OHAL ile Erdoğan diktatörlüğü insan hakları ihlallerinde sınır tanımıyor. Cezaevlerine getirdiği yeni uygulamalar ve yönetmelikler 12 Eylül askeri darbesini aratmayan cinsten: “Çıplak arama, görüşleri kamera ile kayda alma, sürgün, havalandırma ve giriş sürelerinin kısıtlanması, falaka cezası”sıradan uygulamalara dönüşmüş durumda.

Cezaevlerinde türkü söyleme, sessiz kalma, selam vermeme gibi gerekçeler disiplin cezası almaya neden olabilmektedir. Adalet Bakanlığı, hükümlü ve tutukluların sayısında beklenmeyen artış nedeniyle 5 yıl içerisinde 174 yeni cezaevi yapılacağının müjdesini verdi. Erdoğan diktatörlüğü çözümü daha fazla insanı içeriye atmakta görüyor. Erdoğan diktatörlüğü baskı, savaş, işsizlik ve azgın sömürüdışında bir gelecek vaadetmiyor. Kendisine karşı gelişebilecek toplumsal isyanları bastırmak için sürekli önlemler almakta ve baskı mekanizmalarını kurumsallaştırmaktadır. Bu yüzden“OHAL”i uzatmakta, bir yandan da polise sınırsız yetki tanımaktadır. Kendi tabanında örgütlediği kesimleri olası bir toplumsal ayaklanmada emekçilere karşı alana sürmenin hazırlığını da yapmaktadır. Cezaevleri sayısını artırarak, ülkeyi açık bir cezaevine çevirmektedir. Bu cezaevlerini yıkıp özgürleştirmenin yolu örgütlü militan mücadelelerden geçer.

Her geçen gün cezaevinin duvarlarının bu derece hızlı örülmesinin nedeni, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen tüm kesimleri kapsayacak devrimci bir partiden ve birleşik bir işçi cephesinden yoksun oluşumuzdur. Biz proleter devrimcilerin bugünkü dönemsel görevi, işçi sınıfının ve ezilenlerin genel sorunları üzerinden, Erdoğan diktatörlüğünün teşhirini yapmak, ajitasyon, propaganda ve örgütlenme faaliyetlerine tüm enerjimizle yüklenmek, işyerleri, iş kolları, üniversite ve liselerde, komitelerde örgütlenerek, sınıfın tamamını kapsayan talepleri güncel tutmaktır.

Bu yazı Patronsuz Dünya’nın 5. sayısında yayımlanmıştır.

Selim Galip