu. Özeleştiri adı altında yapılan değerlendirmeler, suçu kendinden alıp adresi belli olmayan yerlere atma hamlelerinden öteye gitmeyen bir çizgide ilerlemektedir. Seçim değerlendirme sürecinde yapılan tüm eleştiri ve özeleştirilerin ufku parlamentarist reformist çizgiyi aşamayan niteliktedir. Bu durumun üstünü örtmek için öne çıkartılan sınıf mücadelesi, sokak mücadelesi, bağımsız devrimci cephe gibi argümanlar günah çıkartma ayininde kullanılan dualardan farksızdır. 2023 seçimlerinde burjuvazinin tüm kanatlarından bağımsız devrimci bir hat öremeyenler, somut bir eylem platformu oluşturamayanlar, bugün de farklı bir tutum alamazlar.
Türkiye’de reformist projelerin hiçbir geleceği yoktur. Çünkü Erdoğan rejiminin ve Türkiye kapitalizminin içinde bulunduğu siyasal kriz her geçen gün daha da büyümeye mahkumdur. Emekçilerin ve ezilenlerin en asgarî özlem ve taleplerinin hayat bulma sorunu Erdoğan rejiminin yıkılma sorunu olarak karşımıza dikilmektedir. Bu sorunun çözümü emekçilerin ve ezilenlerin ayrı bir siyasal kutup olarak hükümetin karşısına dikilmesinde düğümlenmektedir. Reformist projelerin tuzla buz olması, kitleleri doğrudan devrimci arayışlara itmez. Bunun gerçekleşebilmesi için Enternasyonal Komünistlerin somut bir mücadele programıyla eylemi şekilde kendisini var etmesi gerekmektedir.

28-) Erdoğan rejimi kök saldıkça, sosyalist sol kendisini burjuva muhalefetinin gölgesinde, onun siyasal argümanları üzerinden kendisine siyasal meşruiyet alanı yaratmaya çalıştı. Bu durum burjuva devletin resmi ideolojisiyle bütünleşmeyi, teltel dökülen, karaya vurmuş burjuva devletin iyileştirilmesi için reformist projeler üretme görevini üstlenmesine yol açmıştır. 2023 seçim süreci, sosyalist hareketin en fazla silikleştiği, burjuva muhalefetin siyasal iddialarının üzerine sol sos döküp bunu kendi tarihsel siyasal iddiası haline getirdiği, hiç olmadığı kadar kimliksizleştiği bir süreç oldu. Yaşanan süreç Türkiye sosyalist hareketinin İdeolojik intiharını gerçekleştirme sürecidir.

29-) Eğer seçimin kazananı Kılıçdaroğlu olsaydı bu İdeolojik intihar daha şiddetli ve coşkulu şekilde yaşanacaktı. Olası bu senaryoda yaşanacak olan süreç, Erdoğansız Erdoğan rejiminin devamı için burjuva devletin restorasyonu olacaktı. Sosyalist sol bu restorasyonun gönüllü askeri olmayı Millet İttifakının bileşenlerinden ve CHP’den daha fazla arzulamaktaydı. Böyle bir durumda yeni hükümetin uyguladığı her politikada büyük bir değişim rüzgarı, diktatörlükten kurtulma, yeniden demokrasinin inşası olarak pazarlanacaktı. Yeni hükümete karşı gerçekleştirilecek her eleştiri her muhalefet girişimi yapıcı ve eleştiriler destek ekseninde ilerleyecekti. Yeni hükümete karşı gerçekleşecek dostane olmayan her muhalefet,her eylemli tepki Erdoğan rejimini geri getirmekle suçlanacaktı. Bu yolculuğun çıkacağı yer burjuva devletle bütünleşmek ve burjuva devletin sol koltuk değneği olmaktır.

30-) Seçimlerden sonra umutsuzluğa mahal yok, moral bozmaya gerek yok, mücadele yeni başlıyor, umutsuz olma devrimci ol, çözüm sınıf mücadelesinde vb açıklamalar hızla geldi. Seçim süreci boyunca Kemal Kılıçdaroğlu’nu kurtarıcı olarak görenler, seçim yenilgisinden sonra, sokak, mücadele, örgüt, emek cephesi gibi tutumlardan bahsetmeye başladılar. Bunların tamamı günah çıkartma ritüelinden başka bir şey değildir.
Seçim sürecinde bağımsız bir tutum alamayanlar, somut bir eylem birliği oluşturamayanlar, seçimden sonra da devrimci bir cephe oluşturamazlar. Günü kotaran ekonomizm, reformizm temelli dar pratikçiliğin ötesine geçemezler. Kısa bir süre sonra CHP’de değişime ihtiyaç var mı? Yeni genel başkan ve yönetim kimden oluşmalı gibi konular gündemini meşgul etmeye başlar.

31-) Seçim döneminde Millet İttifakına yedeklenilmemesi, onun adayının desteklenmemesi gerektiğini vurgulayan bu yüzden bağımsız bir hat için bağımsız aday gerektiğini fikirsel düzeyde savunan ama pratikte somut bir adım atmayan akımlar, bugün biz haklı çıktık türküsünü yüksek sesle söylemektedir. Bu türküyü bugünlerde gür şekilde okuyanlar sol lafazanlık ve oportünizm tutumu içerisindedirler.

Sol lafazan bir tutum içindedir çünkü; “ben söyledim, ben haklıydım, kimse beni dinlemedi” tutumu, Sosyalist örgütlerin tutumu olamaz. Ancak örgütsüz aydınların, entelektüellerin tutumu olabilir. Bir Sosyalist örgüt haklı olduğunu düşündüğü stratejiler ortaya attıyorsa, yapılması gereken onun somut pratik ayaklarını örüp harekete geçmektedir.
Eğer bunu yapmaktan geri duruyorsa içinde bulunduğu durumu tanımlayan en iyi kavram lafazanlıktır.
Oportünist bir tutum içindedirler çünkü; Köz ve EKİB’in birlikte örgütlediği ve tüm Sosyalist yapılara açık çağrı yapıldığı ESİBA kampanyasını hiç olmamış gibi yokmuş gibi davranan tutuma sahiptirler. Millet İttifakından bağımsız bir seçim kampanyasını savunduğu için biz haklıydık diyen akımların yanıtlaması gereken soru şudur: Niçin ESİBA’nın bileşeni olmadılar veya buna benzer bir platform için somut adım atmadılar?

32-) Reformist, parlamentarist projelerin tuzla buz olması, devrimci komünist siyaseti otomatik olarak güçlendirmez. Tam tersine yenilgi, umutsuzluk toplumsal nihilizm ikliminin içinde pasifizmin bataklığına saplanma sürecinin nesnel zeminini hazırlar. Reformist projeler milyon kere tuzla buz olsa da, eğer devrimci komünist bir çekim merkezi yoksa, kendisini her seferinde yeniden var eder. Devrimci bir çekim merkezinin olmaması, devrimci komünist parti sorunuyla doğrudan bağlantılıdır. Devrimci siyaset hiç kuşkusuz devrimci komünist parti ile yapılır. Bugün sosyalizm, komünizm davası parlamentarizmin, reformizmin, liberal tasviyeciliğin ideolojik ablukası altındadır. Bu abluka ancak devrimci komünist parti ile dağıtılabilir. Devrimci komünist parti inşası sorunu kendiliğinden çözülecek bir sorun değildir. Sistematik bir hazırlık gerektiren, sınıf savaşının içinde inşa edilecek bir süreçtir. Enternasyonal komünist devrimcilerin acil ve öncelikli görevi devrimci partiyi inşasına odaklanmaktır. Tüm faaliyetlerinin merkezine bu hedefi koymak zorundadırlar.

33-) Erdoğan rejiminin yeni dönemde içinde bulunduğu siyasal kriz daha da derinleşecek, yönetme krizi vites yükselterek devam edecektir. Düzen cephesinin bu krizine paralel olarak emekçilerin ve ezilenlerin cephesinde devrimci önderlik krizi tüm yakıcılığıyla kendini var etmeye devam etmektedir.
Reformist, Parlamentarist, liberal kaynaşmacı politikalar yeniden ısıtılıp, farklı soslarla emekçilere ve ezilenlere sunulmaya devam edilecektir. Enternasyonal komünist devrimcilerin görevi tam da burada başlamaktadır. Reformist parlamentalist ablukaya karşı Enternasyonal komünizmin kızıl sancağını göğüslemek, emekçilerin, ezilenlerin, toplumun tüm gayr-ı memnunlarının karşısına somut bir program ve en geniş devrimci eylem birliğini hedefleyen somut bir eylem platformuyla çıkmaktan geçmektedir.
Emekçilerin ve ezilenlerin ayrı bir kutup olarak Erdoğan rejiminin karşısına çıkartma perspektifi ile somut siyasal gerçekliği eylemli bir şekilde söylemek, sınıf uzlaşmacılığına karşı sınıf savaşını büyütmek… Bunun dışında kalan her girişim sol lafazanlıktan başka bir şey olmayacaktır.