Mülteci Düşmanlığının Dayanılmaz Hafifliği
ALİ KEMAL TAŞÇI
Türkiye’de her geçen gün mülteci düşamanlığı artmaktadır. Mülteci düşmanlığına dayalı ırkçılık her platformda, gündelik hayatın her alanında çığ gibi büyümektedir. Mültecilerin en temel insani davranışlarını göstermesi onları hedef haline getirmekte ve sistematik olarak yalan bilgilerle mülteci düşmanlığı körüklenmektedir.
31 Mart yerel seçimlerine girilirken, bu süreçte sağın alternatifinin sağ olduğunu Patronsuz Dünya sayfalarında sıkça dile getirdik. 31 Mart seçimlerinde AKP-MHP ittifakı Kürt düşmanlığı üzerinden “Beka” vurgusunu merkezine alırken; CHP-İYİP ittifakı mülteci düşmanlığı üzerinden popülist sağ şöylemlerle seçim çalışmasını yürüttü. Kürt düşmanlığı AKP-MHP blokunda oy kaybına neden oldu. Bunun yerine yeni bir ırkçı argüman olarak Pontus Rum düşmanlığı kullanıma sokuldu.
CHP-İYİP bloku kazandığı belediyelerde mültecilere karşı ırkçı uygulamalara başladı. Önce CHP’li Bolu Belediyesi mültecilerin sosyal yardımlarını kısan bir uygulamayı hayata soktu. Ardından Bursa-Mudanya Belediyesi mültecilere plajlara ve denize girme yasağı koydu.
Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz olayla ilgili şu Tweet’i attı:
“Hiç kimsenin başkalarını rahatsız etme, özgürlüklerini engelleme hakkı yoktur. Bizim çoçuklarımız şehit olurken, analarımız ağlarken, ekonomimiz kötüye giderken onların zevki sefa içinde yaşamalarını ve bizim insanımızı rahatsız etmelerine tahammül edemeyiz.”
Sistematik ve bilinçli olarak sunulan bu argümanlar geri dönüşü olmayan bir ırkçılığın dinamitlerini döşemektedir. Özgürlükleri kısıtlanan birileri varsa, bundan en şidetli şekilde etkilenenler mültecilerdir.
Türkyılmaz’ın attığı bu tweet toplumda oluşan mülteci düşmanlığının temel argümanlarını oluşturmaktadır.
Herşeyden önce yaşam hakkı, dolaşım hakkı, çalışma hakkı, örgütlenme hakkı, eğitim, sağlık ve buna benzer en temel insani hakları ellerinden alınmıştır edilmiştir. En kötü ve en ağır koşullarda çalıştırılan, gündelik hayatın her alanında ırkçılığa, şiddete, tacize uğrayanlar mültecilerdir.
Suriye’li mültecilerin burada olmasının en önemli nedenlerinden biri TC’nin Suriye’deki emperyalist iştahıdır. Yıllarca Şam’da cuma namazı kılma hedefleri doğrultusunda, Suriye iç savaşının provakatörlüğünü yapan, cihatçı çeteleri besleyen, onlara finansal ve lojistik destekte bulunan bizzat TC devletinin kendisidir. Suriye’deki Kürt bölgelerini işgal eden, hâlâ Suriye’de işgalci güç olarak varlığını koruyan bizzat TC’nin kendisidir. TC’nin ve emperyalist ülkelerin Suriye’ye müdahaleleri yüzünden milyonlarca Suriye’li emekçi, genç, çoçuk, kadın, yaşadıkları ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Milyonlarca insan kaçakçıların, mafyaların eline bırakıldı. Bunun sonucu olarak Akdeniz mülteci mezarlığına döndü. Akdeniz’in mülteci mezarlığına dönmesinde TC’nin hatrı sayılır günahları vardır.
AB ile yapılan kirli anlaşmaya göre, TC mültecilerin Avrupa hudutlarına girmesini engellemek karşılığında yüksek düzeyde paralar almıştır. AB ile ilişkileri bozulunca mültecileri siyasi koz olarak kullanmaktadır. TC devleti AB emperyalizminin mülteciler karşısında kullandığı kiralık mafyaya dönüşmüştür. Türkiye üzerinden Avrupa hudutlarına girmeye çalışan mülteciler TC tarafından denizlerde boğultturulmuş, insanlık dışı koşullara sahip kamplarda esir edilmiştir.
Bu güne kadar kendi devletinin Suriye politikasına bir itirazı olmayan, tam tersine Afrin başta olmak üzere TC’nin Suriye’ye yaptığı operasyonlara açık çek veren CHP bugün bu desteğin sonucu olan mülteci gerçeğine karşı ırkçı uygulamalarla çözüm aramaktadır. Akdeniz’in mülteci mezarlığına dönüşmesine ses çıkarmayan CHP çözümü mültecilere sahil yasağında bulmaktadır. CHP-İYİP blokunun mülteci çözümünü şöyle açıklayabiliriz: “Denizlerde ölmek serbest sahillerde yüzmek, eğlenmek yasak.”
Erdoğan’a alternatif olarak sunulan CHP-İYİP blokunun Erdoğan’dan ırkçılık, milliyetçilik, piyasacılık konusunda hiçbir farkı yoktur. Erdoğan rejimi Kürt düşmanlığı üzerinden kendisini var etmeye çalışmakta, CHP-İYİP bloku ise mülteci düşmanlığı üzerinden kendisini var etmeye çalışmaktadır.
Türkiye emekçi halkları mülteci düşmanlığı ve Kürt düşmanlığı üzerinden yükselen bir ırkçılığın kuşatması altındadır. Ekonomik krizin tüm faturasını emekçilere ödetmek için burjuvazinin tüm faksiyonları ırkçılık borozanlığı yapmaktadır.
Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı tutarlı mücadele verme yetisine sahip tek ideoloji enternasyonal komünizmdir. Çünkü sınırların ve sınıfların ortadan kalkmasını savunan, bu uğurda mücadele yürüten tek siyasal ideolojidir. İşçi sınıfı esasen uluslararasıdır, bilinçli proletarya tüm ayrıcalıklara karşı mücadele eder, her yerde hür dolaşım hakkının da dahil olduğu en yüksek demokrasiyi talep eder.
Çürümekte olan kapitalizm, nüfusun zorla ve şiddet yoluyla yer değiştirmesine sebep olmaktadır. Bugünkü mülteci ve göçmenlerin ezici çoğunluğu emekçiler, gençler ve öğrencilerden oluşmaktadır.
Emperyalist güçler, suni bir şekilde hudutları oluşturmuş, sıklıkla despotik rejimler (askeri rejimler, mutlakiyetçi hanedanlar, vs.) kurmuşlar, büyük miktarda silah temin etmişler, tabi kaynakları yapmalamışlar, birçok defa (toprak sahipleri veya komplodor kapitalistlere dayalı) gerici, dinci güçleri desteklemişlerdir.
Proleter enternasyonalizm hudutların mültecilere, emekçilere, öğrencilere açılmasını, herkese ikamet belgesi verilmesini ve Avrupa’da ve Türkiye’de yaşayan, çalışan ve öğrenimini sürdüren herkes için eşit haklar tanınmasını savunur.
Göçmenleri savunmak için işçi teşkilatlarının birleşik cephesi!
Göçmenler için gözaltı merkezleri kapatılsın!
Tüm ayrıcalıklı kanunlar kaldırılsın!
Bütün Avrupa’nın hudutları tüm emekçilere ve öğrencilere açılsın!
Mülteciler, emekçiler ve aileleri için istedikleri yere yerleşme hürriyeti!
Kadın olsun, erkek olsun, tüm emekçiler için eşit hâk, tüm öğrenciler için eşit hâk!
Milli burjuva devleti devirmek, Sosyalist Ortadoğu Sovyetleri ve küresel komünizmin önünü açmak için devrimci işçi enternasyonalini tekrar inşa edelim!
Yaşasın Sosyalist Dünya Devrimi!
Kahrolsun milliyetçilik Yaşasın Proletarya enternasyonalizmi!