Kayseri Danışmentgazi Mahallesi’nde 6 yaşındaki bir çocuğun istismar edildiği iddiası, Suriyelilere yönelik ülke genelinde yayılan pogrom ve faşist kalkışmanın fitilini ateşlemiştir. Gece boyunca Suriyelilere ait evler ateşe verildi, iş yerleri yağmalandı, kasalarındaki paralar çalındı, otomobil, motor, bisiklet gibi taşıt araçları parçalanıp yakıldı.
Ne mutlu Türküm diyene” sloganları atan faşist güruh itfaiye ve ambulansların geçişine izin vermedi. Suriyeli aileler başka evlere sığınmak zorunda kaldı. Polis faşist güruha etkili caydırıcı bir müdahalede bulunmayarak önlerini açmıştır. Bu durumda planlı bir program girişiminin göstergesidir. Kayseri’de başlayan ırkçı faşist terör, bugün Antep, Adana, İstanbul, Hatay, Konya, Antalya gibi Suriyelilerin yoğun yaşadığı sanayi kentlerine ulaştı. Ülke genelinde Suriyelilere yönelik linç, ev/iş yeri yakmalar, gasp, talan hızla büyümektedir. Bu yaşanan süreç birçok medya organında halk tepkisi vb kavramlarla yumuşatılmaya ve meşrulaştırmaya çalışılmaktadır. Bu yaşanan sürecin adı pogromdur, faşist kalkışmadır.
Yaşanan süreci bu şekilde tanımlamamak, bu suça ortak olmaktır.

Pogrom, linç, soykırım, ırkçı faşist terör Türkiye tarihinin her döneminde kendisini var etmiştir. Çünkü Türk sermaye Devleti kuruluşundan bugüne pogromlar, ırkçı faşist terör varoluşsal faaliyetinin temel saç ayaklarından birisini oluşturmaktadır.
Linç, ırkçı saldırganlık , pogromlar sıradanlaşmakla birlikte, kolektif bir utanca, infiale neden olmamakta, Türk-sermaye devlet için ulusal birlik, tek yumruk hâlinde toplumu devletin arkasına hizalamanın aracına dönüştürmektedir. Her linç, pogrom , soykırım ve faşist terörden sonra devlet ve Türk miliyetçisi, muhafazakar, Kemalist, ulusalcı, İslamcı siyasal odaklar kendisini mağdur ilan etmektedir.
Bu mağduriyet üzerinden kendisine siyasal meşruiyet yaratmaya çalışır. Türk sermaye devleti Osmanlı’dan bugüne orjinal bir Apantheid rejimidir. Her ırkçı uygulamada kendisini mağdur ilan ederek suçlarını gizlemeye çalışmaktadır. Anadolu toprakları Osmanlı’dan bugüne halklar hapishanesi olarak varlığını sürdürmektedir. Bu hapishane özgürleştirilemez, demokratikleştirilemez, reforme edilemez, ancak ve ancak duvarları yıkılarak imha edilebilir.

Pogrom Türkiye geneline yayıldıkça, gerek saldırgan faşist güruh arasında, gereksede sosyal medyada “Fazla merhamet vatana ihanettirr” şiarı yaygınlaşmaya başladı.
Suriyelilere yönelik bahsedilen merhamet neydi?
” Şam’da cuma namazı kılacağım” sloganlı hedefle Suriye’yi işgal edip kolonileştirmek için Suriye iç savaşının provakatörlüğünü yapmak mıydı?
Cihatçı terör örgütlerini finansal, lojistik, askeri olarak destekleyip, onların yardımıyla Suriye’nin bir kısmını işgal edip kendi korsan devletini inşa etme faaliyeti miydi?
Cihatçı terör örgütleri mütefikliğinde, işgal ,yağma , talan, katliam, tecavüzler eşliğinde Suriye halklarını kendi topraklarından göç etmeye zorlamak mı?
Avrupa Birliğiyle imzalanan göç anlaşması kapsamında, Türkiye’yi göçmen hapishanesine çevirmek miydi?
Neydi bu merhamet, Suriyelileri asgari ücretin yarı fiyatına, tüm sosyal haklardan yoksun şekilde kölece çalıştırmak mıydı?
Neydi bu fazla merhamet, kadın ve çocukları savaş ganimeti olarak rahatça taciz ve tecavüz etmek miydi?
Neydi bu fazla merhamet; kölece çalışmak dışındaki tüm yaşamsal faaliyetlerini pogromcu histerilerle kriminalize etmek miydi?
Neydi bu fazla merhamet; iktidarın AB’ye karşı koz olarak kullandığı bir silah, düzen muhalefetininde iktidara karşı ondan bir farkının olmadığını gizlemek için ucuz milliyetçi popülist siyasetin kurbanları olarak Suriyelileri hedef hâline getirmek miydi?
Neydi fazla merhamet, Suriye’yi işgal edip, sonra da ülkemde Suriyeli istemiyorum demek miydi?

Kayseri’de başlayan pogrom tüm Türkiye’ye yayıldıkça, gündem olmaktan çıkan konu istismara uğrayan Suriyeli çocuktu. Polis şefinin faşist güruhu yatıştırmak için dahi ilk söylediği şey, Çocuk Türk değil Suriyeli ” açıklaması oldu. Bu durum bile ırkçı güruhun çocuk istismarıyla ilgili bir dertlerinin olmadığını, tek dertlerinin Suriyeli mülteciler olduğunu gözler önüne sermektedir.
Hergün çocuk istismarı, kadına yönelik cinsel saldırı, kadın cinayeti haberleri çıkmaktadır. Faşist güruh bugüne dek buna yönelik en ufak bir tepki vermemekle birlikte bu suçların bizzat failleri olmaktadır. İstismara uğrayan çocuk hem Suriyeli olduğu için mahalesi yakıldı, hem de ülkeden atılmak isteniyor. Kendi akranı olan Türkiye’de yaşıyan tüm Suriyeli çocuklar, hayatları boyunca unutamayacakları travma yaşamaktadırlar. Can güvenliğinden yoksun şekilde faşist terörün hedefi hâline gelmişlerdir.
Türkiye’de Erdoğan’ın emperyalist emellerinin kaçınılmaz sonuçlarından birisidir. Tüm suç tek başına Erdoğan’da değildir. Burjuva muhalefetinin tüm kanatları Erdoğan’ın suç ortaklarıdır. Erdoğan’ın emperyalist hedefler doğrultusunda Ortadoğu’da yürütüğü tüm savaş politikaları açıktan desteklediler. Erdoğan’a karşı gerçekleştirdikleri muhalefetin merkezine milliyetçi popülist göçmen neftetini koydular. Bu tabanın sorumluları iktidarıyla muhalefetiyle düzen cephesinin kendisidir. Erdoğan’ı gönderme görevini Millet ittifakına havale eden, emekçileri ezilenleri onların payandası yapan , “faşizmi geriletmek için” CHP ile kent uzlaşıları yapan reformist, parlementerist sol akımlar bu sürecin ortaklarındandır. Çünkü emekçilerin ve ezilenlerin politik olarak silahsızlanmasına hizmet etmişlerdir.
Erdoğan rejiminin işgal ettiği cihatçı terör örgütleriyle birlikte kontrol ettiği yerlerden biri olan El-bab’ta Türk devleti temsilcileriyle cihatçı çeteler arasında çatışmalar çıkmıştır. Türk bayrakları indirilmekte, Erdoğan’ın inşa ettiği korsan devletinin Elbab’taki kurumları işgal edilerek dağıtılmaktadır.
Bu tepkilerin nedeni Esad’la müzakereye hazır olduğu sinyalleri veren Erdoğan’a yönelik cihatçı ortaklarından gelen tepkiydi. Cihatçı çeteler Erdoğan tarafından yüz üstü bırakılma durumunda tüm silahlarını Erdoğan’a çevireceklerinin mesajını vermektedirler. Bugüne kadar besleyip büyüttüğü cihatçı terör örgütleri kendisine saldıracak bir canavara dönüşmüştür.

Suriye’lilere yönelik pogrom örgütleme süreci Cumhur ittifakı içindeki AKP-MHP çatışmasının bir ürünüdür. Erdoğan MHP’ye olan bağımlılığından uzun zamandır rahatsız, ondan kurtulmaya çalışmakta, bunun için kendisine yeni ittifak güçleri aramaktadır. Sinan Ateş davası üzerinden MHP’yi sıkıştırmaya çalışmaktadır.
MHP ise kolay lokma olmadığını her firsatta hem sözlü olarak hemde eylemsel olarak dile getirmektedir.
Bu pogrom girişimi tam da Sinan Ateş davasının görüleceği günde başlayıp tüm ülkeye yayılması, polisin durumu izleyip, önünü açması, Erdoğan istifa sloganlarının yükselmesi, faşist, şoven bir havanın hakim olması Erdoğan’ın aleyhinde, MHP’nin lehine olan bir durumdur. Yaşanan pogrom, Erdoğan rejiminin büyüyen siyasal krizinden ve AKP – MHP arasındaki klik çatışmasından bağımsız olarak ele alamayız.
Milliyetçilik, ırkçılık, göçmen düşmanlığı işçi sınıfını, tüm ezilenleri burjuvazinin saflarına yedeklemenin onları köleleştirmenin yegane araçlarından birisidir. Göçmen düşmanlığı yalnızca göçmenlerle sınırlı kalmaz. Domino taşı gibi tüm ezilenlere ve emekçilere yönelir. Yükselen program girişimlerine, faşist kalkışmaya karşı işçilerin, ezilenlerin birleşik cephesi hayati bir önem taşımaktadır. Dönemsel devrimci görevi şu şekilde tarifleyebiliriz: Pogroma, faşist kalkışmaya karşı göçmenlerin yanında duran, faşistlerin, devletin karşısında duran en geniş eylem birliğini oluşturmak!
*) Göçmenlerle Barış Burjuva devletlerle savaş!
*) Bizi soyanlar göçmenler değil yerli patronlardır. Öfkeni patronlara ve onların hükümetine çevir!
*) Göçmen düşmanlığına, Faşist tırmanışa karşı birleşik işçi cephesi!
*) Irkçı faşist saldırılara karşı özsavunma komitelerini kuralım!
*) AB ile yapılan geri gönderme anlaşması iptal edilsin!
*) Avrupa hudutları göçmenlere açılsın!
*) Herhangi bir ülkede kalıcı olarak ikamet eden tüm göçmen emekçilere ve öğrencilerin ikamet evrakları verilsin!
*) Tüm göçmenlere eşit hak tanınsın!
*) Tüm sınırdışı merkezleri derhal kapatılsın!
*) Patronların çalışma iznine başvurma şartı aranmaksızın tüm göçmenlere çalışma izni, sigorta, güvence!
*) Göçmenlere sendika, örgütlenme özgürlüğü!
*) Tüm yerli ve göçmen halklara anadilde eğitim hakkı!
*) Tüm sınır ötesi, ülke içindeki askeri operasyonlar durdurulsun!
*) Göçmen işçi ve öğrencilere seyahat ve istedikleri yere ikamet etme hüriyeti!
*) Zafer Partisi kapatılsın Tüm faşist odaklar dağıtılsın!