15 Temmuz başarısız askeri darbe girişiminden güçlenerek çıkan Erdoğan Bonapartizmi, OHAL ile beraber kendine muhalif tüm unsurların üzerine demir yumruk indirdi. “Demokrasi Nöbetleri”, “Milli Mutabakat”, FETÖ operasyonları adı altında tüm muhalefete karşı cadı avı başlatırken, Fırat Kalkan Operasyonları ile de kendi temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun politikalar üretmeye devam etti. Kiralık işçiliği meclisten geçiren, zorunlu BES’i yasalaştıran siyasi iktidar, asgari ücretin de vergi dilimini yükselterek, emekçilerin hayatında depremler yaratmaya tüm hızıyla devam ediyor. Şimdi de başka bir saldırıyla karşı karşıyayız.
Patronların yıllardır yakındığı ve işçi sınıfının son kazanımı olan kıdem tazminatının fona devrinde son viraja girilmekte. İşçi sınıfını işten atılma tehlikesi karşısında koruyan, yaklaşık 70 yıldan fazla bir süredir kullandığı ve son yıllarda kullanmak için mücadele yürüttüğü bu kazanım, OHAL yasaları altında ciddi ve pervasız bir saldırı altındadır. Patronların yıllardır yük olarak gördüğü ve fona devredilmesini her fırsatta hükümetten talep ettiği kıdem tazminatı artık bir hak olmaktan çıkarılmak üzere. Bu hak, ne zaman bu konu gündeme gelse işçi sınıfından gelen tepkiler doğrultusunda ileri tarihlere ertelenmişti.
Darbe girişimi sonrası OHAL KHK (Kamu Hükmünde Kararnameleri) ile meclisten geçen, sosyal güvenliğin özelleştirilmesi olan BES’in zorunlu hale getirilmesi, kıdem tazminatının fona devredilmesinin altyapısı niteliğindedir. Amaç “tasarruf oranlarını” artırmak adı altında inşaat şirketlerini beslemek ve hükümetin akıl dışı savaş politikalarına kaynak oluşturmaktır. Patronlar yıllardır kıdem tazminatını yük olarak tanımladılar, bu yükü hafifletmek için çeşitli hilelere başvururmuş, ödenek almışlardır. Bu hileleri meşrulaştıran Erdoğan diktatörlüğü “zaten kimse gerçek anlamıyla kıdem tazminatını alamıyor, fona çevirelim herkes alsın” bahanesini öne çıkartıyor.
Erdoğan diktatörlüğü, kıdem tazminatını bireysel fona devrinin işçilerin yararına olacağını iddia ederek işçi sınıfı ile dalga geçmektedir. Kıdem tazminatının fona devri bu hakkın yok edilmesidir. Avusturya modeli örnek alınarak sunulmaktadır. Avusturya’da fona dayalı modelde aylık prim miktarı işçi ücretinin %1.53’ü dür. Türkiye’de ise 30 günlük tazminat hakkı %8.33’e tekabül etmektedir. Avusturya modelinin uygulanmasıyla, 30 günlük brüt ücrete tekabül eden kıdem tazminatı 6/7 günlük ücrete tekabül etmektedir. Bu maddelerle Kıdem tazminatının doğrudan işveren tarafından ödenmesi yerine fona devri, işten çıkarmaları kolaylaştırarak kriz bahanesiyle kitlesel işten atmaların önünü açacaktır.
Kıdem tazminatı sendikalı, sendikasız tüm işkollarından işçilerin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. İşçi sınıfının işten atılma karşısında sigortası olan kıdem tazminatı hakkının gaspı her zamankinden çok daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Son çeyrek yüzyıldır, Türkiye’deki sınıf mücadelesi varolan hakları korumak ve kullanmak üzere verildi. Yeni bir kazanım elde etmek için mücadele vermekten ne yazık ki uzak bir noktaya sürüklendik. Bu durum işçi sınıfının dağınık, örgütsüz ve herşeyden önce politik bir önderlikten yoksun olduğunun en açık göstergesidir. Kıdem tazminatı hakkının kalkması örgütlenmeyi hiç olmadığı kadar zora sokacaktır. İşçi çıkartmak için eli güçlenmiş patronlar, sürekli işçi atabilecek bir durumageleceklerdir.Bu durum iş yerleri ve fabrikalarda yüksek bir sirkülasyonun yaşanmasına da neden olacaktır. İşçi sınıfına yönelen bu saldırılar bununla kalmayacaktır.İşçi sınıfı ancak örgütlü bir mücadele ile üretimden gelen gücünü kullanarak böylesi saldırıları püskürtebilir.
Bu yazı Patronsuz Dünya’nın 5. sayısında yayımlanmıştır.
Ali Kemal Taşçı