AKP iktidarının önemli bir kısmı burjuva klikler arası iç çatıșmayla geçti. Kemalist klik bertaraf edilip, özellikle Gezi’den sonra Erdoğan’ın yűkselen Bonoparist, totaliler eğilimleriyle birlikte Tűrkiye sosyalist hareketi Kemalizmle araya koyduğu mesafeyi tekrar kaldırma eğilimleri sergilemeye bașladı. 15 Temmuz bașarısız askeri darbe girişimininden sonra, Erdoğan rejimi burjuva demokrasisini hızla rafa kaldırmaya bașladı. OHAL ve KHL’larla yönetilen bir rejime evrildi. Șaibeli 16 Nisan referandumuyla birlikte tűm yetkileri kendi șahsında toplayan Erdoğan diktatörlüğü, yűksek sesle yeni bir űlke ve rejim kurduğunu dile getirmeye bașladı. Tűrkiye kapitalizmin tarihi resterasyon sűreçleriyle geçmiștir. Bu konuyu ayrıntılı șekilde ele almak bașka bir yazının konusudur. Özellikle kemalist rejim için sembolik gűnler olan 30 Ağustos, 23 Nisan, 29 Ekim gibi gűnlerde Erdoğan’ın aldığı pozisyonlar tartışma konusu olmaktadır. Kemalist burjuva klik muhalefetini buradan yapmaktadır. Eski ayrıcalıklarını geri isteyen, bunun için kendi saflarında tűm toplumsal muhalefeti seferber etmeye çalıșan CHP, kendini sosyalist olarak tanımlayan siyasal öznelerden aldığı destekle bu hedefe kilitlenerek yűrűmektedir. Rejimin siyasal ve ekonomik krizinden devrimci alternatif yaratma umudunu kesmiș, ișçi sınıfının devrimci rolűne gűvenmeyen sol, bir burjuva kliğin devriliși için bașka bir burjuva klik ile itifakı ve geniș demokrasi cephelerini çözüm olarak sunmaktadır. Sosyalistleri, devrimci gűçleri, ișçi ve emekçi kesimleri eski ayrıcalıklarını kazanma kavgasının figranı olmaya davet etmektedir. Özellikle bu sűreçte; kemalizmi devrimci, sol bir sosa boyuyarak pazarlama yarıșına girmiștir. Yıllardır Stalinci, ulusalcı solun tekrarladığı aforizmalar, özellikle bu sűreçte daha yűksek sesle sol sosa bulanan kemalist paradigmalara devrimci marksizmin referanslarının ıșığında cevap vermeye çalıșacağız. 100. yılına girdiğimiz Bolsevik devriminin tarihsel, politik mirasının ıșığında devrimci bir odaklașma ve inșa için perspektiflerimizi somutlaștırma gayreti içinde olacağız.

Kemalizm Antiemperyalist midir?

Tűrkiye sosyalist hareketinin önemli bir bölůmů; yıllardır kemalizmle arasına mesafe koysada, son tahlilde her zaman kemalizme olumlamalar atfedecek politik argůmanlar ůretmekten geri kalmamıștır. Bunun bașını herzaman antiemperyalizm çekmiștir. Kemalizmin iktidara geliș sűreci ve kurtuluş savașı dönemlerini emperyalizmin tarihsel bir yenilgisi olarak selamlamıștır. Özellikle Erdoğan’ın șahsında cisimleşen bir diktatörlűk kök saldıkça, yűksek sesle yeni bir rejim kurduğunu idda etme, kemalist cumhuriyetin sembolik gűnlerini ve kurumlarını ekarte ettikçe, sosyalist hareket siyasal meșruiyetini kemalizmin “Kazanımları” ůzerinden sağlama eğilimleri içine girmektedir. Bu durumun nedeni, Tûrkiye sosyalist hareketinin teorik ve politik referanslarını çarpıtılmıș bir marksizm anlayıșından almasında yatmaktadır. Bu noktada Kemalizme biçilen antiemperyalizm paradigmasını mercek altına almadan önce, emperyalizm ve antiemperyalizmden ne anladığımızı yeniden tanımlayıp, politik referanslarımızın ıșığında Tûrkiye sosyalist hareketinin Kemalizme biçtiği antiemperyalist gömleği mercek altına alacağız.

Emperyalizm ve Antiemperyalistcadele

Emperyalizm Lenin’in tabiriyle kapitalizmin en yűksek așamasıdır. Sermaye ihracına ve sermayenin dűnya çapındaki egemenliğine dayanır. Kapitalizmin emperyalist așamaya geçiși, kapitalizm ilk ekonomik buhranı olan 1870-1890 yıllarına dayanmaktadır. Kapitalizm bu krizden bir űst așama olan emperyalizme geçerek kendisine yașam alanı açmıștır. Yeni pazar ve söműrű arayıșlarına giren kapitalizm 1914 yılında birinci cihan harbini bașlattı. Lenin’e göre emperyalizmin beș temel özeliği vardır.

1) Űretim ve sermayede görűlen yoğunlașma öyle yűksek bir gelișme așamasına gelmíștir ki, ekonomik hayatta belirleyici bir rol oynayan tekelleri yaratmıștır.

2) Banka sermayesiyle içiçe geçmiștir ve bu mali sermaye temeli űzerinden bir mali oligarși ortaya çıkmıștır.

3) Meta ihracından ayrı olarak, sermaye ihracı olaganûstů bir önem kazanmıștır.

4) Dűnyayı aralarında paylașan uluslarası kapitalist tekelci birlikler kurulmuștur.

5) En bűyűk kapitalist gűçlerle dűnyanın toprak bakımından tamamlanmıștır. “[1]

Emperyalizmi kapitalizmden bağımsız olarak ele alınılamaz. Kapitalizm sűrekliliğinin bir sonucu olarak doğmuștur. Emperyalizm mali sermayenin dűnya çapındaki egemenliğine dayanır. Emperyalizmin varlığını tekeller arasında ki, rekabet űzerinden yűkselir. Bu özelliğinin bir sonucu olarak savașları kaçınılmaz bir sűrece sokar. Lenin emperyalizm çağını; savașlar, proleter devrimler ve karșı devrimler çağı olarak tanımlamıștır. Emperyalizm çağında burjuvazinin devrimci barutunu yitirdiğini, burjuva devriminin sorunlarını dahi ancak ișçi sınıfının politik önderliğinde gerçekleșeceğini savunmuștur. Emperyalizmi bir dűnya sistemi olarak tanımlayan Lenin, emperyalizme karşı mücadeleyi ișçi sınıfının enternasyonal műcadelesine bağlamıștır. 2. Enternasyonalin, birinci cihan harbi arifesinde savaș kredilerini onaylayan, ișçi sınıfını burjuvazinin çıkarları için kendi anavatan savunmasına davet eden, enternasyonalin önderlerinden Karl Kausky ultra emperyalizm teorisi geliștirmiștir.

Bu teori șöyledir:” Kausky emperyalizmi kapitalist gelișmenin sűrekliliğinin bir sonucu olarak ele almanaktadır. Hatta emperyalizmin yerini emperyalistler arası bir birliğin olabileceğini öngörmekte, emperyalist savașların burjuvazinin tamamının değil, bir kısmının çıkarlarına olduğunu savunmaktaydı. Kausky burjuvaziyi komprador burjuvazi ve ulusal burjuvaji olarak ikiye ayırnaktaydı. Ulusal burjuvazinin emperyalist yayılmacılıktan bir çıkarı olmadığını savunmaktaydı. Tűm olumsuzlukları kompolodor burjuvazi olarak tanımladığı, mali sermaye sınıfının eseri olduğu savını öne çıkarmaktaydı. Emperyalizmi kapitalizm kaçınılmaz bir așaması olarak ele almanakta, burjuvazinin içindeki bir azınlığın çıkarları için uygulanan politikalar olarak görmekteydi. Ulusal burjuvaziyi kompolodor burjuvaziye karșı birleșmeye çağırmaktaydı. Çağrısını șu șekilde yinelemekteydi. ” Bűtűn űlkelerin kapitalistleri birleșin. Salt ekonomik açıdan bakıldığında kapitalizm yeni bir așamaya, tröst yõntemlerinin uluslarası siyasete tașındığı bir așamaya geçmesiyle műmkűndűr.”

Savașsız bir emperyalizm olabileceğini öngören Kausky, 1914 yılında bașlayan birinci cihan harbiyle tűm tezleri çökműștűr. Kausky’in çökmůș ultra-emperyalizm tezleri, Stalinci bűrokasinin SSCB’yi ve Komùnist Enternasyonal’i ele geçirmesiyle biçim değiștirerek dűnya komùnist hareketine yeniden sokuldu. Bolsevizmin evrensel ilkeleri olan Komùnist Enternasyonal’in ilk dört kongresi, Stalinci bűrokasinin karșı devrim sűreciyle birlikte iktidarı kök saldıkça Bolşevizm öğretileri tahrip edilerek çöpe atıldı. ideolojik kökenlerini Kausky’den alan miliyetçi antiemperyalizm tezleri dűnya komùnist hareketine dayatıldı. Emperyalizmi; söműrgeciliğe indirgeyen, emperyalizme karşı műcadeleyi ulusal bağımsızlığa ikame eden Stalinci tezler emperyalizmi bir kaç devletin varlığinda somutlaștırdı. Kapitalizm az geliștiği űlkelerde, ișçi sınıfını milli burjuvazinin kompolodorlașmamıș kesmiyle itifakı öneren, geniș antiemperyalizm cepheleri kuruldu. Bu politikanın bedelini 20.yűzyılda dűnya ișçi sınıfı ağır ödedi. Emperyalizme yașam alanı ve kendini yeniden restore etme olanakları verildi. Tamamen miliyetçi bakıș açısına sahip bu tezler, emperyalizmi sınıflar arası bir meseleden çok milletler arasında ki bir mesele olarak kodladı. Emperyalizm, kapitalist űretici gűçlerin kaçınılmaz bir evrimiydi. Görece kűçűk olan burjuvaji ve kapitalist ulus devletler, fırsat buldukça emperyalist tekellerin ve űlkelerin sergiledikleri pozisyonları sergilemekten geri durnanaktadır. Bu noktada dűnya burjuva sınıfı bir piramit șekilde emperyalizmi olușturmaktadır. Kimileri pramitin en tepelerinde yer alırlar, Kimileri de en dipte yer almaktadırlar. Son tahlilde hepside bu emperyalist pramitin tașlarının birer parçasıdırlar. Emperyalizmi bűtűnsel bir dűnya sistemi olarak kavrayamayan Stalinzm ve onun tűrevleri, kendi ulus devletini ve siyasal iktidarını kurmuș iki kapitalist devlet savașta karșı karșıya geldiğinde, görece gűçsűz olanı destekler, desteklediği űlkenin ișçi sınıfını kendi burjuvajisinin saflarında anavatan savunmasına davet ederler. Bu tutumun tek devrimci tutum olduğunun propogandasını yaparlar. 20. Yűzyılın popűler sol paradiğmaları olan; ulusal kalkınmacılık, űçűncű dűnyacılık, yeni söműrge gibi tezler özű itibarıyla miliyetçi tezlerdir. Kapitalizmin görece az geliștiği űlkelerin ișçi sınıfını, ulusal burjuvazinin műtefiki haline getiren sınıf ișbirlikçisi tezlerdir. Politik referanslarının önemli bir kısmını buradan alan Tűrkiye sosyalist hareketi, hâlâ emperyalizme karşı műcadeleyi yabancı dűșmanlığına indirgeyen politik tutumunu ortodoks bir șekilde savunmaktadır. Emperyalizm çağında, emperyalizmi ABD ve bir kaç AB űlkesine indirgeyen, kendi ulus devletini kurmuș, tűm űlkeleri yarı sõmûrge, yeni söműrge, söműrge olarak tanımlamak, marksizm dıșı miliyetçi tezlerdir. Bu tezlerin sonuçları pratikte; ulus devlet dűzeyinde çatıșma halinde olan burjuva kliklerden birine yedeklenmek, uluslarası areneda ise emperyalist kutuplașmada görece daha gűçsűz olan ulus devletlerinden birinin saffında yer almak olarak pratiğe yansımaktadır. Bu genel politik referaslarımız çerçevesinde kemalizmi ve kurtuluş savașını mercek altına alacağız.

Kurtuluș Savaşının Niteliği

1923 Kemalist burjuva diktatörlüğü ile birlikte, öyle bir Mustafa Kemal efsaneleri ve fetișizmi yaratılmıștır ki; yıllarca adeta doğa üstű gűçleri olan bir kahraman fetișizmi yapılır, belleklere kazınmıștır. Her anlamda tartıșılmaz dűnya lideri miti belleklere kazınmıștır. Mustafa Kemal’i eleștirmek suç kapsamında tutulmuștur. Makalemizin bu bölűműnde Kurtuluș Savaşı ve Mustafa Kemal’in șahsında cisimleşen antiemperyalizm efsanelerini ele alacağız. Mustafa Kemal efsanelerinin en önemli argűmanları bu alanda űretilmiștir. Emperyalizme karşı bűyűk zafer kazanan, yedidűeli alteden, tűm dűnya halklarının emperyalizme karşı savaşta ilham aldığı, antiemperyalist, halkçı lider Mustafa Kemal miti o kadar kök salmıștır ki, kendisine Mustafa Kemal’in kurduğu burjuva cumhuriyeti devrimci yöntemlerle yıkma misyonunu biçen “Komùnist” ler dahil, kimileri açıktan, kimileri ise utangaçça bu miti desteklemektedirler.

Milli műcadele ile ilgili öyle bir algı yaratılmıștır ki; sanki Tűrkiye Asya, Afrika ve Latin America űlkeleri gibi asırlar sűren bir söműrgecilik döneminden, ulusal bir ayaklanma ile bağımsızlığını kazanmıș bir űlke gibi algı yaratılmıștır. Halbuki Osmanlı hiçbir dönemde söműrge bir űlke pozisyonuna dűșmemiștir. Son dönemde bilhassa Duyumu-Umumiye borçlanmasıyla birlikte Batı’nın yarı sõmûrgesi konumuna dűșműștűr. Kurtuluș savașı tarihi; resmi ideolojinin anlatımının tarihsel perspektifinde 1914 dűnya savașından bağımsız olarak ele alınılır. 1914 birinci emperyalist paylașım savașı ele alınması, tarihi 1919 Çanakkale savașından bașlatmaktadır. Herșeyden önce Osmanlı birinci emperyalist paylașım savașına, kaybetiği toprakları tekrar geri kazanmak için girmiștir. Özű itibarıyla Osmanlı bu savașa emperyalist hedefler doğrultusunda girmiștir. Savașın sonunda bu hedefleri suya dűșűnce kendi sonunu hızlanmıştır. Çökűș sűreci Osmanlı’yı fiili bir ișgalin içine sokmuștur. Fiili ișgalden kurtulma hamlesi olarak kurtuluş savașı bașlamıștır. Bu noktada Tűrkiye’nin imdadına yetișen Bolșevik devrimi olmuștur. Bolșevik devrimiyle birlikte dűnya dengeleri alt űst olmuștur. Rusya’nın savaștan çekilmesiyle birlikte, dűnyada Bolşevizm prestiji hızla parlama sűrecine girdi. Bu sűreç emperyalizmi krize boğmușturğ, bu krizden arınma yolu olarak dűnya savașı bitiș sűrecine doğru ilerlemiștir. Almanya’da devrim sűreci bașlamsıyla birlikte, doğu űlkelerinde Bolşevizme sempati hızla bűyűmekteydi. Emperyalizmin hedefi değișmiști; Bolşevizm dűnyada yayılmasını engellemek. Bunun için savașı bitirmekten bașka çare yoktu. Doğuda Bolşevizmin yayılmasını engellemek için; ișgalden ziyade, Batı’nın siyasi kutubunda yer alacak űlkelere ihtiyaç vardı. ingilizlerin desteğini yitiren ve kendi ordusunun içinde Bolşevizmden etkilenmiș isyanlarla boğușan Yunanistan’ ın Anadolu’da barınma șanșı kalmamıștı. Cumhuriyetin 50. yılı vesilesiyle milli șef inönű’nű konușmasında bu durumu șöyle açıklar:” istiklal műcadelesinin bașarısında esasında ingilizlerin buna karar vermesi ve diğer műtefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle műmkűn olmuștur.” [Paradigmanin iflası, sayfa:33 aktaran Fikret Bașkaya ]

1923 ile birlikte antiemperyalizm destanları yazan yeni rejim, tűm devlet ve toplum yapısının inșaasında Batı emperyalizme göre kendisini uyarlanmıștır. Cumhuriyet ile bașlayan dönem Batı emperyalizmiyle hesaplașma değil, tam tersine siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatın Batı kapitalizme göre dizayn edilmesi ve emperyalizmin yerel bir temsilcisi olma sűreciydi. Bu sűreç resmi ideolojinin tarihsel referansları tarafından, bűyűk aydınlanma ve devrim sűreci olarak pazarlanmıștır. Malesef ki, Tûrkiye sosyalist hareketininin önemli bir kısmı bu sűreci burjuva devrimi selamladı. 1923’űn devrim olmuș olmadığını makalenin ilerleyen bölűmlerinde irdeleyeceğiz. Kurtuluș savașıyla ilgili űretilen en önemli efsanelerden biri de, Tűrk tarihinin en bůyůk milli seferberlik olduğu teziydi. Bu tezde hiç resmi ideolojinin anlatıldığı gerçek gibi değildir. 1912 yılından bașlayarak, bir cepheden diğerine koșan emekçi halk, her anlamıyla çökműștű. 1914 yılında patlak veren birinci dűnya savașıyla birlikte, 1923’e kadar hiç ara verilmeden savașlar devam etmiștir. Űlkede ki erkek nufusu hızla dűșműș, açlık ve kıtlık boy vermiștir. Savașa katılımı arttırmak için; aga, șeh, molla gibi feodoal kișilerin prestijlerini kullanarak, savașmak için rıza űretilmeye çalıșılmıștır. Tűm çalıșmalara rağmen istenilen bașarı elde edilmemiștir. Artık ikna yöntemiyle rıza űretme sűreci, zor ve baskı yoluyla rıza űretme sűrecini beraberinde getirdi. Milli seferberliğe uymayanlara yaptırım getirmek için Bűyűk Millet Meclisi’ne verilen kanun teklifinde ki bazı maddeler șunlardır:”3) Seferberlik emrine uymayanların malları alınır, evi yakılır, ailesi sűrűlűr ve inat edilenler yakalanınca idam edilir.

4) Birliğinden silahlı veya silahsız olarak kaçanlar hakkında 3. madde hűkmű tatbik olurlar.

5) Her köy ihtiyar heyeti kendi köylerindeki kaçakları yakalamaya ve hűkűmete teslim etmeye mecburdurlar. Bunda kasıt ve gevșekliği anlașılanlar 3. madde hűkűmlerince cezalandırılır.

6) Kaçakları saklayanlar ve kaçmalarını teșvik edenler ve kolaylık gösterenlerin malları alınır, evi yakılır, aileleri sűrűlűr. “[Paradigmanin iflasi, sayfa:46 aktaran Fikret Bașkaya]

Resmi ideolojinin anlatığı tarihte; milli seferberlik efsanesinde devletin zor aygıtıyla rıza űretme sűrecinden hiç bahsedilmemiștir. Tarihin tozlu raflarında saklı tutulmaktadır. Kemalizme yönelik tűretilmiș olan antiemperyalizm efsaneleri resmi tarihin űretiği hurafeler zinciridir. Sosyalist hareket bu hurafelere karșı hep soldan yedeklenen bir pozisyon takınmıștır.

1.Bölűműn Sonu