17 Mart 2021 günü TBMM Genel Kurulu’nda HDP Kocaeli milletvekili, İnsan Hakları aktivisti, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliği düşürüldü. Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülme gerekçesi yıllar önce sosyal medya hesabından bir haberi paylaşmak olarak gösterildi. Mahkeme bu paylaşıma “terör örgütü propogandası yapmak” yaftası yapıştırarak 2 yıl 6 ay ceza verdi. Gergerlioğlu’nun hedef seçilmesinin nedeni, tüm insan hakları ihlallerini ve hukuksuzlukları mecliste dile getirmesiydi. Polis karokollarında ve hapishanelerde çıplak arama yapıldığını dile getirdiği için, başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve AKP’liler tarafından hedef hâline getirildi. Gergerlioğlu’nun suçu tutarlı bir insan hakları aktivisti olmasından başka bir şey değildir. Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesinden hemen sonra ,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin HDP’nin kapatılma istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açtığının haberi geldi. Kapatma davasıyla birlikte 600’den fazla HDP’li üye için siyaset yasağı ve HDP’nin tüm mal varlığınına hazine tarafından el konulması talep ediliyor. HDP’nin seçimle kazandığı tüm belediyelerine kayyum atandı, basın yayın organları, dernek ve demokratik kitle örgütleri sistematik devlet baskısıyla karşı karşıya, 20.000’den fazla üyesi parti faaliyetlerini yürüttüğü için hapse atıldı. Bunlar arasında eski eş başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri var. Sözün kısası Erdoğan rejimi Kürt halkının seçme, seçilme, örgütlenme, siyaset yapma, basın, yayın, ifade özgürlüğü gibi tüm temel haklarını lav etmeye çalışmaktadır. Bir asırdır Kürt halkının varlığına karşı yürütülen “imha, inkar, red” anlayışına dayanan sömürgeci kirli savaş Erdoğan rejimi altında vites yükselterek devam etmektedir. Kürt halkının bugüne dek canıyla, kanıyla büyük mücadelerle kazanmış olduğu tüm haklar lav edilmeye çalışılmaktadır. Yaşanan süreç Kürt halkına yönelik siyasal bir soykırımdır.
Erdoğan rejimi, 15 Temmuz başarısız askeri darbe girişiminden sonra inşa ettiği tek adam rejiminde, ne zaman iç siyasette bir tıkanma yaşasa bunu savaş ve otoriterleşmeyle açmaya çalıştı. Bunun da merkezinde Kürtler ve tüm toplumsal muhalefet oldu. Erdoğan’ın idealize ettiği Türk tipi başkanlık sistemi kuramsal bir işleyişe bir türlü oturamadı, tüm devlet aygıtları tel tel dökülmekte, kabile yönetimini andıran bir noktaya evrilmiştir. Ekonomik krizin tüm yakıcılığıyla derinleşmekte, Covid-19 salgını tüm hızıyla yayılmakta, bunun getirdiği tüm yıkımlara en ufak bir çözüm üretememektedir. Erdoğan rejimi kriz gündeminin tüm yakıcılığında toplumsal rıza üretebilme yetisini kaybetmektedir. Milliyetçi, militarist yöntemlerle halklar arasında düşmanlık ve kutuplaşmalar yaratarak kriz gündeminin üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Erdoğan’ın HDP’yi kapatma girişimide bu iç sıkışmışlığın bir ifadesidir.
Kapitalizmin çoklu küresel kriziyle birlikte, burjuva hükümetler rıza üretmekte zorluk çekmektedir. Burjuva devletler milliyetçiliğe ve göçmen düşmanlığını körükleterek beraklaşan sınıfsal uçurumların harekete geçmesini engellemeye çalışmaktadır. Bunu yaparken, tüm burjuva devletler otoriterleşmekte, kendi baskı aygıtlarını güçlendirmekte ve onların yetkilerini genişletmektedir. Türkiye’de yaşanan durum bundan farklı değildir. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, Covid-19 salgınının önlenemez hâle gelişi ve bunlara karşı minumum bir çözümü dahi olmayan Erdoğan rejimi…
Erdoğan rejiminin iktidarını sürdürebilmesi iki şeye ihtiyacı vardır. Birincisi en ufak bir muhalefete izin vermeyen baskıya, sürekli olarak halkları birbirine düşman edecek milliyetçi, faşist politikalara, hedef göstermelere ve savaşlara ihtiyacı vardır. İkinci olarakta toplumsal muhalefeti sürekli pasifize edecek, düzen sınırları içinde tutacak, fiili, meşru mücadeleyi şeytanlaştırıp, seçim sandığını tek alternatif gösterecek bir muhalefete ihtiyacı vardır. Erdoğan rejiminin toplumsal rıza üretme problemini, toplumsal pasifizm ve umutsuzluk üreten muhalefet çözmektedir. Tepkisel siyasetten aktif mücadeleci siyasete geçilmediği sürece, bekle görcülük anlayışı düzen cephesine yeni saldırı alanları açmaktadır. Her gelişen yeni saldırıda toplumsal umutsuzluğu büyütmektedir. Erdoğan’ı iktidarda tutan da tam olarak bu anlayıştır. Mücadele programından yoksunluk, anlık tepkisellikle deşarj olup kendiliğindenci hareket bekleyen onlar da gerçekleşmeyince millet itifakının gölgesinde geniş demokrasi cepheleri tasavurları beraberinde gelmektedir. Emekçilerin ve ezilenlerin hayatını zindana çevirmeye yemin etmiş bir diktatörlük, onu yaratan sınıfın muhalefetteki fraksiyonuyla değil, bizzat bu diktatörlüğün mağdurlarının öz mücadelesiyle yıkılır.
Kürt halkına yöneltilen her saldırı emekçilerin ve ezilenlerin esaretini güçlendirmektedir. Kürt halkına yöneltilen saldırılar, gündelik hayatın her alanında otoriterleşmeyi beraberinde getirmektedir. Emekçilerin grev ve teşkilatlanma hakkını sabote etmektedir. Kürt halkına yöneltilen saldırılar milliyetçi, şoven havayı beraberinde getirmekte buda emekçi halkların birliğini sekteye uğrattığı için patronları güçlendirmektedir. Kürt halkına yöneltilen her saldırı milliyetçi, muhafazakar tüm düzen cephesinin etki alanını genişletmekte, buda örf, gelenek, Türk aile yapısı gibi aforizmaların yaygınlaşmasını sağlayarak ataerkil şiddeti güçlendirmekte, kadınlara ve LGBTİ+lara yeni saldırı alanları açmaktadır. Kürt halkına yönelen her saldırının yarattığı milliyetçi muhafazakar atmosferden Türklük sözleşmesine uymayan, yani Türk ve sunni müslüman olmayan her kesime yeni saldırı alanları açmaktadır. Marks’ın ” Başkasını ezen ulusun işçisi özgür değildir” önermesi gündelik hayatın olağan akışı içinde haklılığını sürekli olarak kanıtlamaktadır. O yüzdendir ki önümüze iki seçenek çıkmaktadır: Ya hayatımızı cehenneme çevirmeye ant içmiş Erdoğan diktatörlüğünün her saldırısı karşısında eylemselliğe geçmeyen anlık tepkiler vererek millet ittifakının seçim tiyatrosunun bir figranı olarak kendi yok oluşumuzu hazırlayacağız.
Yada emekçilerin ve ezilenlerin birleşik cephesini ve sınıfın devrimci partisini sınıf mücadelesinin içinde inşa etmeye odaklanacağız.
Başkasını ezen ulusun işçisi özgür değildir!
Ya sürekli yıkım Ya sürekli devrim!