15 Temmuz başarısız askeri darbe girişiminden sonra, FETÖ operasyonları adı altında Erdoğan rejimine muhalif tüm kişilere karşı açık bir cadı avı başlatıldı. 12 Eylül askeri darbesinden sonra darbeleri pekiştirmek için çıkartılan KHK’lar (Kanun Hükmünde Kararnameler) yeniden devreye girdi. Önce üç ay süresince uygulamaya sokulan OHAL şimdi 12 aya çıktı. OHAL ile fiili başkanlığını ilan eden Erdoğan, hız kesmeden tüm sol, sosyalist kesimlere saldırı başlattı. 29 Eylül günü 668 sayılı KHK’ya dayandırılarak aralarında İMC TV, Hayatın Sesi ve Özgür Radyo’nun bulunduğu 12 televizyon ve 11 radyo kanalının yayın lisansı iptal edildi. Darbe dönemlerinde rutin bir uygulama olan, canlı yayında TV’ye baskın yapıp, el koyma uygulaması gerçekleştirildi. 15 Temmuz gecesi TRT ve CNN’de baskın yapılan yayın organlarının politikasını birlik ve beraberlik düşmanlığı olarak tanımlayan Erdoğan diktatörlüğü “Milli Mutabakata” uymayan her sese karşı açık bir darbe gerçekleştirmektedir. Bu durum OHAL yasalarının kendi iç hukukuna dahi aykırı olan bir uygulamadır. Hızla büyüyen siyasi ve ekonomik kriz Erdoğan diktatörlüğünü korkutmaktadır. İşçi sınıfı örgütlü olarak toplumsal muhalefet sahnesine çıkamadığı için bu krizin faturasını ödemeye zorlanacaktır. AKP diktatörlüğü böyle bir kriz gündeme geldiğinde muhalif tüm sesleri susturmayı görev edinerek , emekçi kitleleri aldatmaya çalışacak ve sömürü düzeninin devamını sağlayacaktır.
Biz devrimci Marksistlerin görevi, derinleşen siyasal ve ekonomik kriz ortamında işçi sınıfı içinde ajitasyon, propaganda ve örgütlenme faaliyetine hız kesmeden devam etmektir. Bunların araçlarından olan gazete, TV, radyo gibi medyaya kapatmalar uygulamaya sokulsa da bunları yaşatmanın alternatif yolları kanalları yaratılmalıdır.
Bu yazı Patronsuz Dünya’nın 5. sayısında yayımlanmıştır.
Garbis Reçber