Trump ekonomik savaş başlatıp İran’ı tehdit etmektedir

1944 senesinden 2016 senesine dek Amerikan devleti küresel kapitalizmi yönetmeye gayret etmiştir

Amerikan burjuvazisi birinci cihan harbiyle beraber üstünlüğü yakalamıştır.

Kapitalizm tarafından oluşturulan üretici güçler artık kapitalizmin sosyal güçleri çerçevesine sığmamaktaydılar, ki buna ulus devlet çerçevesi de dahildi. Bunun neticesi olarak savaş çıktı. Avrupa için bunun sonucu ne oldu? Durumun önemli ölçüde kötüleşmesi… Amerika artık kapitalist dünyanın esas gücüdür. (Troçki, Avrupa ve Amerika, 15 şubat 1926)

1919 senesindeki Versay Barış Antlaşması ile Pearl Harbour’a yapılan Japon saldırısı (1941) arasında Amerikan burjuvazisinin siyasi temsili etki bölgesini güçlendirse ve yaysa bile dünya düzenini üstlenmekten vazgeçmiştir.

Fakat ikinci dünya savaşının sonundan başlayarak Amerika Birleşik Devletleri çok taraflı ekonomik anlaşmalar imzalanmasını sağlamış (Bretton Woods, GATT…) ve küresel kurumlar kurmuştur (BM, FMI, BIRD-BM, DTÖ…). O zaman rekabetten korkması için pek bir sebep olmayan Amerikan devleti, hudut ötesi ticaret ve yatırıma olan engelleri azaltmaya çalışmaktaydı. Bunu küresel ölçekte müzakere etmişti (GATT-DTÖ). Bu çerçevede tüm kapitalist ülkeler arasında eşitliği müdafaa etmişti (“en çok gözetilen ulus kaydı”).

Amerikan devleti dünyayı kendi menfaatlerini göz ardı etmeden idare etmekteydi. Ancak böylece bazı riskleri de almaktaydı. SSCB’ye karşı saldırı (“soğuk savaş”) ve Çin devrimi (Kore savaşı) ile bu aygıtları bölgesel askeri ittifaklarla tamamladı (1949 senesinde NATO, 1954 senesinde SEATO…). Nükleer ve konvansiyonel silahlar ile istihbaratta ABD’nin ezici üstünlüğü, Avrupa’nın doğusunun SSCB ordusu tarafından fethedilmesini, Küba ile Vietnam’da mağlubiyeti ve Afganistan ile Irak’da aşağılayıcı başarısızlıkları önleyemedi.

1970’li senelerin sonunda dünyanın önemli bir kısmı kapitalizmin hükmünde değildi: SSCB ve Doğu Avrupa, Çin, Vietnam, Laos, Küba. Fakat kolektif ekonomi her yerde iktidarın parazit ve ayrıcalıklı bir kast tarafından gasp edilmiş olması sebebiyle zayıflamıştı. Küresel kapitalizm, bu dejenere olmuş işçi devletleri üzerinde ekonomik, ideolojik ve askeri baskı kuruyordu. Amerikan devleti bilinçli bir şekilde her türlü devrimci riske karşı ve kapitalizmin geri getirilmesi için saldırıda bulunuyor, ayrıca Stalinci bürokrasinin milli açıdan bölünmesinden istifade etmeyi umuyordu (SSCB ile Yugoslavya arasında, SSCB ile Çin arasında kopuş, Çin ile Vietnam arasında gerginlik…).

Amerikan ekonomisi 19300 milyar dolarlık GSYİH ile dünyada en büyük üreticidir (Çin’in önündedir: 11900 milyar dolar). Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisidir ve en büyük tarım ürünleri ihracatçısıdır. Sanayi bakımından Amerikalı gruplar birçok uluslararası oligopolde mevcuttur: rafinaj, otomobil, havacılık, savunma, elektronik, gıda, eczacılık, temizlik ürünleri, spor mamulleri… Finans sektöründe en önemli aktör ABD’dir ve beraberce ham madde ve finansal ürünler borsaları (NYSE, NASDAQ, AMEX…) Londra borsasının çok önünde gelmektedir. Döviz (ve türev ürünleri) piyasasında dolar, avronun çok önünde ilk sıradadır.

Araştırması ve yüksek eğitimi tüm dünyadan araştırmacı ve öğrenci çekmektedir. Bunun neticesi olarak ABD, patent sahipliği açısından dünyada en önde gelen devlettir. Amerikan kültürü bütün dünyayı etkilemektedir. İngilizce, Çince’den az konuşulsa da uluslararası lisan konumundadır, 19. asrın yükselişteki kapitalizminin hegemonya gücünün de dili olması bu durumu kuvvetlendirmektedir.

Eğer dünyaya kabadayılık taslayabilecek bir ülke varsa, bu Amerika’dır. Askeri, diplomatik, bilimsel, kültürel ve ekonomik gücü, eşi görülmemiş bir seviyededir. (The Economist, 9 haziran 2018)

Amerika’nın üstünlüğü git gide daha çok sorgulanmaktadır, ki bu sadece güçlenen Çin emperyalizmi tarafından yapılmamaktadır, aynı zamanda tüm diğer emperyalizmlerin Amerikan emperyalizminin bıraktığı boşlukları doldurma isteği tarafından da yapılmaktadır. Bu güç erozyonu böyle sürerse Amerikan burjuvazisi için çok daha kötü sonuçlar doğurabilir.

Amerikan baskınlığının zayıflaması

SSCB ordusunun Alman emperyalizmine karşı kazandığı zaferler, Çin devrimi ve Asya’ya yayılma riski, Yugoslayva ve Arnavutluk’daki devrimler, 1943 senesinde başlayan Avrupa’daki devrimci yükseliş (İtalya, Yunanistan, Fransa…) sebebiyle gerek demokrat, gerek cumhuriyetçi Amerikan hükumetleri emperyalist rakiplerinin çok üstüne gitmemişlerdir (Büyük Britanya, Fransa, Hollanda…) hatta onları yeniden kurmuşlardır (Japonya, Almanya, İtalya…). Vietnam savaşı yeni kapitalizmlerin yükselişe geçmesini kolaylaştırmıştır (Brezilya, Güney Kore…). Her yükselişteki kapitalizm gibi, onların burjuvazileri başta kendilerini korumacı önlemlerle korumuşlardır.

Egemen emperyalizm militarizmin yükünün büyük kısmını taşımış olsa da, Doğu Avrupa ve Rusya’da kapitalizmin geri gelmesi öncelikle rakip emperyalist güçlere ve özellikle Almanya’ya yaramıştır. Yeni Rus ve Çin burjuvazileri, ülkelerinin boyutuna ve eski planlanmış ekonomilerin kültürel ve endüstriyel mirasına dayanarak eski emperyalist güçlere direnmiş ve kendileri de emperyalist bir güç olmuştur.

1970’li senelerden beri Amerika Birleşik Devletleri ihraç ettiğinden daha fazla zenginlik ithal etmektedir. 2017 senesinde mamul ve hizmet alışverişindeki açık %12 değerini aşan bir şekilde büyümüş ve 566 milyar dolara ulaşmıştır, sadece mamuller dikkate alınırsa bu rakam 796 milyar dolara ulaşmaktadır (fark, hizmet alışverişindeki fazlalıktır). Küresel ekonomideki iyileşme bile Amerikan ekonomisinin rekabetçiliğindeki kaybı arttırmıştır. Çin’in Amerika ile ticaretindeki fazlalık 2017 senesinde %10 artmış ve Beyaz Saray rakamlarına göre 375 milyar doları aşan bir değere ulaşmıştır (Çin otoriteleri bu rakamı sorgulamakta ve 100 milyar daha düşük olduğunu iddia etmektedirler). 2018 yılının ilk üç ayında bu fazlalık 2017 yılının ilk üç ayına göre %20 artmıştır!

Teselli arıyorsa Amerikan burjuvazisi Avrupa tarafında bunu bulamayacaktır çünkü özellikle Almanya ile senelerdir devam eden ve git gide artan bir ticari açık söz konusudur, ki bu Davos’da Trump’a “Avrupa Birliği Amerika Birleşik Devletleri ile adil değildir” dedirtmiştir (28 ocak 2018). Trump, AB’yi, Amerika’nın uyguladığı gümrük vergilerinden daha yüksek gümrük vergisi uygulamakla itham etmiştir. İşin aslında Amerika Birleşik Devletleri Kanada’dan Japonya’ya, Almanya’dan Güney Kore’ye neredeyse tüm dünya ile ticari açık vermektedir.

Korumacılığa git gide daha fazla saplanmak

Yakın bir tarihe dek Amerikan hükumeti yabancı piyasaların kendisine açılması için serbest ticaretin meziyetlerini öne sürmekteydi. Devlet tarafından yerel şirketlerin korunması hiçbir zaman sadece gümrük vergileriyle sınırlı olmamıştır, “vergi dışı engellere” de başvurabilir: idari önlemler ve standartlar, korunmuş kamu sözleşmeleri, sübvansiyonlu yardımlar, şirketlerin vergilendirilmelerinde tenzilatlar, döviz kuru manipülasyonları, patentler ve diğer “fikri mülkiyetler”, yabancı yatırıma getirilen kısıtlamalar…

Pekin’e verilen mesaj açıktır: Alman hükumeti bu hafta içinde iki defa Çinli yatırımcıların Alman şirketlerin kontrolünü almasına mani oldu. KfW isimli Alman kamu bankası 50Hertz şebeke operatörünün %20’sini alarak SGCC Çin devlet şirketinin sermayesine girmesini engelledi. Ve Vestfalya’lı makine üreticisi Leifald Metal Spinning’in Çinli yatırımcılar tarafından satın alınması yasaklandı. (Deutschlandfunk, 27 temmuz 2018)

Vietnam savaşı ve doların zayıflaması sebebiyle Nixon, Amerika Birleşik Devletleri tarafından küresel mesuliyetlerinin terkini Bretton Woods anlaşmalarıyla kurulan uluslararası para sistemini yok ederek başlatmıştır. 1971 senesinde tek taraflı olarak doların altına çevrilebilmesinin son bulduğunu duyurmuştur.

Trump ise bu feragatte çok daha ileri gitmektedir.

Bir ülke [ABD] diğer ülkelerle yaptığı ticarette milyarlarca dolar kaybediyorsa, ticari savaşlar iyidir ve kolay kazanılırlar. Mesela bir ülkeyle 100 milyar açığınız varsa ticareti durdururuz ve çok para kazanırız. Bu kolaydır. (Trump, 2 mart 2018)

Konumunu kaybetmek, işte Amerikan burjuvazisinin her şeye rağmen rakibinden daha az oyla seçilen ve tavırları elitlerin hiç hoşuna gitmese de Trump’ı kabul etmeye iten korku budur.

Baskın bir sınıfın bulunması endüstriyel üretici güçlerin, bilimin, sanatın ve sosyal yaşamın rafine biçimlerinin gelişmesine her geçen gün daha fazla engel olmaktadır. Hiçbir zaman modern burjuvalarımızdan daha kaba insanlar olmamıştır. (Engels, Konut meselesi, 1872)

Kendisinden önce gelen demokrat ya da cumhuriyetçi başkanların doktrinlerinin tersine, ABD başkanı müzakereleri ve çok taraflı anlaşmaları reddetmekte, gümrük vergilerini tek taraflı arttırmakta ve ABD’nin taahhütlerini iptal etmektedir. Hegel’in anlattığı gibi koşullu olgular gerekli olguları gerçekleştirir. Kovboy tarzı ve basit çözümleri ile Trump, Amerikan burjuvazisi için her geçen gün kendisini zayıflatan bir durumdan çıkma ve endüstriyel bir tabanı muhafaza etme ihtiyacını ifade etmektedir. Aynı zamanda, şimdilik ekonomik, uzun vadede askeri savaşa yürümek dışında bir çıkmaza girdiğini de ortaya çıkarmaktadır.

31 mayıs tarihinde, Trump Avrupa’dan ithal edilen çeliğe %25 ve alüminyuma %10 gümrük vergisi uygulanacağını teyit etmiştir, ki bu vergiler öncelikle ABD’nin eski müttefiklerinden Almanya ve İtalya’yı etkileyecektir. Kanada ve Meksika gibi başka müttefikler de buna dahildir, Arjantin, Brezilya ile Avustralya ise üretimlerini azaltmayı kabul ettiklerinden bu vergilere maruz kalmayacaktır. Çin çeliğine ise mart ayından itibaren bu gümrük vergileri uygulanmaya başlanmıştır bile. Çin dünyanın en büyük çelik üreticisidir ve aşırı üretim krizi yaşamaktadır. Kısmen Amerikan pazarından çıkarılan Çin, üretimini başka pazarlarda satmaya çalışacaktır ve bu Avrupa’lı çelik üreticilerini endişeye sokmaktadır. Ancak Amerika’nın hedefinde sadece çelik yoktur.

50 milyarlık [Çin ürünlerine] gümrük vergisi getireceğiz, ardından 100 milyarlığa. Belli bir noktada mühimmatları bitecektir. (Trump, 12 nisan 2018)

Amerika Birleşik Devletleri 15 haziran tarihinde, 6 temmuzdan itibaren 1102 Çin menşeli ürüne vergi uygulanacağını duyurmuştur, Çin de buna 569 Amerikan ürününe vergi uygulayarak cevap vermiştir. Tırmanış süreceğe benzemektedir çünkü Trump artık Çin’den ithal edilen ek 200 milyarlık ürüne %10 vergi getirmek tehdidinde bulunmaktadır, Şi ise Amerikan şantajını kınamakta ve cevap verileceğini taahhüt etmektedir.

Tabii ki küçük veya büyük diğer emperyalizmler ticaret kurallarına ihanet edildiğini savunmakta, Amerikan ürünlerine aynı oranda zam ile misilleme yapılacağını duyurmakta ve Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayette bulunmaya hazırlanmaktadırlar. Yalnız sorun şudur ki artık Amerika DTÖ’yü kötülemekte, onu rakiplerinin dampingine müsaade etmekle itham etmekte ve DTÖ hakimlerinin atanmasını bloke ederek kurumu güçsüz kılmaktadır… Trudeau bunun “Kanada ile ABD arasında uzun zamandır mevcut olan güvenlik işbirliğine hakaret” olduğunu düşünmektedir, Macron Trump’a telefon edip kararının “bir hata ve yasa dışı” olduğunu söylemiş, Şansölye Merkel ise Alman otomobil ihracatının Trump tarafından vergilendirilmesi tehdidi karşısında “herkese zararlı bir tırmanışı” kınamıştır. 3 haziran 2017 tarihli G7 toplantısında hepsi Trump’ı kınamıştır.

Eğer ABD ticari yaptırımda bulunursa, ki buna gümrük vergilerini arttırmak da dahildir, ticari ve ekonomik müzakerelerin tüm meyveleri etkisiz hale gelecektir. (Yeni Çin, 3 haziran 2018)

8 ve 9 haziran tarihli G7 toplantısında Trump, zorlu müzakerelerden sonra elde edilen ortak bildiriyi işin sonunda imzalamayı reddetmiştir. Hatta Kanada ve Alman ticari fazlalıklarına karşı tehditlerini belirli hale getirmiştir. Diğer devletler, ABD ile bilek güreşine girmenin getireceği kâr ve zararın hesabıyla kendi menfaatleri çerçevesinde bölünmüş olarak kalmışlardır. Avrupa burjuvazileri ABD ile ticarette ilk safta yer alan Almanya’nın liderliğinde sadece hafif misillemede bulunma kararı almışlardır. Bu ölçülü cevap ABD’nin saldırganlığını yatıştırmamıştır çünkü Trump derhal güncel %2,5 yerine Avrupa’dan, yani öncelikle Almanya sanayisinden ithal edilen otomobillere %20 vergi uygulama tehdidinde bulunmuştur!

Siyasi iktidar, ekonomik gelişmeye büyük zararlar verebilir ve devasa israflara yol açabilir. (Engels, Conrad Schmidt’e mektup, 27 ekim 1890)

Ticari savaş militarizmden ayrılamaz ve düpedüz savaşın başlangıcıdır.

Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Kore ile tek taraflı müzakerelerde bulunmakta ve İran ile çok taraflı anlaşmadan çekilmektedir

Daha doğrudan askeri olan, Amerika Birleşik Devletleri ile Çin’in askeri rekabeti çerçevesindeki diğer bir cephe Kuzey Kore’dir. Değişken tavırları ile Trump, Pyongyang’daki Stalinci kliğin nükleer projelerini dondurmasını elde etmiştir. Kuzey Kore diktatörü ile Amerikan başkanı arasında bir zirve Singapur’da 12 haziran tarihinde yer almıştır. Bu inisiyatifin maksadı Kuzey Kore’de kapitalizmin tamamen geri getirilmesi ve ülkeyi kendi etki alanında birleştirmektir. Böylece Trump Çin üzerinde baskı kurmayı amaçlamaktadır. Bu arada müzakerelere dahil edilmeyen geleneksel ortaklarını ezmiştir.

Böyle bir anlaşma, Amerika’nın bölgedeki en yakın müttefikleri olan Güney Kore ve Japonya için bir kabus teşkil etmektedir. (The Economist, 9 haziran 2018)

Amerikan emperyalizmi gerilediği Yakın Doğu’da yeniden önemli bir rol üstlenmeye çalışmaktadır. 8 mayıs tarihinde Trump, nükleer programın ekonomik yaptırımların kademeli olarak kaldırılması karşılığında durdurulmasını içeren ve İran ile (aralarında Çin ve Rusya’nın da bulunduğu) başka emperyalist güçlerin 2015 senesinde vardığı anlaşmadan çekildiğini duyurmuştur.

Bunun neticesi olarak Trump Türkiye’yi kendi safına çekmeye çalışmış ve her zamankinden fazla bir şekilde İsrail ve Suudi Arabistan’a güvenmiştir. 6 aralık 2017 tarihinde ABD büyükelçiliğinin Kudüs kentine taşınacağını duyurmuştur ve böylece siyonist yerleşimciliğin devamına tam destek vermiş olmuştur. 30 mart tarihinden beri Netanyahu, Gazze şeridi hududunda yüzlerce Filistinliyi sakatlatmış veya katlettirmiştir. 9 mayısı 10 mayısa bağlayan gecede 28 İsrail savaş uçağı Suriye’de İran ordusunun konumlarına saldırmıştır. İslamcı Türk rejimi büyük ölçekte baskı yapabilmektedir. Türk ordusu Suriye ve Irak’da Kürtlere karşı müdahalede bulunmak için Amerika’nın iznini almıştır. Eli kanlı tiran Esad ise Suriye’deki son muhaliflerini ezme müsaadesini almıştır.

Amerikan diplomasisinin şefi Pompeo, İran’ı “tarihin en güçlü yaptırımlarıyla” tehdit etmiştir ve eklemiştir: “Iran bundan böyle hiçbir zaman Orta Doğu’da baskın olamayacaktır”, “İranlı ajanların ve onların Hizbullah mensubu yardımcılarının tüm dünyada onları ezmek için izini süreceğiz”. Bu tehditler, yok olmadan boyun eğemeyecek olan dinci İran rejimini hataya itmek için hesaplanmıştır ve amaç askeri bir müdahaleyi haklı çıkarmaktır. Rejimin en muhafazakar kanadı milli ve emperyalizm karşıtı hislere güvenmektedir. Devlet, işçi sınıfı ve gençlik tarafından kazanılan son küçük hürriyet alanlarını da yok etmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri, İran’ı tehdit etmekle yetinmeyip İran ile anlaşmayı imzalamış olan diğer ülkeleri yani Rusya, Çin, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya’yı şirketlerinin İran ile finansal ve ticari ilişkilerini devam ettirmeleri halinde ciddi yasal işlemlere ve finansal yaptırımlara maruz kalacakları konusunda ikaz etmiştir.

Suudi Arabistan ve İsrail’in arkasında Amerika Birleşik Devletleri durmaktadır; ancak bölgesel bir güç olan ve suçu ABD’ye gölge etmek olan İran’ın arkasında Rusya ve Çin’in desteği bir savaş durumunda ABD’nin askeri üstünlüğü sebebiyle çok daha muğlaktır. Amerikan emperyalizminin İran üzerindeki baskısı, İranlı emekçi ve gençlerin mücadelesini kolaylaştırmaktan çok uzaktır, aksine ek bir darbe oluşturmaktadır, İran’a karşı askeri desteğine teşekkür olarak İsrail’in yerleşimciliğine verilen desteğin Filistinlilere ek bir darbe olduğu gibi.

Bilinçli emekçiler için İran’a karşı tüm ekonomik yaptırımlara ve askeri müdahalelere karşı çıkma sloganı gerici İslamcı diktatörlüğü devirmek maksadıyla işçi sınıfı ve gençliğin mücadelelerine destekle el ele gider, İsrail devletine karşı Filistinlilerin mücadelelerine verilen destekle el ele gittiği gibi.

Emperyalist hükumetlerin içinden çıkılmaz çelişkileri

Onu frenleyecek olmasını umduğu Trump ile yakınlığı ve arkadaşlığını sahneledikten sonra Macron, bunun etkisizliğini görmekten başka bir şey yapamadı. Merkel’in yanında karşı çıkmak için mücadeleci bir ağız buldu: “Zayıf olmayalım, buna katlanmayalım! Başkasının kuralını ya da zorbalığını kabul mü edeceğiz? Ticari seçimlerimiz hakkında kim karar verecektir?” (10 mayıs 2018)

Fakat bu söylemlerden sonra acı gerçek değişmez, Avrupa burjuvazileri şirketlerini Amerikan yaptırımlarından korumak için hiçbir şeye – ya da neredeyse hiçbir şeye – sahip değildirler. Gerçekten de çok uluslu Avrupalı şirketler Amerika ile ticaret yaptıkları için (ki bu İran’dan çok daha büyük bir pazardır), yaptırımlardan kurtulma şansları yoktur.

Avrupa komisyonu, naftalinli dolaptan “blokaj kanunu” denilen 1996 tüzüğünü Avrupa’da Amerikalı yasal işlemlere mani olmak için çıkarmış olsa da bu şemsiye son derece önemsizdir. Böylece Total’den sonra Engie’de İran’a yatırım yapmaktan çekilmiştir. Almanya Siemens ve Daimler ile bundan daha çok etkilenecektir, ancak İtalya ve Fransa’da petrol ve gaz nedeniyle etkileneceklerdir ve buna hem Almanya hem de Fransa’yı etkileyen Airbus satışlarının iptalini de eklemek gerekir. Avrupa emperyalizmi tarafından kaybedilen konumlar muhtemelen Rus ve Çin emperyalizmleri tarafından doldurulacaktır çünkü Rusya zaten Amerikan yaptırımlarına maruzdur, Çin ise Amerika’nın emirlerine uyma niyetlisi görünmemektedir.

İşin aslında Avrupa emperyalizminden bahsetmek pek de doğru değildir. Avrupa Birliği, hudutları arasında sıkışmış burjuva devletler arası titrek bir uzlaşmadır. AB, Büyük Britanya’nın çıkışı ile zayıflamıştır, ayrıca Orta Avrupa ve Baltık ülkelerinin (Visegrad grubu) muhalefetiyle de zayıflamaktadır. Anlaşmazlık 2015 ila 2016 senelerinde Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan’ın mültecileri kabul etmeyi reddetmeleriyle ortaya çıkmıştır. Merkel tarafından yönetilen CDU-SPD koalisyonunun hudutları kapatmasından sonra bu anlaşmazlık azalmamıştır. Gerçekten de “popülist” hükumetler Rus ve… Alman emperyalizmine karşı Amerikan emperyalizmi ile ittifakı seçmektedirler. Bu sebeple, kendi içlerinde Yahudi aleyhtarlığını yaymalarına rağmen İsrail ile yakın bir ittifak içindedirler.

22 temmuz tarihinda Avrupa Birliği Çin’in zararına Amerikan devleti ile bir uzlaşmaya hazır gibi görünmekteydi.

Amerika Birleşik Devletleri başkanı Trump ile Avrupa Komisyonu başkanı Jean-Claude Juncker, karşılıklı gümrük vergileriyle neticelenen Vaşington ve Brüksel arasındaki ticaret savaşını yatıştırmak için bir uzlaşmaya varıldığını açıkladılar. Avrupalı bir kaynağa göre yeni bir gümrük vergisi ABD’nin ithal ettiği otomobillere uygulanacak. Trump, AB’nin derhal soya alımlarını arttıracak olduğunu açıklamış ve Avrupa’dan ithal edilen çelik ile alüminyuma uygulanan gümrük vergilerini tekrar değerlendirme taahhüdünde bulunmuştur… Trump ayrıca ABD ve AB’nin ortaklaşa bir şekilde DTÖ’de reform yapmak üzerinde düşündüklerini açıklamıştır. Bu, özellikle fikri mülkiyet haklarına saygı göstermemekle itham edilen Çin’i hedef almakta ve bu ülkeyi teknoloji transferi yapmaya zorlamayı amaçlamaktadır. (El País, 25 temmuz 2018)

Trump’a göre uluslararası ticaret “sıfır toplamlı bir oyundur”: ona göre bir ülkenin kazandığı mutlaka başka bir ülkenin kaybettiğine eşittir.

Bu arkaik vizyon merkantilizmden başka bir şey değildir. Bu doktrin 18. asrın sonundan beri aşılmıştır. Adam Smith ile David Ricardo, uluslararası ticaretin üretici güçlerin gelişmesini kamçıladığını ispatlamışlardır: toplam küresel zenginlik uzmanlaşmayla beraber her ülkenin otarşi durumunda olmasına kıyasla daha yüksektir. Tabii ki endüstriyel Britanya burjuvazisine bağlı olan “klasik ekonomistler”, kapitalizmin sömürgecilikten türediğini unuturlar ve uluslararası iş bölümünden kazanılan kazancın nasıl dağıtılacağı mevzusunu cevapsız bırakırlar.

Serbest piyasacıların bir ülkenin başka bir ülkenin zararına nasıl zenginleşebildiğini anlayamamaları bizi şaşırtmamalıdır, çünkü bu zatlar bir ülkenin içinde bir sınıfın başka bir sınıfın zararına nasıl zenginleşebildiğini de anlamak istememektedirler. (Marks, Serbest piyasa hakkında konuşma, 9 ocak 1848)

Üretici güçlerin uluslararasılaşması geri dönüşü olmayan bir olgudur ve en güçlü ve büyük milli ekonomi bile buna kayıtsız kalamaz.

Başlarında otomobil üreticileri olmak üzere metal sektörü şirketleri, ham maddelerinin fiyatlarını devasa şekilde arttıran çelik üzerindeki vergilerden şikayetçilerdir… Amerikan teknolojisinde Çin yatırımlarının muhtemel kısıtlanması duyuruları bu hafta NASDAQ borsasını düşürmüştür. (Le Monde, 29 haziran 2018)

Böylece bir kaç hafta içinde dünya kendisini sert bir şekilde genel bir ticaret savaşının ortasında bulmuştur.

Ticaret Politikası İnceleme Kurulunun bir toplantısında üyelere 25 temmuz tarihinde sunulan genel müdürün ticaretle alakalı yeni olgular konusundaki sene ortası raporuna göre DTÖ mensupları ekim 2017 ortasından mayıs 2018 ortasına dek, geçen periyoda göre (ekim 2016 ortasından ekim 2017 ortasına) daha fazla ticareti kısıtlayıcı önlemler almışlardır. (DTÖ, 25 temmuz 2018)

1930’lu yılların korumacılığının geri dönüşü ile yeni askeri tehditler, kapitalist üretim şeklinin ve en güçlü emperyalizmin yani ABD’nin üretim şekinin çürümesinin tezahürüdür.

Ekonomik vatanseverlik” daima emekçilerin zararına oluşur

Herhangi bir milli burjuvazi kapitalizmin tabiatında var olan rekabet oyununda kaybettiğinde, yabancıların vefasızlığından ve yerli emekçilerin müdafaasından dem vurur. Bu, Amerika’da olduğu kadar İtalya’da, Büyük Britanya’da veya Fransa’da da geçerlidir.

Sanayimiz senelerdir, hatta on yıllardır, vefasız ticari saldırılara hedef olmuştur. Ve bu bizde fabrikaların, yüksek fırınların kapatılmasına, camialarımızı kırıp geçiren bir şekilde milyonlarca çalışanın işten çıkarılmasına yol açmıştır. İşte bu, artık duracaktır! (Trump, 1 mart 2018)

Trump başkanlığı, cumhuriyetçi partinin geleneksel seçmenine beyaz işçi sınıfının daha çok diğer burjuva partiye yani demokrat partiye oy veren bir katmanını ekleyerek kazanmıştır. Gelecek seçimler (kasım 2018’deki “ara seçimler” ile kasım 2020’deki başkanlık seçimleri) için oylarını yeniden istediği “rust belt” (pas kemeri) yani uluslararası rekabetten ve endüstriyel grupların kararlarından (yani fabrikaların Meksika’ya ve daha az sendikalaşmış olan Amerika’nın güneyine taşınması) felakete uğramış bölgeye tekrar hitap etmeye başlamıştır. En önemli Amerikalı sendikal konfederasyonu olan AFL-CIO’nun bürokrasisi bu aldatmacaya yardım etmektedir.

Başkan Trump, sadece problemden bahsetmekle yetinmek yerine ilk defa bu sorunu çözmek için bir şey yapmaya başlamıştır. Bu ilk bir adımdır ve bunu olumlu bulmaktayız. (Richard Trumka, AFL-CIO başkanı, 6 mart 2018)

Rakip konfederasyonun yani CtW’nun (kamyoncuların IBT sendikasına dayanan) bürokrasisi aynı derecede sosyal-şovendir.

Bu gümrük vergilerini savunmak ve uygulanmalarının Amerikan emekçileriyle milli refahımızı nasıl koruyacaklarını açıklamak için Beyaz Saray ile diğer Kuzey Amerikalı sendikalarla çalışmaya hazırız. (James P. Hoffa, IBT başkanı, 8 mart 2018)

Bu bir aldatmacadır. Amerika Birleşik Devletlerinde fabrikaları geri getireceği umulan korumacılık aslında oluşturduğu istihdamdan daha fazla tahribata sebep olmaktadır. Mesela, Trump’ın çok övündüğü Ford grubunun Meksika’da bir modeli üretmekten vazgeçmesi, sonuç itibariyle Ford’un aynı modeli ithal edilen ve dolayısıyla gümrük vergisine tabi olan çelik fiyatlarının artmasından kaçarak Çin’de üretmesinin önüne geçememiştir! Önde gelen üç Amerikalı otomobil imalatçısı milli pazarda sattıkları otomobillerin %15’ini başka ülkelerde, esasen Kanada ve Meksika’da üretmektedirler.

Yabancı imalatçılara gelince, otomobillerini ABD’ye ihraç etmekle yetinmemektedirler. Devletin korumacılığının ve müşterilerin şovenizminin üstesinden gelmek için Toyota, Honda, Hyundai, Nissan ve Volkswagen grupları kâh iç pazar için, kâh ihracat için bu ülkede değişik şubeler kurmuşlardır: toplamda 17 fabrika ve 65000 işçi. Buna ek olarak Fiat 2010 senesinde üç tarihi gruptan biri olan Chrysler’ın kontrolünü almıştır.

İşin sonunda, Trade Partnership Worldwide kabinesine göre çelik ve alüminyum üzerindeki gümrük vergileri 92000 kişilik istihdam oluşturabilirse, aynı zamanda 250000 kişinin işten çıkarılmasına yol açabilecektir. Emekçilerin bu ticaret savaşından kazanabilecekleri bir şey yoktur. Ne Amerika’da, ne başka bir yerde. Durumlarında herhangi bir şekilde iyileşme olmadığından Trump onlara hayali bir milliyetçilik satmaktadır. Popülizm, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık ABD, Büyük Britanya, İtalya, Avusturya, Macaristan, Polonya ve diğer ülkelerde hükumetler tarafından benimsenmektedir.

Bu göçmenlerin ne kadar kötü olduklarına inanamazsınız. Bunlar insan değildir, hayvandır. (Trump, 16 mayıs 2018)

Bu, emperyalist seviyedeki kapitalist üretim şeklinin tarihi çürümesinin bir işaretidir.

Düşüşteki kapitalizmin dünyası aşırı kalabalıktır. Ek yüz mültecinin kabulü Amerika Birleşik Devletleri gibi küresel bir güç için büyük bir mesele haline gelmektedir. (Troçki, 4. Enternasyonal manifestosu, mayıs 1940)

Bu aynı zamanda proletaryanın devrimci mücadelelerinin eski ve yeni “reformcu” yönetimleri tarafından ihanete uğramasının bir neticesidir. Küresel proletaryanın yönetim krizi derinleşmektedir. Devrimci bir kitle enternasyonali olan Komünist Enternasyonal, 1930’lu yıllarda SSCB’deki Stalinci bürokrasinin kontrolüne geçerek karşı devrimin bir aygıtı haline gelmiştir. 1938 senesinde onun yerine geçmek için kurulan 4. Enternasyonal, 1950’li yıllarda Stalinciliğin ve burjuva milliyetçiliğin etkisiyle parçalanmıştır. Fransa’da “Troçkizmden” gelen ve ulusun müdafaası konusunda Stalinciliğin (PCF, PRCF…) ve sosyal demokrasinin kalıntılarıyla (PS, Générations, la France insoumise…) hep daha ileri giden teşkilatlar vardır (POID, POI).

[Emperyalist bir ülkede] “milli kurtuluşu” savunmak, emekçilerin dikkatini esas problemlerden almak, kapitalizme karşı mücadeleyi zayıflatmak ve emekçileri sefaletlerinin esas sorumlusu ile esas düşmanlarını hudutların dışında aramaya zorlamak için özellikle yapılmış bir siyaset gibidir. (Troçki, Yegane yol, 14 eylül 1932)

Küçük burjuva veya burjuva sosyalizm (labour tarzı işçi hareketinden Stalinciliğe kadar), genel olarak devletçiliği ve özellikle korumacılığı ilerici olarak gösterir, halbuki bunlar zirveye faşizm tarafından taşınır. Bunun aksine işçi hareketinin enternasyonalist kanadı Komünist Birliğin 1847 senesinde kuruluşundan 4. Enternasyonalin 1951 ila 1953 senelerinde yok oluşuna dek daima korumacılığa karşı çıkmıştır.

Ticaret hürriyetinin tenkitini yaparak korumacı sistemi müdafaa etmek istediğimizi sanmayın. Anayasal sistemin düşmanı olduğumuzu söylüyoruz ama bu Eski Rejim taraftarı olduğumuz anlamına gelmez. (Marks, Serbest ticaret hakkında konuşma, 9 ocak 1848)

Seçmenlerde, burada ya da şurada bazı korumacı eğilimlerin ortaya çıkması kaçınılmazdı, ama bunun dikkate alınması gerekli miydi? (Engels ve Marks, SDAP yönetimine mektup, eylül 1879)

Sosyal demokrasi militarizmle, sömürgecilikle, korumacılıkla mücadele eder, tıpkı sınıf devletinin mevcut temel aygıtıyla, idaresiyle, yasamasıyla, eğitim sistemiyle mücadele ettiği gibi. (Luxemburg, Ulus devlet ve proletarya, 1908)

Böylece, günümüzün işçi hareketinde LFI’nin şefi Mélenchon gibi kapitalizmin devrilmesi çağrısı yapmak yerine “küreselleşmenin” tahribatlarını kınayanlar ve “dayanışmalı korumacılığı” savunanlar, veya Büyük Britanya’da CPB, SPEW, ve SWP gibi Brexit taraftarları işin aslında burjuvazilerinin en gerici fraksiyonlarına destek çıkmaktadırlar.

Sınıf bağımsızlığı için, proletaryanın diktatörlüğü için

Sorun yaratan sadece Trump değildir. Tüm burjuva hükumetler emekçilerin hayatlarını iyileştiren harcamaları kısmakta ve devletin baskı aygıtına (gizli servisler, ordular, polis, hapishaneler…) git gide daha çok harcama yapmaktadırlar.

1999 ile 2013 arası 13 senelik aralıksız artıştan sonra ve 2012 senesinden 2016 yılına dek pek değişmeyen harcamaların ardından, küresel askeri harcamalar 2017 senesinde tekrar artışa geçmiştir. 2017 yılında askeri harcamalar küresel gayri safi hasılanın %2,2’sine yani kişi başına 230 dolara denk gelmektedir… Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki en yüksek askeri harcamalarda bulunmaya devam etmektedir. 2017 senesinde orduları için kendisini izleyen 7 ülkenin toplamından daha fazla harcama yaptı… Çin ise 2017 senesinde harcamaların en yüksek mutlak artışında bulundu: 12 milyar dolar. (Barış üzerine araştırma için uluslararası kurum, 2 mayıs 2018)

İşçi sınıfı, insanlığı burjuvazinin muhafazasının oluşturduğu ekonomik, sosyal, ekolojik ve politik felaketten kurtarabilir.

Güncel teknik seviye ve emekçilerin eğitim seviyesi ile tüm insanlığın maddi ve manevi açıdan gelişmesi için uygun koşulları oluşturmak mümkündür. Gereken sadece ekonomik hayatı her ülkede ve tüm dünyada bilimsel ve mantıklı bir şekilde adilce, genel bir plana uygun olarak düzenlemektir. Ancak esas üretici güçler bazı gruplara yani izole kapitalist kliklere ait oldukları sürece, milli devlet bu kliklerin elinde müsamahakar bir aygıt olarak kaldığı sürece, piyasalara, ham madde kaynaklarına erişim için ve dünyada baskınlık kurmak için mücadele git gide daha yıkıcı olacaktır. Devletin iktidarı ve ekonomik egemenlik bu açgözlü emperyalist kliklerin elinden sadece devrimci işçi sınıfı tarafından sökülüp alınabilir. (Troçki, 4. Enternasyonalin manifestosu, mayıs 1940)

Her şey komünizm bayrağını tekrar kaldırıp taşıyabilecek yeni bir işçi enternasyonalinin inşasına bağlıdır.

27 temmuz 2018
Sürekli Devrim Kolektifi / Almanya, Avusturya, Kanada, Fransa

Patronsuz Dünya /Türkiye