Elveda, Proletarya”dan “Elveda, Burjuvazi”ye Dönüş Başlamıştır!

SSCB’nin kapitalist restorasyonuyla birlikte, burjuvazi küresel düzeyde zafer naraları atmaya başladı. Tarihin sonuna gelindiğinin, kapitalizmin yegane medeniyet olduğunun, bundan sonra başka bir alternatifin söz konusu olmadığının, bürokratik rejimlerin çöküşünün Marksizmin çöküşü olduğunun borozanlığı yapıldı. Tüm burjuva ideologları küresel düzeyde artık emperyalizmin, sınıf mücadelesinin, ekonomik krizlerin bittiğinin, insanlığı barış ve refahın hakim olacağı bir dünya beklediğinin vaazını sürekli olarak tekrarladı. Ne krizler ne emperyalizm bitti ne de kapitalizm insanlığa vaat ettiği şeyleri hayata geçirebildi.

SSCB’nin kapitalist entegrasyonuyla birlikte kapitalizme liberal dönüşüm politikalarını uygulamak için devasa bir alan açılmıştır. Bu süreç tekellere rekor düzeyde büyüme olanağı verdi ve tekeller arası rekabeti yarattı. İşçi sınıfının 20. Yüzyılda kazanılmış tüm hakları saldırı altına girdi. Kapitalizm sosyal devletin tüm kalıntılarını küresel düzeyde yıktı. Bununla birlikte tekeller büyüdü ve tüm kamusal hizmetler ticarete döküldü. İşsizlik, güvencesizlik, esnek çalışma küresel düzeyde yaygınlık kazandı.

Kapitalizmin aşırı üretim krizleri, savaşları da beraberinde getirdi. Kapitalizm 2008 küresel buhranından çıkamadı ve buhran daha da derinleşti. Kapitalizm, iktisadi krizle birlikte, iklim krizi, yeni bir cihan harbi tehdidi ve emperyalizmin getirdiği mülteci kriziyle boğulmaktadır. Koranavirüsüyle birlikte küresel sağlık krizi de beraberinde gelmiştir.

Bilim ve teknolojideki bunca büyük atılıma rağmen kapitalizm bir salgını dahi çözmekten aciz durumdadır. Kapitalizm küresel çapta tel tel dökülmekte ve insanlığın sonunu hazırlayacak bir yıkıma doğru koşar adımlarla ilerlemektedir. Bu yıkımdan kurtulmanın yegane alternatifi sosyalist dünya devrimidir.

Ulusal düzeyde başlayan bir kriz çok kısa bir süre sonra küresel bir krize dönüşmektedir. Ulusal düzeyde başlayan pretesto ve ayaklanmalar da kısa süre sonra küresel bir boyut kazanmaktadır. O yüzdendir ki bugün gezegenimizdeki her temel sorun küresel bir sorun teşkil etmektedir. Bu yüzdendir ki her mücadele küresel düzeyde yürümek zorundadır. Her fani talebin hedefi iktidar olmaktır. Her sorunun da nihai çözümünün düğümlendiği tek yer sosyalist dünya devrimidir. Kapitalizme karşı verilecek her mücadelenin her antikapitalist talebin enternasyonal devrimci bir perspektif sahibi olması zorunludur.

Güncel salgın, Kapitalist İktisadi Kriz ile Kapitalist Sağlık Sisteminin Birleşik Krizidir

Dünya kapitalizmi 2008 yılında girmiş olduğu küresel buhrandan kurtulmuş değildir. Küresel düzeyde piyasaların daralıp kâr oranlarının azalması daralmacı tedbirleri beraberinde getirmiştir. Hükümetler şirketleri kurtaran politikalar uygulamakta, krizin tüm yükünü ise işçi sınıfının omuzlarına yüklemektedir.

2019 yılında Latin Amerika’dan, Avrupa ve Ortadoğu’ya uzanan geniş bir coğrafyada neoliberal sisteme karşı emekçilerin radikal isyanlarına şahit olduk. Tel tel dökülen küresel neoliberal sistemi şimdi de virüs vurmuştur. Virüs dünya ülkelerinin imalat sistemlerinde çökmelere yol açacak şekilde yayılmaktadır.

Bu salgının ilk tespit edildiği ülkeler Çin ve Kore olmuştur. Ardından İtalya ve İran’da hayatın olağan akışını kökten yıkacak şekilde hissedilmiştir. Virüs bugün Avrupa başta olmak üzere neredeyse tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Virüs’ün Çin merkezli olması, Çin ekonomisini felce uğratması dünya piyasalarını da doğrudan altüst etmiştir. Ayrıca hastalığın geliştiği her ülkede hem mevcut ekonomik daralma hem de hastalığın yayılmasını engelleyen tedbirler nedeniyle ekonomik yıkım kalıcılaşmaktadır. Hudutlar bir önlem olarak kapatılmakta ve bu da uluslararası ticareti sekteye uğratmaktadır. Dünya kapitalizminin varlığı uluslararası ticari faaliyetlere bağlıdır. Hudutların kapanmasıyla birlikte lojistik, turizm ve konaklama hizmeti veren işkolları da durmaktadır.

Piyasa ekonomisine göre şekillenmiş, tek gayesi kâr olan sağlık sistemi krizin üstesinden gelecek, virüsü kontrol altına alacak bir yol bulamamaktadır. Bu da kapitalizmin küresel krizinin daha da derinleşmesine sebebiyet vermektedir.

Dünya hükümetlerinin tek derdi burjuvaziyi batmaktan kurtarmak, büyük şirketleri ayakta tutmaktır. Bu uğurda emekçilerin ne sağlığının ne de en temel ihtiyaçlarının hiç ama hiç önemi yoktur. Britanya’da “Dünya nüfusu fazla olduğu için özellikle yaşlı nüfustan milyonların ölmesinin dünya için iyi olacağını” savunan söylemler burjuva politikacılar ve medya tarafından servis edilmeye başlanmıştır. Toparlarsak şunu söyleyebiliriz: Gerek Türkiye’de gerekse de dünyada tüm hükümetlerin tek derdi temsil ettikleri burjuva sınıfını krizden kurtarmaktır. “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacak” şiarını bugün gündelik hayatın akışı bir kez daha doğrulamaktadır.

Herkesin Derdi Kendi Sınıfını Kurtarmak

Salgınla birlikte burjuvazi koro hâlinde virüsün milliyet, sınıf, cinsiyet ayırmadığını, ulusal bir seferberlik gerektiğinin vaazlarını verdi. Lakin yapılan tüm seferberlik burjuvaziyi yaşatmaya yöneliktir. Kapitalizmin karakteristik özelliği egemen sınıfın çıkarlarını tüm toplumun çıkarları olarak sunmaktır. Bunu yaparken de her zaman ulusal seferberlik adı altında aynı gemideyiz şiarıyla yapar. Fakat bu bayatlamış yöntem o kadar yıpranmıştır ki kapitalizmin yarattığı karşıtlıkları örtmeye yetmemektedir. Fransa’da Macron yönetimi tek bir sermayedarın batmayacağını ilan etti. Almanya’da Merkel halka korku salarken tekellerin çıkarı için harekete geçti. AB çapında sermayeye destek programları açıklandı.

Trump, Amerikan tekelleri aşıyı bulup kasalarını tıka basa doldursun diye kesenin ağzını sonuna dek açtı. Küresel düzeyde tüm hükümetler, burjuvaziyi kurtarmak için harekete geçti. Burjuvaziyi kurtarma projelerinin tümü emekçileri salgınla başbaşa bırakma, işsizliğe ve yoksulluğa mahkum etme projeleridir. Burjuva hükümetler şirketleri kurtarma operasyonları gerçekleştirerek emekçi kitlelerdeki hoşnutsuzluk ve öfkeyi artıracaklardır. 2019 yılını küresel düzeyde isyanlarla geçiren emekçiler, edindikleri tecrübelerle daha radikal bir pratik sergileme potansiyeline sahiptirler. Lakin can yakıcı sorun olan devrimci enternasyonal parti sorunu tüm yakıcılığıyla kendisini hissetirmektedir. Salgına karşı mücadele ve emekçilerin her türlü antikapitalist mücadelesi, enternasyonal devrimci partinin inşası mücadelesinden asla bağımsız olarak ele alınamaz. O yüzdendir ki verilen her mücadelenin gerek ulusal düzeyde gerekse de uluslararası düzeyde devrimci önderlik inşası mücadelesini kapsaması zorunluluktur. Çünkü büyük insanlık küresel çapta örgütlü bir sınıfın (burjuvazinin) küresel düzeninin yok oluşu tehdidi altındadır. Büyük insanlığın payına ölüm, sefalet ve işsizlik düşmektedir. Büyük insanlığı yok oluşa sürükleyen bu düzeni ancak bu düzenin mağduru olan proleterya değiştirebilir. Bunun tek aracı da enternasyonal devrimci partidir.

Türkiye’ye Virüsün Girişi ve Hükümetin Tutumu

Dünyada virüs yayılırken saray medyası ısrarla virüsün Türkiye’ye gelmediğini, teğet geçtiğini, gelse dahi Türkiye’yi etkilemeyeceğini iddia etti. Fakat bu söylemden çok kısa bir süre sonra Türkiye’de ilk pozitif test sonuçlarının çıktığı açıklandı. Hemen akabinde ölüm haberleri ve vaka sayılarında istikrarlı artışlar başladı. Bu artışlarla birlikte hükümet çeşitli önlemler aldı. Fakat hükümetin almış olduğu bu önlemlerde, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçiler unutulmaktadır. Çalışan emekçiler, sürekli hareket halinde oldukları için virüsün bulaşma ihtimali de artmaktadır. Bunun sonucu olarak bütün bir aile tehdid altına sokulmaktadır.

Salgının önüne geçmenin en önemli yolu hareketi azaltmak ve durdurmaktır. Devletin aldığı tedbirler yetersiz ve tehlikelidir. Kreşler kapatılıyor ama çocuklara kimin bakacağına cevap verilmiyor. Hâl böyleyken ortaya gülünç bir manzara çıkmaktadır. Kreşin varlık sebebi çalışan ebeveynlerdir. Hükümet virüsün yayılmasını engellemek için okulları tatil edip, spor organizasyonları, konser, tiyatro vb. insanları toplu olarak bir araya getiren tüm etkinlikler yasaklanmaktadır. Fakat fabrikalar, atölyeler, şantiyeler çalışmaya devam etmektedir. Patronların kâr hırsı için emekçilerin sağlığı kendi kaderlerine terk edilmektedir. Devletin ve sermayenin ikincil aygıtı olan sendikalar her zamanki pasifist tutumunu sergileyerek ölüm sessizliğine bürünmektedir. Sürekli olarak #evdekalın çağrıları yapılmaktadır fakat evde kalan işçilerin nasıl geçineceğine dair ortada hiçbir program yoktur! Birçok işyeri virüs salgınını fırsat bilerek işçileri ücretsiz izne çıkartmakta veya yıllık izinlerini kullandırmaktadır. Hükümetin virüse karşı açıkladığı pakette ise işçilerin, emekçilerin adı dahi geçmemektedir.

Erdoğan’ın Ekonomik İstikrar Kalkanında Ne Var?

Fırat Kalkanıyla başlayan Erdoğan’ın kalkanlar zincirine bir yenisi daha eklenmiş bulunmaktadır. “Ekonomik İstikrar Kalkanı”

Bu pakette virüsle mücadeleden çok, sermaye sınıfının zararlarını karşılamak vardı. Bu paketi şu şekilde özetleyebiliriz: “Sermaye sınıfına 100 milyar dolara varan sınırsız yardımlar, küçük esnafa küçük destekler, yoksula dua, yaşlıya kolonya, işçilere ölüm.

Açıklanan 21 maddelik pakette işçilerin, emekçilerin adı dahi geçmemektedir. Emekçiler fabrikalarda, atölyelerde, şantiyelerde hiçbir sağlık önlemi alınmadan salgın tehdidiyle başbaşa bırakılmaktadır. Birçok işyeri, işçileri zorunlu izne çıkartmakta, açlığa, yoksulluğa mahkum etmektedir. Hükümet sağlık emekçilerinin sağlığını dahi korumaktan acizdir. Sözün kısası ne hükümetten ne de sermayenin ve devletin ikincil aygıtı hâline gelmiş sendikalardan işçiye, emekçiye bir fayda vardır. Bugün toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçiler yoksulluk, işsizlik, salgın kıskacı altında can çekişmektedir. Sağlık Bakanlığı herkes kendi OHAL’ini uygulasın çağrısında bulunmaktadır. Hükümet kendi OHAL programıyla sermaye sınıfını ve görece küçük esnafı bu salgından kurtarmıştır. Şimdi işçi sınıfının kendi OHAL’ini ilan ederek kendisini bu salgından kurtarmasının vakti gelmiştir.

İşçi Sınıfının OHAL’i Nasıl Olacak

Yoksulluğun, işsizliğin ve salgının kıskacına bırakılan işçi sınıfı ancak bu ablukayı kendi eylemleriyle kırabilir. Fiili, meşru grevler ve fabrika işgalleriyle kendi üzerindeki ölüm sarmalını kırabilir. Kendi talepleriyle fiili, meşru mücadeleyi yaygınlaştırarak bunu başarabilir. Sendikalar bugün bunun önündeki engeldir. İşçi sınıfı bunu ancak taban örgütlenmelerini, komitelerini örgütleyerek başarabilir. İşçiler, emekçiler kendi yaşam haklarını kazanmak için kendi OHAL’ini uygulamak zorundadır. İşçi sınıfının OHAL’i ise işgal, grev ve direnişten geçmektedir.

Tüm işçilere emekçilere ücretli izin!

Çalışanların işten atılması yasaklansın, ücretsiz izne son!

Tüm sağlık kuruluşları işçi denetiminde tazminatsız kamulaştırılsın!

Herkese ücretsiz sağlık taraması!

Tüm dezenfektan maddelerine ücretsiz ulaşım!

Su, elektrik, doğalgaz gibi temel ihtiyaçlar ücretsiz karşılansın!

Sokak hayvanları ve barınaklar dezenfekte edilip, ücretsiz sağlık taramasından geçirilsin!

Tüm tutsaklar tahliye edilsin. Ev hapsi, denetimli serbestlik, infaz erteleme gibi tedbirler uygulansın!