Burjuvazi kendi egemenliğini sürdürmek, kendi iktidarına toplumsal rıza üretebilmek için; mülk sahibi sınıfların tüm çıkarlarını tüm toplumun çıkarlarıymış gibi sunması gerekmektedir. Bunun için emekçi yığınları sürekli olarak kendi saflarında tutmaya, bunun içinde sınıfsal değil tamamen ulusal bir perspektifle düşündürtmeye ihtiyacı vardır. Bu amaca uygun olarak burjuva devletlerin resmi tarihleri ve tüm ideolojik aygıtları ulusal kahramanlıklar, destanlar gibi milliyetçi hurafelerle örülüdür. Resmi tarih her zaman egemen sınıfların mutabık olduğu yalanlar ve hurafeler sistematiğinin toplamıdır. Tarihe emekçiler ve ezilenler cephesi burjuvazinin gözlüğüyle bıraktığı ölçüde kapitalist barbarlığın kölesi olmaktan kurtulamayacaktır.
Türkiye burjuvazisinin resmi tarihinde, mülk sahibi egemen sınıfların mutabık olduğu sistematik yalanlar, hurafeler ve manipülasyonlar toplamıdır. Çanakkale Savaşı da burjuvazinin tüm kanatlarının üzerinde mutabık olduğu üst düzey hurafelerin üretildiği, bu hurafeler üzerinden şovenizm zehrinin tüm topluma şırınga edildiği tarihsel propaganda araçlarından birisidir. Türkiye 2003 yılından bu yana 18 Mart’ı şehitler günü olarak anmaktadır. Çanakkale muharebesi üzerinden tarihsel gerçekliliği olmayan bir çok hurafe türetilmekte bunun üzerinden toplumsal şovenist bellek yaratılmaktadır. “Çanakkale savaşının tarihin gördüğü ilk ve en büyük antiemperyalist savaş olduğu, tüm mazlum milletlere örnek olduğu, tüm emperyalist güçlerin bozguna uğradığı, bu savaşın milli bir kurtuluş savaşı olduğu, Mustafa Kemal’in ise önder tarihsel kahraman olduğu efsaneleri tekrarlanıp durur. Bu savaş birinci emperyalist paylaşım savaşının dışında ondan bağımsız bir olgu gibi ele alınmaktadır.”
Yazımızın bu kısmında bu hurafelere teker teker cevap verme gayreti içinde olacağız.
Çanakkale Savaşı Antiemperyalist Bir Savaş Değildir.
Emperyalist Paylaşım Savaşın Bir Cephesidir!
Ne Çanakkale Savaşı’nda ne de I. Dünya Savaşı’nda bir tarafta saldırgan işgalci güçler bir tarafta anavatan savunması yapan bir cephe yoktur. Çanakkale Savaşı birinci emperyalist paylaşım savaşının cephelerinden yalnızca birisidir. Savaşların tüm tarafları emperyalist amaçlar doğrultusunda dünyayı paylaşmak için girmişlerdir. Osmanlı egemen sınıflarının da bu savaşa dahil olmasının yegane nedeni emperyal hedefleriydi. Özellikle Balkan savaşından sonra kaybettiği tüm toprakları geri kazanmak, çöküşe doğru giden imparatorluğu yeniden canlandırmak hedefiyle bu savaşa dahil olmuştur. Yani tamamen emperyalist amaçlar uğruna bu savaşa dahil olmuştur. Osmanlı savaşa girdiğinde savunma pozisyonunda olmamakla birlikte tamamen saldırı pozisyonundaydı. Önce Karadeniz’de Rus limanını bombaladı, ardından Sarıkamış harekatı ve Mısır’da Birinci Kara harekatı gibi bir çok cepheden saldırı içerisine girdi. Birbiri ardına gelen bozgunlardan sonra Osmanlı’nın saldırı gücü bitti, savunma pozisyonuna geçmeye mahkum oldu. Osmanlı Kafkasya, Filistin, Irak, Hicaz, Yemen, İran, Galiçya, Balkan cephelerinde de, ittifak halinde olduğu emperyalist güçlerle kendi emperyalist emelleri için diğer emperyalist devletlere karşı savaştı. Çanakkale dışındaki tüm cephelerde gelen bozgunlar imparatorluğun sonunu getirdi. Toparlarsak bu savaşın Çanakkale dahil olmak üzere tüm cephelerinde tüm taraflar emperyalist paylaşım için savaştı. Farklı milletlerden, inanç gruplarından emekçi yığınlar kendi burjuva çıkarları için birbirine kırdırıldı. Buradan antiemperyalizm destanları çıkarmak veya bu destanlara prim vermek her şeyden önce başta Osmanlı egemen sınıfları olmak üzere, Birinci cihan harbinin tüm taraflarını ve savaşın kendisini meşrulaştırmak anlamına gelir.
Bu Savaş Milli Kurtuluş Savaşı Değildir!
Her şeyden önce bir savaşın milli kurtuluş savaşı olabilmesi için henüz kendi ulus-devletini kuramamış sömürgeleştirilmiş bir ulustan veya yarı sömürge konumunda olan sömürgeleştirilme tehlikesi altında olan, emperyalist bir işgalle karşı karşıya olma durumundan, buna karşı kendi ulusal dinamikleri üzerinden antisömürgeci bir savaş içine girmesi gerekmektedir. Osmanlı için böyle bir durum söz konusu değildi. Osmanlı sömürge bir ülke olmamakla birlikte düşüşe geçmişte olsa hâla koca bir imparatorluktu. Sömürgeleştirilme tehtidi söz konusu değildi, tam tersine Britanya ve Fransız emperyalizmi Osmanlı’yı savaşın dışında bırakarak Alman emperyalizminin gücünü zayıflatmak istemekteydi. Osmanlı bu savaşa büyük emperyal motivasyonla girdi. Bu savaş resmi tarihin anlattığı gibi milli bir savaş değildi. Çanakkale cephesinde kurulan 5. Ordunun komutanı Alman Mareşal Limon Von Sanders’tı. Çanakkale Savaşı’na katılan Alman askerlerin 150’si kurmay hareketindendi ve ordunun komutanlarıydılar. Tüm ordunun kumandasının belirleyici kesimleri Alman ordusundan oluşmaktaydı. Alman ordusunun kumanda ettiği bir savaştan milli kurtuluş destanı yazmak deli saçmalığından başka bir şey değildir.
Mustafa Kemal Çanakkale Zaferini Kazanan Komutan Değildir!
Resmi tarihin Mustafa Kemal miti Çanakkale zaferiyle başlatılır. Resmi tarih anlatımına göre Çanakkale savaşının milli kahramanı, ordunun başındaki komutan gibi bir algı yaratılmaktadır. Oysa ki gerçek bundan tamamen farklıdır. Savaşın üst komutası tamamen Alman ordusundan oluşmaktaydı. Mustafa Kemal savaşın başında yarbay rütbesinde olan ve savaş sırasında gösterdiği başarıdan dolayı Albay(Miralay) rütbesini alan, Alman komutasındaki ikincil düzeydeki alt komutanlardan yalnızca birisiydi. Savaş esnasında Mustafa Kemal gibi iyi performans gösterip rütbe atlayan başka subaylar da orduda mevcuttu. Bu zafer Mustafa Kemal’in değildir. Mustafa Kemal’in öne çıkartılmasının tek nedeni resmi tarihin Mustafa Kemal miti üzerinden inşa ettiği Türkçülük ideolojisini kuvetlendirecek argümanları zenginleştirme girişimiydi.
Çanakkale Birinci Dünya Savaşından Bağımsız Bir Cephe ve Tarih Değildir!
Çanakkale Savaşı resmi tarih tarafından Birinci cihan harbinin dışında, ondan tamamen bağımsız ayrı bir tarihsel kesit gibi sunulmaktadır. Osmanlı Çanakkale dışındaki tüm cephelerde yenilmekle birlikte bu savaş imparatorluğun sonunu getirmiştir. Fakat yine de Çanakkale cephesindeki başarısı yıllardır büyük bir zafer olarak kutlanmaktadır. Almanya’da Birinci Cihan Harbinin kimi cephelerinde başarılar kazanmıştır, fakat savaşın kaybedenidir. Kaybettiği bu savaşta birkaç cephedeki başarıdan dolayı zafer kutlaması yapmamaktadır.
Türkiye resmi tarihinin içinde bulunduğu trajikomik durumu şu şekilde özetleyebiliriz: İlk yarıyı 1-0 önde kapatan fakat maçın sonucunda 8-1 yenilen bir futbol takımının ilk yarıdaki üstünlüğü için zafer kutlaması yapması..
Bu trajikomik durumun nedeni Türkiye egemen sınıflarının aptal olması, çapsız olmasıyla açıklanamaz. Tam tersine kendi sınıfsal çıkarları tam da bu trajikomik tarihsel manipülasyonlara ihtiyaç duyduğu için bunu yapmaktadır. Osmanlı 1878-1918 arasında geçen 40 yıllık zamanda topraklarının %85’ini, nüfusunun ise %75’ini kaybetti. Bu hem yönetici sınıfta hem de halk kesiminde utanç, küçük düşme, toplumsal kompleks içine girme duygusu yarattı. Bu dalgayı kırmak, tarihin bu kısmını toplumsal bellekten silmek yeni bir ulusal bellek yaratmak için manipülatif tarihsel hurafeler üzerinden kahramanlık destanları üretmeye mecburdular. Çanakkale’nin bu kadar fetişizminin yapılmasının bir diğer önemli nedeni 1915’in diğer önemli olaylarını tarihsel bellekten silme ihtiyacıdır. Bunlardan birincisi hiç kuşkusuz Ermeni soykırımıdır. İkincisi ise tek kurşun atmadan koca ordunun telef edildiği Sarıkamış faciasıdır.