Kriz Derinleşiyor Sınıf Savaşı Büyüyor
24 Haziran seçimlerine; derinleşen kriz ortamında giren Erdoğan rejimi, seçim mitinglerinde iktidar olduğu takirdirde; enflasyon, döviz artışı, faiz oranlarını düşüreceğini beyan etti. Seçimlerden istediği sonucu alan Erdoğan rejimi; kısa bir süre geçmesine rağmen, ekonomik krizin önüne geçemediği gibi hızla büyümesine katkı sunmuştur. Dövizin rekor artışı, enflasyon ve faizin pareler tırmanışıyla birlikte, Türkiye tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır. Bu krizin faturası emekçilere kesilmeye çalışılmaktadır. Gündelik hayatın bir parçası hâline gelmiş zamlar ve rekor seviyelere gelmiş işsizlik oranlarıyla birlikte, henüz işini kaybetmemiş sınıfın çalışan kesimlerine kölelik koşullarında çalışmayı dayatmaktadır. 24 Hazirandan sonra OHAL’in kalmasıyla birlikte; bugüne dek çıkartılmış tüm KHK’lar yasallaştırılıp kalıcı bir hâle sokulmuştur. Toplumsal muhalefet ve işçi hareketi ağır baskı altındadır. Büyüyen ekonomik krizi; ABD ile yaşadığı diplomatik krize indirgeyen Erdoğan, bu durumu milli bir dava ilan ederek, krize karşı oluşacak tepkiyi milliyetçi bir potaya sokup ABD karşıtlığı eşliğinde emekçi kitlelerden kendisine destek istemektedir. Kriz ve döviz artışıyla ilgili haber ve sosyal medya paylaşımlarında bulunanlara karşı cadı avı başlatmış, onları ABD yanlısı ekonomi teröristleri ilan etmiştir. Erdoğan’ın en büyük korkusu krize karşı militan bir işçi hareketinin filizlenenmesidir. Bu korkusunu bertaraf etmek için; ekonomi alanında dış güçlere karşı milli bir savaş yürütüldüğünü, bu savaşı kazanacağını, kendisine karşı gelişicek muhalefet daha filizlenmeden terörize etmenin ideolojik argümanını üretmektedir. Kendi emrinde olan medyası, sürekli olarak bunun ideolojik propogandasını yapsa da, muhalif medya ağlarına cadı avı başlatsada kaslarını esnetmeye başlayan ve militanlaşan işçi hareketinin doğuşuna engel olamamaktadır. Flomer, Cargill, 3. Havalimanı direnişleri bu durumun müjdecisidir. Bu makalemizde, gelişen işçi direnişlerini mercek altına alıp, kendimize devrimci görevler çıkarma gayreti içinde olacağız.
a) Flormar Direniş Notları
Kozmetik bakım ürünleri imalatı sektöründe; Gebze Organize Sanayi Sitesinde faaliyet yürüten Flormer fabrikasında 15 Mayıs’tan bugüne direniş devam ediyor. Kadın işçilerin yoğun çalıştığı fabrikada, ücretlerin çok düşük olması; baskı ve mobingin yaygın olması; iş sağlığı ve güvenliğinden yoksun şekilde çalışan işçiler, iş koşullarını iyileştirmek için Petrol-İş sendikasında örgütlenmeye karar verdi. 2018’in Ocak ayında başlayan örgütlenme süreci iki hafta gibi kısa bir sürede %51 çoğunluğu sağladı. Patronların buna cevabı klasik bir yöntem olan öncü işçileri işten atmak oldu. Herşeye rağmen işçilerin örgütlenme iradesi kırılamayınca, yeni yöntem olarak toplu işçi kıyımı seçildi. 400 işçinin çalıştığı fabrikada; 120 işçi işten atıldı. İşçi kıyımı süreci, direnişi kırmadığı gibi daha da güçlendirdi. Patronun ve onların emrinde ki polisin tüm taciz ve baskılarına rağmen işçilerin birlik olma ve örgütlenme iradesi kırılamamıştır.
Flomer direnişini bizim için değerli ve özel kılan noktalar şunlardır: 24 Haziran seçimleri arifesinde, OHAL ve seçim konjektürü sertliğinin içinde; büyüyen ekonomik krize karşı çıkmış olan ilk direniş olması
Bu direnişte kadın işçilerin öncü özne konumunda olmasıdır. Kadın işçilerin mobinge maruz kalması ve ücretlerinin erkek işçilere oranla düşük olması; eşit işe eşit ücret talebini pratiğin içinde yaşatmasıdır. Bu talep aynı zamanda 8 Mart’ı ortaya çıkaran Dünya Emekçi Kadın Hareketinin tarihsel taleplerinden birisidir. Bugün Türkiye’de bu koşullarda çalışan milyonlarca kadın emekçi vardır. Krizin , otoriterleşmenin, ataerkiliğin, islami ideoloji altında devlet eliyle sistematik olarak kadınların itibarsızlaştığı günümüzde, tohumlarını emekçi kadınların içinde eken; devrimci kadın hareketinin doğmasının nesnel zincirini de oluşturmaktadır.
b) Cargill Direniş Notları
Bursa Orhangazi’de faaliyet yürüten uluslarası tekel Cargill fabrikası işçileri Tek-Gıda-İş sendikasında örgütlenmeye başladı. Patron bu direnişi kırmak için; 14 işçiyi işten attı. İşten atılan 14 işçi fabrika önünde direniş başlattı. Çeşitli eylemlerle sesini duyurmaya ve direnişlerine devam etme iradesi koyan Cargill işçileri; Bursa’dan yola çıkarak İstanbul Ataşehir’deki Cargill Genel Müdürlüğü Önüne yürüyüş başlattı. 6 gün süren yürüyüşün sonunda 18 Eylül’de Cargill Genel Müdürlüğü önüne ulaşılarak yürüyüş bitirildi. Eylem basın açıklamasıyla birlikte, Cargill Genel Müdürlüğü önüne çadır korularak direniş farklı bir formata geçti. Yürüyüşün 5. gününde (17 Eylül) Gebze’de direnişte olan Flormen işçilerine dayanışma ziyaretinde bulunuldu. Bu ziyaretten rahatsız olan, patronların kolluk güçleri polis; direnişi sindirmek için Tuzla’da işçileri gözaltına aldı. 6 saatlik gözaltının ardından, yürüyüş kaldığı yerden, polis tacizleri eşliğinde devam etti.
Bu direnişin önemi; klasik brokatik, pasif sendikal mücadeleden çok, fiili meşru direniş hattında mücadeleyi sürdürme dinamiklerini kendi içinde barındırmasıdır.
c) Üçüncü Havalimanı İşçileri Direnişi Notları
Yaptığı köprülerle, havalimanlarıyla övünen Erdoğan diktaörlüğünün sürekli övündüğü, 29 Ekim’de bitmesi talimatı verdiği 3. Havalimanının inşaatında başlayan militan işçi direnişi ülkenin gündemine oturdu. Üçüncü Havalimanı inşaatında 45 bin işçi çalışmaktadır. Bugüne dek, sürekli olarak ölümle sonuçlanan iş cinayeti skandallarıyla gündeme gelen inşaat santiyesi işçi mezarlığına dönüşmüştür. Ocak ayında işçiler direniş başlatmıştır; talepleri meclis gündemine dahi taşınmasına rağmen; hiçbir talebi somutta karşılık bulmamıştır. 29 Ekim yaklaştıkça işçiler üzerinde baskı, ağır çalışma koşulları, insan dışı muamele hızla artmaktadır. Yaşanan iş cinayetleri, kötü çalışma ve barınma koşulları, ödenmeyen ücretler, kötü yemekler, yağmurun altında beklenen uzun süreli servis, bardağı taşıran son damla olmuştur, kitlesel grevle sonuçlanmıştır. Patronun emriyle devletin kaymakamlığı ve jandarması; işçilere jopla, biber gazıyla, Tomayla müdahalede bulunmuştur. İşçiler geri adım atmayınca, yönetim Kaymakamlık nezaretinde; görüşme talep etmiştir. İşçiler yönetimin karşısına 15 maddelik taleplerle çıkmıştır.
İşçilerin talepleri şöyledir: “Eyleme katılan işçiler işten atılmayacak.
Habersiz şekilde işten atılanlar işe iade edilecek.
Servis sorunu çözülecek.
Yatakhane, lavabo, banyo temizlikleri düzenli olarak yapılacak, tahtakurusu sorunu çözülecek.
Revir personelinin işçilerle ilgilenmesi, gerekli sağlık malzemelerinin temin edilmesi sağlanacak, işçilere dönük aşağılayıcı muamele engellenecek.
Maaşların tamamı hesaba yatırılacak, elden maaş ödemesi yapılmayacak.
Geçmişe dönük ödenmeyen ücretler ödenecek.
İşçi ve formenler aynı yemekhanede yemek yiyecek.
Sorunlara sebep olan İGA yetkilileri görevden alınsın.
Talepler basın karşısında okunacak.
İş cinayetleri çözülecek.
6 aydır maaşları yatırılmayan işçilerin ödemelerinin yapılması.
Bayram ikramiyesi verilmesi.
Azerbaycanlı işçilerin bulunduğu ekibin başı Selim Öztürk’ün yarattığı mağduriyet dolayısıyla işten atılması.
İşçi kıyafetlerinin verilmesi.”
Taleplerin tamamı insanca çalışma koşullarına sahip olmaktır. Bu talepler kabul edilmeyince, işçiler direnişlerine devam etti. Patronların kolluk gücü olan jandarma 400′ den fazla işçiyi gözaltına almıştır. Adliyede işçilere ve sendika temsilcilerine şiddet uygulanmıştır. Kamu malına zarar, polise mukavement, iş çalışma hüriyetinin ihlali gibi düzmece suçlamalarla mahkemeye çıkarılan işçilerin, 24’ü tutuklanmıştır, 14’ü adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Bugüne dek, üçüncü havalimanının adının ne olacağı dışında hiçbirşeyle ilgilenmeyen CHP, işçiler direnişe geçince bir anda işçi dostu oldu. CHP’nin tek derdi bu direniş üzerinden hükümete muhalefet ederek, emekçilerden seçimlerde oy almaktır. Kriz ortamında gelişecek olası bir işçi hareketini kendi angajmanı altında düzen sınırları içinde tutmaktır.Kendisi de iktidar olsa işçilere karşı AKP’den çok farklı bir uygulama içinde olmayacaktır. Çünkü CHP’de AKP’de aynı sınıfın partileridir.
Erdoğan’ın propoganda birimine dönüşmüş medyası ve onun satılık kalemleri; işçilerin ortada hiçbirşey yokken ayaklandığını, bu direnişin arkasında terör örgütlerinin parmağının olduğunun brozanlığını yapmaya başladı. İşi o kadar küstahlığa vurdurdular ki; işçilerin ancak gazdan ve kurşundan anlıyacağını söyleme cüretinde bulundular. İşçi mezarlığına dönüşen şantiyede 19.yüzyıldan kalma çalışma koşulları dayatılmaktadır. İşçiler buna isyan edince; devletin tüm birimleri sınıf kinini kuşanıp inşaat işçilerine karşı savaş ilan etmiştir. Birçok sendika, sol, sosyalist kuruluş olayı kınayan açıklamalarda bulundu. Bu olayı salt kınamayla geçiştirme girişimi, burjuva devletin ana karakterinin üstünü örtme eğilimidir. AKP iktidarda olduğu için devlet tüm birimleriyle işçilerin direnişini bastırmak için seferber olmuyor. Burjuva devletin doğası bu olduğu için, kriz döneminde bu tarz bir refleks sergiliyor. Kapitalist sistemde devlet burjuvazinin siyasal işlerini yürüten bir komitedir. TC devletide bu durumdan farklı değildir. İşçilere saldıran, onları gözaltına alan kolluk kuvvetleride, işçileri zindana atan yargıda, burjuvazi adına suç işleyen bir çetedir. İşçi sınıfı devrimci yöntemlerle burjuva devletin ilgasını gerçekleştirmeden kölelik zincirlerinden kurtulamayacaktır. Biz komünist devrimcilerin görevi burjuva devleti kınamak olamaz. Burjuva devletin sınıfsal karakterinin siyasal teşhirlerini yaparak, burjuva devletin ilgasının işçi sınıfının hayat hakkı için zorunlu olduğunun propogandasını yaparaktır. Militan bir direniş başlatan inşaat işçileriyle sınıf dayanışmasını yükseltmek, bu direnişin sınıfın diğer kesimlerine ulaşmasını sağlamak için, pratik çaba sergilemek, patronlara ve devletin kolluk güçlerine karşı özsavunma birliklerinin kurulmasının propogandasını yapmak ve bunu örgütlemek için pratik bir çaba içinde bulunmaktır. 3. Havalimanı işçilerinin direnişinde dikkat çeken ve ıskalanmaması gereken konu şudur:” Direnişe şantiyenin tamamı dahil olmamıştır. Direnişe katılan işçiler şantiyedeki nüfusa oranlanınca azınlık dahi kalmaktadır. Ayaklanan işçiler şantiyenin en militan kesimleridir. Kötü çalışma koşullarıyla birlikte; ırkçı uygulamlara maruz kalan kesimlerdir. Direnişe katılan işçilerin ezici çoğunluğunu kürt işçiler oluşturmaktadır. Özellikle İç Anadolu ve Karadeniz’in kırsal kesiminden gelen işçilerde tam tersi bir eğilim söz konusudur. Daha öncede bu şantiyede Kürtçe konuştukları için, saldırıya, şiddete maruz kalan, hatta koğuşları yakılan, bu yangında ölen kürt işçiler vardır. Bugün isyanı başlatan işçiler, o süreçleri yaşıyan kesimlerdir. Sınıfsal sömürünün yanısıra, ulusal kimliğinden dolayıda ezilen kesimlerdir. Bu direnişi değerlendirirken; sınıfın içindeki ırkçı eğilimleri masaya yatırıp, buna karşı geliştirilecek mücadele yöntemlerini somutlamak Komünist devrimcilerin temel görevlerindendir.
Sonuçlar ve Olasılıklar
Erdoğan rejiminin , krizin üstünü örtmek için kullandığı, anti Amerikancı milliyetçi demogoji, işçi sınıfında karşılık bulmamaktadır. Kriz derinleştikçe, işsizlik ve yoksulluk arttıkça bununla doğru orantılı olarak sınıf mücadelesinin dinamikleride gelişmektedir.
Demokratik ve sosyal hakları rafa kaldıran Erdoğan rejiminden, kaybedilen tüm mevzilerin kazanma yolunun ve bunun hangi sınıfın öncülüğünde gerçekleşeceğinin işaret fişeğini işçi sınıfı yakmaktadır.
Kriz ortamında ekonomik bir temelde başlayan sınıf hareketi, devletin baskısıyla karşılaşınca ve kitleseleşmeye başlayınca, siyasal bir mücadele hattına sürüklenme potansiyeli yüksektir. Bu sürecin ilerletilebilmesi için işçi sınıfının devrimci partisinin inşası olmazsa olmaz koşuldur. Maalesef ki, bu sürece devrimci partinin eksikliğinde giriyoruz. Kriz ortamı ve akabinde gelişen sınıf mücadelesi, Komünist devrimcilere siyasal mücadele alanları açmaktadır. Kriz ortamında komünist fikirlerin propogandasını ve örgütlenmesini gerçekleştirmek daha elverişlidir.
Erdoğan rejimi her ne kadar kriz yok manipülasyon var desede; açıkladığı Yeni Ekonomi Programıyla krizin varlığını kabul etmektedir. Açıklanan YEP( Yeni Ekonomi Programı)’na göre 2020 ye kadar krizin süreceği ve derinleşeceği, kemer sıkma programlarıyla faturasının emekçilere kesileceği açıkça dektere edilmektedir. Gerek sendikaların, gerekse de sosyalist solun, krize dair bir hazırlık ve eylem programı yoktur. Sendikalar ve emek örgütleri krize karşı, sosyal medya üzerinden; pasif açıklamalar dışında somut bir girişimleri yoktur. Burjuva muhalefet partileri ve ulusalcı sol krize karşı; “Beton ekonomisi değil, üretim ekonomisi ” sloganını öne çıkartıp, bu eksende siyasal argümanlar üretmeye çalışmaktadır. Bu argümanın içeriğinin kaba özeti şudur: ” Milli burjuvaziyi gelişrmek, işçi sınıfı kemer sıkmaya devam etsin ama bu fedakarlığın sonunda milli sermayemiz gelişsin” Mevcut rejimden bir farkı yoktur; onlarda krizin faturasını emekçi kitlelere kesmektedir. Sendikalar ve burjuva muhalefet partileri, ulusalcı sollun tüm açıklamaları ve siyasal perspektifi; kapitalizm yanlısı örgütlerin suçlarını gizlemeye ve sermaye egemenliğini meşrulaştırmaya yöneliktir. Kitleselleşecek işçi muhalefetini; kendi eksenine alarak düzen sınırları içinde tutmayı amaçlamaktadır. Düzen muhalefetini her koşulda, her platformda teşhir etmek Komünist devrimcilerin görevlerindendir.
Kriz büyüdükçe, işsizlik ve güvencesiz çalışma hiç olmadığı kadar büyüyecektir. İşsizler ve güvencesizler örgütlenmesi bu süreçte hayati önemdedir. İşsizler ve güvencesiz kesimlerin öz örgütlenmelerini sağlayacak platformlar inşa etmek, sınıfın çalışan kesimleri için stratejik iş yerlerinde; taban komiteleri kurmak, inşa edilen bu örgütlenmeleri devrimci işçi hareketine dönüştürmek için; Komünist devrimci programın ışığında burjuva devlette yarılmalar yaratacak, geçiş talepleri ekseninde eylem programı oluşturmak hayati önemdedir.
Dünya kapitalizminin krizinin derinleşmesi; emperyalist savaş çelişkileri derinleştikçe, dünya işçi sınıfında 2018 yılında gözle görünür kıpırdanmalar söz konusudur. 2018 yılı ile birlikte; İran’da kitlesel işçi protestoları, molla rejmini sarmıştır. ABD’deki öğretmenler grevi, Fransa başta olmak üzere; Avrupa’da artan işçi mücadeleri ve Irak’ta yoksulluğa ve hayat pahalılığına karşı gelişen kitlesel protestolar ilk akla gelen örneklerdir. Önümüzde ki süreçtede; gerek Türkiye’de gerekse de, dünyada işçi hareketin ivme kazanması sürpriz değildir. Enternasyonal çapta devrimci pratik içinde bulunmak ve teşkilatlanmak elzemdir.
Geçiş talepleri
Derinleşen krize karşı, işçi sınıfının ve ezilenlerin direniş ağını inşa etmek ve eylem programı hazırlayabilmek için; geçiş talepleri temel araçlardandır. ” Bugünkü taleplerle sosyalist devrimin programı arasındaki köprüyü kurmaları için kitlelere günlük mücadele süreci içinde yardımcı olmak gerekir. Bu köprüyü günün koşulları ve işçi sınıfının geniş kesimlerinin bugünkü bilincinden kaynaklanan ve kaçınılmaz bir biçimde tek ve aynı sonuca, proleteryanın iktidarı ele geçirmesine varan bir geçiş talebi sistemi oluşturulmalıdır”
Bu talepler emekçi kitlelerin benimseyeceği, aynı zamanda da burjuva devlette çatırdamalar yaratacak perspektifte olmalıdır. Kriz ortamında emekçi kitlelerin acil ihtiyaçlarına cevap veren, anti kapitalist, milliyetçiliğe , ırkçılığa pirim vermeyen cinsten olmalıdır.
– Krizin Faturası Patronlara !
6 saat iş, 4 vardiya, serbest haftasonu !
-Özelleştirilen ve kriz bahanesiyle kapanan fabrikalar işçi denetiminde kamulaştırılsın !
– Emekçilerin kredi kartı borçları sıfırlansın!
– Mülteci ve kadın işçiler için eşit işe eşit ücret
– işsizlik ve güvencesizliğe karşı, işsizler ve güvencesizler Şuralarını kuralım!
– Fabrikalarda ve iş yerlerinde taban komitelerinde örgütlenelim!
– Devletin kolluk güçlerine ve faşist çetelere karşı işçi sınıfının özsavunma birliklerini oluşturalım!