Yazar: Ali Kemal Taşçı

UKKTH’da Israrcı Olacağız

Her geçen gün, oportünist, epigon yerelci sol çuvallamaya devam ettikçe UKKTH’ı savunmak daha da anlam kazanıyor. Devletin çizdiği sınırlar içerisinde, devlet retoriğiyle, burjuva devlet dinamiklerinin açıklarını içselleştirerek ve bu açıkların oluşturduğu tragedyanın da mümessili olarak anlamı yitirilmeye çalışılan UKKTH, tarafımızca, enternasyonal komünist ilkelerin sıkı sıkıya savunulmasına karşın bu zümrenin ağzına sakız edilmeyecektir. Bu bağlamda burjuva devletin hiçbir kurumunun uğradığı niteliksel, niceliksel; stratejik veya manevi kayıplara EKİB olarak ortak değiliz. İşçi sınıfını temsil eden ve toplumun devindirici unsuru olarak gördüğümüz siyasi akımımız ancak bir trajedi konusu olarak, yerelcilikten uzak olarak işçi sınıfının dertlerine ortak olacak, burjuvazinin yegane materyali olan ulus devletçilik anlayışının temel dayanağı olan üst kimlikçilik bağlamında gelişen ulusal problemlerde ezilenlerin dertlerine ortak olacak ve bunlara çözüm arayacaktır. Türkiye özelinde su geçirmez bir gerçekliğe sahip olan bir Kürt sorunu vardır ve bunun tartışılacak bir yönü yoktur. Cumhuriyetin ilk gününden beri Türk üst kimlikçiliği ve Sunni-Türk ideoloji tarafından her alanda sönümlenmeye, asimile olmaya, sistematik soykırıma terkedilmiş bir halk vardır. Bu çelişki, modern ulus devletçiliğin kaçınılmaz açmazlarından sadece biridir. Bu saptama yapıldığı ölçüde zaten bu sorunu çözmeye yönelik gelişecek olan metodolojide, ulus devletçilik dinamiklerinden bağımsız kalmak ve bu devlet modelini karşımıza almamız gerekir. Aksi takdirde revizyonizme, oportunizme bulaşmamak; sağa sapmamak kaçınılmazdır. 1923 paradigmasından bu yana süregelen Türk-Kürt çatışımı sol popülizme bir oyun alanı açmıştır. Kimi akım bu çatışımda “neden sadece fakirler ölüyor” diyerek sorunun aslını görmezden gelerek tatlı tatlı politika üretirken...

Devamını Oku

Yılmaz Güney’i Savunmak

Yılmaz Güney toplumcu gerçekçi sinemacılığın yalnızca Türkiye’de değil, Dünyadaki en önemli isimlerinden biridir. Onun filmleri hem ezilen Kürdistan halkının hem de sömürülen işçi sınıfının sesi olmuştur. Ancak, durum böyleyken Güney’in seveni olduğu kadar sevmeyeni de vardır. Bu garipsenecek bir durum değil, çünkü -bir burjuvazi geleneği olarak- hakim sınıfın kendisine başkaldırıda bulunan kişileri kriminalize ederek, çeşitli provakasyonlarda bulunarak devrimcileri halktan uzaklaştırmaya çalıştırdıklarını biliyoruz. Bu bağlamda Yılmaz Güney’i seven olduğu kadar sevmeyenin olması garipsenecek bir durum değil. Ancak, bunun yanında kendini solcu diye tanıtan sosyal şovenler de bu dalgaya teslim olup, aynı şekilde Güney’in karşısına dikiliyorlar. Açıkçası bu durum da çok...

Devamını Oku

Patronlar Deprem Bahanesini Kullanarak Emek Sömürüsünü Büyütme Derdinde

Depremin yaşandığı ilk günden beri bu afeti fırsata çevirme derdinde olan, onbinlerce insanın hayatını kaybettiği, şehirlerin, yerleşim yerlerinin haritadan silindiği bu yıkıma bakınca yeni bir rant ve kâr denizi gören patronlar, şimdide depremi öne sürerek emek sömürüsünü büyütme derdine düştüler. Yeni yılla birlikte ücret zamları gündeme gelirken, birçok iş kolunda işçiler yapılan zam oranlarını şubat başında ücret aldıklarında öğrendi. Çorlu’da bulunan Barış Tekstil’de ücretlere yüzde 45 zam yapılması işçiler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu konuyla ilgili fabrika müdürü ile görüşen işçilerden 8’i işten çıkarıldı. Tepkiler devam edince fabrika müdürünün “Piyasada daha fazla zam olursa tamamlarız” dediğini aktaran işçiler, tepkilerin şimdilik durduğunu ifade ediyor. Çorlu’da tekstil iş kolunda ortalama yüzde 40 civarında yapılan zamlarla ücretler 12 bin lira civarına geldi. Piyasanın altında ücret aldıklarını ifade eden Taner Triko işçileri de yüzde 40 zam yapılması üzerine üretimi yarı yarıya düşürdü. Bir haftadır iş yavaşlatan Taner Triko işçileri eğer olumlu bir cevap gelmezse üretimi durduracaklarını söylüyor. Yapılan düşük zamma itiraz edilen fabrikalardan biri de Tamteks. Fabrika yöneticileri ile görüşen işçiler yöneticilerin, “Memleket deprem ile uğraşıyor. Maraş, Antep yıkılmış. Siz neyin peşindesiniz” diyerek depremi fırsata çevirmek istediklerini vurguluyor. Tamteks işçileri, “Deprem için en çok biz üzüldük. Yapabildiğimiz yardımı da yaptık. Ama Tamteks sürekli çalışıyor ve para kazanıyor. Onun aklına biz zam isteyince deprem geliyor” diye tepki gösteriyor. Deprem bölgesinde ilan edilen OHAL’in etkisi yalnızca bölgeyle sınırlı olmayacağı çok açıktır. Özellikle sanayi metropollerinde hükümet grevleri,...

Devamını Oku

Grev Yasaklarına Karşı Mücadele Üzerine Perspektifler

Grev, işçi sınıfının patronlara ve kapitalist yıkıma karşı geliştirdiği en önemli öz savunma silahlarından birisidir. Grev işçi sınıfının kapitalistler karşısına bir sınıf olarak dikilmesini sağladığı için de, greve çıkış nedeninden bağımsız olarak grevin kendisi politik bir içeriğe bürünmektedir. Tüm sınıfsal ayrımların ve sınıfsal tarafların net şekilde gün yüzüne çıkmasına yol açmaktadır. İşçi sınıfına grev hakkını ne Türkiye’de ne de dünyanın herhangi bir yerinde kimse vermemiştir. İşçi sınıfı grev hakkını hukuk mücadelesiyle değil tam tersine burjuva hukuku ve onun kanunlarını çiğneyerek kazanmıştır. Grev hakkı Türkiye’de de dünyanın her yerinde de grev yasaklarını tanımayarak, fiili meşru mücadeleyle kazanılmıştır. Grev hakkı Türkiye yasalarına göre demokratik bir hak olarak tanınmakta fakat fiili olarak bu yasal hak kullandırılamaz duruma getirilmiştir. 20 yıllık AKP iktidarı boyunca 20 grev yasaklanmıştır. 20 yıl boyunca yasal olarak greve çıkan işçi sayısı 90 bin, grevi yasaklanan işçi sayısı ise 200 bindir. 20 yıl boyunca gerçekleşen somut kazanımla biten grevlerin ezici çoğunluğu fiili meşru mücadeleyle gerçekleşen grevlerdir. AKP döneminde yasaklanan grevlerin tam listesi şöyledir: Petlas (Petrol-İş), 350 işçi – 2003 Şişecam (Kristal-İş), 5.000 işçi – 2003 Şişecam (Kristal-İş), 5.000 işçi – 2004 Pirelli, Good Year, Brisa (Lastik-İş), 5.000 işçi – 2004 Erdemir Madencilik (T. Maden-İş), 400 işçi – 2005 Şişecam (Kristal-İş), 5.800 işçi – 2014 Çayırhan ve Çöllolar (T. Maden-İş), 1.500 işçi – 2014 MESS grup TİS (Birleşik Metal-İş), 15.000 işçi – 2015 Asil Çelik (Birleşik Metal-İş), 600 işçi –...

Devamını Oku

Tarihin Değil Sömürünün Tekerrürü

    Devlet ve özel sektörün el ele tekrardan işçi ölümlerine neden olduğunu tekrardan görmüş olduk. Bartın’da yaşanan facianın ardından bugün güncellenen son verilere göre can kaybı 40’ı bulmuştur. Azami kar bilincinden arınması mümkün olmayan özel sektörün Soma’da yaşanan facia sonrası pek tabii özgüveni artmıştı. İhmallerin ve hak ihlallerinin havada kaldığı soruşturma halen daha havada kalmışken Bartın faciasına tanık olmamız mevcut düzenin ne kadar distopik olduğunu bizlere tekrardan hatırlattı.    Madenin sahibi olan Mehmet Hattat’ı Erdoğan’a olan yakınlığı ile biliyoruz. Hükümet ile beraber silah sanayiinde ortak faaliyet üreten, tank ve uçak projelerine ortak olan Hattat ailesi, 2021 yılında İpek Hattat’ın...

Devamını Oku