Maduro, Nusr-Et, Kemal Okuyan!
Venezuela devlet başkanı Nicolas Maduro, Türkiye’nin en ünlü et lokantası Nusr-Et’e gelip yemek yiyip, bunu sosyal medyada paylaşınca, gündem oldu. Ülkesinde bu durum; protesto ve tepkilere karşılandı. Derin bir ekonomik krizin içinde olan Venezuela’da, devlet başkanı Maduro’nun böyle lüks sofralara oturması haklı tepkilere yol açtı. Uzun bir süredir; solun önemli bir kısmı Chavez dönemini; devrim olarak, 21. Yüzyıl sosyalizmi olarak selamladı. Bugünkü rejimin yaşadığı, siyasal ve ekonomik krizi ise emperyalizmin saldırısı olarak tanımlayıp, Venezuela muhalefetinin tamamını ABD destekçiliği yaftasını atmakta hiç eksik kalmadı. Maduro’nun Erdoğan rejimine yaptığı güzellemeler artıkça, Türkiye solunun önemli bir kısmı sesiz kalmayı tercih etti. Nusr-Et faciasından sonra, burjuva basınının “Sosyalist” Maduro’yu gözlere sokmaktan eksik kalmadı. Yıllardır Chavez rejimini devrim olarak selamlayan, 21. Yüzyıl Sosyalizmi söylemelerine itiraz etmeyip, o dümende giden, Maduro’yu emperyalizme direnen kahraman ilan etmekten hiç vazgeçmeyen SİP-TeKePe’nin chefi Kemal Okuyan, Maduro, Nusr-Et, Sosyalizm başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yazının girişinde Kemal Okuyan, Venezuela’da oluşan tepkilerin tamamını ABD yanlısı muhalefetin işi damgasını vurup kestirip atmış. Venezuela’da derinleşen ekonomik ve siyasal krizle birlikte; büyüyen bir muhalefet vardır. Yıllardır kendisini sol ve sosyalist olarak tanımlayan bir iktidar ve buna karşı büyüyen tabanı emekçi kitlelerden oluşan muhalefet söz konusudur. Venezuela burjuvazisinin ABD yanlısı kanadının, kitleseleşen muhalefeti kendi saffına yedekleme çabası epey yüksektir. Fakat bu durum Moduro’ya muhalif olan tüm emekçi kesimleri emperyalizm yanlısı işbirlikçiler olarak ilan etmek ne kadar devrimci bir tutumdur. Venezuela’daki krizin baş sorumlusu Maduro rejimidir, rejime muhalif emekçi kitlelerin sağa doğru eğilim göstermesinin baş sorumlusu da Venezuela’nın devrimci sol güçleridir. Yıllarca emekçi kitlelerin desteğini ve umudunu alıp, onları düzen sınırları içinde tutan Venezuela rejimi; şimdi ekonomik ve siyasal kriz içinde emekçi kitlelerin hayatında yıkımlar yaratıyor. Chavez ve akabinde Maduro’nun sollunu; devrimci Komünist alternatifi yaratamayan, Venezuela solunun eksikliği yüzünden hayal kırıklığı yaşıyan emekçi kitleler yüzünü sağa dönüyor. Kitleler niye yüzünü sağa dönüyorun, sorgulamasını yapmayan Okuyan yazıya şöyle devam ediyor: ”
Bir Devlet Başkanı olarak Maduro’nun şimdiye kadar Nusr-Et’tekinden çok daha “zengin” sofralara oturmuş olduğu açık. Nusr-Et örneğinin özellikle sırıtmasında bu lokantaya haklı olarak yapışan “görgüsüz” yaftasının payı olduğu söylenebilir. Ama ne olursa olsun, “halkçı” olma iddiasındaki bir ülkenin yöneticilerinin “protokol” yemekleri dışında yediklerine içtiklerine dikkat etmesi görüntüyü kurtarmaktan çok, ahlaki ve kültürel bir yükümlülük olarak da önemli.

Burada büyük bir özensizlik var.”
Okuyan burada özensizlikten bahsediyor. Bizce burada Maduro açısından bir özensizlik söz konusu değildir. Özensizlik Kemal Okuyan ve onun partisindedir. Maduro bir burjuva politikacısıdır, kendi temsil ettiği sınıfa uygun bir yaşam sürmektedir. Özensizlik kendilerini ” Komünist ” olarak tanımlıyanların, kapitalist bir devleti ve onun burjuva sol iktidarını adeta işçi sınıfı iktidarı gibi kutsayıp, radikal savunusunu yapmalarıdır. Yazıya daha büyük bir özensizlik ve münasebetsizlikle devam eden Okuyan; şöyle bir gafta bulunmaktadır: ”
Maduro’nun AKP iktidarına defalarca övgüler düzmesi, Nusr-Et’te verdiği yakışıksız görüntüden çok daha vahimdir. Venezuela’nın Türkiye ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesi, karşılıklı heyetlerin gidip-gelmesi, iki devlet arasındaki ilişkilerin “dostluk” sınırları dostluk” sınırları içinde kalması…; bunlara kim itiraz edebilir. Ancak vıcık vıcık güzellemelerin, AKP’yi emperyalizme karşı mücadelenin baş aktörlerinden biri olarak kutsamanın en hafifinden münasebetsizlik olduğunu söylemek zorundayız.Bizde şu soruyu sormak zorundayız: Maduro ve Erdoğan rejimlerinin ortak yanları nelerdir?
Maduro bu güzellemeleri salt münasebetsiz oluşundan mı yapıyor? ”
Madura’da Erdoğan gibi; emekçi kitlelere ekonomik yıkım yaşatıyor, Maduro’da Erdoğan gibi; kendine muhalif olan tüm kitleleri terörist, ABD ajanı ilan edip, polis şidetiyle, zindanla terbiye etmeye çalışıyor, Maduro’da Erdoğan gibi seçimlerde şaibeler ve çalınan oylarla kendinden söz ettiriyor. Maduro’da Erdoğan gibi; Popülist şöylemlerle anti emperyalist savaş yürütüyor. Madura ve Erdoğan rejimleri birbirine benzer karakteristik özellikler taşımaktadır. Maduro’nun Erdoğan’a yaptığı güzellemeler de; münasebetsizlik söz konusu değildir. Yazının devamında Okuyan öz eleştiri gayreti içerisinde bulunarak şöyle devam etmiş: ” Lakin, bu münasebetsizliğin sorumlusu birazcık da bizleriz. Venezuela’nın sosyalist bir ülke olmadığını daha yüksek sesle söylemeliydik. ABD’nin saldırıları, Venezuela’nın devrimci bir yola girmesi için milyonlarca yoksulun göstermiş olduğu çaba, bu ülkenin sosyalist Küba için taşıdığı önem, özellikle Chavez döneminde emekçi halkın lehine atılan sayısız adım kısık sesimizin kaynağıdır.

Ancak biz sesimizi kıstıkça “21. yüzyıl sosyalizmini kuruyoruz” sesi daha gür çıkmaya başladı. Biz sesimizi kıstıkça Karakas’ta Erdoğan tezahüratı daha fazla duyulmaya başlandı.” Venezuela’nın sosyalist olmadığı Okuyan’ın yeni aklına gelmiş, peki yıllarca bu rejimin sosyalist olmadığını, milyonlarca yoksulun göstermiş olduğu mücadeleyi, Chavez rejiminin sistem içinde tutmak dışında amacının olmadığını yüksek sesle her yerde dile getirenlere; Okuyan ve takipçileri liberal, ABD güdümündeki sol olarak yaftaladılar. 21. Yüzyıl sosyalizmi kuruyoruz, şiarı yükselirken Okuyan bunu selamlamakla meşguldü. Bugün aynı tutumu Küba ve Kore için takınmaya devam ediyor. Hızla kapitalist restorasyon sürecine giren Küba’yı hâlâ Sosyalizmin kalesi olarak sselamlamakta, aksini iddia eden herkesi ABD’ci olmakla, liberal olmakla suçlamaya devam etmektedir. Esad’ı emperyalizme meydan okuyan lider olarak kutsamaktadır. Siyasal meşruiyetini ve bunun pratik ayaklarını Kemalizmin ideolojik argümanlarıyla var etmektedir. İşçi sınıfının bağımsız enternasyonal devrimci sınıf siyasetini inşa etme perspektifinden yoksun olanlar, tüm siyasal öğretilerini Stalinciliğin okulundan alanlar, dünyanın her yerinde kendilerine yedeklenecek burjuva klik arayışı içinde olmaları kaçınılmazdır. Türkiye’de Kemalizm olurken, Suriye’de Esatçılık, Venezuela’da Chavezcilik, Maduroculuk olması kaçınılmazdır. Bu münasebetsizlikler zincirinin kaynağı Stalincilik ve onun türevleridir.