Türkiye tarihinin en derin ekonomik buhranlarından birini yaşıyor. Bu ekonomik buhran her geçen gün büyümekte ve önüne geçilememekle birlikte hükümetin herhangi bir çözüm politikası da yoktur. Ekonomik buhran emekçi kitlelerde zamlar, hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik olarak kök salmaktadır. Türkiye işçi sınıfının lokomotif motoru olan metal işkolunda aralık ayından beri devam eden TİS (Toplu İş Sözleşmesi) süreci patronlar örgütü MESS’in dayattığı 3 yıllık sözleşme ve %3’lük komik zam talepleri grev sürecini hızlandırdı. Metal işçileri adım adım yaklaşan greve hazır ve istekli olduklarını dosta düşmana göstermişlerdir.

Bu çalışmamızda grev sürecine nasıl gelindiğini ve bu sürecin nesnel zemininin ne olduğunu,
19 Ocak mitinglerinden nasıl dersler çıkarmamız gerektiğini,
MESS’in durumunu ve güvencelerini,
Lokavt kararıyla ne hedeflendiğini,
Hükümetin tutumunu,
Türk-Metal ve BMİS’in durumunu,
Olası grev yasaklarına karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini,
Yeni bir metal fırtınanın işçi sınıfının tamamında ne gibi etkiler yaratabileceğini,
Metal fırtınanın olanaklarının ve önünde duran engellerin neler olduğunu

Mercek altına alıp devrimci Marksizmin ışığında irdeleyip, somut devrimci perspektifler çıkarma gayreti içerisinde olacağız.

Grev Sürecine Nasıl Gelinildi?

Proleteryanın lokomotif motoru olan 180 bin metal işçisini ve Türkiye’nin en büyük 50 şirketinin 20’sini ilgilendiren TİS süreci Ekim ayında başladı. MESS, süreci olabildiğince uzatarak devletin, YHK’nın (Yüksek Hakem Kurulu), sarı sendikaların yanında olmasının ve kriz bahanesinin verdiği güvenle işçilere kölelik şartlarını dayattı. MESS’in en temel talebi sözleşmenin 3 yıllık yapılmasıydı. MESS’in öne sürdüğü bu talebi şu şekilde okuyabiliriz: MESS 3 yıl daha ekonomik buhranın artarak devam edeceğini bilmektedir. O yüzdendir ki; kriz koşullarında, işçi sınıfının mücadelesi radikalleşmeden bir sonraki toplu sözleşmeyi en uzak tarihe atıp rahat hareket etmek istiyor.

Ücret zammını da olabildiğince diplerden açıp, yapılan pazarlıklarla minimum seviyede bir sözleşme imzalamak istemektedir. İşçileri sefalete mahkum edecek olan sözleşmenin detayları şöyledir: MESS ilk 6 ay için %6 zam, diğer her 6 ay için enflasyon ve gece zammı için %10 artış önermektedir. Patronlar yalnızca sefalet ücreti dayatmakla kalmıyor, satın alma gücündeki düşüşü telafi etmeye bile yanaşmıyor.

Sendikaların talepleri ise şöyle: Türk-Metal ilk 6 ay için saat ücreti 15 liranın altının önce 15.55’e çıkarılmasını (seyyanen 75 kuruş artış demek), sonra tüm saat ücretine %20 zam yapılmasını istiyor. Sosyal haklarda enflasyon kadar (%15.5); gece çalışmaya da %15 zam istedi. Sonraki her 6 ayda bir enflasyon +1, +2, +3 artış istiyor. Birleşik Metal-İş ilk 6 ay için %34 zam; sonraki her 6 ay için enflasyon +4, +5, +4 artış istiyor. Sendika, istenen artışın aylık 1.140 lira; sosyal haklar dahil edilince 1.400 lira tuttuğunu açıkladı.

MESS’in dayatmış olduğu bu kölelik koşullarını sendikalar kabul etmeyince, önce sermayenin aparatı olan YHK’ya gidilmiştir. Oradan da işçiler lehine sonuç çıkmayınca hızla grev süreci başlamıştır. Bugüne dek MESS’in bir dediğini iki etmeyen TÜRK-METAL, 2015 Metal Fırtınasının ardından işçilerden korkar olmuştur. Eskisi kadar rahat satış sözleşmeleri imzalayamaz duruma gelmiştir. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak tabanından gelen grev talebine kulak tıkayamamış ve böylece nesnel zorunluluğun ürünü olarak grev kararı almıştır.

19 Ocak Mitinginden Çıkarılacak Dersler

MESS ile yürütülen toplu sözleşme süreci greve doğru gitmeye başladıkça, fabrikalarda eylemler de beraberinde geldi. İş yavaşlatma, vardiya giriş ile çıkışlarında basın açıklamaları ve eylemler gerçekleştirildi. 19 Ocak günü Türkiye’nin en büyük 2 sanayi kenti olan Bursa ve Gebze’de büyük işçi mitingleri düzenlendi. Bu mitingler meydanlara sığmayan işçi kitlelerin katıldığı son yılların en büyük mitingiydi. MESS’e uyarı mitinglerini Türk-Metal Bursa’da, Birleşik Metal ise Gebze’de düzenledi. Çalışmamızın bu bölümünü 19 Ocak mitinglerini mercek altına alarak devam edeceğiz.

Bursa Mitingi Gözlemleri

Türk-Metal miting yeri olarak Bursa’yı seçti. Bu tercihi tesadüfi bir durum değildi. Türk-Metal’in en güçlü olduğu kent Bursa’dır. Renault, Tofaş, Bosch, Çoşkun Öz gibi binlerce işçinin çalıştığı fabrikalar Türk-Metal’in kaleleridir. Bursa’nın Türk-Metal için bir diğer özelliği daha vardır. Kendisine karşı yapılmış en radikal eylemlerin merkez üstü kalesi olan Bursa Renault’tan çıkarak tüm sanayi kentlerine yayılmıştır. Türk-Metal tarihinin en büyük ecel terlerini döktüğü süreci de yine Bursa’da yaşamıştır. Kaleleri olan Renault, Tofaş, Çoşkun Öz, Bosch 2015 yılında kendisinden komple kopma süreci yaşamıştır. Türk-Metal için Bursa’yı kaybetmek tüm statükosunu kaybetmekle neredeyse eş anlamlıdır. Bu süreçten sonra Türk-Metal eskisi gibi rahat satış sözleşmeleri imzalayamaz, tabanına sırtını dönemez duruma gelmiştir. Tabanından gelen grev ve mücadele taleplerinin gerisinde kalmamak, tabanının kontrolünü kaybetmemek için kendisinin dahi inanamayacağı mücadele nutukları atan pozlara bir anda bürünmek zorunda kaldı.

19 Ocak Bursa Mitingi Türk-Metal’in tarihinde yaşanmamış bir durumdur. Miting için Bursa’nın yanı sıra İstanbul, İzmir, Kocaeli, Ankara ve Eskişehir gibi Türk-Metal’in örgütlü olduğu vilayetlerden yoğun katılım oldu. Miting için Mudanya Bulvarı’nda toplanan işçiler FSM bulvarındaki alana sel gibi aktılar. Alan kitleleri almayınca meydan genişletildi. Miting boyunca işçiler sıksık “Genel grev, genel direniş!”,  “Fabrikalar MESS’e mezar olacak!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganları attılar.

Türk-Metal Başkanı Pevrul Kavlak yaptığı konuşmada: “Başka çaremiz kalmadı. Eylemlere başladık. Önce uyarı eylemleri yaptık. Yetmedi. Kısa sürelerle iş durdurduk. Yürüyüşler, basın açıklamaları yaptık. Yine yetmedi. İşte bugün buradayız. Yetmezse yarın 100 binlerle geleceğiz. Hakkımızı alana kadar durmayacağız. Eylemlerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yine iş durduracağız. Bunu da artırarak sürdüreceğiz. Çarşamba günü grev kararımızı almıştık. Günü geldiğinde uygulama kararını da alacağız. Eylemse eylem, grevse grev” diye konuştu.

2015 Metal Fırtınadan beri faşist Türk-Metal alanlarda boy göstermekte, fabrikalarda eylemler yapmakta, Pevrul Kavlak meydanlardan sert açıklamalar yapmakta, Türk-Metal’in mitinglerinde solun yıllardır attığı sloganlar yankılanmaya başlamıştı. Grevi her fırsatta şeytanlaştıran, grev kararı alan sendikaları kriminalize eden, kendisine muhalefet edip hesap soran işçileri dövdüren, mücadeleci işçileri fişletip işten attıran, işçilere hiç danışmadan MESS’in tüm taslaklarını imzalayan faşist Türk-Metal 180 derecelik dönüş yaşamaktaydı. Türk-Metal’e bunları yaşatan 2015 Metal Fırtınasının yaratmış olduğu etkidir. 2015 Metal Fırtınasıyla birlikte MESS de, hükümet de, Türk-Metal de işçilerden korkar olmuştur.

Türk-Metal 2015 Metal Fırtınasından sonra ilk kez iş yerlerine sandık koyarak temsilcilerini atayarak değil, seçim yoluyla belirlemeye başladı. 2015’ten beri tabanının taleplerine kulak asmaya, esas amacı tabanının gazını almak olsa da, mücadele alanlarında boy göstermeye başladı.

Faşist Türk-Metal’e 19 Ocak Mitingini yaptıran, mücadeleci pozları takındırtan, sol sloganların yankılanmasına tahammül etmesini sağlayan bizzat Metal Fırtınanın kendisi olmuştur. Ama unutulmaması gereken şu gerçektir ki; Türk-Metal, devletin ve MESS’in işçiler üzerinde hakimiyet kurmak için kullandığı bir çetedir. Bu çete eskinin paramiliter yöntemlerini kullanmıyorsa bunun tek nedeni vardır: Klasik yöntemlerin kendi saltanatlarına, MESS’e ve hükümete yarar sağlayamayacağının, ters bir etki yaratacağının bilincinde olmalarıdır. Klasik yöntemlere ara vermelerinin tek nedeni işçilerin 2015’ten beri bitmeyen mücadele isteklerinde düğümlenmektedir

Gebze Mitingi

19 Ocak günü için Birleşik Metal grev yeri için Gebze’yi seçmiştir. Gebze trafo meydanında toplanan metal işçileri buradan Gebze Kent Meydanına çoşkulu sloganlar eşliğinde yürüdü. Emek örgütleri, sol, sosyalist grup ve partiler de miting alanlarını doldurdu. Eylem boyunca sıksık: “İşgal, grev, direniş!”, “Fabrikalar MESS’e mezar olacak!”, “Patronların kölesi olmayacağız!” sloganları atıldı. Birleşik-Metal başkanı Adnan Serdaroğlu’nun konuşması sık sık “Başkan bizi greve götür!” sloganlarıyla kesildi. Grev tarihi olarak 5 Şubat belirlendi. Mitingde grev yasaklarına yönelik bir eylem planı dile getirilmedi.

19 Ocak’ta gerçekleşen iki mitingin temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:

– Her iki mitingde de grev yasaklarına karşı nasıl bir pozisyon takınılacağı somutlaştırılmadı.
– 19 Ocak mitingi metal işçilerinin gücünü ve greve hazır olduklarını dosta düşmana göstermiştir.
– Her iki mitingde de işçilerin kitlesel katılımı ve kararlı tutumu söz konusudur.
– Her iki mitingde de kürsüler işçilerin basıncı altında geçmiştir.
– Marmara bölgesinde 100 binlerce işçi gövde gösterisinde bulunmuştur, bugüne dek iktisadi kriz koşullarında gerçekleşmiş en kitlesel ve çoşkulu işçi mitingi olma özelliğini taşımaktadır.
– Gerçekleşmekte olan TİS sürecinde metal işçilerinin eli her zamankinden güçlüdür.

MESS’in Durumu ve Güvenceleri

MESS toplu sözleşme sürecine girerken, en düşük orandan taslağı hazırlayarak TİS pazarlığını minumum seviyeden başlattı. MESS bu sürece girerken rahat ve kendinden emin pozisyon takındı. Elini güçlü kılacak fazla etkene ve güvenceye sahip olduğunu düşünmekteydi. Fakat işçilerin kararlı duruşu MESS’in tüm planlarını alt üst etmiştir. MESS’in şuan içinde bulunduğu durumu en iyi özetleyecek betimleme bize göre şudur: “MESS kağıttan kaplandır.”

MESS’in en büyük bahanesi kriz ortamındayız, fazla bir beklentiniz olmasın noktasındaydı. Fakat krizin tüm yükünü sırtlayan emekçiler için kemer sıkacak bir durum söz konusu değildi. Bunu da metal işçileri pratikte kararlı bir şekilde dile getirmiştir. MESS’in temel güvencelerinden olan, bugüne kadar tüm sözleşme taslaklarına itiraz etmeden imzalayan, fabrikalarda MESS’in demir yumruğu olan faşist Türk-Metal çetesi artık eski işlevini göremiyor. Çünkü Türk-Metal’in yeni bir satışının işçiler tarafından yaptırımı fabrika işgalli kitlesel grevler olma potansiyeli taşımaktadır. Bu yaptırımla MESS de, hükümet de, Türk-Metal de çok ciddi kan kaybeder. MESS için Türk-Metal eskisi kadar kullanışlı bir aygıt değildir.

MESS’in bir diğer temel güvencesi grev yasaklarıyla övünen, onu her fırsatta kolluyan Erdoğan iktidarıdır. Erdoğan iktidarı kriz döneminde, yaptığı zamlarla, patronları kollamasıyla, kendi lüks şatafatlı harcamalarıyla emekçi kitlelerde her geçen gün desteğini kaybetmektedir. Olası bir grev yasağı, yasağa meydan okuyan eylemler zincirlerine dönüşebilir, bu da dünyanın bir çok yerinde devam eden neo-liberal politikalara isyanın Türkiye ayağını ateşlemesi için kıvılcım olabilir. Erdoğan rejimi bunun farkında, o yüzden eski yıllarda olduğu gibi grev yasağı uygulamasına tereddütsüz gidemeyecektir. Zamanı ve uygun koşulların oluşmasını bekleyecektir. Bunun içinde işçilerin birliği ve direncinin kırılması gerekmektedir. MESS için bu toplu sözleşme sürecinde grev yasağı çantada keklik değildir. Bu grev süreci 2014’teki gibi MESS’te bir bölünme yaratabilir. Sözün kısası MESS bu süreçte eli güçlü olan taraf değildir. Bu sözleşme sürecinde eli güçlü olan taraf metal işçileridir

MESS’in Lokavt Kararı Nasıl Okunmalı?

MESS’in lokavt kararını irdelemeden önce lokavtın ne olduğunu ve kapsamını somutlayarak çalışmamıza devam edeceğiz.

Lokavt Nedir?

iş yerinde faaliyetin tamamen durmasına neden olacak tarzda, patronların kendi kararıyla veya üyesi olduğu patron sendikalarının verdiği karara uyarak, işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasına lokavt denir.

Lokavt Ne Zaman İlan Edilir?

Patron sendikası (örneğin MESS) veya sendika üyesi olmayan patron, grev kararının kendisine tebliğinden itibaren altmış gün içinde lokavt kararı alabilir ve bu süre içerisinde altı iş günü önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya koyabilir.

Lokavt Halinde Kimler Çalışabilir

Lokavtın uygulanması halinde isimleri yasaya uygun usullerle belirlenmiş olan ve hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla niteliği bakımından sürekli olmasında teknik zorunluluk bulunan işlerde faaliyetin devamlılığını veya işyeri güvenliğini sağlayacak olan kişiler dışında hiç kimse çalıştırılamaz. Bu durumda kapsam dışı (beyaz yaka) işçilerin de işyerinde çalışması mümkün değildir.

Lokavt Uygulayan Patron Yeni İşçi Alabilir Mi?

Patron, kanuni bir grev veya lokavt süresince, iş sözleşmeleri askıda kalan işçilerin yerine, sürekli ya da geçici olarak başka işçi alamaz veya başkalarını çalıştıramaz. Lokavt dolayısıyla iş sözleşmeleri askıda kalan işçiler de lokavt süresince başka bir işyerinde çalışamaz. Aksi hâlde işçinin iş sözleşmesi haklı nedenle feshedilebilir.

Lokavt Durumunda İşçiler Hangi Haklarını Kaybeder

Lokavta maruz kalan işçilerin iş sözleşmeleri grev ve lokavt süresince askıda kalır. Patron, lokavt nedeniyle iş sözleşmeleri askıda kalan işçilerin lokavtın başlamasından önce işleyen ücretlerini ve eklerini olağan ödeme gününde ödemek zorundadır. Grev ve lokavt süresince iş sözleşmeleri askıda kalan işçilere bu dönem için ücret ve sosyal yardımlar ödenemez, SGK primleri yatırılmaz, bu süre kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz.

MESS Lokavt Kararını Niye Almıştır, Ne Amaçlamaktadır?

MESS’in lokavt kararını almasının en önemli nedeni psikolojik üstünlüğü ele geçirme çabasıdır. Lokavt kararı ile işçileri işsizlikle korkutup, dirençlerini kırmak ve kendi aygıtlarına dönmüş sendikalara tabandan tepki gelmeyecek bir ortam yaratıp, istediği sözleşmeyi imzalamaktır. Sonuç olarak lokavt süresince üretim yine devam etmeyecek, MESS patronları ekonomik zarara uğramaya devam edecektir. Bir diğer durum da şudur: MESS eski dönemindeki gibi grev yasaklarının çantada keklik olmadığını anladığı için bu yola girmiştir. Hükümetten grev yasağına dair bir güvence almış olsaydı bu sürece gitmezdi. Sonuç olarak grev yasağıyla üretim devam eder, fakat lokavtla üretim durur.

Lokavtın işçiler için zararı ekonomik ve sosyal haklarının bir süreliğine askıya alınmasıdır. İşsizlik tehtidiyle karşı karşıya kalırlar, bu süreç içerisinde demoralizasyon yaratıp kırılmalara yol açabilir. Ama henüz böyle bir etki yaratmış değildir. Lokavt kararından sonra tüm fabrikalarda kitlesel kararlı eylemler ve iş durdurmalar artan oranda devam etmektedir. Lokavt kararının MESS’in aleyhinde yaratacağı bir diğer çelişki de şurada düğümlenmektedir: Lokavt kararıyla dizginlenemeyen işçilerin girişeceği grevi yasaklamak da olabildiğince zor olacaktır. Patronların lokavtını yasaklamayan hükümet işçilerin grevini yasakladığında emekçilerin gözündeki tüm meşruiyeti gidecektir. Bu karar işçilerin kitlesel düzeyde bir radikalizm ortaya koymalarının nesnel zeminini oluşturacaktır. MESS’in lokavt kararı dolaylı yoldan grev yasağını hayata geçirme yolunu tıkamaktadır. MESS lokavt kararıyla kendi ayağına sıkmıştır.

Sendikaların Durumu

Metal sektörü Türkiye sanayisinde en çok sermaye akışının döndüğü sektörlerdendir. En fazla işçinin çalıştığı, en büyük fabrikaları bünyesinde barındıran sektör olma özelliği taşımaktadır. Metal patronları için bir günlük grev dahi büyük ekonomik zararlara neden olmaktadır. O yüzdendir ki metal patronlarının grev her zaman en büyük fobisi olmuştur.

Metal sanayi işçileri arasında sendikalaşma oranlarının en yüksek olduğu sektördür. Nasıl oluyor da greve hiç tahammülü olmayan sektörde sendikalaşma oranları bu düzeyde yüksek? Bunun nedeni şudur: Metal patronlarının grev tehtidini bertaraf etmek, işçileri sürekli kontrol altında tutmak için kullandıkları ana aygıt sendikalardır. Türkiye’de en fazla üyeye sahip sendikaların başında Türk-Metal gelmektedir. Türk-Metal bu kitlesel üyelikleri mücadeleyle değil, bizzat MESS’in önünü açması, onu kendi fabrikalarına davet etmesiyle elde etmiştir. MESS’in kontrolünde sendikalaşmayan her fabrika MESS için ciddi tehtitdir. İşçiler bu durumda ya fiili mücadele yollarını seçmekteler ya da görece daha mücadeleci, sermaye aparatına dönüşmemiş sendikalarda birlik kurma yolunu seçmektedirler.

MESS’in Türk-Metal’i parlatma süreci de 12 Eylül askeri darbesinden sonra olmuştur. Darbe öncesi sektördeki işçilerin itibar etmediği sendika olan Türk-Metalin, DİSK’in kapatıldığı, tüm işçi örgütlerinin lağvedildiği, işçi militanların cezaevlerine doldurulduğu koşullarda fabrikalara sokularak kök salması sağlanmıştır. İşçileri kontrol altında tutan, olası bir mücadele girişimini paramiliter yöntemlerle bastıran faşist bir çete olarak yıllarca faaliyet göstermiştir. 2015 Metal Fırtınasından sonra Türk-Metal tarihinin en büyük darbesini yiyerek, işçilerden korkarak, tekrar kendisine karşı bir isyanın zemininin oluşmasını engellemek için olabildiğince mücadeleci pozlar takınmak zorunda kalmıştır.

Türk-Metal’in bugünkü durumu her zamankinden kötüdür. Çünkü Türk-Metal’in en büyük fobisi yeni bir Metal Fırtınasının doğmasıdır. Bunun için olabildiğince işçilerin taleplerine kulak asıp mücadeleci bir pozisyon almak zorunda kalmaktadır. Bunu yaptıkça da, onu var eden efendisi MESS ve hükümetle karşı karşıya gelmektedir. O yüzdendir ki, bu sözleşme sürecinde MESS gibi Türk-Metal bürokrasisi de her zamankinden zor bir durum içindedir. Türk-Metal bürokrasisi bu süreçte ne şiş yansın ne kebap misali tüm cambazlıkları sergilemek için üstün gayret içinde olacaktır.

Sektördeki bir diğer sendika ise DİSK’e bağlı Birleşik-Metal’dir. Mücadeleci köklü bir geleneğe sahip Birleşik-Metal, uzun yıllardır bürokratik bir çürüme ve hantallık içindedir. Türk-Metal’e karşı her ne kadar ilerici ve mücadeleci görünse de, pratikte Türk-Metal’in imzaladığı sözleşmelerin neredeyse fotokopisini imzalamakta, grev yasaklarına karşı mücadele eden işçileri pasifize etmekte, mücadeleyi işyeri düzeyine hapsederek sınıf dayanışmasını engellemektedir. Birleşik-Metal, Metal Fırtına sürecinde Türk-Metal’den kopup kendisine geçen işçilerin mücadelesini pasifize edip onları Türk-Metal’e geri iade etmiştir.

Birleşik-Metal grev kararını aldı, grev tarihini belirledi fakat grev yasaklarına karşı her zamanki gibi görünür bir hazırlığı söz konusu değildir. Mücadelenin kendi kontrolü dışında büyümesi ve kitleselleşmesinden korkmaktadır. İşçilerin mücadelesinin kitlesel bir radikalliğe ulaşması BMİS bürokratlarını devletin hedefine koyacaktır. Birleşik-Metal bürokratları sermaye devletiyle karşı karşıya gelmekten korkmaktadır.

Sözün kısası sendikalar bugün işçi mücadelesini ve sınıf dayanışmasını büyütmekten çok onları pasifize ederek sistem içinde tutma işlevi görmektedir. Mevcut sendikalar bugün ücretli kölelik düzeninin devamını sağlamaya yönelik sermaye sınıfının aparatlarına dönüşmüştür.

Grev Yasaklarına Karşı Nasıl Mücadele Etmeli?

Türkiye yasalarında grev hakkı anayasal güvenceye alınmış bir haktır. Fakat kapitalist düzende işçi sınıfının burjuvaziden kopardığı tavizleri anayasal düzen değil sınıf mücadelesinin militan seyri korur. Anayasal hak olan grev hakkı pratikte kullanılamamaktadır. Kitleselliği ve sınıf mücadelesi açısından etkisi güçlü sektörlerde grevler genelde “Milli güvenliğe tehtid” bahanesiyle yasaklanmaktadır. AKP iktidarı boyunca 16 kez grevler yasaklanmıştır.

Erdoğan OHAL döneminde patronlara yaptığı konuşmada OHAL’i grev tehtidlerine karşı kullandıklarını, kendi iktidarları döneminde patronları grev belasından kurtardıklarını açıklamıştı. Erdoğan grev yasaklarıyla, sınıf mücadelesini baskı altında tutmakla övünmektedir. Grev yasaklarının nasıl aşılacağı sorusu, Türkiye’de grev hakkının nasıl kazanıldığı sorusunda saklıdır. Grev hakkı Türkiye’de grev yasağını tanımayan, düzene sığmayan fiili militan Kavel greviyle kazanılmıştır. Sözün kısası grev hakkı grev yaparak kazanılmıştır. Bugün de grev yasaklarını bertaraf etmenin yolu, grev yasağına grevle cevap vermekten geçmektedir. Yaklaşan metal grevi aynı zamanda baskı altına alınan sınıf mücadelesinin üzerindeki yasakları hürriyete kavuşturma kavgasıdır. Olası bir grev yasağına karşı grev komitelerinde örgütlenerek bir hazırlık sürecine girmek metal işçileri için hayati bir zorunluluktur.

Yeni Metal Fırtına Neler Yaratır

Türkiye işçi sınıfının lokomotif motoru olan metal işçilerinin yaklaşan grevinin etkileri yalnızca imzalayacakları TİS’ten ibatet değildir. Sınıfın tamamında yaratacağı psikolojik ve siyasal etkileri yüksek olacaktır. Toplumsal muhalefetin tamamı baskı altına alınmışken, demokratik hak ve hürriyetlerin tamamının rafa kaldırıldığı bu süreçte, grev yasağına meydan okuyan fiili kitlesel grev tüm toplumsal muhalefet üzerindeki ölü toprağının serpilmesine neden olacaktır. Kriz koşullarında sürekli kemer sıkmaya mahkum edilen emekçi kitlelerin, krize karşı taleplerini haykıracağı nesnel zeminin oluşmasına öncülük edecektir. Sınıfın diğer sektörlerinde mücadeleye teşvik eden referans olacaktır

Erdoğan iktidarının neo-liberal yıkımlar yaratan politikalarına ve otoriter baskısına karşı kitlesel bir emekçi kabarışının pusulası olma potansiyeli taşımaktadır. O yüzdendir ki, metal sektöründe oluşacak fiili, meşru kitlesel bir grev sınıf mücadelesine yeni bir soluk aldırmakla birlikte keskin sınıf savaşlarının startını verebilme potansiyeli taşımaktadır. Metal işçilerinin bunu başaracak tecrübesi ve gücü vardır. Onların önündeki en büyük engel sermayenin emniyet kemeri rolüne bürünmüş olan sendikal bürokrasidir. Metal işçileri 2015 Mayıs-Haziran ayındaki gibi yalnızca kendilerine güvenen, taban komitelerinde örgütlenmiş birlik bu süreci zafere taşıyabilir.

Devrimci Komünist Görevler

–  Keskin sınıf savaşlarının startını verme potansiyeli taşıyan metal grevini devrimci komünist militanlar siyasetinin ve günlük faaliyetinin merkezine almalıdır. Bağ kurduğu tüm emekçi kesimlere bu gündemle gitmek

– Greve hazırlanan metal işçileri arasında sendikal bürokrasiye değil kendi öz gücüne güvenmeleri gerektiğinin, bunun içinde 2015 Mayıs-Haziran ayındaki gibi taban komitelerinde örgütlenmeleri gerektiğinin propagandasını yapmak

– Şimdiden nüfus ettiği her emekçi kitle içinde, metal greviyle dayanışma komiteleri oluşturmak. Bunun içinde sürecin ihtiyaçlarına cevap veren somut taleplerle gitmek

– Sınıf dayanışmasının içeriği son 40 yıldır deforme edilmektedir. Sınıf dayanışması yalnızca mücadele içinde olan işçilerin sesini duyurmaya, onların grev ve direniş alanlarına dayanışma ziyaretinde bulunmaya indirgenmektedir. Bu saydığımız faaliyetler de asla sınıf dayanışması için küçümsenecek veya reddedilecek değildirler. Bizim itirazımız sınıf dayanışmasının buna indirgenmesidir. Oysa ki en etkili sınıf dayanışması silahı, dayanışma grevidir. 12 Eylül darbesiyle dayanışma grevleri yasaklanmış, son 40 yıldır bu hakkı tekrardan kazanmak için dişe dokunur bir pratik ortaya konulmamıştır. Sendikalar, sosyalist gruplar dayanışma grevi hakkını gündeme dahi getirmemektedir. Bu süreçte dayanışma grevlerini sınıfın öncü kesiminin gündemine sokmak devrimci komünistlerin görevidir.

Grev Yasaklarına Hayır!

Lokavt Yasaklansın!

Ticari Sırlar Kalksın! Fabrikaların Muhasebe Defterleri İşçilere Açılsın!