Uzun yıllardır 1 Eylül tarihi barış taleplerinin meydanlarda dile getirildiği bir gün olarak gündeme gelmektedir.1 Eylül İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç tarihidir.Daha doğru bir ifadeyle 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 tarihinde Nazi Almanya’sının Polonya’yı işgal ettiği gün başlamıştır.Bu savaş 60 milyon emekçinin cephede ve sivil hayatta ölümüne neden oldu.Uygarlığın temsili olan koskoca metropollerin yerle bir edilmesine tanık oldu büyük insanlık. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası “ Batı Bloku “  ve  “ Doğu Bloku “ olarak iki kutuplu bir dünya düzeni oluşturuldu.1 Eylül’ün “ Dünya Barış Günü “ olarak kutlanması, Sovyetler Birliği tarafından önerilmiştir : Dünya Barış Günü, önce 1950’li yıllarda Sovyetler Birliği ve tüm “ Doğu Bloku “ ülkelerinde , ilerleyen yıllarda ise tüm dünyada kutlanmaya başlanmıştır.Ancak buraya kadar tüm yazdığımız resmi tarihin bize aktardıklarıdır.

Şimdi işçi sınıfından saklanan gerçekleri dile getirmeye başlayalım :

Öncelikle belirtmeliyiz ki, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü “ kapitalizmle birarada barış içinde yaşama “ anlayışını savunarak, gündeme getiren Stalinist bürokrasidir.Oysa Devrimci Marksizm kapitalizmle barışmayı ve birarada yaşamayı kabul etmez.Marx,Engels,Lenin ve Troçki tarafından geliştirilen teori ve pratik işçi iktidarının iki önemli görevi olduğunu tanımlar:  Yeni kurulan bir  işçi devleti sadece ulusal burjuvaziyi baskılamak için zorunlu bir aygıt olarak ele alınmaz , aynı zamanda devrimci bir tarzda sürekli seferberlik temelinde dünya devrimi için inşa edilen ve sosyalist dünya devrimine yürüyen bir aygıt olarak görülür.Tüm bu program Komintern’in ilk dört kongresinde de karşılığını bulur.

Devrimci Marksizm işçi iktidarının ifadesi olan proleterya diktatörlüğünün iki önemli görevi olduğunu savunur : 1) Kendi ülkesi içindeki işçi iktidarını burjuvaziyi mülksüzleştirmek için güçlendirmek   2) proleterya enternasyonalizmi doğrultusunda dünya devrimine yönelecek yürüyüşte kendi ülkesi dışındaki işçi ayaklanmalarına tüm gücüyle yardım etmek.

Ancak 1917 Devrimi’yle beraber Rusya’da iktidarı ele geçiren işçi sınıfının önünde böylesi zor görevler ve çok olumsuz şartlar uzanıyordu.Sovyetlerin kuruluşuyla birlikte kendini çok şiddetli bir iç savaş ortamında bulan genç işçi iktidarı,başta Alman Devrimi olmak üzere Avrupa’daki devrimlerin boğulması ile birlikte kapitalist kuşatmayla çevrelenmişti. İşçi sınıfı  bürokrasinin yükselmesini önleyecek en ileri bolşevik militanlarını  ve kadrolarını iç savaşta kaybetmişti.Tüm bu kuşatılmışlık altında Stalinist bürokrasi, Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçirdi. Sosyalist Dünya Devrimi , “ sosyalist “ anavatan savunmasına feda edildi.Bu koşullar altında revizyonist İkinci Enternasyonal geleneğinin temsilcisi olan Stalin, “ kapitalizmle barış içinde birarada yaşama “  teorisini icat etti. Bu satırlarda sadece en temel hatlarıyla aktarmaya çalıştığımız nedenlerden  dolayı, bu teori devrimci Marksizmin tahrifata uğratılması anlamına gelir. Stalinist bürokrasi iktidara iyice yerleştikten sonra önce İspanyol Devrimi’ne sırtını döner,sonra kapitalist devletler ile ardı ardına barış anlaşmaları imzalayarak ve kapitalist ülkelerdeki işçi ayaklanmalarına yardım etmemeyi garanti ederek Dünya Devrimi yürüyüşünden vazgeçer.İşte 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün bize anlatılmayan gerçek hikayesi böyle başlar.

Kapitalizmin varlığını sürdürdüğü bir dünyada barış mümkün değildir.İşçi sınıfı açısından barış ancak barışın bir talep olarak dile getirilemeyeceği bir dünyada mümkündür- böylesi kalıcı bir barış ancak sermaye düzenine karşı savaşan işçilerin burjuva iktidarları yıktığıve sosyalist dünya devrimini gerçekleştirdiği şartlarda mümkündür. Tarihsel zorunluluğumuzdan öğrendiğimiz ve  devrimci sorumluluğumuz olarak sahiplendiğimiz 4. Enternasyonal geleneği bize bu  mirası bırakmıştır. Emperyalist-kapitalist burjuvazinin direnişini kırmanın tek yolu vardır: Dünya Devrimi. Dünya devrimini, bir diğer deyişle yeryüzündeki tüm ülkelerde politik iktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi görevini yerine getirmeden  emperyalist karşıdevrimci burjuvazinin direnişi kırılmayacaktır.Dolayısıyla emperyalist- gerici savaşlar devam edecektir.

Kendi varlığını savaş ekonomisine dayandıran emperyalist kapitalist sistem yeni pazar alanları, yeni sömürge bölgeleri geliştirmek için savaş politikalarına hiçbir zaman ara vermedi. Sadece dönem dönem geçici ateşkes ve yeni savaşlara hazırlık sürecine girdi. Devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü,vatan savunması  gibi milliyetçi söylemlerle emekçiler savaş ortamına hazırlanmaktadır.

Irkçı dalga üzerinden militarist kitleler yaratılmaktadır. Şu su götürmez bir gerçektir ki, savaşlarda, cephede savaşan, ölen, yaralanan insanların sınıfsal kökeninin her zaman  yoksul  emekçiler oldukları gerçeğidir.Savaş bahanesiyle vergi, zam, kıtlık, gibi durumlarla karşılaşan, bundan  birinci dereceden mağdur olanlar da yine işçi sınıfına  mensuptur.

Her savaş kendi zenginlerini yaratır. Akan kan üzerinden küçük bir azınlık her zaman zenginliğine zenginlik katmaktadır. Bu durum dünya emperyalist kapitalist sisteminin temel işleyiş yasalarındandır. Savaşı çıkartan kan, gözyaşı üzerinden beslenen sermaye sınıfının kendisidir. Sermaye sınıfının barıştan anladığı, yeni savaşlar için geçici ateşkes ilanlarıdır. Bu düzenden barış talep etmek ahmaklıktır. Savaşın nedeni olan kapitalist düzen yıkılmadıkça barışın gelmesi mümkün değildir. Savaş dönemlerinde ortaya atılan yurtseverlik, vatanseverlik gibi kavramlar burjuvazinin kendi savaşı için taraftar toplama, emekçi kitleleri kendi çıkarları için ölmeye öldürmeye razı etme aracıdır. Savaş karşıtı muhalefet, savaşa karşı sınıf savaşı perspektifi ile kendi burjuva devletinin devrimci bir ayaklanmayla yıkılışını hedeflemelidir. Çünkü barışı ancak savaş düzeninin mağdurları getirir. İşçi sınıfının dünya kapitalist sistemine karşıdil, din, ırk, milliyet gözetmeksizin enternasyonal ölçekte yürüteceği kararlı ve  soluksuz mücadele ile kapitalizm yıkılmadan dünyaya barış gelmez. Bunun için işçi sınıfının devrimci bir dünya partisine ihtiyacı vardır.Bir devrimci işçi devletinazarında   dünya proletaryasının dünya devrimi görevini yerine getirebilmesi için Devrimci Marksist  4. Enternasyonal sahip olduğu en önemli silahıdır.

Stalinist bürokrasiyi onyıllarca bu kadar güçlü kılan temel sebep, böylesi güçlü bir silahı ifade eden Komintern’i önce manipüle etmesi daha sonra ise dünya devriminin elinden alıp kendi çıkarları için feshetmiş olmasıdır.Bürokrasi işçi sınıfının elinden aldığı iktidarı, emperyalist karşıdevrimci burjuvazinin aktarım kayışı olarak ona hizmet etmek üzere onunla uzlaşmak için kullanmıştır.” Kapitalizmle barış içinde birarada yaşama “ teorisinin kaynağı budur.

 

Bu yazı Patronsuz Dünya’nın 4. sayısında yayımlanmıştır.

Zeynep Duman