Kayyumların bugüne dek yaptığı yolsuzluklardan, talanlardan ve uyguladıkları asimilasyon politikalarından uzunca bahsettik. Kayyumların tahribatı salt bunlardan ibaret değildir. Bunlarla birlikte belediye emekçilerine işsizliği, güvencesizliği ve sendikasızlığı da dayatmaktadırlar. Kayyumların göreve geldiğinde ilk yaptıkları işlerden birisi de işçi kıyımı oldu. Bunun en küstah ifadesi Wan’da işlerine son verilen 653 taşeron işçi için geldi:
Ben onların işlerine son verirken çok büyük keyif aldım, zevk aldım.
Mustafa Yalçın
Bir kentin iradesini gasbedip belediyesine darbe yoluyla el koymak ve kentin tüm kaynaklarını yağmalayıp halkına asimilasyon politikaları uygulamak yetmezmiş gibi sadist bir şekilde belediye emekçilerini işsizliğe mahkum etmekten nasıl keyif aldığını açıklamaktadır. Bu durum kayyumların Kürt halkı üzerindeki ulusal ve sınıfsal kininin açık bir şekilde dışa vurumudur.
Sömürge valilerine (kayyumlara) tanınan bu güç 15 Temmuz sonrası çıkarılan KHK’lar ile sağlanmıştır. 15 Temmuz sonrası Erdoğan diktatörlüğü kendi muhaliflerini istediği gibi hapse tıkayıp işsizliğe mahkum etmenin hukuksal dayanağını oluşturabilmek için iki sihirli sözcük keşfetti: İltisak ve irtibat.
15 Temmuz sonrası sıkça duyduğumuz “İltisak” kavramı “birleşme” anlamına gelmektedir. Bugüne dek tıp alanında kullanılan bu kelime OHAL rejimiyle birlikte hukuksal bir terime dönüşmüştür. Gelecekte Erdoğan rejiminin hukuk sistemini araştıracaklar için dönemin tarihsel sihirli sözcüğü “iltisak” olacaktır. Peki hukuki anlamda “İltisak” nedir? Kendisine muhalif olan tüm kesimleri ve ideolojileri kriminalize eden Erdoğan rejimi örgüt üyesi yapmak için yeterli delili bulamadığı kişileri cezalandırmak için, terör örgütleriyle fikir ve ideolojik birlik içerisinde diyerek cezalandırmaktadır. Kamudaki tüm KHK’lar bu eksende yapılmıştır. Erdoğan rejimine biat etmeyen herkes ideolojisi, etnik kimliği doğrultusunda ona uygun bir örgütle ilişkindirilerek hapse atılmakta ve işsizliğe mahkum edilmektedir.
2016 Yılında Kayyum atanan Kürt kentlerinde bu durum yoğun bir şekilde yaşanmakla birlikte, 31 Mart seçimlerinden sonra işlerine geri dönebilen birçok emekçi atanan kayyumlarla tekrar işsizliğe mahkum edilmiştir. Kıdem, ihbar tazminatı gibi sosyal haklarını alamayan işçiler, işten çıkarılmaları KHK’ya dayandırıldığı için işsizlik maaşı da alamadılar. Haksız şekilde işlerinden çıkarılan işçilerin işlerine geri dönme umudu ise belediyelere kayyum atanmasıyla yerini hayal kırıklığına bıraktı.
DİSK, Genel-İŞ ile KESK’e bağlı TÜM BEL-SEN ve Türk İş’e bağlı Belediye-İş sendikalarının Mérdin, Amed ve Wan şubelerinin verilerine göre, kayyumların atandığı 2016 yılının Kasım ile 2019 yılının Mart ayları arasında en az 5 bin 327 sendikalı işçi ve memurun işine son verildi. Sendikalı olmayan işçi ve memurlar da hesaplandığında gerçek sayının daha fazla olduğu ortaya çıkıyor.
Amed Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerine 2016 yılında atanan kayyumlar, 200 kadrolu işçi, 292 memur, 184 sözleşmeli memur ile belediye bünyesinde faaliyet gösteren firmalarda çalışan en az 2 bin 200 taşeron işçi olmak üzere 2 bin 876’dan fazla kişinin işine son verdi. Sadece beş işçi OHAL Komisyonu kararıyla geri dönebildi. Amed Büyükşehir Belediyesi’nde 17 işçi ve 35 memur görevden uzaklaştırıldı. Mérdin Büyükşehir ve İlçe Belediyelerinde 260 kadrolu işçi, 228 memur, 5 sözleşmeli memur KHK ile, 410 taşeron işçi kayyum kararıyla olmak üzere en az 903 kişi işinden edildi. Wan Büyükşehir ve ilçe belediyelerinde ise 104 kadrolu işçi, 460 memur KHK ile ihraç edilirken 834 taşeron işçinin işine son verildi.
Kayyum hükümete yakın olmayan, kendisine oy vermeyen, biat etmeyen herkesi işsizliğe mahkum ederek terbiye etmeye çalışmaktadır. Kürt kentlerinin Belediyelerinde en fazla üyeye ve en aktif dinamiğe sahip olan sendikalar DİSK’e bağlı Genel-İş ve KESK’e bağlı TÜM BEL-SEN’dir. Kayyumlarla birlikte üyelerinin ezici çoğunluğu işsizliğe mahkum edilirken herhangi bir direniş ve eylem programı geliştirmeyerek kayyumların suçuna ortak olmaktadırlar. Sendika bürokasisinin makamlarında yaptıkları kınama merasimleri dışında hiçbir şey organize edilmemiştir.
Kayyumlara karşı direniş hâla devam etmektedir fakat bu direnişlerin yeni alanlara ihtiyacı vardır. Kayyumun işsizliğe mahkum ettiği işçilerin direnişe geçmesi kayyuma karşı mücadeleyi yeni bir boyuta taşıyacaktır. Kürdistan’daki tüm emek örgütlerinin, işçi teşkilatlarının ve sol örgütlerin işten çıkarmalara karşı mücadele platformu oluşturup kayyumun işsizliğe mahkum ettiği işçileri harekete geçirmesi zaruri bir ihtiyaçtır. Unutmayalım ki kayyum salt bir demokratik irade gaspı değildir fakat aynı zamanda da sömürgeci politikalardan doğan bir ulusal sorundur ve neticede sınıfsal bir sorundur.