Gün geçmiyor ki kadın cinayetleri, taciz, tecavüz, istismar haberleri gelmesin. Son yıllarda birçok kadın cinayeti intihar süsü verilerek, geçiştirilmeye kapatılmaya çalışılmaktadır. Ancak kadın örgütleri bunun üzerine düştüğünde, kamuoyu oluşturduğunda cinayet soruşturması gerçekleşmekmektedir. Bunun son örneği Şule Çet davasında kendidini gösterdi. Önce intihar diye geçiştirilmeye çalışıldı, kadın örgütleri olayın takipçisi olup kamuoyu oluşturunca, zanlılar ağırlaştırılmış müebbetle tutuklu olarak yargılanmaya başladı. Buna benzer şüpheli ve pis kokular salan bir kadın ölümü daha gerçekleşti. AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Ankara’daki evinde bir yıldır çalışan Özbekistan vatandaşı 23 yaşındaki Nadira Kadirova, şüpheli bir şekilde öldü. AKP milletvekili Şirin Ünal’ın silahıyla ölen, Nadira Kadirova’nın intihar ettiği idda edilerek, ölüm nedeni hakkında soruşturma gerçekleştirilmeden ölüm kapatılmaya çalışılmaktadır. Otopsi işlemleri bizzat Şirin Ünal’ın şöförü tarafından takip edildi, normal şartlarda Adli Tıp’ta uzun süren işlemler jet hızıyla bir günde tamalandı. Nadira Kadirova ile ölümünden bir gün önce konuşan arkadaşı Leyla Niyazova, çarpıcı iddialarda bulundu.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre; Niyazova, şunları anlattı: “22 Eylül’ü 23 Eylül’e bağlayan gece beni aradı, iki saat konuştuk. Çok ağlıyordu. ‘Leyla, ben çok yoruldum, her şeyden bıktım’ dedi. Ne oldu diye sorduğumda ‘anlatamıyorum’ deyip ağlıyordu. Ben kendimi öldüreceğim dedi. Biri kötü mü davranıyor diye sordum. Sıkıldım dedi. 17 Eylül’de yanıma gelecekti. Patronumun kızı izin vermedi dedi. ‘Garibanım’ diye her şey üzerime geliyor diye konuştu. Israrla ne olduğunu sorunca, ‘Bundan iki hafta önce odada yatıyordum. Patronum içeri girdi, kapıyı kilitledi ve arkama yattı, bana sarıldı’ dedi. Tecavüz mü etti’ dedim. ‘Yok dokunmadı’ dedi ama peşinden ağladı. ‘Hayallerim bozuldu, şimdi ben abimin yüzüne nasıl bakacağım’ diyordu. Kimseye anlatma, diye söz verdirdi. ‘Ben patromunum tabancısını buldum. Bir de kurşun sakladım, ayakkabımın içine’ dedi. Hayatında bir bıçak bile tutmamış. Böyle konuşunca şaka yapıyor sandım. Böyle bir şey yapacağını tahmin dahi etmedim. Öldüğü gün kursa başlaması gerekiyordu.” Bu iddialar polise anlatılmasına rağmen ifade tutanaklarına eklenmedi. Bir polisin ise intihar çıkarsa vebal altında kalırsınız dediği ortaya çıktı. Aynı taciz iddasını Nadira’nın abisi Muhammed Ali Kadirova’da bulundu, Emniyet ise herhangi bir şüphe yok deyip dosyayı jet hızıyla kapattı. Şirin Ünal ise henüz bir açıklamada bulunmayarak, kendi iktidar ve statüko gücünü kullanarak olayı kapatmaya unutturmaya çalışmaktadır. Bu şüpheli ölüm aydınlığa kavuşması için kadın örgütlerine büyük görev düşmektedir. Ancak kadın örgütleri bu ölümün üstüne giderse, kamuoyu oluşturup, eylem ve kampanyalar örgütlerse bir sonuç çıkabilir. Aksi hâlde kısa bir süre sonra unutulup geçiştirilecektir. Bu makalenin yazıldığı saatlerde, ülkenin etki gücü ve kitleselliği en yüksek kadın örgütü olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformundanda henüz bir açıklama yoktu. Ne Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sosyal medya hesaplarında nede platform temsilcisi Gülsüm Kav’ın hesabında tek bir açıklama yoktu. Milletvekillerinin dokunulmazlığı Kadın Cinayetletini Durduracağız Platformu içinde mi geçerli sorusunu sormadan edemeyeceğiz. Kadın örgütleri bu konuya sesiz kalacaksa, buna karşı kampanya oluşturmayacaklarsa niye varlar. Kadın mücadelesini salt sivil toplum aktivizmine indirgeyen, sorunu sınıfsal bir boyuttan ele almayan, ataerkil kapitalist sistemle hesaplaşmayan burjuva feminizmi burada tıkanır ve Erdoğan diktatörlüğünü yıpratacak ve karşısına alacak bir mücadeleye girmekte tedirginlik yaşar. Kadını salt bir üretim aracı ve mülkiyet olarak gören burjuvazinin ahlakında ve kültüründe taciz, tecavüz vb cinsel şuçlar hep olmuştur. Her zaman yanlarında çalışan kadın işçilere karşı taciz eğilimi içindedirler. Çünkü burjuvazi onlarıda kendi mülkiyeti olarak görmekle birlikte, birbirlerinin eşlerini sürekli olarak ayartmaya çalışırlar, bundan büyük keyif alırlar. Bu önermemizi güçlendirmek için sözü Marks’a bırakıyoruz. ” Burjuva, kendi karısını salt bir üretim aracı olarak görüyor. Dolayısıyla, üretim araçları ortaklaşa kullanılmalıdır, sözünü duyar duymaz, bu ortaklaşalık kaderinin aynı şekilde kadınları da kapsamasından başka bir şey düşünemiyor.

Tam tersine kadınların bu salt üretim aracı olarak kullanılma durumunu ortadan kaldırmaktır söz konusu olan, burjuva bunu kavrayamıyor işte, kaldı ki bizim burjuvaların, komünistlerde güya var olduğunu iddia ettikleri resmi kadın ortaklaşalığından böylesine dehşet duymaları son derece gülünç. Kadın ortaklaşalığını komünistlerin getirmesine hiç gerek yok ki; hemen her zaman vardı o. Bizim burjuvalar, resmi fuhuş bir yana, çalıştırdıkları proleterlerin karılarına, kızlarına sahip olmakla da yetinmeyip, asıl kendi karılarını karşılıklı ayartmaktan zevk alırlar. Burjuva ailesi aslında kadınların ortaklaşalığıdır. Komünistler de olsa olsa kadın ortaklaşalığının sahtece gizlisine karşılık resmi ve açık yüreklisini getirmek istedikleri iddiasıyla suçlanmış oluyorlar. Kaldı ki, günümüz üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla ondan kaynaklanan kadın ortaklaşalığının da, yani resmi veya gayri resmi fuhuşun da yok olacağı kendiliğinden anlaşılmaktadır.” Kadına karşı işlenen tüm suçların temelinde onu mülkiyet olarak gören kapitalizmden kaynaklanmakatadır. Sermaye tahakümünü merkezine koymadan, buna karşı mücadele yürütmeden gelişim gösteren tüm kadın hareketleri patriyakanın ortadan kalması için değil yeniden daha ılımlı şekilde resterasyonu için mücadele etmekten başka bir sonuç doğurmaz.