19 Eylül’de Azerbaycan ordusu Dağlık Karabağ’da anayasal düzeni yeniden tesis etmek, terörle mücadele etmek gibi bahaneleri öne sürerek işgal operasyonu başlatmıştır. Yaklaşık 35 yıldır devam eden Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunlu bölge Dağlık Karabağ (Artsakh) bir kez daha sıcak savaş şeklinde kendisini var etmiştir. 1998-94 ve 2020 sonbaharında 44 gün süren Dağlık Karabağ Savaşı küllerinden yeniden doğmuştur. Otokrat kasap Aliyev niyetini açık bir şekilde defalarca kez beyan etmiştir.
“Karabağ’da sadece 120 bin Ermeni yaşıyor. Bunlar ya bizim varlığımızı ve egemenliğimizi kabul ederler, yada yok ederiz. Biz buraya kendi vatandaşlarımızı getirip yerleştireceğiz.”
Aliyev 61. Doğum günü sırasında yaptığı konuşmada Karabağ’dan sonra sıranın tarihi Batı Azerbaycan’a geleceğini beyan etmesi işgalin yalnızca Dağlık Karabağ’la sınırlı kalmayacağını, Ermenistan’ı da işgal etmeyi hedeflediğini açıkça beyan etmiştir.
20 Eylül’de Dağlık Karabağ’ın işgaliyle birlikte katliamlar, istila, etnik temizlik operasyonları hız kazanmıştır. Bugün 120.000 kişilik Ermeni nüfusunun neredeyse tamamı Ermenistan’a tehcir edilmiş durumdadır. Kasap Aliyev’in ordusu Karabağ’daki Ermeni tarihi ve kültürel yapıları (kilise, okul vs) kurşunlamakta, yıkmakta, istila etmektedir.
Dağlık Karabağ kadim bir Ermeni coğrafyasıdır. Tarihteki ilk Ermeni krallığına ait bir bölgedir. Tarihin bilinen son 2500 yıllık döneminden bugüne nüfusun ezici çoğunluğunu her zaman Ermeniler oluşturmuştur.
Yaşanan süreç bir halkın 2500 yıldır yaşadığı topraklardan, ana vatanından sökülüp atılmasıdır. Onlara ait tüm tarihsel ve kültürel mirasın yerle bir edilmesidir. O coğrafyada tarih boyunca hiç yaşanmamış gibi tüm ayak izlerinin silinmesidir.
Yaşanan süreç işgaldir, istiladır, tehcirdir, soykırımdır. 1915’te olduğu gibi yine tüm dünyanın gözleri önünde ölüm sessizliği eşliğinde Ermeni ulusu, tehcir ve soykırımla karşı karşıyadır. Dağlık Karabağ’da yaşananlar bölge devletlerinin izlediği politikların yanı sıra küresel emperyalist rekabetin sonucu olarak boy veren savaş politikalarının kaçınılmaz sonucudur.
Emperyalizm çağında barış yeni savaşlara hazırlık için verilen molanın adıdır. Savaş, işgal, istila, tehcir, pogrom, soykırım emperyalist-kapitalist sistemin temel gıdasıdır. Çürümüş emperyalist-kapitalizmin ulus-devletlere dayalı sistemi insanlığın barış içinde bir arada yaşamasının önündeki en büyük engel olduğunu Güney Kafkasya özelinde birkez daha göstermektedir.
Emperyalizm çağının bir diğer özelliği şudur: Emperyalizm çağı aynı zamanda proleter devrimler çağıdır. Karabağ sorununun nihai çözümünün düğümlendiği ana nokta da burada yatmaktadır.
Liderlerin masa başında çizdiği suni sınırlarının, uluslararsı hukukun, tarihsel toprak hakkı iddialarının biz enternasyonal komünistlerin gözünde hiçbir meşruiyeti yoktur. Uluslararası hukuka göre Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan toprağı sayılması Azerbaycan’ın işgalci olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Dağlık Karabağ bölgesi SSCB döneminde Azerbaycan’a bağlı özerk bölgeydi, 88 yılında Dağlık Karabağ halkı referandum yaparak Ermenistan’a bağlanma kararı aldı, SSCB buna karşı askeri müdahalede bulunarak, Dağlık Karabağ’ı önce kendisine bağladı, sonra tekrar Azerbaycan’a devretti.
1991 yılında Dağlık Karabağ halkı referandum yaparak bağımsızlığını ilan edip kendi yönetimini oluşturdu. Azerbaycan bunu tanımayarak savaş açtı, 91-94 yılları arasında Dağlık Karabağ coğrafyası Azerbaycan ve Ermenistan’ın hegemonya kurma savaşı sahasına dönüştü. 1991’den beri Dağlık Karabağ (Artsakh) kendi yönetim aygıtlarıyla yönetilen bir devlettir. Lakin bu devleti hiçbir ülke yönetimi tanımamıştır. Emperyalist ülkeler ve bölgesel devletler Dağlık Karabağ’ın kendi kaderini tayin hakkına saygı duymadığı için bu savaşın büyümesine, bu sorunun kangrenleşmesine zemin hazırlamışlardır.
Bugün gerek Azerbaycan ve Türkiye hükümetleri gerekse de dünya basını Azerbaycan ordusunun düzenlediği 24 saatlik bir operasyonla Dağlık Karabağ’ın beyaz bayrak çektiğinden ve neredeyse hiç direniş olmadığından bahsetmektedir. Anlatılan bu durum Dağlık Karabağ’a uygulanan 9 aylık ambargoyu ve uluslararası dengelerin nasıl şekillendiğini, Rusya’nın Ukrayna işgali ile oluşan yeni dünya dengelerinin nasıl Azerbaycan lehine geliştiği gerçeğinin üstünü örtmektedir. Bu gerçeklerin üstünü örtmek hem Azerbaycan hem Türkiye hem Rusya’nın hem de Batı emperyalizminin işine gelmekte; Azerbaycan’ın acizliğinin, Rusya ve Türkiye’nin işgal destekçiliğinin, Batı emperyalizminin de iki yüzlülüğünün üstünü örtmektedir.
2020 Dağlık Karabağ Savaşı’ndan sonra, Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında geçişi sağlayan Laçin koridorunun denetimi Rusya’ya bırakılmıştı. Rusya geçişleri garanti etmekle yükümlü barış gücü pozisyonundaydı. Geçtiğimiz Aralık ayından bu yana Rusya koridorun denetimini aşamalı bir şekilde Azerbaycan’a devretmiş durumdadır. Azerbaycan Laçin koridoruna kısıtlamalar getirerek Dağlık Karabağ ve Ermenistan arasındaki geçişi engelleyip Karabağ halkını dış dünyaya kapalı bir hapishanede yaşamaya mahkum etmiştir.
Dağlık Karabağ’da yaşayan 120.000 Ermeni’nin en temel gıda maddelerine ulaşamadığı, ekmeğin karneye bağlandığı, yakıt kıtlığı nedeniyle sevkiyat yapacak araçların çalışmadığı insanların ekmek kuyruğuna girmek için kilometrelerce yol yürümek zorunda bırakıldığı gözlemlendi. Bölgede gıda, ilaç, hijyen, yakıt kıtlığı ciddi boyutlara ulaştı. Dağlık Karabağ’daki yetkililer son 9 ayda gerçekleşen her üç ölümden birinin yetersiz beslenmeden kaynaklandığını açıkladılar. 12 Aralık 2022’de Azerbaycan tarafından ablukaya alınan Laçin koridorundaki varlığı için ürettiği gerekçe şuydu: Koridorun yasadışı gruplara silah tedariki ve yasadışı madencilik faaliyeti için kullanıldığı iddiası öne sürüldü.
Dağlık Karabağ halkı Aliyev rejimi tarafından açlık, sefalet, ölüm sarmalına sürüklenirken ne Rusya’dan ne Batılı emperyalist devletlerden ses çıkmadı. Batılı emperyalist ülkelerden cılız çağrılar ve kınama mesajları dışında somut bir adım atılmadı. Bu durum Aliyev rejimini Laçin koridoru üzerindeki ablukayı artırma konusunda cesaretlendirmiştir.
Rusya Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’a sunmuştur, çünkü tüm dikkatini Ukranya’ya yöneltmiştir. Kendisine uygulanan ambargoyu Azerbaycan ve Türkiye üzerinden aşmaya çalışmaktadır. Bu yüzden Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerini bozmak istememiştir. Dilinden insan hakları, demokrasi, ulusal egemenliğe saygı gibi kavramları eksik etmeyen Batı Emperyalizmin iki yüzlülüğü bir kez daha açık bir şekilde teşhir olmuştur. Ukrayna savaşıyla Rusya’ya uygulanan ambargo yüzünden doğalgaz, petrol sorunları ortaya çıkmıştır. Bu açık Azerbaycan üzerinden giderilmektedir. Batının emperyalist çıkarları söz konusu olduğu zaman insan hakları, demokrasi, barış nutukları rafa kalkar. Avrupa burjuva oluşumlarını motive eden şey insan hakları, demokrasi, barış değildir. Ekonomik faktörler, kendi ayrıcalıkları, gücü, prestijidir. Kısacası emperyalist ihtiyaçlardır. Avrupa’nın Azeri gazına ve petrolüne ihtiyacı varsa Dağlık Karabağ halkının tehcire, soykırıma uğramasının hiçbir önemi yoktur. Batı emperyalizmi ancak Ukranya’da olduğu gibi Rus emperyalizmini veya başka bir rakibini zayıflatmak söz konusuysa insan hakları, demokrasi, barış, ulusal egemenliğe saygıdan bahseder. Bu durum birkez daha şunu kanıtlamıştır: Batı emperyalizmi ne ezilen uluslara, ne işçi sınıfına hiçbir durumda kalıcı dost olmaz.
Paşinyan’ın İzlediği Politikaların
Açmazları
Paşinyan hükümeti iktidara geldiği günden beri sadece Rusya’ya bağımlı olmak istemedi, Batı ile ilişkiler geliştirmeye ve Batı ile Rusya arasında denge politikası uygulamaya çalıştı. Fakat bu strateji hep hüsranla sonuçlandı.
30 yıldır Azerbaycan hükümeti silahlanmaya rekor yatırımlar yapmakta, tüm siyasal meşruiyetini Ermeni düşmanlığı ve Dağlık Karabağ’ı yeniden Azerbaycan toprağı yapma motivasyonu üzerinden kendisini var etmektedir. Bu 30 yıllık zaman diliminde almış olduğu silahların önemli bir kısmını Rusya’dan tedarik etmiştir. 1991’deki Dağlık Karabağ savaşının aksine 2020 yılında Ermenistan’a destek vermeyerek, tarafsızlık adı altında Azerbaycan’a alan açmıştır.
2020 Karabağ savaşı yenilgisinden sonra Paşinyan hükümeti Batıdan kendisine müttefikler bulma arayışına girdi. Özellikle Laçin koridorunun Azerbaycan tarafından ablukaya alınmasından sonra Rusya ile ilişkileri hiç olmadığı kadar koparma noktasına geldi. Batıdan birçok müttefik buldu, fakat günün sonunda yalnız bırakılan, toprak kaybeden, ulusal egemenliği tehlike altına giren ülke konumuna düştü. Ne yaparsa yapsın Moskova’ya olan bağımlılıktan kurtulamıyor, Moskova’dan bağımsızlaşarak uyguladığı dış politika felaketle son buluyordu.
Ermenistan Rusya’nın merkezinde durduğu NATO’ya alternatif Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ( CSTO) üyesi olmasına rağmen, bu yıl topraklarında Rusya liderliğinde herhangi bir askeri tatbikata izin vermedi.
Paşinyan ayın başında İtalyan gazetesi La Repubblice’ya verdiği beyanda “Rusya’nın Güney Kafkasya’dan çekildiğini” söylemişti.
“Birgün uyandığımızda Rusya’nın buralarda olmadığını görebiliriz”
Tüm bu gelişmeler yaşanırken Rusya Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada “Ermeni liderliğinin son günlerde bir dizi düşmanca adım attığı” açıklamasında bulundu. Paşinyan 2021’den beri alternatif güvenlik ittifakları ve stratejileri geliştirme arayışındadır. İran en yakın alternatifidir, fakat İran’la yapılacak en küçük bir anlaşma AB ve Batı emperyalizmi ile ilişkilerin kopması anlamına gelecektir. Rusya’nın Ukrayna işgali ile birlikte oluşan dengelerde gerek Rusya’nın gerekse de ittifak kurmaya çalıştığı batılı emperyalistlerin çıkarları Azerbaycan’dan yana gelişim göstermektedir. Rusya artık Ermenistan için ne güvenilir bir silah tedarikçisi ne de güvenilir bir tarihsel müttefiktir. Paşinyan’a muhalif Rusya yanlısı siyasal odaklar bile Rusya’yı savunamaz duruma gelmiştir.
Paşinyan, La Repubblice’ya verdiği röportajda “Bugün Rusya’nın silah ve silah mühimmatına ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Bu durumda Rusya Federasyonu’nun istese bile Ermenistan’ın güvenlik ihtiyacını karşılayamaması anlaşılır bir durumdur” açıklamasında bulundu.
Rusya devlet duması mebusu Yevgens Fedorov şu açıklamada bulundu: “Ermenistan artık bağımsız bir devlet olarak kalmayacak. Ermenistan’ın kontrolünü yeniden sağlayacağız ve Rusya’nın bir parçası olacak.”
Bugün Ermenistan’ın ulusal egemenliği tehdit altındadır. Ne Rusya tarafından ne de Batı emperyalizmi tarafından önem arz etmeyen bir konumdadır.
ABD ve AB’nin derdi Ermenistan üzerinden Rusya’yı sıkıştırmak, herhangi bir savaş tehlikesi karşısında Ermenistan’ı kendi kaderine terk etmektir.
Rusya’nın derdi kendisine yol açmak Azerbaycan-Türkiye tehditlerini koz olarak kullanıp Ermenistan’ın kendi hakimiyeti altında sömürgeye çevirmektir.
Türkiye ve Azerbaycan’ın derdi ise 1915’ten bugüne olduğu gibi turancı politikaları hayata geçirip ermenisiz bir Ermenistan yaratmaktır. Bunun da anlamı tehcir, etnik kırım, soykırımdır. Tehcir, etnik temizlik, soykırım Ermeni ulusunun kaderi değildir.
Ne Batı emperyalizminin destekçisi Paşinyan ne Paşinyan muhalifleri olan Rusya yanlısı burjuva milliyetçiler kapana kısılmış Ermenistan’ı bu ablukadan kurtarabilir. Bu ablukadan kurtulmanın yegane yolu, emperyalist kapitalizmden kopmaktan, sosyalist Kafkasya Federasyonu inşa etmekten geçmektedir. Emperyalizmin önemli faaliyet alanı hâline gelen, Ortadoğu coğrafyası gibi emperyalist çıkarlar uğruna etnik boğazlaşmaların üstü hâline hızla sürüklenen Kafkasya coğrafyası için sosyalist devrimler yegane kalıcı ve gerçekçi tek çözümdür. Bu çözümün anahtarı Kafkasya işçi sınıfının elindedir. Bunun yegane aracıda Enternasyonal devrimci komünist partidir. Enternasyonal komünist önderlik sorunu çözülmeden emperyalist kapitalist sistemin tüm yıkımları kendisini sürekli olarak var edecektir.
Ermenistan Proletaryasın Devrimci Görevleri
Ermenistan işçi sınıfı yoksulluk, işsizlik, sömürü çarkının içindedir. Bir avuç oligark ülkenin tüm zenginliğini elinde bulundururken milyonlarca işçi-emekçi yoksulluk, işsizlik, sömürü çarkının içinde yaşamaya çalışmaktadır. Dağlık Karabağ işgali sonrası kapitalist sömürünün çarkları, işsizlik, yoksulluk, sömürü, siyasal kriz, devlet baskısı vites yükseltecektir. Dağlık karabağ’dan gelen kitlesel göç sonrası barınma, işsizlik, en temel yaşamsal ihtiyaçlara erişme sorunu en can alıcı şekilde kendisini gösterecektir. Ülkede Paşinyan’a muhalefet ve öfke hızla artmaktadır. Buna paralel olarak Paşinyan hükümeti muhaliflerine karşı polis ve devlet baskısını artırmaktadır. Ülkede mevcut olan siyasal kriz hızla derinleşecektir.
2018’de kokuşmuş oligarlar düzenine karşı emekçi kitlelerin sokak mücadelesi boy verdi. Devrimci bir önderlik yokluğunda bu boşluğu Paşinyan doldurarak, bu kitlesel kabarışın sırtına basarak iktidara geldi. Kendi iktidara geliş sürecini devrim olarak tanımladı. Özgürlük, demokrasi söylemiyle iktidara gelen Paşinyan şuan ülkenin yeni oligarkı olma yolunda ilerlemektedir. İktidarın eski sahibi olan burjuva milliyetçi oligarklar ise Ermenistan’ın içinde bulunduğu siyasi krize bir çözüm olamadıkları gibi, bu siyasal krizin kangrenleşmiş bir ayağı olarak varlıklarını korumaktadır. Ermenistan içinden çıkılmaz bir siyasi krizin içine girmiştir. Ulusal egemenliği tehlike altına girmekle birlikte dünyaya açılan kapılarının kapanmakta, uluslararası arenada yalnızlığa ve yalıtılmışlığa hapsolma süreci içine girmektedir. Paşinyan ülkeyi Batı emperyalizminin Kafkasya’daki kullanışlı bir piyonu haline getirmekte ve bunu yaparken de hızla otoriterleşmekte, diktatöryal eğilimlerini de beraberinde getirmektedir. Paşinyan’a muhalif olan eski iktidar sahiplerinin içi boş küf tutmuş milliyetçi söylemler dışında hiçbir somut projeleri yoktur. Rusya ile ilişkileri düzeltip, Putin’in sadık piyonu olmak dışında hiçbir somut perspektife sahip değildirler. Her iki burjuva klik de Ermenistan emekçilerine yoksulluk, sömürü, sefalet, işsizlik, devlet baskısı, ulusal egemenliğin kumar masasına konulması dışında bir gelecek sunmamaktadırlar. Tam da burada Ermenistan işçi sınıfının devrimci mücadelesine ihtiyaç vardır. Bu açmazı açabilme kudretine sahip yegane unsur budur. Bunun yegane aracı da enternasyonal komünist programı kuşanmış, işçi sınıfı içinde kök salmış, Kafkasya Sosyalist Federasyonu alternatifini öne çıkartan devrimci partinin kendisidir. Tüm Kafkasya’da enternasyonal devrimci Parti’nin inşaası emperyalizmin tüm yıkımlarını durduracak, özgür, eşit halklar topluluğu olacak Kafkasya Sovyetleri federasyonuna ulaşmanın yegane vazgeçilmez aracıdır. Bu aracın yokluğunda, sosyalist Kafkasya Federasyonu mücadelesinin yokluğunda emperyalist yıkımların, savaşların, soykırım ve tehcirlerin, sömürü, yoksulluk ve ızdırabın katmerlenerek büyümesi kaçınılmazdır.
Halkların savaşına sınıfların barışına hayır!
İşgalci Azerbaycan Dağlık Karabağ’dan defol!
Dağlık Karabağ halkının kendi kaderini tayin hakkı!
Dağlık karabağ’dan tehcir edilen tüm halkların yurtlarına geri dönme koşulları sağlansın!
Kahrolsun Aliyev, Putin, Erdoğan diktatörlükleri!
Savaşın nedeni sermaye düzeni!
Yaşasın Dağlık Karabağ sovyetleri!
Yaşasın Kafkasya Sosyalist Federasyonu!