1800’lü yılların başından itibaren burjuvazi ile işçi sınıfı arasında Avrupa ve dünyanın her yerinde çetin bir sınıf savaşı başladı. Yoğun katılımlı kitlesel grevler karşısında burjuvazi zor yoluyla işçi sınıfını ve taleplerini bastırmaya çalıştı. İnsanlık dışı koşulların, çocuk işçiliğinin, uzun çalışma saatlerinin alıp başını gittiği bu sömürü düzenine karşı ayaklanan kitleler polis terörüne maruz kalıyordu.
1886 yılında adına Haymarket olayı denilen, ABD’de düzenlenen bir genel grev sonrası polisin açtığı ateş sonucu onlarca işçi yaralanmış, bazıları hayatını kaybetmiş, işçi liderleri tutuklanmış ve katledilmiştir. Bunun üzerine 1889 yılında 1 Mayıs, ikinci enternasyonel tarafından işçilerin birlik ve mücadele günü olarak belirlenmiştir.
O günden sonra koşullar ne olursa olsun 1 Mayıs, dünyanın her yerinde kutlandı. En olağanüstü durumlarda, dünya savaşlarında, faşizmin üzerinden bir silindir gibi geçtiği ülkelerde dahi 1 Mayıs coşkuyla kutlanmıştır. Ülkemizde ilk defa 1911 yılında kutlanmaya başlayan 1 Mayıs, bütün yasaklara rağmen 100 yılı aşkın bir süredir kutlanmaya devam ediyor.
Bugün de benzer olağanüstü durumlardan geçiyoruz. İşçi sınıfı bugün hem burjuvazi ile hem de bütün dünyayı etkisi altına almış olan bir virüs ile savaşıyor. Aşısı olan bir hastalık için dünyada hergün binlerce insan hayatını yitirmekte, Türkiye’de bu sayısı şu sıralar günde 300 civarındadır.
Pandemiyi işçi sınıfına karşı bir silah olarak kullanan kapitalist devlet, polis terörüyle, grev yasaklarıyla, işten atmalarla, salgın koşullarında sağlıksız ortamda zorla çalıştırmakla kendi çıkarlarını korumak ve güçlendirmek istiyor. Bilinen bir hikayedir, Adana’ya zorla göç ettirilen Kürt ailelerden biri tarlada çalışırken ailenin babası ölür, feryat halinde babalarının cenazesinin üzerine koşan çocuklar işveren tarafından durdurulur, babanın cenazesi soğuk hava deposuna taşınır, aile çalıştırılmaya devam edilir; ölü bekler ama üretim beklemez. Benzer şekilde salgının başladığı dönem Erdoğan çarkın dönmeye devam etmesi gerektiğini vurgulamış ve yasaklarla ilgili konuşurken belki de en çarpıcı cümlesi şu olmuştu halimizi özetleyen: “Tabi işçiler hariç.”
Şimdi biz de diyoruz ki madem yasaklar için işçiler hariç, madem 1 Mayıs’ın denk geldiği Cumartesi günü milyonlarca emekçi fabrikalarda, tarlalarda, atölyelerde, şantiyelerde çalışmaya devam ediyor, madem hıncahınç otobüslerde işlerine gidiyorlar, o halde 1 Mayıs da yasaklanamaz.
Lebaleb kongrelerin düzenlendiği, insanların tıkış tıkış kongrelere taşındığı, onmilyonlarca işçinin zorla çalıştırıldığı bir yerde hiç kime elimizden 1 Mayıs’ı alamaz.
Hergün insanların intihar ettiği, işçi sınıfının kuru soğana, patatese muhtaç bırakıldığı, her hâlükârda ölüme mecbur bırakıldığı bir dönemde hele hele pandemi bahanesiyle 1 Mayıs yasaklanamaz, elimizden alamazlar bu günü.
Altın varaklı sarayından penceresini aralayıp dışarıya bakmaya çekinen Erdoğan, işçi sınıfının devleşen öfkesinden korkuyor. Sadece Erdoğan ve çevresine çöreklenmiş bir avuç parazitin korkusu mu bu? Hayır. Bordrolarındaki rakamların düşmesinden korkan işbirlikçi sendika bürokatlarından tutun da bekle görcülere, Cumhuriyet bayramı yasaklanamaz deyip açıklamalar yapan ama 1 Mayıs için kılını kıpırdatmayanlara, nasıl olsa gidecekler deyip her hukuksuzluğa boyun eğen partilere varana kadar herkes işçilerin tarihsel tokadı altında ezileceklerdir.
1 Mayıs’ta alanlarda olmanın önemini kavramak ve bunun için hâlâ vakit varken çalışmak lazım.
Rizgari