18 Mart tarihi gelince, burjuvazinin tüm kesimleri, aralarındaki kavgayı ve sürtüşmeyi bırakıp, şehitler üzerinden kahramanlık destanları eşliğinde amansız bir milliyetçilik pompalar. Bu savaş birinci emperyalist paylaşım savaşında Osmanlı’nın kazandığı en büyük zaferdir. Bu zafer, diğer savaşlarda ve yeni kurulan Cumhuriyet esnasındaki, ortak vatan, anayurt savunması gibi paradigmanın tüm toplumda kök salmasını sağlayan argümanlardan biri olmuştur. Burjuvazinin bu savaşı bu kadar önemsemesi doğaldır. Bunun üzerinden milliyetçiliği yükseltmekte, anayurt savaşı, vatan savunması gibi paradigmaları canlı tutup, emekçi kitlelere olası bir savaşta, kendi saflarında ve sınıfsal çıkarları doğrultusunda cepheye sürmek için hazır durumda tutmaya çalışmaktadır. Biz bu vatanı kolay kazanmadık, herkesin gözü var gibi argümanlarla kendi sınıf iktidarının bekasını tüm toplumun bekasına indirgenmektedir. Buna muhalefet eden tüm özneleri, kendisine düşman olarak görmektedir. Bu durum burjuvazinin sınıf çıkarlarının gereğidir. Tüm dünya burjuvazisi böyle davranır. Kısaca burjuvazi sınıf bilincine uygun hareket etmektedir. Milliyetçilik, ırkçılık burjuva iktidarların çimentosudur. Anormal olan durum, burjuva devletin devrimci yöntemlerle yıkılmasını savunan, Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir kesmi, sermaye devletinin Çanakale zaferi üzerinden yarattığı milliyetçiliğe soldan eklemlenerek destek vermektedir. Çanakkale ve kurtuluş savaşını, emperyalizme karşı kazanılmış ezilen ulusların ilk zaferi olarak tanımlarlar. Türkiye sosyalist hareketinin ezici çoğunluğu yıllarca, Çanakkale ve kurtuluş savaşına antiemperyalist mehtiyeler düzdü. Kemalizme devrimci kostümler giydirerek, emekçi kitlelere sundu. Bunun acı sonucu; emperyalizmi kendi küçük dar kafalılığıyla teorize edip, sosyal şovenizm batağına saplanmak oldu.
Çanakkale Kemalizm ve Sol
Emperyalizm Lenin’in tabiriyle kapitalizmin en yüksek aşamasıdır. Sermayenin dünya çapındaki egemenliğine dayanır. Dünya kapitalizmi ilk buhranını 1870-90 yılları arasında yaşadı. Kapitalizm bu krizden bir üst aşaması olan emperyalizme geçerek kendisine yaşam alanı yaratmış oldu. Yeni pazarlar ve sömürge arayışına giren kapitalizm birinci emperyalist savaşını ve onun yakımlarını tüm insanlığa yaşattı. Emperyalistler arası saflaşmalar tüm keskinliğiyle gerçekleşti. Emperyalist ülkeler kendi müttefikleri ile birlikte 1914 yılında birinci cihan harbine başladı. Osmanlı’da bu savaşa kaybettiği toprakları tekrar kazanmak, kendi sınırlarını büyütmek için girdi. Cihan harbinin getirdiği süreç doğrultusunda savaşlar ve Osmanlı’nın çarpıştığı tüm cepheler emperyalist emeller doğrultusundaydı. Anti emperyalist bir savaş ancak, anti kapitalist bir perspektifle verilebilir. Antiemperyalist bir savaş ancak işçi sınıfının politik ve örgütsel önderliğinde gerçekleşir. Biz Komünist devrimciler için iki türlü haklı ve meşru savaş vardır. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı verdiği sınıf savaşı, sömürge ulusların kendi ulus-devletini ve ulusal statü kazanmak için verdiği anti sömürgeci savaştır. İki burjuva devlet arasındaki savaşta, görece daha zayıf olan devleti savunmak, antiemperyalist bir tutum değil, sosyal şoven, oportonist bir tutumdur. Cephede emekçi kitlelerin fiili savaş yürütmesi, o savaşın emekçi halkların savaşı olduğu anlamına gelmez. Burjuvazi cephede kendi çıkarları için savaşmaktan aciz bir sınıftır. O işi ancak işçi sınıfını kendi saflarına alarak gerçekleştirir. Vatan, millet, yurtseverlik gibi kavramlar sadece burjuvazinin egemenliğine hizmet etmektedir. Burjuvazi birinci cihan harbinde işçi sınıfını kendi saflarına bu kadar rahat sokabilmesinin nedeni; ikinci enternasyonalin tarihi ihanetidir. Kausky önderliğindeki ikinci enternasyonal partileri emperyalist savaşta, işçi sınıfını kendi burjuvazisinin çıkarları için savaşmaya sürüklemesi, enternasyonalin kapısına kilit vurarak, işçi sınıfını burjuvazinin pençesine bıraktı. Almanya’da Roza Lüksemburg’un önderliğindeki Spartacüsler, Rusya’da Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler enternasyonal devrimci bir tutum gerçekleştirerek, sosyal şovenizme meydan okudular. Esas düşman içeride, silahları kendi burjuvazine çevir” sloganında özetlenen stratejileriyle kendi burjuva devletin yıkılışını hedeflemişlerdir. İşçi sınıfının devrimci cephesini açarak enternasyonalizm bayrağını göğüslemişlerdir. 1917 Ekim devrimi emperyalist savaşa en büyük darbeyi vurmuştur. Barışın ancak proleter devrimle hayat bulacağını göstermişlerdir. Stalinci bürokasinin SSCB’de iktidarı ve Komiterni ele geçirmesiyle birlikte; İkinci enternasyonalin oportonist, şoven programına geri dönüşmüştür. Bolşevizmin evrensel ilkelerinin cisimleştiği ilk ilk dört kongrenin öğretileri, 1928 programıyla çöpe atılmıştır. 1930’lu yıllarla birlikte, az gelişmiş kapitalist ülkelerin komünist partileri “Milli Devrim” veya emperyalizm karşıtlığı adına emekçilerin politik çıkarlarını milli burjuvazinin çıkarlarına yedekleyerek, yerel burjuvazinin yardımcı politik öznesi hâline gelmiştir. Malesef ki, Türkiye sosyalist hareketi Stalinci bürokasinin okulunda yetişmiştir. Enternasyonalizm yerine, yurtseverliği ikame ederek, burjuvazinin politik çıkarlarına soldan destek vermiştir. Türkiye Stalinci solunda; Çanakkale ve Kemalizm konusunda görünûşte iki farklı tutum bulunsada, biçimsel olarak konuyu aynı ideolojik öğretiler üzerinden kavramaktadırlar. Bu konuda Stalinci sol içinde en ulusalcı tutumları SİP-TKP familyası ve İsmail Bilen’in takipçileri almaktadır. Bu yapılar; Çanakkale zaferini, Kemalist burjuva diktatörlüğünün kuruluş sürecini antiemperyalist ilerici, devrimci bir süreç olarak selamlarlar. Cumhuriyet değerleri, laiklik gibi kavramlar üzerinden Erdoğan diktatörlüğüne karşı, Kemalist burjuva kliği açıktan desteklemektedirler. Tüm politik stratejilerinide bu hat üzerinden yürütmektedirler. Kürt ulusunun haklı, meşru mücadelesine karşı sosyal şoven bir tutum takınırlar. Tabelasında “Komünist” yazan bu partiler familyası yıkmakla görevli olduğu burjuva devletin kuruluş yılı olan 29 Ekim’lerde alanları doldurmaktan, burjuva devletin bayrağını kendisine bayrak yapmaktan çekinmezler. Tam tersine sömürgeci sermaye devletinin bayrağının tüm emekçilerin bayrağı olduğunu, Komünistlerinde bu bayrağı taşıması gerektiğini savunmaktadırlar. Diğer Stalinci gruplar ise kendisini komple Kürt ulusal hareketine endeksleyerek, bağımsız sosyalist perspektifle siyaset üretip, bunun politik ayaklarını örme yetisini kaybetmişlerdir. Bu hareketlerin tarihleri işçi sınıfı yerine ikame edilecek dinamik arayarak geçmiştir. Kürt ulusal hareketinin toplumsal dinamiği artıkça, Stalinci kanadın bir kısmı dümeni Kürt hareketine çevirmiştir. Çanakkale ve Kemalizm konusunda onların tutumlarıda SİP-TKP’den pek farklı değildir. Benzer bir antiemperyalist kavrayış onlarda da mevcuttur. Tek farkları Çanakkale’den Kemalist burjuva diktatörlüğünün kuruluş aşamasında Kürtlerle, Türkler asli özne idi, kürt halkına eşit vatandaşlık verilmedi. Ana itiraz konusu budur. Bu haklı bir itirazdır, fakat bunun nedeni bu süreci yöneten kligin temsil ettiği sınıfın çıkarlarıydı. Kürt siyasi hareketinin artan oranda yükselişi, Stalinci solun bir kısmını kendisine çekmiştir. Bunun olumlu sonucu Stalinci solun bir kısmı Kemalizmle arasına mesafe koymuştur. İlk akla gelen örneklerden biri Emep’tir. Uzun yıllar 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlayıp, Bağımsız Türkiye nutukları atıktan sonra, 2000’li yılların ortalarına doğru Kürt ulusal hareketinin politik arenada alanını büyütmesi ve bunun sonucu olarak başta yerel seçimlerdeki zaferler ve genel seçimlerde parlementoyu zorlayan bir sürece girdikten sonra, çubuğu tamamen Kürt hareketine bükme sürecine girmiştir. Bunun sonucu olarak 19 Mayıslar ve burjuva devletin tarihsel günlerini selamlama süreci askıya alınmıştır.
Sonuç Yerine
Çanakkale savaşı, birinci emperyalist paylaşım savaşının bir sonucudur. Osmanlı bu savaşa kaybettiği toprakları tekrar kazanmak gibi emperyalist bir gaye ile girmiştir. Bu savaşta yer alan ülkelerin emekçi sınıflarından insanlar, kendi burjuva devletlerinin çıkarları için emperyalizm tarafından birbirine kırdırılmıştır. Savaşın kendisi emperyalizme karşı değil, emperyalist emeller için yapılmıştır. Bu nedenle Çanakkale savaşına antiemperyalist bir savaş denilemez.
Antiemperyalist bir savaş antikapitalist perpektiften yoksun şekilde verilemez. Ancak işçi sınıfının politik önderliğinde antiemperyalist savaş verilebilir. Emperyalizm çağında bu savaşın öncülüğünü yapacak yetiye sahip başka sınıf yoktur.
İşçi sınıfının vatanı yoktur. Komünistler anayurt, anavatan savaşını savunamazlar. Komünistler için işçi sınıfının iktidar olduğu yerde sadece anavatan savunması yapılır. İşçi sınıfı için et etkili anavatan savunmasıda, kapitalizmin hegomonyasını daraltarak yani sürekli devrimle olur.
Burjuva siyasetin çimentosu milliyetçiliktir, işçi sınıfı siyasetinin çimentosu ise enternasyonalizmdir. İşçi sınıfı saflarında, devrimcilik adına yurtseverlik, vatanseverlik gibi kalıplarla milliyetçilik taşıyan siyasi öznelere karşı ideolojik savaş vermek, burjuvaziye karşı yürütülen sınıf savaşının ayrılmaz parçalarındandır.