Tüm Amerikalı işçiler, özellikle oturma izni olmayan yabancı işçiler ve çalışanlar, yabancı düşmanlığının, militarizmin, korumacılığın, plütokratların vergi muafiyetlerinin, kürtaj kısıtlamalarının bedelini ağır ödeyecek. Trump resmen görevine başlamadan önce bile yaptığı son açıklamalar şok etkisi yarattı ve ABD’nin sonuçları öngörülemez olan (Amerikan burjuvazisi için bile) her yönden agresif bir emperyalist politika dönemine girdiğini açıkça gösterdi. Bu durum, askeri harcamaların hızla artması, emperyalist güçler arasındaki gerilimlerin tırmanması, yeni ekonomik kriz riskleri, ilhaklar ve savaşlarla birlikte sert bir hızlanmaya işaret ediyor. Panama Kanalı Üzerindeki Tehdit Trump, ABD’nin, 1977’de Carter’ın bir kararıyla 31 Aralık 1999 itibarıyla Panama’ya devredilen Panama Kanalı’nın kontrolünü yeniden ele alması gerektiğini açıkladı. Ancak bu, Amerikan emperyalizminin, kanalın kontrolünü sağlamak ve Orta Amerika üzerindeki hâkimiyetini pekiştirmek amacıyla 1989’da Panama’ya askeri müdahalede bulunarak General Noriega’yı (eski bir CIA ajanı) devirmesini engellememişti. Trump, kanalı kullanan Amerikan kargo gemileri ve askeri gemilere uygulanan vergilerden şikâyet etti. Oysa gerçekte, Amerikan gemileri diğer gemilerle aynı miktarda ücret ödüyor. Trump ayrıca, Panama’nın kanalın yönetimini bir Çin şirketine devretmesini eleştirdi. “Biz bunu Çin’e vermedik ve onlar bunu kötüye kullandı,” diyerek tepkisini dile getirdi. Bu yeni tehdidin asıl nedeni, Amerikan emperyalizmi ile Çin emperyalizmi arasındaki rekabettit. Panama, 2016’da Tayvan ile diplomatik ilişkilerini kesmiş ve 2017’de Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyarak Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne entegre olmuştu. Böylece Çin, Panama’nın ikinci en büyük ticaret ortağı haline geldi. ABD için Panama Kanalı, Amerikan savaş gemilerinin Atlantik ve Pasifik arasında hızlı bir şekilde transferine olanak sağladığı için her zaman büyük bir stratejik öneme sahip olmuştur. Küresel ticaretin %80’i deniz yoluyla yapılırken, dünya ticaretinin yaklaşık %5’ini oluşturan Panama Kanalı’ndan geçen trafik, iklim değişikliği ve kuraklığın artması nedeniyle azalsa da hâlâ büyük bir öneme sahiptir. Artık günlük 36 gemi yerine yalnızca 24 gemi geçiş yapabiliyor. Bunun nedeni, kanalın kilit sisteminin her gün New York gibi bir şehrin 2,5 katı kadar tatlı su tüketmesi. Kanalın işleyişinin sürdürülebilirliği, suyun yönlendirilmesi, barajların inşası gibi hem çok maliyetli hem de ekolojik ve Panama halkının suya erişimi açısından yıkıcı sonuçlar doğuracak devasa projeleri gerektiriyor. Çin emperyalizmi, bu tür projelere finansman sağlamaya ilgi gösterdiğini açıkça ifade etti. Çin ayrıca Venezuela’da Panama Kanalı’na alternatif veya tamamlayıcı olabilecek başka bir dev kanalın inşasına da dahil olmuş durumda. Bu nedenle Amerikan emperyalizmi, Panama Kanalı üzerindeki kontrolü, gerekirse güç kullanarak yeniden ele geçirme iddiasında bulunuyor. Trump’ın Kanada ve Meksika’ya Yönelik Tehditleri Trump, 25 Kasım’da, fentanil başta olmak üzere uyuşturucular ve yasa dışı yabancıların ülkeye akınını durduruncaya kadar Kanada ve Meksika’dan yapılan tüm ithalatlara %25 vergi koymakla tehdit etmişti. Trump, Kanada’yı ABD ile olan ticaret fazlası nedeniyle eleştiriyor; ancak gerçekte, iki ülkenin kapitalist ekonomileri birbirine son derece bağımlı. Kanada’nın ABD’ye yaptığı ihracatın büyük bir kısmı, ABD’de nihai ürünlerin üretiminde kullanılan ara mallardan oluşuyor. Bu nedenle gümrük tarifelerinin uygulanması yalnızca Kanada ekonomisini değil, aynı zamanda Amerikan ekonomisini de hemen etkileyecektir. İşte bu yüzden Trump’ın iddia ettiği şekilde Kanada’nın tamamen ABD’ye katılması, Amerikan emperyalizmi için çok daha fazla avantaj sağlayabilir. Bunun yanı sıra, Çin emperyalizmiyle olan rekabet de bu olayın arka planında yer alıyor. Çin, 2018’den itibaren Grönland gibi Kanada’nın büyük kuzey bölgelerini de kapsayan küresel bir strateji geliştirerek bu bölgelerdeki maden kaynakları ve Arktik ticaret yollarına odaklandı. > “Çin, büyük bir sorumlu ülke olarak, Arktik’in gelişiminde tarihi fırsatlardan yararlanmak ve bu bölgedeki değişimlerin getirdiği zorluklara çözüm bulmak için tüm ilgili taraflarla iş birliği yapmaya hazırdır.” (Çin Devlet İşleri Konseyi, Çin’in Arktik Politikası, 26 Ocak 2018) En az altı Çinli şirket, Kanada’nın büyük kuzey bölgelerinde 25 maden sahasında faaliyet göstermeye başladı. Bu şirketler, Arktik’te açılan deniz yolları sayesinde madenlerin Çin’e doğrudan ihraç edilmesini sağlayacak büyük altyapı projeleri, özellikle liman inşaatları, planlıyor. Ancak Kanada devleti, bu gerekli altyapının yüksek maliyetli gelişimini ihmal etmiş durumda ve şimdi bu konuda köşeye sıkışmış halde. Arctic 360 düşünce kuruluşu, Kanada hükümetine, Çin’i tamamen devre dışı bırakmanın riskleri konusunda uyarıda bulundu. Kanada Dışişleri Daimi Komitesi’ne sunulan bir raporda şu ifadeler yer aldı: > “Gerekli yatırımlar, Kanada’daki hükümetlerin sağlayabileceği meblağların çok ötesindedir. Kuzey’deki stratejik ve ekonomik fırsatlardan yararlanmak için Kanadalı ve uluslararası sermaye gereklidir.” (Marc Godbout, Radio Canada, 24 Mayıs 2019) Amerikan emperyalizminin Kanada üzerindeki baskısının, Kanada’nın ilhakına yol açması pek olası görünmüyor. Trump’ı yatıştırmak amacıyla sınır kontrollerini artırma ve göçmenlerin geçişini önleme sözü veren, ayrıca Trump tarafından “zehirli” olarak değerlendirilen ticaret bakanını görevden alan Kanada Başbakanı Justin Trudeau, 7 Ocak’ta istifasının ardından şu açıklamayı yaptı: > “Asla, asla Kanada, ABD’nin bir parçası olmayacak.” Ancak Trump, Çin’in Kanada’ya daha fazla nüfuz etmesini engellemek amacıyla ekonomik baskı uygulayarak Kanada’dan azami ekonomik tavizler almak için hazır olduğunu belirtti. 15 Ocak’ta imzalanan kırılgan ve geçici anlaşma, 7 Ekim 2023’ten bu yana Ortadoğu’da Siyonist devletin lehine gerçekleşen köklü değişiklikleri yalnızca resmileştirmektedir. Gerçekten de İsrail, on beş aylık bir süre zarfında Gazze Şeridi’nde 45.000’den fazla Filistinliyi katlederek Hamas’ı ciddi şekilde zayıflatmıştır. Batı Şeria’da baskı, yerleşim faaliyetleri ve katliamları artırmış; Lübnan’da geniş çaplı bombalamalarla Hizbullah’ı büyük ölçüde yok etmiş ve güney bölgesini işgal etmeye devam etmiştir. İsrail ayrıca ABD ordusunun desteğiyle düzenlediği saldırılar ve hava operasyonlarıyla İran’a önemli darbeler indirmiştir. Suriye ordusunun geri kalanını (300’den fazla hava saldırısı) yok etmiş ve Golan Tepeleri’nin ötesindeki Suriye topraklarını işgal etmiştir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin destekleyip silahlandırdığı İslamcı güçlerin yıldırım saldırısıyla Suriye diktatörü Esad’ın ve rejiminin çökmesine neden olmuştur. Gazze’deki silahlı direniş, Siyonist barbarlıkla beslenerek devam etse de Hamas’a destek sağlayan İran-Suriye-Lübnan ekseni artık kopmuştur. Elbette, Gazze Şeridi’nin açıkça sömürgeleştirilmesi ve Gazzelilerin sürülmesi gibi Netenyahu hükümetinin faşist kanadı tarafından savunulan plan, bu ateşkes anlaşmasıyla geçici olarak ertelenmiştir. Ancak Netenyahu, rehinelerin serbest bırakılmasından sonra savaşı yeniden başlatma ihtimalini dışlamamaktadır. Öte yandan Trump yönetimiyle birlikte İsrail hükümeti, Batı Şeria üzerinde tamamen serbest hareket edebilecektir. Zira, burada bir Filistin kukla devleti kurma perspektifi dahi artık tamamen terk edilmiştir. Son olarak, Trump, İran üzerinde “maksimum baskı” uygulama sözü vermiştir. Bu şartlar altında, Siyonist devletin önemli ölçüde güçlendiği bir durumda, ABD’nin desteğiyle İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine karşı bir saldırı başlatması oldukça olasıdır. Bugün, çürümüş emperyalizm sistemine son vermek için işçi enternasyonalini inşa etme ve işçilerin öncüsünü bir araya getirme mücadelesi her zamankinden daha gereklidir. 18 Ocak 2025 (12 Ocak 2025’te Sürekli Devrim Kolektifi’nin uluslararası yürütme komitesine sunulan rapora dayanmaktadır; Gazze’deki ateşkesi dikkate almak için güncellenmiştir.)