3 ocak tarihinde, Amerika’ya ait bir askeri İHA’dan fırlatılan füze, Irak’da görevde bulunan İranlı general Süleymani ile İranlı mollaların destekledikleri Iraklı Halk Seferberliği milislerinin lideri ve Süleymani’nin yardımcısı El-Mühendis’i öldürmüştür. İslam Cumhuriyeti, kışkırtıcı intikam beyanlarına rağmen buna cevabını sınırlı tutmuş olsa da, Obama’nın 2015 senesinde İran’a nükleer enerji ve silahları yasaklamak için kabul ettiği anlaşmadan mayıs 2018 tarihinde Trump’ın çekilmesinden beri harp tehlikesi kendini hissettirmektedir.
Sömürgeci kuvvetlerin mirası: suni hudutlar, hanedanlar, siyonizm
Kuzey Afrika ile Orta Doğu 19. asrın sonunda Büyük Britanya ile Fransa’nın hakimiyeti altındaydı. Ancak Büyük Britanya, 1842 senesinde Afganistan’ı sömürgeleştirmekte başarısızlığa uğramıştır. Türkiye’de ise, Rus ihtilalinden istifade eden genelkurmayın bir kesimiyle ona destek veren Türk burjuvazisi emperyalist baskıyı gevşetmeyi ve eski Osmanlı İmparatorluğu’nun kalbinin sömürgeleştirilmesine mani olmayı başarmıştır. Faşist İtalya, Kuzey ve Doğu Afrika’da sömürge İmparatorluğu kurmaya çalışmıştır, bu sırada da Nazi Almanyası Türkiye ile uzlaşmaya gitmiştir.
İkinci Cihan Harbi sonrasında Avrupalı eski sömürge imparatorlukları hegemonyaya erişmiş emperyalizmin baskısı ve ezilen halkların ihtilalci baskısıyla dağılmıştır. Her şeyden çok proleter ihtilalinden korkan SSCB bürokrasisi, bölgenin komünist partilerini milli burjuvaziye tabi bırakmış ve bilhassa 1946 senesinde İran ile 1948 senesinde Irak’daki sosyal ihtilalleri boğmuştur.
Bölge, 1970’li senelerde bir yandan “SSCB ile arkadaş” otoriter rejimler (Mısır, Suriye, Irak, Yemen, Libya, Afganistan…), diğer yandan ise Amerikan devletine tabi askeri diktatörlükler veya mutlak hanedanlar (Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, vs.) arasında bölünmüş gibi görünüyordu. Ayrıca bölgede SSCB ile batılı emperyalizmlerin desteğine sahip siyonist yerleşimcilik, Filistin’deki Arap halkın sürülmesine dayalı Yahudi bir devletin kurulmasına sahne olmuştu. İsrail, kendilerinin Filistin’in özgürleştirilmesinden çok darbelere kabiliyetli olduğunun ortaya çıktığı Arap ordularına karşı beş defa galip gelmişti (1948, 1956, 1967, 1973, 1982). Filistinliler sadece siyonist ordunun değil, aynı zamanda Ürdün, Lübnan ve Suriye Arap rejimlerinin de kurbanı olmuşlardır.
Emperyalizm tarafından kaosa batırılan bir bölge
Lübnan, 1975 ila 1989 senelerinde iç savaşla boğuşmuştur. 1978 senesinde o zaman Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenen bir hükümdarın yönettiği İran’da bir ihtilal gerçekleşmiştir. 1979 senesinde, başında Humeyni’nin bulunduğu Şii ruhban sınıfı, emperyalizm karşıtı birleşik cephe adına Kremlin’e itaat eden Stalinci partinin (Tudeh), Maoist – Kastrist gerillanın (Fedailer) ve dinci gerillanın (Mücahitler) desteği ile bu ihtilali şiddetli bir biçimde sonlandırmıştır. Bu kesimlerin kötü bir şekilde mükafatlandırılmışlardır, çünkü fikirlerinden vazgeçmeyi reddeden mensupları İslam Cumhuriyeti hapislerinde öldürülmüşlerdir. Kontrolleri dışındaki İran’a Irak’ın saldırması için emperyalist güçler Saddam Hüseyin’i teşvik etmişlerdir. Harp, iki ülkeyi 1980’den 1988 senesinde kadar harap etmiştir. Irak, kendini mükafatlandırmak için Kuveyt’i işgal edince, 1991 senesinde tüm batılı emperyalist güçler Irak’ı işgal etmiştir.
1994 senesinde Yemen yeni bir iç savaş yaşamıştır. Afganistan’da emperyalizmin yardımcıları olan ve Körfez hanedanları tarafından finanse edilen Sünni İslamcı fanatikler 2001 senesinde Amerikalı efendilerine saldırınca, Amerikan devleti, Suudi Arabistan ile ilişkilerini kesmeyi hiç düşünmeden Afganistan’a ve daha da saçma olarak Irak’a karşı savaşa girmiştir. Amerika, bu ülkeyi harap etmiş ve dini bölünmeleri Şii milisleri silahlandırarak teşvik etmiştir.
2011 senesinde Tunus, Suriye, Mısır, Yemen ve Bahreyn’de gençler ve emekçiler her biri kendi despotunu devirmeye çalışarak bölgesel bir devrim başlatmışlardır. Fakat Amerika Birleşik Devletleri genelkurmayın Mısır’ın kontrolünü yeniden kazanmasına yardım etmiş, Fransa ise Tunus’da burjuvaziye danışmanlık yapmış ve Kurucu Meclis vasıtasıyla hareketin gerilemesini sağlamıştır. Suriye’de, Türkiye ile Körfez hanedanları tarafından yönlendirilen, silahlandırılan, finanse edilen ve yaralıları tedavi edilen cihatçılar (El-Kaide/El-Nusra Cephesi/Tahrir El-Şam, İslam Devleti/IŞİD, vs.), kasap oğul Esad’a karşı mücadelenin başını çekmişlerdir, ki bu da İran ve ardından SSCB’deki 1991 ila 1992 senelerindeki karşı ihtilalden gelen Rus emperyalizminin müdahalelerine mazeret olmuştur. 2011 senesinde Fransız ve İngiliz emperyalizmleri, Amerika Birleşik Devletleri’nin onayıyla Libya’yı işgal etmişlerdir ve böylece İslam Devleti de dahil olmak üzere Kaddafi’den daha İslamcı akımlara yolu açmışlardır.
2014 senesinde, Suudi Arabistan liderliğindeki bir koalisyon, Şii bir azınlık olan Husilerin isyanı sebebiyle istikrarsız olan Yemen’i işgal etmiştir. Aynı sene, Amerika Birleşik Devletleri’nin şekil verdiği Irak devleti, İslam Devleti karşısında çöküşe uğramıştır. Yeni bir ölümcül emperyalist koalisyon ülkenin ve Suriye’nin kuzeyini 2014 ila 2018 seneleri arasında bombalamıştır ve hem Irak’da, hem de bölgede üslere sahiptir. 2015 ila 2016 senelerinde “reformlar” için yapılan protesto hareketleri, halkın sefaleti ret iradesini ortaya koymuştu. 2018 senesinde ülkenin güneyindeki sert bir şekilde bastırılan isyan, işgalcinin 2003 senesinden beri oturttuğu partilere karşı sloganlar taşımaktaydı.
İsrail devleti Gazze Şeridi’ni boğmakta ve düzenli olarak tahrip etmekteydi, aynı zamanda Kudüs ve Batı Şeria’da yerleşimciliğini sürdürmekteydi. 2017 senesinde Amerikan devleti, Kudüs’ü başkent olarak tanımıştır. 28 ocak tarihinde Trump, Batı Şeria ile Kudüs sömürgelerinin ilhakına müsaade eden, ayrıca Jourdain vadisini vaat eden bir “barış planı” sunmuştur.
Lübnan’da ayaklanma
Lübnan’da, Fransız emperyalizmi 1926 senesinde mezheplere dayalı bir sistem kurmuştur. Müşterek kapitalist işler sıklıkla silahlı milisleri bulunan dini partilerin (Hristiyan, Şii, Sünni…) oluşturduğu bir hükümet tarafından yönetilir. Kitlelerin ekonomik durumu içler acısıdır ve git gide büyüyen işsizlikle, yaygın fakirlikle, banka gişelerinde halkı fakirleştiren kısıtlamalarla ve artan çevre kirliliği ile daha da kötüye gitmektedir.
Bu dini bölünmenin aksine, yüz binlerce gösterici 17 Ekim tarihinde ülkenin önde gelen kentlerinin meydanlarını işgal etmişlerdir. Şili’de metro bileti fiyatının artmasıyla olduğu gibi, WhatsApp uygulaması kullanımına getirilen yeni bir vergi gösterileri tetiklemiştir. Süratle, yolsuzluğun kınanması, maaşların arttırılması ve istihdam yaratılması talepleri, sömürülen sınıfların sıklıkla hapsedildikleri ait oldukları mezheplerden bağımsız olarak dile getirilmiştir. Bunun ardından, barışçıl olmak arzusundaki gösteriler ve mitingler, protestocuların çadırlarına saldıran faşist grupların (Hizbullah, Emel…) adamlarıyla karşı karşıya gelmiştir. Birkaç haftadır, düzeni ordu sağlamaktadır. Fakat hareket kuvvet kaybetmemektedir. 18 ocak tarihinde, Beyrut kentinde parlamentonun önünde yapılan gösteride 400’ü aşkın protestocu yaralanmıştır. Ekim ayının sonunda istifa etmek mecburiyetinde kalan Saad Hariri’nin yerine gelen ancak 21 ocak tarihinde bulunabilmiştir. Akademisyen Diab, parlamentoda ekseriyette bulunan partiler tarafından bankacılık sektörünü kurtarmak ve krizi yatıştırmak için seçilmiştir.
Irak’da isyanlar
Irak’da, 2003 senesinde Amerikan emperyalizmi dini mezheplere dayalı bir sistem kurmuştur ve yeni siyasi partiler seçmenlerden çok dini milislere dayanmaktadırlar. 1 Ekim 2019 tarihinden beri, halkın fakirleşmiş bir kesimi (işsizlik, gıda kıtlığı, elektrik ve içme suyu kesintileri, kamu hizmetlerinin mevcut olmaması…) kitlesel olarak gösteriler yapmaya başlamıştır. Başkentte, cesur bir şekilde Tahrir meydanını işgal etmişlerdir. Gecekondu mahallelerinin gençliği, işçi ve işsizler ile başlayan gösterilerin başını genç fakirler çekmiştir. “Rejimin devrilmesini” ve ya İran’a ya da Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı güncel dinci partilerin uzaklaştırılmalarını talep etmektedirler.
Gerçek mermilerin kullanıldığı kanlı bastırmaya rağmen, göstericiler iktidarın binalarına saldırmış ve Tahrir meydanından bir köprüyle gidilen “yeşil bölgeye” ulaşmaya çalışmışlardır. Bu kapalı bölge, Bağdat kentinde büyük kapitalistlerin, genelkurmayın, bürokratların ve diplomatların 2003 senesinden beri korunduğu bir alandır. Hareket, bilhassa genellikle Şii dini milislerin terör estirdikleri güneydeki diğer kentlere de yayılmıştır (Basra, Necef, Babil, Kerbela, Divaniye…).
4 ayda, 500 militan polis ve dini silahlı gruplar tarafından öldürülmüştür. 25000 kişi yaralanmıştır. Baskıya, kaçırılmalara ve suikastçılıklara rağmen Irak gençliği ve emekçileri, kentsel küçük burjuvazinin mesleki derneklerinin (öğretmenler, mühendisler, hekimler, avukatlar) hegemonyası altında mücadele etmektedirler. Irak komünist partisinin kendisini tabi bıraktığı ve imam Mukteda es-Sadr’ın güçlü Şii hareketi tarafından yönetilen “Yürüyüş” isimli seçim koalisyonu, Mayıs 2018 seçimlerinden başta çıkmış ve hareketi desteklediğini iddia etmiştir. Fakat 24 Ocak tarihinde, mücadeleyi sadece Amerikan askerlerinin ülkeden ayrılmaları talebine indirgedikten sonra es-Sadr, protestoculara verdiği desteği geri çekmiştir. 25 ve 26 ocak tarihlerinde polis ve yardımcı kuvvetleri, ülkedeki birçok kentte göstericilerin işgal ettikleri meydanlara saldırarak 40 kişiyi öldürmüş ve 250 kişiyi yaralamıştır.
İran’da gösteriler
İran’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptırımları ekonomiyi buhrana sokmuştur. Petrol ihracatının düşüşü (günde 2 milyondan 600000 varile) İran kapitalizmine diz çöktürmüştür. İşçi hareketine hiçbir hoşgörü gösterilmez, bu ekonomik grevler şeklinde olsa da. Mesela, Haft-Tappeh şeker rafinerisinde Mart 2018 tarihindeki grevin önde gelen işçileri şu anda geciken maaşların ödenmesini talep ettikleri için hapistedirler. GSMH’nın değişimi, 2019 senesi için %-9,5 değerindedir, enflasyon ise %40’a varmıştır, halbuki ortalama maaş ayda 220 avro yani 1400 lira civarındadır. Şirketler işten çıkarmalara gitmekte, işsizlik oranının ise çalışan nüfusun %20’sine denk geldiği tahmin edilmektedir (bu oran gençlerde daha da yüksektir).
14 kasım tarihinde, yakıt fiyatına %50 oranında zam yapılması kararı, 100 kentte kitlesel popüler gösterilere (işçiler, işsizler…) yol açmıştır, 40 kadar kentte bu gösteriler ayaklanmaya ve kanlı çatışmalara dönüşmüştür. Kolluk kuvvetleri isyanı kanla bastırmışlardır: birkaç gün zarfında 1500 gösterici öldürülmüştür. General Süleymani’nin öldürülmesini izleyen milli birliğe rağmen, ordunun Ukraynalı sivil bir uçağı düşürdüğü ve ekseriyetini İranlı öğrencilerin oluşturduğu 176 kişiyi öldürdüğü haberi üzerine 14 ocak tarihinde gösteriler üniversitelerde tekrar başlamıştır.
İşçi sınıfının İslamcılıkla, siyonizmle ve emperyalizmle mücadelenin başını çekmesi için
Lübnan’da, Irak’da, İran’da, dinci bölünmelerden ve dini diktatörlüklerden kurtulmaya çalışan emekçiler, ekonomik ve demokratik talepler için seferberliklerin başını çekmeli, komiteler şeklinde teşkilatlanmalı ve öz müdafaayı hazırlamalıdırlar. Burjuva devlete ve baskın sınıfların (büyük arazi sahipleri, kapitalistler…) dinci partilerine karşı sınıf bağımsızlığı ve siyasi bir araç, yani ihtilalci bir işçi partisi lazımdır.
Trump’ın ve emperyalist cephenin harp tehditlerine karşı tüm ülkelerin, bilhassa da Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail’in işçi parti ve sendikalarının mesuliyeti, Trump’ın müsaade ettiği Filistin’in sömürgeleştirilmesine karşı, İsrail ve Amerikan ordularının yaptıkları suikastlara karşı, bölgedeki askeri müdahalelere karşı tavır almak, gemilerin, uçakların, uyduların ve askeri İHA’ların geri çekilmeleri ve tüm askeri üslerin kapatılması yönünde tavır almaktır. Böyle bir küresel siyasi kampanya, bölgenin işçi sınıfı, gençliği ve fakir köylüleri için kuvvetli bir yardım teşkil edecektir. Kendi hükümetleri ile yüzleşerek büyük güçlerin emekçileri, kapitalistlerin iktidardan kovulmaları için, Beyrut’tan Tahran’a, Kudüs’ten Bağdat’a, Aden’den Kâbil’e işçi ve köylü hükümetlerinin kurulması için, Sosyalist Orta Doğu Federasyonu için en etkili desteği oluşturacaklardır.
28 Ocak 2020
GMI / Fransa