Uzun süredir ana akım medyada yoğun şekilde tartışılan konulardan biriside Z kuşağıdır. Bu kuşak üzerine araştırmalar yapılmakta, araştırma sonuçları tartışılmakta, 2023 seçimlerinin kaderini belirleyecek kuşak olduğundan bahsedilmektedir. Burjuva siyasetçiler bu kuşağı kazanmak için strateji geliştirmekte, sosyolojik araştırmalar yapmakta, gözünü 2023 seçimlerinde belirleyici bir nüfusa sahip olan bu kuşağı kendi saflarına kazanmaya odaklanmıştır. Özellikle üniversiteye giriş sınavının yapıldığı gün Erdoğan YouTube uygulaması üzerinden sınava giren gençlere yönelik canlı yayın gerçekleştirdi. Bu canlı yayın Erdoğan’a karşı gerçekleşen dijital protesto gösterisine dönüştü. YouTube yorumları “Oy Moy Yok” sloganıyla inledi. Çok kısa bir süre sonra kanalın yorum kısmı kapatıldı. Fakat buna rağmen bir saat gibi kısa bir zamanda 320 bin kişi Dislike atarak tepkisini ortaya koydu. Bu tepki eylemi Erdoğan cephesinde soğuk duş etkisi yaratmıştı. Erdoğan’ın YouTube faciasından sonra ülkenin en tartışılan konularında ilk sırayı Z kuşağı aldı. Artık geniş kitleler bu kuşağı tartışmaktaydı. Peki kimdi bu Z kuşağı, temel özellikleri nelerdi?

Burada gençlik meselesine Marksist yaklaşımın nasıl olması gerektiğini, Z kuşağının ne olduğunu, bu kuşak üzerine yapılmış araştırmaların Marksist analizini yaparak cevaplayacağız. Z kuşağının işçi kesimini Devrimci Marksist saflara nasıl kazanabiliriz sorusuna yanıt arayacağız.

Marksizm ve Gençlik

Gençlik her dönemde gelecek olmuştur. Kronolojik olarak baktığımızda geleceği örgütleyecek , yakınlaştıracak olan kuşak, bugünün genç insanlarıdır. Bu noktada Türkiye’de ve dünyada siyasal arenada etkili olmak isteyen her toplumsal özne, gençlik kesimlerini kazanmayı hedefleyen, gençlik içinden taban bulmaya çalışan politikalar izleme gayreti içine girmiştir. Burjuva düzenin devamı gençlik içinde kendi düzenine rıza üretebilmesinde düğümlenmektedir. Çünkü tarih boyunca, en fazla değişim isteğini dile getiren ve bu değişim isteğini dile getiren, eyleme döken genç kesimler olmuştur. O yüzdendir ki burjuvazi her fırsatta genç emekçi yığınları apolitize etmeye çalışmakta, onlara sürekli gelecekte sınıf atlama hayalleri pompalamaktadır. Kapitalist düzen, herşeyi , egemen güç olan burjuvazinin ihtiyaçlarına göre biçimlendirdiği bir sistemdir. Geleceği gençlik kuracaktır diye söylense de, sermaye düzeni yıkılmadığı sürece geleceği biçimlendirecek olan yine mülk sahibi sınıflar olacaktır. İşte egemen paradigmanın bize söylemediği şey budur. Popülist sol idealizmin kitleselleşmek adına bilinçli bir biçimde çarpıttığı gerçeklik de budur. Gençlik başlıbaşına bir sınıf değildir. Gençliğe sadece genç olmaları üzerinden roller biçmek biyolojik-özcülük anlamına gelir. Tıpkı kadınlara sadece kadın olmaları üzerinden devrimci roller biçmeye benzer.Böyle bir kavrayışın devrimci Marksizmde yeri yoktur. Biz komünistlere göre ise insanları, biyolojik evreleri ya da cinsel aidiyetleri değil,üretim ilişkileri içinde yer aldıkları konum belirler. Sınıf aidiyetleri, biyolojik evrelerinden ya da cinsel kimliklerinden önce gelir; varoluş bilinci belirler. Bu yüzden gençlik gelecektir,gelecek sosyalizm sloganı sınıf perspektifi açısından geçerli bir argüman sunamaz : Çünkü kapitalizmin doğal evrim yoluyla kaçınılmaz olarak kendiliğinden sosyalizme dönüşeceği tarzında bir anlamı taşımaktadır. Gençler de salt biyolojik ve zihinsel olarak daha dinamik oldukları için doğrudan sosyalizme yönelecekler diye bir gerçeklik yoktur. Sınıf mücadelesi içinde gençlerin dinamizmi elbette değerlendirilmesi gereken bir özelliktir. Genç işçi ve emekçi kesimlerin diğer kuşaklara göre değişim isteği daha fazladır.

Ancak öğrenci gençliğin dinamizmi nedeniyle sosyalist mücadeleye bağlanması ve buna merkezi bir önem atfedilmesi sorunludur: Çünkü sosyalist mücadelenin tarihi, üniversite öğrencisiyken devrimci mücadele içinde yer alıp, hayat insanları para kazanmaya ve aile geçindirmeye zorladığında geçim derdine düşerek mücadele alanlarını terk edenlerle doludur. Bu insanların çoğu, hayatlarının belli dönemlerinde varoluşlarını sosyalist mücadele içinde anlamlandırmış olsalar bile hayat gailesine ve geçim derdine düştükten sonra mevzileri hızla terk etmekte bir sakınca görmemişlerdir. Devrimci mücadeleye sırtlarını dönerek, kendi küçük burjuva gettolarında kapitalizmin tüketim kültürünü ihya ederek yaşamayı seçmişlerdir. Yine öğrenci gençliğin üniversitede entelektüel üretim araçlarına yakınlığı nedeniyle sosyalizme yöneleceği kastediliyorsa, bu ancak burjuva aydınlanmasını aşamayan solcu popülist kafaların ham hayalleri olabilir. Unutulan, ıskalanan ve hasır altına itilen gerçeklik şudur: Eğitim, tamamen ideolojik bir araçtır. Burjuva devletin ideolojisini üretir, yeniden üretir, belletir. Gençliğe salt genç olmalarından dolayı, eğitim almalarından dolayı devrimci potansiyeller atfetmek sorunlu bir tutumdur. Gençlik sınıflar üstü bir olgu değildir. Her sosyal sınıfın kendi genç kuşakları vardır. Her sınıfın gençliğinin çıkarları ve dünyaya bakışı farklılık göstermektedir. Burada üzerinde yoğunlaşılacak olan nokta işçi emekçi sınıflarının gençliğini Devrimci Marksizm saflarına kazanmaktır.

İnsanlık sürekli olarak yeni dünya düzeni arayışı içinde olmaktadır. Marksizm yeni dünya arayışı ve özlemi içinde olan herkesin; uğrak durağıdır. Çünkü dünyada en radikal kapitalizm eleştirisini yapan ve en tutarlı alternatif medeniyet modeli sunan yegane ideolojidir. Marksizm ne salt doktrinler toplamıdır, ne de hazır reçetelerden oluşan şablonlar bütünüdür. Marksizm; dünyayı değiştirmenin anahtarı olan; bilimsel temellerde inşa edilmiş eylem kılavuzudur. Bu eylem kılavuzu; insanın insanı sömürmediği, sınıfların ve sınıf farklılıklarının yol açtığı tüm adaletsizliklerin, baskının ortadan kalktığı bir dünyayı kurma olanağını sunmaktadır. Bunun için; doğru kavranmış bir devrimci teori ve Bolşevik tarzda örgütlenmiş dünya partisine ihtiyacımız vardır. İşçi sınıfının tarihsel devrimci mirası bizi bu hedefe taşıyacak deneyim ve tecrübelerini bırakmıştır. Emekçi gençliğin geniş bir kesimi, yaşadığı hayattan ve düzenden memnun değildir.. Egemen ideoloji, gençliği her geçen gün kendisine ve topluma yabancılaşan bir nesneye indirgemektedir. Geniş bir kesimin sürekli olarak dile getirdiği, toplumsal yozlaşma, gençliğin dejenerasyonu, apolitikleştirme, bireycilik, yakınmaları çokça tekrar edilir. Ancak bu şikayetleri dile getirenler, genelde umutsuzluk üretmekte ve tüm olumsuzlukların faturasını gençlik gibi insan hayatının bir devresine keserek kendini aklamaya çalışmaktadır. Sorun bu şekilde ele alındığı sürece, kapitalizmin değirmenine su taşınmaktan başka bir işlevi olmayacaktır.Çünkü bu tarzda yakınmalar tipik bir yansıtma psikolojisini taşımaktadır. Tüm bir hayatın egemen burjuvaziye göre örgütlendiği çağımızda, bu tarzda ortaya koydukları tespitler sadece bir takım küçük-burjuva anlayışların kırılgan benliklerini onarma çabasıdır..Ne devrime yönelebilecek bir iradeye sahiptir,ne de tüm sömürü biçimlerinin ortadan kalkacağı bir dünyayı kucaklayacak bir seslenişe sahiptir.

Z Kuşağı Nedir Özellikleri Nedir?

Z kuşağı olarak tanımlanan kuşak 97 ile 2000’li yıllarda doğan, yani 20. yüzyılın son yıllarında veya 21. yüzyılın ilk yıllarında dünyaya gelenlerden oluşmaktadır. Bu kuşak 21. Yüzyılın ilk kuşağıdır. Türkiye özelinde ele alırsak AKP döneminde doğan veya AKP öncesini hatırlamayan kuşaktır. Bu kuşak sanal ağların hızla geliştiği, internet ve sosyal medyanın gündelik hayatın her alanını kapsadığı, dijital dönüşümlerin yaşandığı dönemde büyümüş olan kuşaktır.

Erdoğan iktidarı uzun yıllardır şu şiarı kullandı: “Dindar bir Nesil Yetiştireceğiz. Bu şiar doğrultusunda muhafazakarlığı devlet eliyle hakim kılmaya çalıştı, tüm eğitim kurumlarını İmam-Hatip konseptine çevirdi. Fakat Z kuşağı üzerine yapılan araştırmalardan çıkan sonuç Erdoğan’ın dindar nesil projesinin hüsrana uğradığıdır.

Gezici Araştırma Merkezinin Anketi ve Düşündürdükleri

  • Anket sonuçlarına göre: “Z Kuşağı insan hakları, hayvan hakları, cinsiyet ayrımcılığı gibi konularda duyarlılığı ön planda olan, haklar konusunda eşitlik temelli bir anlayışa sahip. Yüzde 45’i herkesin eşit ve benzer haklara sahip olduğu görüşünü savunuyor.Bu kuşak için ırk, cinsiyet, din, dil, mezhep gibi unsurlar düşük bir öneme sahip.”

Erdoğan iktidarı uzun bir süredir siyasal meşruluğunu ve kendi tabanını konsolide etmek için sürekli olarak toplumu kutuplaştırma yoluna gitmektedir. Muhafazakar, milliyetçi söylemleri öne çıkartmakta,

Sistematik olarak kadınları, LGBTİ bireylerini, itibarsızlaştırmakta, Kürtlere, Alevilere, azınlıklara karşı sürekli baskı uygulamakta ve ırkçı söylemleri tekrarlamaktadır. Bu ötekileştirmeye karşı toplumsal muhalefetin tüm baskılara rağmen uzun bir süredir vermiş olduğu mücadele söz konusudur. Bu mücadelede kullanılan ırkçılık ve milliyetçilik karşıtı tutum Z kuşağını etkisi altına almıştır. Erdoğan rejimi her ne kadar toplumu ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet gibi kavramlar üzerinden hedef gösterse de, devlet baskısı uygulasa da Z kuşağında bu ters yönde etki yapmaktadır. Z kuşağı için ırk, dil, din, mezhep gibi unsurlar düşük bir önem teşkil etmektedir. Bu durumda milliyetçi, muhafazakarlık üzerinden kendini var eden çürümüş Erdoğan rejiminin karşısına genç dinamik bir muhalefetin doğma potansiyelinin işaret fişeğidir.

Anket sonuçlarına devam edecek olursak “Farklı bir din veya mezhebe ait biriyle evlenebilirim, diyenlerin oranı bundan önceki nesilde yüzde 32,8 iken Z kuşağı için yüzde 82,2.”

“Bu kuşağın yüzde 15,7’si namaz kılma, oruç tutma gibi dini inançlarının gerekliliklerini yerine getirdiğini söylerken, yüzde 55,8’i bu gereklilikleri yerine getirmediğini söyledi.”

Erdoğan’ın tarihi projesi olan dindar nesil yaratma girişimi büyük bir hüsranla sonuçlanmaktadır. Daha önce İmam-Hatiplerde yapılan araştırmalarda, ateizme ve deizme yönelme eğiliminin yüksek olduğu sonucu ortaya çıkmıştı. İslami kimliğini sürekli öne çıkartan AKP, tarikatlara ve cemaatlara sınırsız imtiyazlar tanımıştır. Her geçen gün tarikat, cemaat ve siyasal islamcı çevrelerin çirkeflikleri gün yüzüne çıkmakta ve bu çirkeflikleri arsız bir şekilde savunarak yoluna devam etmektedir. Siyasal islamcı iktidarın kokuşmuşlukları ve çürümüşlüğü içerisinde büyüyen bu nesil hızla dini sorgulamakta, bu sorgulamaların sonucunda dinden kopmaktadır. Çünkü bu nesil İslamcı bir iktidar altında dinin nasıl egemen sınıfların elindeki sömürü aracına döndüğünü yaşayarak tecrübe etmektedir. Şu gerçeği belirtmekte fayda vardır: Kitlelerin en fazla dini sorguladığı, en fazla ateizm, deizm gibi düşüncelere yöneldiği dönem AKP dönemi olmuştur. Bunun asli nedeni, AKP döneminde dinin egemen sınıfların elindeki afyondan öte bir şey olmadığı gerçeğinin en net şekilde su yüzüne çıktığı dönem olmasıdır.

Anket sonuçlarına devam edecek olursak: “Z kuşağının yüzde 76,4’ü adalet, demokrasi, ifade ve düşünce özgürlüğü, liyakat, israf, sanat gibi kavramları önemli bulduğunu ifade ediyor.”

Z kuşağı burjuva demokrasisin tüm aygıtlarının lav edildiği, yerine ultra otoriterleşmenin geldiği dönemde büyümüştür. Tüm muhaliflerin cadı avından geçtiği, medyanın baskı altına alındığı, hak arıyanların devlet terörüyle karşılaştığı ve bu durumun sıradanlaştığı dönemde büyüyen kuşaktır. Demokratik hak ve hürriyet, adalet taleplerinin sürekli dile getirildiği, geniş yığınlarda bu taleplere özlem vardır. Gelecek planı yapan ve derin kaygı içine giren nesillerin adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kavramları herkesten fazla önemsemesi kadar doğal bir durum yoktur. Burada belirleyici olan unsur bu kavramlara yüklenen anlamlar ve tasavvur edilen adalet, özgürlük, insan hakları anlayışlarının somutlanmasıdır. Çünkü bu kavramlara sınıflar üstü anlamlar yüklenmekte ve bu yolla sistemin tüm günahları aklanmaktadır. O yüzdendir ki Devrimci Marksistler yılmadan yorulmadan hangi sınıf için demokrasi, hangi sınıf için adalet, hangi sınıf için özgürlük sorularını sorarlar.

Anket sonuçlarında dikkat çeken bir diğer sonuçta şudur: “Günlük sosyal medyada geçirdikleri zaman ortalama 6 saat. Bu kuşağın yüzde 65’i akıllı telefon kullanıyor.”

Erdoğan rejiminin propaganda bakanlığına dönüşmüş havuz medyasına ve onların sosyal medya ayağı AK trollere genç nesil itibar etmemekte, gündemi sosyal medyadan takip etmekte bilgi erişimini internetten sağlamaktadır. Tün medyayı kontrol altına alan Erdoğan sosyal medyada istediği kontrolü sağlayamamakta, buda onu çılgına çevirmektedir. Yeni sosyal medya yasakları hatta sosyal medyanın komple kapatılması Erdoğan rejiminin gündemindedir. Ama şu gerçeklik vardır ki, tüm yasaklar kendi alternatifi ile birlikte gelir. Erdoğan rejimi ne kadar baskı oluşturursa oluştursun kendi karşıtlarının gelişimini engelleyememekle birlikte daha fazla radikalleşmesini sağlayacaktır. Anket sonuçlarının en can alıcı noktalarından biriside şudur:

“Z Kuşağı, kendisini belli bir ideolojik gruba veya siyasi partiye mensup görmüyor. Araştırmalar bu kuşaktakilerin yaklaşık yüzde 68,7’sinin, kendisini Atatürkçü, muhafazakar ya da milliyetçi gibi belli kategoriler içinde tanımlamadığı ve mevcut siyasi partilere karşı herhangi bir yakınlık hissetmediğini gösteriyor.”

AKP dönemi burjuva klikler arası çatışma dönemi olarak geçti. AKP dönemi burjuva klikler arası çatışma dönemi olarak geçti. Z kuşağı bu klikler çatışmasının içinde büyüdü. Tüm burjuva aktörler ve onların temsil ettiği ideolojilere karşı kendisini ait hisettmiyor. Bu ideolojilerde Türk sermaye devletinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Mevcut düzen ideolojilerine karşı bir aidiyet beslemeyen Z kuşağı devrimci akımlara karşıda yoğun bir aidiyet beslememektedir. Bu durumda bu kuşağın bir arayış içinde olduğunun bir göstergesidirde. Z kuşağı önceki kuşaklara nazaran kapitalist yıkımı daha yoğun hisseden bir kuşaktır. İşsizlik, güvencesizlik, geleceksizlik Z kuşağının en büyük sorunudur. Genç işsizlik oranlarının en fazla yaşandığı, ekonomik nedenlerden dolayı eğitimini yarıda bırakanların oranları önceki kuşaklara nazaran daha yüksektir.