Kapitalist dünyada “basın özgürlüğü” söylemi, sermaye sınıfının ideolojik tahakkümünü perdelemek için kullanılan bir yalandan ibarettir. Burjuvazi, ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü kendi iktidarını sağlamlaştırmanın bir aracı olarak şekillendirir. Egemen sınıflar için medya, yalnızca haber ileten bir araç değil, toplumsal rızayı inşa etmenin, muhalefeti susturmanın ve işçi sınıfını manipüle etmenin bir silahıdır.

Günümüz dünyasında burjuva demokrasilerinde bile sansür farklı biçimlerde devam etmektedir. Egemen sınıflar, basını doğrudan baskılayarak ya da ekonomik araçlarla kontrol altına alarak kendi çıkarlarına uygun bir “özgürlük” yaratır. Bugün medya devlerinin tamamına yakını sermaye gruplarının elindedir. İşçilerin, ezilenlerin sesi olabilecek her bağımsız yayın organı ya maddi olarak boğulmakta ya da doğrudan devlet baskısına maruz kalmaktadır.

Basın Özgürlüğü: Kimin İçin?

Burjuva devletleri, ifade özgürlüğünün var olduğunu iddia ederken, gerçekte medya üzerindeki denetimlerini asla gevşetmezler. Medyanın büyük kısmı birkaç tekelleşmiş sermaye grubunun elindedir ve bu gruplar egemen sınıfların ideolojik yönlendirmesi doğrultusunda yayın yapar. Örneğin, işçi hareketlerini kriminalize eden, grevleri terörize eden haberler burjuva medyada sıkça yer alırken, patronların sömürü düzeni tartışmaya bile açılmaz.

İşçi sınıfı ve devrimciler açısından basın özgürlüğü diye bir şey yoktur. Sınıflı toplumlarda özgürlük her zaman belirli bir sınıfın çıkarları doğrultusunda şekillenir. Egemen sınıfların basın özgürlüğü, kendi medya tekellerinin rahatça propaganda yapma özgürlüğüdür. İşçi sınıfının basın özgürlüğü ise sansür, yasaklar ve baskılarla engellenir.

Dijital Çağ ve Yeni Sansür Mekanizmaları

Kapitalist devletler, geleneksel medya üzerindeki kontrol mekanizmalarını internet ve dijital medyaya da yaymaktadır. Türkiye gibi ülkelerde sosyal medya, muhalif seslerin örgütlenme alanı haline geldikçe, burjuva devletin sansür mekanizmaları daha da katılaşmıştır. İnternete yönelik erişim engelleri, sosyal medya yasaları, “dezenformasyonla mücadele” bahanesiyle getirilen düzenlemeler, burjuvazinin kendi hegemonyasını dijital alanda da tahkim etme çabasının bir sonucudur.

Bugün sosyalist medya platformları, işçilerin ve ezilenlerin sesi olma iddiasıyla dijital dünyada var olmaya çalışırken, sistematik baskılarla karşılaşmaktadır. Alternatif medya girişimleri maddi olanaksızlıklarla boğuşurken, devlet sansürü, erişim engelleri, yasal tehditler ve sosyal medya algoritmalarının manipülasyonu ile susturulmaya çalışılmaktadır.

Basın Özgürlüğü Mücadelesi ve İşçi Sınıfının Medyası

Gerçek basın özgürlüğü ancak üretim araçlarının kolektifleştirildiği, medya tekellerinin işçi denetimine geçtiği ve işçi sınıfının kendi sesini özgürce duyurabildiği bir toplumda mümkündür. Bu nedenle sansüre karşı mücadele, sadece burjuva devletin baskıcı yasalarına karşı bir savaş değil, aynı zamanda işçi sınıfının kendi bağımsız medya organlarını yaratma ve savunma mücadelesidir.

Kapitalist medya düzeni karşısında işçi sınıfının yapması gereken, kendi bağımsız medya araçlarını yaratmak ve bunları örgütlü bir mücadelenin parçası haline getirmektir. Dijital sansür mekanizmalarına karşı anonimleşme ve alternatif iletişim ağları yaratma çabaları da bu mücadelenin bir parçasıdır.

Sonuç olarak, basın özgürlüğü mücadelesi, sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. İşçi sınıfı ve ezilenler, kendi medyalarını yaratmadıkça, burjuvazinin sansür mekanizmalarını kırmadıkça gerçek anlamda bir özgürlükten söz edilemez.
Gerçeği söylemenin suç sayıldığı bir yerde, yasaların meşruiyetinden bahsetmek gülünçtür. Burjuvazinin yasalarına düzenine sığmayan kitlesel fiili meşru militan mücadeleler kendisini var ettikçe sansürde, burjuvazinin tüm tahaküm ilişkileride çatırdamaya başlar.
Özgürlük savaşan işçilerle gelecek !