Patron örgütü MESS’e bağlı iş yerleri olan Hitachi, GE Grid Solutions ve Schneider Elektrik fabrikalarında süren TİS (Toplu İş Sözleşmesi) görüşmelerinde patronların dayattığı sefalet koşullarından dolayı uzlaşı çıkmayınca işçiler grev kararı aldılar.
Grevin başladığı gün Erdoğan’ın imzasıyla resmi gazetede yayınlanan kararla metal işçilerinin grevine 60 gün erteleme yani yasak geldi.
Yasak gerekçesi bugüne dek yasaklanan grevlerin gerekçeleriyle aynıydı: Milli Güvenliği Tehdidi
AKP iktidara geldiğinden beri 21 grev yasaklandı. Farklı sektörlerden 196 bin 940 işçinin grevi yasaklanırken , en geniş yasak 151 bin 130 işçi ile metal iş kolundadır. Metal iş kolunda yasaklanan grevlerin neredeyse tamamı DİSK’e bağlı Birleşik -Metak İşçileri sendikasının grevleri olmuştur. 2017 yılında Erdoğan patronlara yaptığı bir konuşmada OHAL’in faydalarını anlatırken pişkince şu sözleri sarfetmiştii. “Grev tehdidi olan yerde OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz, greve müsade etmiyoruz”
Erdoğan OHAL’in ve kendi iktidarının ve devletin hangi sınıfın iktidarı ve devleti olduğunu en berrak şekilde ortaya koymaktaydı.
15 Temmuz başarısız askeri darbesinden sonra Erdoğan OHAL ilan ederek, uzun bir süre ülkeyi KHK’larla (Kanun hükmünde kararnameler) yönetmişti. OHAL kalkınca tüm KHK’ları kalıcı yasaya çevirerek OHAL rejimini kurumsallaştırmış oldu. Son 13 grev yasağı OHAL kalktıktan sonra gercekleşti. Her yıl rutinleşmiş bir şekilde grev yasakları kendisini göstermektedir.
Kağıt üzerinde işçi sınıfının kısıtlı imkanlarla sendika, toplu sözleşme, grev hakkı mevcuttur. Fakat grevleri Erdoğan istediği zaman bir imzayla yasaklayabilmektedir. İşçi sınıfının grev hakkı fiili olarak yasaklı hâle getirilmektedir. Bugün işçi sınıfının önünde grev ve örgütlenme hakkını kazanmak için mücadele gündemi can yakıcı şekilde durmaktadır.
Grev işçi sınıfının en önemli silahlarından ve mücadele pratiklerinden birisidir. Grev her şeyden önce işçilerin birliğinin sağlanmasının adıdır. Grevin gerçekleşebilmesi için, grevin gerçekleştiği iş yerinde, iş kolunda işçilerin ezici çoğunluğunun birliğinin sağlanması gerekir. En nihayetinde grev, birliği sağlayan işçilerin üretimden gelen gücünü kullanma eylemine geçmesinin adıdır.
Grev, işçilerin ve ezilenlerin tüm emekçi sınıfların iktidara ve hayatımızın her alanını kuşatan şirketlere, devlete karşı meydan okumanın adıdır. İşçilerin kendileri için sınıf olması noktasında attıkları önemli adımların başında gelir. Grev sınıf bilincinin açığa çıktığı, işçi sınıfının kendi gücünün farkına vardığı, özgüven tazeledikleri, sınıf mücadelesinin en önemli direniş okuludur.
Grevin talebi, amacı, sendikal önderliğin çizgisi ne olursa olsun grev; doğası gereği politik bir eylemdir. Çünkü patronların ve işçilerin karşı karşıya geldiği, sınıfsal safların en fazla berraklaştığı alandır.
Patronlar ve onların devleti yalnızca işçilerin talepleri karşısında kârlarında yaşayacakları düşüşten dolayı grevden korkmazlar.
Başarılı geçmiş bir grevden sonra işçilerin kazanacağı özgüven ve gelişecek sınıf bilincinden korkarlar.
Başarılı geçmiş bir grevden sonra işbaşı yapan kitleler, tezgahlarının başına zafer kazanmış bir ordu gibi dönerler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, yeni ve daha büyük zaferler için hazırlıklar başlar.
Kitlesel grevler, yabancılaşmış tüm toplumsal ilişkilerle ilgili gerçekleri ortaya çıkartır. Bu yüzdendir ki; patronlar ve onların devleti işçi sınıfının örgütlenmesi, greve çıkması fikri karşısında hortlak görmüş gibi olurlar. Bu çok korktukları hortlağı görmemek için en ufak örgütlenme ve grev girişimini büyümeden bastırmaya, sabote etmeye çalışırlar. Grev yasaklarında öne sürülen sihirli sözcük: Milli Güvenliği Tehdidi bu bağlamda anlam kazanmaktadır.
Millî Güvenlik Kimin Güvenliğidir?
Millilik, milliyetçilik namına ortaya atılan ne varsa, Milli Güvenlik, Milli Birlik, Milli Sermaye, Milli Sol, Milli Sendika …
hepsi ama hepsi burjuvaziye hizmet eder. Millilik ve milliyetçilik kavramları kullanılarak ortaya atılan her önerme, her söylem işçileri, ezilenleri burjuvazinin saflarında yedeklemenin aracıdır. Sınıfsal bakışı sabote etmenin en önemli ideolojik aygıtıdırlar.
Burjuvazi kendi iktidarının bekasını sağlama almak için, dikkatlerini sınıfsal bakıştan alıkoyup, ulusal bir gözlükle bakmayı emekçi kitlelere dayatır. Bu olduğu sürece emekçi kitleler burjuvazinin ideolojik hegemonyası altında kalır. Böylece kontrol altında tutulmaları ve manipüle edilmeleri daha kolay olur.
Grev yasakları ve anayasada yer alan grev hakkı kanununun milli güvenlikle yanyana kullanılmasının nedeni tam da bu ihtiyacın ürünüdür.
12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşip, işçi sınıfının tüm örgütleri lavedilip, militanları hapishaneleri ve işkence tezgahlarını doldurunca, burjuvazinin temsilcileri, bugüne dek işçilerin yüzü güldü, şimdi gülme sırası bizde açıklamasında bulundu.
Darbeyi yapan generaller; milli birlik ve bütünlük tehdit altındaydı, bu tehdidi ortadan kaldırdık prpogandalarını sıkça gerçekleştirdiler.
Bugün hâlâ yürürlükte olan 12 Eylül anayasasında, grev hakkını yasal sınırlar içinde olabildiğince daraltıp ve önüne aşılması zor türlü türlü engeller koyarak, grev hakkı tanımını muğlaklaştırdı.
Anayasada grevin kendisini milli güvenliği bozucu nitelikte olmadığı taktirde bir hak olarak görmektedir.
Dayanışma grevleri, genel grev çağrıları, siyasal içerikli grevler daha baştan milli birliği bozucu etmen olarak tanımlayıp, kati suretle suç kapsamına sokmaktadır.
Yalnızca iş yeri temelli, tekil grevleri kısmi düzeyde hak olarak görmektedir.
Sektör düzeyinde gerçekleşen kitlesel grevleri, başka grevleri ve sınıf mücadelesini tetikletme potansiyeli taşıyan grevleri milli güvenliğe tehdit olarak tanımlanmaktadır.
Hangi grevin milli güvenliğe tehdit olacağına karar veren tek merci vardır, o da patronların devleti ve onların reisi Erdoğan.
Milli güvenliği tehdit söyleminin esasında tek bir anlamı vardır: sermayenin güvenliğine yönelik tehdittir.
Erdoğan rejimi Eylül ayından sonra iç cepheyi güçlendirme stratejisini açıkladı.
Nedir bu iç cepheyi güçlendirme stratejisi?
Kendi şahsında cisimleşen otoriter rejimin arkasına tüm muhalefeti, tüm siyasal odakları hizalayıp, sermayenin mutlak çıkarları için milli birliği sağlamaktır.
İç cephe stratejisinin pürüzsüz işleyebilmesi için, devlet-sermaye ilişkilerinde herhangi bir sorun çıkmamalı, işçi sınıfına kölelik zincirlerini vuran orta vaadeli ekonomi programının tıkır tıkır işlemesi gerekmektedir.
Bunun içinde işçi sınıfının hareketsiz, örgütsüz bir noktada tutulması elzemdir. Bu stratejinin hayata geçmesinin en önemli ayağı hiç kuşkusuz grev hakkının ortadan kaldırılmasıdır.
İşçi sınıfının ve onun teşkilatlarının, devrimci, Sosyalist grupların önünde duran dönemsel görev, Grev hakkını kazanmak ve burjuvazinin iç cephesini dağıtmaktır. Bunun içinde yasalara sığmayan fiili meşru mücadeleyi baz alan, emekçilerin seferberliğini hedefleyen, sınıfa karşı sınıf şiarını kuşanıp işçi sınıfının birleşik cephesini örnek için mücadele etmektir.
Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!