Türkiye coğrafyasının doğusundan batısına dek önemli bir kara bölümünün altından fay hattı geçmektedir. O yüzdendir ki Türkiye deprem doğal afetinin belli periyotlarda yaşandığı ve bundan sonra da yaşanmaya devam edeceği bir coğrafyadır.

Her depremden sonra depremle yaşamayı öğrenmemiz gerekir nutukları atılsa da, her 6 şiddetinin üzerinde gerçekleşen depremlerden sonra büyük yıkımlar beraberinde gelmektedir.

Son yıllarda belleklerde iz bırakan Erzincan, Dinar, 17 Ağustos, Marmara, Düzce, Van ve şimdide de Elazığ depreminde istisnasız hepsinde devlet hazırlıksız yakalanmıştır. Her depremden sonra can ve mal kayıplarının yüksek olduğu yıkımlar gerçekleşmiş, buna paralel olarak devlet erkânı birlik beraberlik mesajları vermiş, İslamcı gerici erkân ise her depremde neden olarak seküler yaşamı hedef göstermiştir. Her depremden sonra kaçak yapı, depreme uygun olmayan deniz kumuyla yapılan binalar ortaya çıkmış, bunlara karşı kararlı mücadele verileceği nutukları atılmıştır. Bu nutuklardan sonra göstermelik bir iki müteahhit günah keçisi ilan edilmiştir.

Son yaşanan Elazığ depremide daha önce yaşanan deprem manzaralarının fotokopisi niteliğindedir. 24 Ocak’ta gerçekleşen merkezüstü Elazığ’ın Sivrice ilçesinde meydana gelen deprem AFAD’a göre 6.5 şiddetinde Kandilli’ye göre 6.8 büyüklüğünde yaşanmıştır. Son verilere göre depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 29 iken yaralı sayısı 1446’dır. Depremin yaşandığı ilk saatlerde Kızılay Başkanın yaptığı açıklama evlere şenliktir. Kızılay Başkanı deprem olduğu gibi sosyal medya hesabından halktan 10 TL bağış istemiştir. Enerji Bakanı Fatih Dönmez ise TV’den canlı yayına bağlanarak “Herşeyi devletten beklemek doğru olmaz” açıklamasında bulundu.

99 Depreminden bu güne 20 yılda 66 milyon TL para toplandı ve sonra da “kayboldu”. Deprem akşamı #DepremVergilerineNeOldu diye soran insanlar hedef gösterildi. Devlet deprem bölgesine müdahaleden önce deprem vergisinin akıbetini soranlara karşı harekâta geçti. İç İşleri Bakanı Soylu yaptığı açıklamada Sosyal medyada depremle ilgili yapılan bazı paylaşımlarla ilgili operasyon yapılacağını duyurdu. Soylu’nun bu talimatından sonra bir çok kişi hakkında soruşturma başlatıldı, deprem vergilerinin akıbetini soranlar hedef gösterildi.

HDP’li belediyelerin Malatya ve Elazığ’a gönderdiği yardım tırları alınmadı. Soylu yaptığı açıklamada “Kimse Malatya ve Elazığ’a kendi başına birşey göndermesin.” açıklamasında bulundu. Soylu’nun skandal açıklamaları bununla sınırlı değildi. “Diyanet İşleri Başkanımız burada, her yerde özellikle depremden etkilenen vatandaşlarımıza destek olmak üzere çalışmalarımız devam ediyor.” Bir hükümet neden deprem konusunda ne yaptığını anlatırken, yardım kurtarma ekiplerinin faaliyetinden çok Diyanetin faaliyetlerini görünür kılmaya çalışır? Çünkü deprem mağduru yoksullara yaşadıkları durumun alın yazısı, kader olduğuna ikna etmesi gerekmektedir. İkna etmelidir ki, kitleler deprem vergilerini, imar aflarını, aksayan arama kurtarma ve yardımları sormasın. Bunun içinde en kullanışlı kurum hiç kuşkusuz Diyanettir.

Madem ki bu yaşanan doğal afetti, alın yazısıydı, o zaman neden yalnızca yoksulların alın yazısında evlerinin başlarına yıkılması yazıyordu? Niye her depremde yoksul emekçi semtlerinin binaları çökerken zengin muhitlerin binaları oldukları yerlerinde durmaktadır? Neden özel hastaneler sapasağlam dururken, Erdoğan’ın o çok övündüğü şehir hastanelerinde yüksek hasarlar meydana geliyor? Neden öğrenci yurtlarında çatlaklar oluşurken, bu çatlaklar ve hasarları sosyal medyada paylaşan öğrenciler yurttan atılmakla tehtid edilirken, siyasi tutsaklar için sürgün cezaevi olan Elazığ cezaevinde tek bir kolon dahi yerinden kıpırdamıyor? Çünkü bu yaşanan durumu alın yazısı olarak değerlendiren sermaye sınıfı ve onun hükümetidir bu kaderi yazan. Kendi yazmış oldukları bu kadere emekçilerin boyun eğmelerini istemektedirler. Bu durumun alın yazısı olmadığını dile getirenleri de tehtid ederek, cezalandırarak susturmaya çalışmaktadırlar. Sözün kısası son 30 yıldır yaşanan büyük depremlerde meydana gelen bilanço hemen hemen aynı olmakla birlikte hükümetlerin tutumu da neredeyse birbirlerinin fotokopisidir.

#Deprem Vergilerine Ne Oldu?

Deprem vergileri nerede? Bu soru depremden sonra en çok sorulan soru hâline geldi. Bu sorunun cevabını eski bakan Mehmet Şimşek açık şekilde vermişti. Deprem vergisinin duble yollara harcandığını açıklamıştı. Yine eski bir bakan olan Kemal Unakıtan: “Bu vergiler deprem için getirilmiş olsa alınır biterdi. Bütçenin ihtiyacı olduğu için toplandı. Milleti aldatmanın âlemi yok” açıklamasında bulunmuştu. Sözün kısası 20 yılda toplanan 66 milyon TL ile deprem için en ufak bir yatırım yapılmadığı birinci ağızlar tarafından birçok kez doğrulanmıştır. Peki nereye harcandı bu deprem vergileri? Patronlara teşvik ve krediye harcandı, onların borçları ödendi. Sarayın şatafatına harcandı, Diyanetin lüks zırhlı araçlarına harcandı. Savaşa harcandı, Kürtleri katletmek için cihatçı çetelerin finansmanında kullanıldı. Şimdi deprem vergilerinin akıbeti sorulduğunda bu kadar hınçla saldırmalarının altında bu vardır.

Deprem Vergilerinin Nerede Olduğunu Sormak Yeterli midir?

Vergilerin akıbetini sormak elbette ki önemlidir. Vergi veren her yurttaşın en demokratik hakkıdır. Ama tüm mesele vergilerin akıbetine indirgenirse oluşan toplumsal muhalefet daha baştan sistem içerisinde kalır. Mevcut burjuva devlet yapısına hiç dokunmayarak onun teşekküllü işleyişini talep etmekten öteye gitmez. Herşeyden önce deprem vergisi toplamak ve depremden sonra anında yardım oluşturmak maksatlı bir fon sistemi kurmak şunun itirafıdır: Biz asla depreme dayanıklı bina yapamayacağız ama depremden sonra anında yardıma koşarak hasarı minumuma indireceğiz.

Bu mantık kapitalizmin temel yasalarından birisidir. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak 1901 yılında ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bulunan Livermale kentindeki bir ampul fabrikasının ilk ürettiği ampul hâla yanmakta ve müzede saklanmaktadır. Bu ampul fabrikasında önce hiç bozulmayacak asırlara meydan okuyacak ürünler üretilmişti. Fakat bir süre sonra satışların azaldığını farketmişler, yeni üretimlerin tamamını kısa sürede bozulacak cinsten tasarlamışlardır. Ampulün kısa sürede patlaması gerekiyor ki, yenisi satılsın. Aynı mantık kapitalizmin her alanında geçerlidir. İnşaat alanında da bu durum geçerlidir. Hele ki AKP döneminin ekonomisinin en gözde sektörünün inşaat olduğunu düşünürsek… Kapitalizm altında şehirler hemen yıkılsın da yenilerini yapalım mantığıyla şekilleniyor. Binalar çirkin ve hemen yıkılmaya müsait şekilde tasarlanıyor. Esas sorulacak sorular sistematiği buradan kurulmalıdır: Neden kentlerdeki binalar ölüm riski taşıyor, neden inşaat sektöründe çalışan işçi de binada oturan kent sakini de ölüyor? Neden bilim ve teknoloji bu kadar gelişmişken, üretilen herşey “Kullan, at, yenisini al” mantığıyla üretiliyor?

Toplumsal muhalefet felaket sonrası görevlerini eksik yapan burjuva devlet yetkilileriyle değil felaketi üreten sistemle hesaplaşmalıdır. Bu sistemi yıkmadığımız sürece felaketlerle birlikte yaşamaya devam edeceğiz.

Devrimci Komünistler Deprem Gündemine Nasıl Müdahil Olmalıdırlar

– Depremden çok kısa bir süre sonra Kızılay Başkanının atmış olduğu skandal sosyal medya paylaşımının sonucu olarak oluşan reaksiyonla birlikte kitlesel şekilde deprem vergilerine ne oldu sorusu oluşmuştur. Sosyalist sol oluşan bu anlık reaksiyona dahil olmuştur, fakat bu tepkiyi ileriye taşıyacak emekçi kitlelerin burjuva devlet aygıtıyla hesaplaşmasına köprü kuracak talepler ve eylemler programını ortaya koyamamıştır. Her zamanki gibi Türkiye sosyalist solu bu gündemde de kendiliğinden hareketlere tapınan, kuyrukçu reformist perspektifi aşamamıştır. Ortaya koyduğu tepki ve pratikler bütünü deprem vergilerinin nerede olduğunu soran ve bunları soranlara açılan soruşturmalara sesli itirazlarda bulunmanın ötesine geçememiştir. Türkiye sosyalist solu bu gündemde de burjuva demokrasisinin çemberinin dışına çıkmamıştır.

– Deprem vergileri nerede reaksiyonunun önüne herhangi bir perspektif gelmeyince, doğa nasıl boşluğu tanımıyorsa, siyasi arena da boşluğu tanımamıştır. Bu iş siyaset dışıdır, hep birlikte kenetlenmemiz gerekir korosu sahneye çıkmış, bu koroya burjuva muhalefeti de katılmıştır. Tüm belediyeler yardım toplamaya başlamış, tüm burjuva siyasetçiler deprem bölgesinde boy gösterme yarışına girmiştir. Bu iş siyaset işi değil korosunun vaazına ilk icazet eden, zamlara karşı ülke genelinde yapmayı planladığı eylemi iptal eden SİP/TKP olmuştur.

– “Bu iş siyaset işi değil” ile birlikte yeni bir slogan daha sürüldü. Bu sloganın mimarı Enerji Bakanı Fatih Dönmez TV’den canlı yayına bağlanarak “Herşeyi devletten beklemek doğru olmaz” çıkışında bulundu. Kapitalizmin tüm acımasızlığının özeti mahiyetindeydi bu slogan. Felaketlerle ölmenize zemin hazırlayan, halktan toplanan deprem vergilerini çarçur eden burjuva devletin bakanı “devlet herşeye yetişemez, başınızın çaresine bakın” diyordu.

– Bu buyruğa tüm burjuva muhalefet, toplumsal muhalefet bileşenleri, dolaylı yoldan sosyalist sol da dahil olmuştu. Tüm burjuva partilerinden, STK’lara, İslami kuruluşlardan, hemşeri derneklerine, taraftar gruplarından, sosyalist solun bir kesimine varıncaya dek yardım toplama kampanyalarına başlanmıştı. Bu toplanan yardımlar burjuva basında ülkece birlik olduk, hep birlikte yaralarımızı sarıyoruz vaazları eşliğinde verildi. Sosyalist sol dayanışma için yardım kampanyası düzenleyemez mi? Elbette düzenler, dayanışma sosyalist solun önemli bir silahıdır. Fakat sosyalist solun dayanışma için gerçekleştirdiği yardım kampanyalarının hayırsever cemiyetlerinkinden bir farkı olmalıdır. Bu işi yaparken kendi ayırt edici özelliğini ortaya koymalıdır. Sosyalist sol yardım kampanyası örgütlerken buna paralel olarak siyasal bir kampanya da örgütler. Yardım kampanyası her zaman ikincil bir durumdur.

Sosyalist sol oluşturduğu siyasal kampanya ile burjuva devlete somut adımlar atmasını sağlayacak toplumsal basıncı oluşturmak için mücadele yürütür. Sosyalist sol burjuva devletin yerine getirmediği görevleri üstlenen idealist yurttaşlar topluluğu değildir. Sosyalist sol felaketlerin kaynağı olan burjuva devletin devrimci yöntemlerle ilgasını gerçekleştirme misyonu olan yegane siyasal akımdır. Burjuvazinin ulusal birlik içinde yaralarımızı sarıyoruz vaazlarının sol kenar süsü değildir. Burjuva devlet hegomanyası olduğu sürece tüm şehirler ve binalar asla güvenli olmayacaktır. Bugün sarıldığı söylenen tüm yaralar, gelecek depremde yenilerinin oluşmasının zemin hazırlığıdır. O yüzdendir ki sosyalist solun asıl görevi gündemin merkezine felaketler yaratan burjuva devletini alarak geçiş talepleri ile emekçi kitlelerin mobilizasyonunu sağlayan eylem platformları oluşturmaktır. Bu görev dışında yapılan herşey duyarlı hayırseverler cemiyeti pratiği olmaya mahkumdur.

Taleplerimiz

Deprem mağdurlarının tüm ihtiyaçları derhal karşılansın!

Yıkılan tüm evler ve kiralar deprem fonundan karşılansın!

İnşaat sektöründe özel teşebbüs yasaklansın!

Tüm inşaat şirketleri işçi denetiminde kamulaştırılsın!

Ülke genelinde deprem fay hattının geçtiği her kentte acil doğal afet toplanma merkezleri kurulsun!

Hemen binaları güçlendirme çalışmaları başlatılsın!

Tüm hasarlı binalar tespit edilerek tahliye işlemi başlatılsın!

Tahliye edilen yerlerdeki insanların kiraları deprem fonundan karşılansın!

İmar affı iptal edilsin!