Aralık sonunda belirlenen 22.104 TL’lik asgari ücret, daha işçinin cebine girmeden açlık sınırının altına düştü. TÜRK-İŞ’in Ocak 2025 açlık sınırı 22.131 TL’ye yükselirken, milyonlarca işçiye açlık dayatıldı. Üstelik TÜİK, sermaye sınıfına hizmet etmek için enflasyonu düşük göstermek adına her ay manipülatif veriler açıklıyor. Gerçek enflasyon TÜİK’in ilan ettiği %42 değil, ENAG verilerine göre %81!
Gıda, sağlık, konut ve eğitim gibi temel ihtiyaçlardaki fiyat artışları işçilerin yaşam standartlarını doğrudan düşürüyor:
Sağlık giderleri: Aylık %23,57 arttı (rekor artış!)
Eğitim giderleri: Yıllık %99,93 (yani iki katına çıktı!)
Hizmet sektörü enflasyonu: Aylık %10,3, diğer hizmetler %16,7
Konut giderleri: Yıllık %68,9
Bu tabloda en önemli gerçek şu: Asgari ücret bir sefalet sözleşmesidir ve işçi sınıfı bu sözleşmeyi reddetmek için kendi temsilcilerini seçme mücadelesini vermek zorundadır!
Asgari Ücret: Grev Hakkı Olmayan Bir Sözleşme
Asgari ücret belirlenirken işçi sınıfı masada yoktur, fakat patronlar ve devlet oradadır! İşçilerin en büyük sözleşmesi grevsiz, eylemsiz, mücadelesiz bir şekilde, kapalı kapılar ardında belirleniyor. Burada sendikal bürokrasi de hükümetle tam bir uyum içinde rol alıyor.
Oysa işçiler örgütlü bir sınıf olarak hareket etmeden, bu sefalet düzenini değiştiremez. Grev hakkı, işçi sınıfının en temel silahıdır. Ancak bugün grevler ya yasaklanıyor ya da sendika bürokrasisi eliyle kırılıyor. İşçilerin bağımsız sınıf mücadelesini yükseltmesi, bu tabloyu değiştirmenin tek yoludur.
Vergi Yükü ve Yeni Zamlarla İşçinin Sırtına Binilen Kambur
Asgari ücret daha işçinin cebine girmeden doğalgaz, elektrik, gıda ve akaryakıta gelen zamlarla buhar oldu. Üstelik hükümet, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergileri artırarak işçi sınıfını daha da ezdi. Sermaye sınıfına teşvik ve vergi indirimi yağdırılırken, işçinin lokmasına göz dikildi.
Sendikalar tepkili. TÜRK-İŞ bile yapılan zamların yetersizliğini vurgulamak zorunda kaldı. DİSK ve KESK, asgari ücretin yılda dört kez belirlenmesini ve insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılmasını talep etti. Ancak hükümet, patronlarla el ele vererek işçi sınıfının açlıkla terbiye edilmesini istiyor.
Militarizm ve Yoksulluğun Diyalektiği: Savaş Sürerken İşçi Aç Kalır
Bu süreçte, sadece ekonomik bir krizden değil, aynı zamanda bir savaş ekonomisinden de bahsetmek gerekiyor. Devlet, işçi sınıfına asgari ücreti reva görürken, militarizme devasa bütçeler ayırıyor. 2025 bütçesinde savunma harcamaları rekor düzeyde artırıldı. İşçi aç kalırken, tanklara, İHA’lara ve savaş uçaklarına milyarlarca lira akıtılıyor.
Bu tesadüf değil. Kapitalizm, krizleri ya işçiyi daha da yoksullaştırarak ya da savaşlarla çözmeye çalışır. Emekçi halk için zamlar, vergiler ve sefalet varken, sermaye sınıfı için silahlanma, sömürü ve yağma var. Türkiye burjuvazisi, bölgesel savaşların içinde daha fazla yer kapmaya çalışırken, bedelini yine işçi sınıfına ödetiyor.
Çözüm: İşçi Sınıfı Örgütüyle Güçlüdür
Bütün bu tablo, tek bir şeyi kanıtlıyor: Sermaye düzeni, işçiye hiçbir çözüm sunamaz. Asgari ücret, sefalet ücreti olmaya devam edecek; enflasyon, maaşları eritecek; savaşlar, işçi kanıyla finanse edilecek. İşçi sınıfı, bu döngüden ancak örgütlenerek ve kapitalizme karşı savaş açarak çıkabilir.
Ancak burada en büyük eksiklik, enternasyonal devrimci bir işçi partisinin yokluğudur. Bugün işçi sınıfının gerçek anlamda savaşabileceği, sistemi hedef alan, işçi sovyetlerini savunan, sürekli devrim perspektifiyle hareket eden bir partiye ihtiyacı var! Mevcut sendikalar, reformist sol, burjuva düzen partileri ve oportünist sosyalistler, işçi sınıfını kapitalizmin içinde tutmak için el ele veriyorlar. Oysa bu sistemin içinde çözüm yok, çözüm işçi sınıfının öz yönetim araçları olan Sovyet, Konseyler aracılığıyla iktidarında yatmaktadır.
İşçi sınıfı, grev hakkını kazanmadan, sendikal bürokrasiyi yıkmadan, kendi temsilcilerini seçmeden ve devrimci bir parti inşa etmeden kurtuluşunu sağlayamaz. Bugün tüm mücadeleler, işçilerin bağımsız sınıf örgütlerini kurmasına, sermayeye karşı militan bir sınıf savaşımı yürütmesine bağlanmıştır.
Bu sefalet düzenini yıkacak olan şey, bağımsız devrimci sınıf mücadelesi ve enternasyonal bir devrimci partinin inşasıdır. Türkiye işçi sınıfı, sadece sefalet ücretine değil, tüm kapitalist düzene karşı örgütlü bir mücadele vermek zorundadır. Bugün, sermayeye ve onun militarist savaş aygıtına karşı enternasyonal komünist bir program etrafında birleşme ve kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderecek gücü yaratma zamanıdır!
Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek !
İşçi Sınıfı Örgütüyle Güçlüdür !