Latin Amerika devrimlerin, karşı devrimlerin, bağımsızlık mücadelerinin, keskin sınıf savaşlarının ve askeri darbelerin laboratuvarı olmuş bir kıtadır. ABD emperyalizmi asırlardır Latin Amerika kıtasını kendi arka bahçesi olarak tanımladı. Bu tanımın açıklaması şuydu: “Kendisinin sömürge valisi işlevi gören sağcı iktidarlar ve cunta hükümetleri aracılığıyla Latin Amerika’nın herşeyini sömürmek.

Bu politikaların getirdiği çelişkinin ürünü olarak Latin Amerika kıtasında her zaman bağımsızlık savaşları, silahlı ayaklanmalar, keskin sınıf savaşları, devrimci kabarışlar ve devrimler eksik olmadı. Özellikle Küba devriminden sonra ABD, Latin Amerika’daki hegomonyasını kaybetmemek için sistematik olarak karşı devrimi örgütledi. Bilhassa 70’li yıllarda kıta genelinde gelişen devrimci kabarışları bertaraf etmek için kanlı askeri darbeler gerçekleştirdi. Bunların en fazla belleklerde yer tutanları Şili ve Arjantin darbeleri oldu.

Gerçekleşen askeri darbelerden sonra işçi sınıfının tüm teşkilatları lağvedildi, militanların bir kısmı katledildi ve geriye kalanları ise zindanlara tıkıldı. İşçi sınıfının tamamen ezildiği darbelerden sonra Latin Amerika kıtası dünya kapitalizminin neo-liberal dönüşüm politikalarını uygulama laboratuvarına dönüştü. Uygulanan politikalar işçi sınıfını ve yoksul köylüleri sefaletin pençesine bıraktı.

Sınıf savaşları konusunda dünyanın en bereketli coğrafyalarından olan Latin Amerika 90’ların sonu 2000’lerin başında kıtasal ölçekte emekçi sınıfların devrimci kabarışlarına sahne oldu. Devrimci Komünist bir önderliğin yokluğunda kıtasal ölçekte bu devrimci kabarışı sistem içine entegre ederek parlementer yollarla iktidara geldiler. Venezuella, Brezilya, Bolivya en fazla öne çıkan örneklerdir.

Bu makalemizde Bolivya’da Evo Morales’in iktidara geliş sürecini ve partisi MAS’ın (Sosyalizme Doğru Hareket) ideolojik çizgisini, 14 yıllık iktidarında neler gerçekleştirdiğini, emekçi sınıflarda karşılığının ne olduğunu inceleyeceğiz.

Ve tabi ki ABD destekli darbenin nesnel sürecinin nasıl oluştuğunu irdeleyip Devrimci Marksizmin ışığında Bolivya proletaryasının tarihsel devrimci görevlerini ve enternasyonal komünist devrimcilerin acil görevlerini somutlayacağız.

Morales ve MAS İktidarınının Dünü ile Bugünü

Evo Morales’in iktidar olması 90’ların sonu 2000’lerin başında kıtasal ölçekte devrimci kabarışlara yol açan işçi hareketini düzene hapsedip kapitalizmin garantörü işlevi gören reformist, popülist, sol milliyetçi iktidarlar furyasının bir ürünüdür.

2000 ile 2005 yılları arasında Bolivya’da madenciler başta olmak üzere işçilerin, yoksul köylülerin ve yerli yoksul halkın düzene sığmayan radikal eylemlilikleri söz konusuydu. Bu eylemlilikleri tetikleten temel unsur suyun özelleştirilmesine karşı verilen mücadele ve petrolün millileştirilmesi için yapılan eylemlerdi.

Bu eylemler Bolivya burjuva devletinde siyasal krizlere sebebiyet vererek devrimci durumun oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bolivya emekçi sınıflarının düzene sığmayan bu radikal mücadeleri 2000 ve 2003 yılında Sánchez Lozada’yı iktidarından etmeyi başarmıştır. Emekçi sınıflara rehberlik edecek bir devrimci önderliğin yokluğunda Evo Morales ve onun reformist teşkilatı MAS bu mücadelenin omuzlarına basarak iktidar olma zeminini yaratmıştır.

1998’de Venezuela’da iktidara gelen Hugo Chavez gibi Evo Morales de kendisini bir “Bolivarcı Devrimci, 21. Yüzyıl Sosyalizminin taraftarı” olarak öne sürdü. Koko yetiştiricileri sendikasının önderi ve ezilen yerli sınıfın mensubu olması, devrimci bir alternatifin olmaması ile birleşince emekçi sınıfların büyük desteğini alarak Evo Morales ve teşkilatı MAS iktidara geldi.

Evo Morales’in devlet başkanı olmasıyla Bolivya yerli halkından ilk kez birisi devlet başkanı olmaktaydı. Emekçi sınıfların devrimci öfkesini yatıştırmak için kullandığı sol popülist söylemler ve ilk kez yerli halktan birisinin devlet başkanı olması sadece Bolivya emekçi sınıflarından değil dünya solunun Stalinci, reformist, sosyal demokrat, merkezci teşkilatlarından da büyük destek almasına yol açtı.

Morales iktidarının ilk yıllarından bugüne dek özel mülkiyet korunmuş ve de uluslararası şirketlere de ses çıkarılmamıştır. Kapitalizmin tüm kurumlarıyla işleyişinin devam ettiği burjuva düzeniyle çeşitli uzlaşmalar gerçekleştirerek yapılan reformlar ile dönem dönem emekçi sınıflar için küçük iyileştirmeler gerçekleştirdi. Emekçi sınıflarla burjuvazi arasında bir nevi barış elçisi görevini üstlenen Evo Morales, Bolivya’da kapitalist sistemin devamlılığı için hayati bir görevi yerine getirdi.

Evo Morales Antiemperyalizm altında bolca popülist Söylemler kullansa da Bolivya’nın başta petrol ve madenler olmak üzere doğal kaynaklarının sömürüsüne hiçbir zaman son vermedi. Uluslararası şirketlerin bu kaynaklara erişimini garantileyen yeni vergiler getirdi.

Morales hükümeti, uluslararası sermaye ile gerçekleştirdiği ittifaklara ek olarak tarım oligarşisiyle ittifak yapmaktan da geri durmadı. Kendinden önceki dönemlerde ulusal park olarak ilan edilmiş olan toprakları tarım oligarşisine ve yabancı şirketlerin kullanımına açmıştır.

Morales yoksul yerli halktan seçilen ilk devlet başkanıydı fakat o hiçbir zaman yoksul yerli halkın temsilcisi değildi. Morales bir yandan yoksul yerli halkın temsilcisi gibi görünüp onların öfkelerini dindirmekle ve bir yandan da tarım oligarşisinin taleplerini yerine getirmekle meşguldü. Hükümet burjuvazi lehine olan neo-liberal politikalara geçtikçe ona büyük umutlar bağlayan işçiler, köylüler ve yoksul yerli halk içinde ciddi bir hayal kırıklığı oluşmuştur. Bunun sonucu olarak Morales kendi tabanını kaybetmiş ve emekçi sınıflarda Morales’e karşı tepkiler oluşmuştur.

Morales 2008 yılında kurulan Kurucu Meclisi önce devre dışı bıraktı, daha sonra meclisten geçen 100’e yakın kanunlaşmış maddeyi sermaye sınıfı, toprak oligarşisi ve yabancı şirketler yararına değiştirdi. Morales bir yandan kabaran emekçi taleplerini dindirmek için zaman zaman ekonomiye devlet müdahalelerinde bulunarak emekçiler için küçük iyileştirmeler yapsa da her zaman burjuvazi ile çok uluslu şirketlerin emirlerini yerine getirmekte asla geri adım atmıyor ve neticede işçilerle burjuvazi arasında denge unsuru kurmaya çalışsa da kendi hükümetiyle emekçi kitleler arasındaki sınıfsal çelişkiler her gün daha fazla gün yüzüne çıkıyordu. Emekçi sınıflar bu çelişkilere sınıf mücadelesiyle cevap vermekten çekinmiyordu.

Bunun en büyük örneği Bolivya işçi sınıfının lokomotif motoru olan maden ve koko işçilerinin Lapaz’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği hükümet tarafından bastırılmış grevler ve protestolardır. Emekçi sınıfların mücadelesi kriminalize edilerek yüzlerce militan Bolivya mahkemelerince suçlu bulunarak cezalandırıldı.

Bolivya’daki mevcut anayasaya göre Evo Morales tekrar aday olamazdı ve tekrar aday olabilmesi için anayasanın değişmesi gerekmekteydi. Morales kendisini tekrar aday yapıp devlet başkanı olabimek için 2016 yılında referanduma gitti. Fakat bu referandumdan Morales yenilgiyle çıkmıştır. Bu referandum sonuçları emekçi sınıfların Morales hükümetiyle kopuş içinde olduğunun en belirleyici göstergesiydi. Morales aday olabilmek için yeni bir yola başvurmakta gecikmedi.

Morales tekrar seçimlere girebilmek için kendi kontrolü altındaki Çok Uluslu Anayasa Mahkemesine gidip oradan aldığı bürokratik onay ile referandum sonuçlarını tanımayarak kendisini tekrar aday ilan etti. Bu süreçten sonra Morales’in meşruluğu geniş emekçi yığınları tarafından sorgulanmaya başlandı. Bu koşullar altında Morales dördüncü kez başkanlık için seçime girdi.

11 milyon nufuslu Bolivya’da 20 Ekim’de seçimler gerçekleşti. Bolivya yasalarına göre ilk turda devlet başkanı olmanın iki yolu vardır: Birincisi %50’nin üzerinde oy almak, ikincisi ise en yakın rakibine %10 fark atmak. 20 Ekim’de gerçekleşen seçim sonuçlarına göre Morales %48 oy alırken eski devlet başkanı Carlos Mesa ise %36,51’de kalmıştır. Bu oranlara göre seçimin galibi Morales’tir. Fakat sağcı muhalefet seçimlere hile karıştığı iddiasıyla sokak gösterilerinde bulunup, sokakları terörize ederek seçim sonuçlarının OAS (Amerikan Devletleri Örgütü) tarafından incelenmesini talep etti.

OAS seçimlerin yeniden yapılması gerektiği yönündeki kanaatını açıkladır. OAS’ın ardından AB, ABD, Brezilya, Arjantin hükümetleri seçim sonuçlarını tanımadığını açıkladılar. Morales bu baskıya çok dayanamayarak bu talebi kabul etti. Fakat ABD destekli sağcı muhalefetin sokakları terörize eden eylemleri devam etti, ordu ve polis teşkilatı da Morales’e karşı cephe aldı, Morales önce istifa etti, ardından da kendi tabanını ABD destekli faşist çetelerin insafına bırakarak Meksika’ya sığındı.

Morales Meksika’ya sığınınca ABD destekli faşist çeteler, önce MAS’ın elindeki belediyelere, ardından işçi militanlara ve yerli halkın yaşadığı bölgelere saldırıya geçti. Trump, Morales’in devrilmesini demokrasi adına önemli bir an diyerek kutladı ve sırada Venezuela ve Nikaragua’nın olduğu uyarısında bulundu. ABD destekli sağcı çetelerin saldırıları karşısında Bolivya’lı işçi teşkilatları ve yerli halk direnişe geçti.

Sonuç Yerine

Reformizmin Batağı Emperyalizme Müdahale Alanı Açmıştır

Latin Amerika kıtası emekçileri emperyalist kapitalist sistemin onlara dayattığı sömürü, yoksulluk ve devlet terörüne karşı her zaman keskin sınıf savaşları vermesini bilmişlerdir. Latin Amerika emekçileri mücadele tecrübeleri ile dünyanın birçok bölgesinden ileri düzeydedirler.

Tarih boyunca Latin Amerika emekçileri emperyalist vahşetin, Stalinci ve reformist önderliklerin, sınıf temelinden kopuk küçük burjuva radikalizmine dayanan Fokoculuğun kurbanı olmuştur. Bu siyasal iktidarlar kapitalizme yaşam alanı açmakla birlikte emperyalizmin kıta genelindeki hegomonyasının sökülüp atılmasını engellemiştir. 90’ların sonunda başlayıp 2000’lerin başında doruğuna ulaşan Latin Amerika emekçilerinin düzene sığmayan mücadeleleri reformist önderlikler tarafından 21. Yüzyıl Sosyalizmi gibi sahte söylemler kullanılarak düzene hapsedilmişlerdir.

Reformist iktidarların ilk yıllarında işçiler ile yoksul köylüler lehine kısmi iyleştirmeler yapılsa da, ilerleyen süreçte burjuvazinin programını daha baskın bir şekilde uygulayarak kazanılmış hakları da gaspetmiştir. Bu reformist iktidarlar yolsuzluk batağına batmış ve uyguladıkları neo-liberal programlarla onları iktidara taşıyan emekçi sınıfları yoksulluğa mahkum edip büyük hayal kırıklıkları yaratmışlardır. Bu hayal kırıklıklarından faydalanan ABD emperyalizmi Brezilya’da faşist Bolsonaro’yu parlatıp iktidara taşımıştır. Venezuela emekçi sınıfları ise bir yandan Bolivarcı bonopartizmin yarattığı yoksulluk ile baskı bir yandan da emperyalist darbe ve iç savaş tehditleri arasında kıvranmaktadır. Benzer bir durumu bugün Morales de Bolivya halkına çektirmektedir. Bugün Bolivya emekçi sınıfları ABD destekli faşist çetelerin saldırıları ile ölümcül tehlike altındadır.

Emperyalizme bu saldırı zeminini veren burjuvaziyle, uluslararası tekellerle ve tarım oligarşisiyle sürekli uzlaşı içinde olan MAS önderliğinin kendisidir. Bugün Latin Amerika’daki reformist iktidarlar ve bu iktidarları devrimci diye pazarlayıp destekleyen stalinci, reformist ve bir kısım merkezci Troçkist teşkilatlar bu suçun ortağıdır. Reformistlerin ABD destekli darbeleri kınama merasimleri, onların günah çıkarma ayininden başka bir şey de değildir.

ABD Emperyalizmi Arka Bahçesini Yeniden Hizmete Açmanın Peşinde. Fakat Latin Proletaryası Henüz Son Sözünü Söylemedi

ABD emperyalizmi yıllarca Latin Amerika’yı kendi arka bahçesi olarak gördü. Her zaman kendisine hizmet edecek iktidarlar görmek istedi. Bu amaç doğrultusunda Latin Amerika’da askeri darbeler organize etmekten geri durmadı. 2000’li yıllarla birlikte ABD, Latin Amerika’daki kıtasal devrimci kabarışın omuzlarına basarak iktidara gelen reformist önderliklerin hükümetleriyle arka bahçesindeki devrim tehtidinden kurtuldu, fakat bunun karşılığı olarak da eski hakimiyet alanını kaybetti. Venezüella’da Chavez’e karşı darbe gerçekleştirmeye çalıştı fakat işçi sınıfının kitlesel seferberliğiyle bu girişim boşa düşmüştür.

Reformist iktidarlar tüm kıta genelinde emekçiler ile burjuvazi arasında barış elçisi işlevi görmeye çalıştı. Bu süreç işçi sınıfıyla burjuvazinin uzlaşmaz çelişkisini bir kez daha doğrulamıştır. Reformist önderlikler burjuvaziye sürekli tavizler vermek zorunda kalıp mevcut burjuva düzene entegre oldular ve sağcı burjuva partileri aratmayan politikalar yürüttüler. Sağ burjuva partileri gibi yolsuzluğa bulaştılar, işçilerin sınıfsal hareketlerini devlet baskısıyla bastırdılar. Bunların tamamını da burjuva düzenin devamı için yaptılar.

İşçi sınıfından aldıkları destek zayıfladıkça iktidarları boyunca hizmet ettikleri kapitalist düzen tarafından yutulma süreci başladı. ABD emperyalizmi hamle yapma sürecine girdi. Yolsuzluk batağına batmış ve meşruiyeti işçi sınıfınca tartışılır konuma gelen Brezilya İşçi Partisi (PT) liderleri önce hapse tıkıldı, sonra ABD destekli faşist Bolsonaro parlatılıp sahaya sürüldü ve iktidara taşındı. Aynı durum Morales için de bugün yaşanıyor.

Reformist önderlikler burjuvaziye can simidi oldular fakat artık ABD emperyalizmi ve Latin burjuvazisi sınırsız sömürü istiyor. ABD eskisi gibi tüm kıtada at koşturabilmek istiyor. Çin emperyalizmi ile girdiği ticaret savaşlarında kendisine yeni bir pazar açmak istiyor. Bunun için kendi güdümünde aşırı sağcı, otoriter, neo-liberal ekonomi programlarını eksiksiz uygulayacak hükümetlere ihtiyacı var. Bunun için de tüm Latin Amerika’da işçi sınıfının ezilmesine ihtiyacı var. Lakin Latin Amerika’da işçi sınıfı henüz bastırılamamıştır.

Şili ve Ekvador’da işçi sınıfı radikal mücadele içindedir. Venezuela’da mücadele devam etmektedir. Bolivya’da ABD destekli darbe gerçekleşmesine rağmen Bolivya emekçi sınıfları direnmekle birlikte kararlı adımlarla radikalleşmektedir. ABD emperyalizmini ve Latin Amerika burjuvazisini dize getirecek kuvvete sahip tek güç işçi sınıfının kendisidir. Somut nesnellikte Bolivya proletaryasına tarihsel devrimci görevler düşmektir. Artık tüm söz Bolivya proletaryası ve onların politik önderliklerindedir.

Bolivya Proletaryasının Tarihsel Devrimci Görevleri

ABD, Bolivya’da giriştiği darbe ile Bolivya emekçi sınıflarının mücadelesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bolivya emekçilerinin yenilgisi, Şili emekçilerine karşı kullanılacaktır. Bolivya emekçilerinin zaferi başta Şili ve Ekvador olmak üzere tüm Latin Amerika kıtasında devrimci yükselişler yaratabilme potansiyeline sahiptir. O yüzdendir ki Bolivya proletaryasının verdiği mücadele tarihsel bir öneme sahiptir. Bolivya emekçileri burjuvazinin aygıtı reformist kaçkın Morales’i yeniden iktidara taşımak için değil, Bolivya sermaye devletinin devrimci yöntemlerle devrilişini gerçekleştirip kendi öz yönetim organlarını inşa edeceği işçi hükümetini kurmak için mücadele vermelidir.

Bolivya emekçi sınıflarının bunu başaracak gücü ve tecrübesi vardır fakat devrimci bir program etrafında örgütlenmiş bir devrimci partiden yoksundur. Sosyalist devrime köprü oluşturacak talepler etrafında oluşacak bir seferberliğin ürünü olarak Bolivya proletaryası kendi devrimci partisini inşa edebilecek kudrete sahiptir. Bunun için acil bir eylem ve mücadele programı gerekmektedir.

Birleşik İşçi Cephesi

Başta Bolivya’nın en kitlesel işçi teşkilatı COB (Bolivya İşçi Merkezi) olmak üzere tüm işçi&köylü teşkilatları ve gençlik örgütleri olağanüstü kongre gerçekleştirerek, Bolivya’da kapitalizmin devamını sağlayacak hiçbir çözümü (burjuvazinin organize edeceği seçimler, Morales’in tekrar iktidarı, kurucu meclis…) kabul etmemelidir. Yalnızca kendi iktidarı için savaşacak bir eylem programı belirlemelidir.

İşçi-Köylü Sovyetleri Kurulsun

Bolivya’da şu an tüm burjuva devlet aygıtları meşruiyet krizi içinde çürümektedir. Burjuvaziyi bu krize boğmak için Bolivya işçilerinin, köylülerinin ve gençliğin doğrudan demokrasi yoluyla kendisini örgütleyeceği ve kendisini yöneteceği aygıtların inşası için seferber olması bir zorunluluktur. Çünkü bu aygıtlar gelecekteki işçi devletinin ve Bolivya’daki proleter devrimin temellerini atacaktır. O yüzdendir ki kentlerde, fabrikalarda, okullarda, ve köylerde sovyet organlarının inşası için seferberlik başlatılmalıdır.

Geçici Hükümet Kurulsun

Bolivya burjuvazisinin tüm fraksiyonları seçim yapmayı başaramamış ve ABD destekli bir darbeyle çözüm bulmaya çalışmıştır. Bolivya proletaryası kendi çözümünü pratiğe geçirmelidir. Bolivya’da oluşacak Sovyet örgütlenmeleri tarafından tüm emekçi sınıfların demokratik olarak katılacağı bir seçim organize edilip, Bolivya emekçileri kendi geçici hükümetini ilan etmelidir.

Fabrikalar Madenler İşçi Denetiminde Kamulaştırılsın!

Toprak reformu gerçekleştirilerek tüm tarım oligarşisinin toprağı kollektifleştirilmelidir!

Faşist saldırılara ve Bolivya Sermaye devletinin kolluk güçlerine karşı öz savunma komiteleri ve halk milisleri kurulsun!

Alt rütbeli subaylar ve erlere kışlalardan çıkıp halk milislerine katılım çağrısı yapılmalıdır!

Tüm çok uluslu şirketler işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır!

Tüm Latin Amerika işçi teşkilatları Bolivya ve Şiliyle dayanışma komiteleri kurmalıdır!

Yaşasın Latin Amerika Sovyetleri!