30 Eylül 2023 günü, Ankara’da gerçekleşen bombalı eyleme dair yaptığı açıklamasında Hakan Fidan, eylemin Suriye’de organize edildiğini söylemiş ve Ortadoğu’da YPG/PKK’ye ait alanların bundan sonra açık hedef olacağını söylemiştir. Devlet basınının ve yapısal mekanizma olarak taraflı medyanın kıskacına girmemiş veya devletin yapay gerçeklerini içselleştirmiş şovenistlerden olmadığımızdan, Fidan’ın bu açıklamasındaki “bundan sonra” tabirinin pek bir ehemmiyeti olmadığını saptayabiliyoruz. Çünkü Erdoğan rejimi uzun yıllardır içeride ve dışarıda Kürt halkına karşı açık bir imha savaşı vermektedir. Rojava’ya defalarca kez işgal operasyonunda bulunmuştur. Bunun için herhangi bir gerekçeye ihtiyacı olmamıştır. Bu sürece gelininceye dek Rojava’da sayıca pek çok sivil öldürülmüş, keyfî sınır dışı operasyonlar yapılmış ve YPG lideri Mazlum Abdî suikast hedefi haline getirilmişti.
Bölgede ABD varlığının tescilleyicisi olarak lanse edilen Rojava, bütün bu tragedyayı aynı zamanda ABD’nin de gözleri önünde yaşamıştır. Öyle ki sınır dışı operasyonlarının tümünde ABD, Türkiye’nin kendi sınır güvenliğini sağlayabileceğini söylemiştir. Fidan’ın açıklamasının ardından MİT ve TSK Rojava’da ardı ardına bombalamalar yaptı. Kerdahol köyünde bir petrol alanı hedef alınırken Hesekê üzerinde çok hedefli SİHA saldırıları gerçekleştirildi. Bütün bu saldırıların öncesinde ise Hakan Fidan, yapılacak olan saldırıların sinyallerini ABD Dışişleri Bakanı Blinken’a vermişti. Bütün bu olan bitenler TC işgalinin NATO’dan bağımsız olmadığını göstermekle beraber, Kürtler için bölgede kalıcı müttefikliğin yalnızca sınıf dayanışması ve enternasyonalizmle var olabileceğinin ispatıdır. Türk işgali alenen bölgedeki Kürt varlığını merkeze almaktadır, buna meşruiyet addedebilmek içinse YPG’yi kriminalize edip, sözde bir Amerika karşıtlığı inşa ederek, tabanındaki ezik ve çürük şovenizm bilincini de tatmin etmektedir. NATO içerisinde stratejik olarak en önemli bölgeye hakim olan ve en güçlü 2. orduya sahip bir devlete “anti-emperyalizm” misyonu yüklemek ilkel bir ahmaklığın ürünüdür. Terör devletinde yurttaşlık yaptığımız “solcu” arkadaşlarımız Rojava’yı eleştirmeden evvel silahı kendi devletine çevirmelilerdir. Çünkü TC gibi emperyalist devletlerin bölgedeki yayılmacı politikaları ne kadar yoğunlaşırsa, YPG gibi silahlı halk hareketlerinin teorik bir yoğunluğa ulaşması da o kadar zor olacaktır.
Tarih Kürtler için tekrardan tekerrür etmekte ve bütün kamuoyu önünde “uluslararası komplo” devam etmektedir. Emperyalist paylaşım Dünya’nın birçok noktasında süregelen savaşlar silsilesine yol açmaktadır. Ve bugün tekrardan Ortadoğu için, Kürdistan için sürekli devrim stratejimizin önemini saptayabiliyoruz. Kürdistan coğrafyasında birleşik bir mücadele örgütlenmeden, yerli işbirlikçiler, faşist yayılımcı devletler ve silah tüccarları teşhir edilmeden, enternasyonalizm teoride ve pratikte savunulmadan somut kazanım elde etmek mümkün değildir. Bağımsız birleşik özgür Kürdistan için enternasyonal mücadeleyi ilmek ilmek örmek, içeride ve dışarıda merkezi otoriteler ile sınıf savaşına girmek zorunludur. Rojava’yı ise bölgedeki emperyalist güçlere ve bu emperyalistlerin toprak paylaşımı masasında yalnız bırakmamak devrimci bir sorumluluktur.