Kocaeli’nin kalbinde E-5 Karayolu trafiğe kapandı. Tüpraş işçileri yalnızca bir yolu değil, yıllardır üzerlerine örülen sessizlik duvarını da yıktı. Ellerinde pankartlar, dillerinde sloganlar, gözlerinde birikmiş öfke vardı: “İnsanca bir yaşam istiyoruz!”
Türkiye’nin en büyük sanayi tekellerinden biri olan Tüpraş’ta, patronlara kâr, işçilere sefalet dayatılıyor. “Şimşek Programı” adıyla yürütülen IMF talimatlı kemer sıkma politikaları, şimdi rafineri bacalarının gölgesine çöktü. Patronların düşük enflasyon yalanıyla sunduğu zam teklifi, işçiler için açlık ve yoksulluk anlamına geliyor. Tüpraş yönetimi, devasa kârlarına rağmen “kriz var” masalı anlatıyor. Ama işçi sınıfı bu oyunu çoktan çözdü.
Bir Tüpraş işçisinin dediği gibi: “Gazın içinde canımızı tehlikeye atıyoruz ama bize reva görülen ücretle ay sonunu getiremiyoruz.” Bu ses, sadece rafineriden değil, markette file dolduramayan, ev kirasını ödeyemeyen milyonların boğazına düğümlenen çığlıktır.
Bu direniş, sadece bir sözleşme kavgası değildir. Bu, sermaye düzeninin karşımıza koyduğu “ya açlık ya itaat” dayatmasına karşı açılan cephedir. Tüpraş işçisi yalnız değildir çünkü milyonlar aynı sefaletin içindedir. Bu nedenle bu mücadele, tüm işçilere cesaret ve moral taşır. Direniş yayılmalıdır, dayanışma örülmelidir!
Unutulmasın: Tüpraş işçisi üretimi durdurursa, bu ülkenin tekeri dönmez!
Unutulmasın: Patronlar her şeyi biz üretmeden kazanamaz!
Unutulmasın: İşçiler birleşirse, kölelik zincirleri paramparça olur!
Şimdi susma zamanı değil. Şimdi Tüpraş işçisinin yanına, omuz omuza durma zamanıdır.
Onların talebi hepimizin talebidir:
Onurlu bir yaşam! Gerçek bir ücret! İşçi iktidarı!