Kadın ve erkek işçiler, göçmenler, mülteciler, cinsel yöneliminden, ulusal, etnik, dinsel kimliğinden dolayı bastırılmış, ötekileştirilmiş tüm ezilen emekçi kesimler….
1 yıldan fazla bir zamandır devam eden Covid-19 salgının küresel boyutları siyasal ve ekonomik olarak gezegenimizde büyük yıkımlar yaratmaktadır. Salgının hızla yayılmasıyla birlikte, tüm imalat sistemi çökmekte, ayrıca hastalığın yayıldığı her ülkede ekonomi hem hastalığın yayılmasından dolayı, hem de bu yayılmayı kısıtlamak maksadıyla alınan tedbirlerden dolayı felç olmaktadır.
Hudutlar kapatılmakta, küresel turizm çökmekte, borsalar düşmektedir…
Tüm ülkelerde kitlesel işten çıkarmalar, yoksulluk, sefalet katlanarak büyümektedir. Covid-19 salgınından önce boy gösteren küresel iktisadi kriz, sağlık kriziyle birleşerek bir üst boyuta ulaşmıştır. Bu küresel birleşik krizin tüm faturası emekçi sınıflara kesilmektedir. Burjuvazi emekçilere küresel düzeyde iki alternatif sunmaktadır: Ya zorla çalıştırılarak salgından ölmek, yada işsizlikten, açlıktan ölmek.
Küresel kapitalizmin insanlığa sefalet, ölüm ve yıkım dışında sunabileceği bir alternatifi kalmamıştır. Salgının her adımı, burjuva hükümetlerin tüm politikaları küresel düzeyde tüm sınıfsal çelişkileri gün yüzüne çıkmaktadır. Salgın için alınan tüm önlemler hükümetlerin şirketleri kurtarma programından başka bir şey değildir. Burjuva hükümetlerin şirketleri kurtarma seferberliği küresel düzeyde emekçi yığınları açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, salgın altında ölümcül koşullarda zorla çalışmaya mahkum etti. Küresel kapitalizm toplumsal rıza üretme yetisini kaybettikçe, otoriterleşmeye yatırım yapmaktadır. Küresel kapitalist krizin sınıf çelişkilerinin üstünü örtmek için, milliyetçiliği, ırkçılığı, göçmen düşmanlığını, ataerkilliği, homofobiyi sistematik olarak tırmandırmaya çalışmaktadır. Küresel düzeyde burjuva demokrasileri rafa kalktıkça, emekçilerin ve ezilenlerin tüm demokratik hak ve hürriyetlerine saldırmakta, polis, ordu gibi devletin baskı aygıtlarını güçlendirerek, sınırsız yetkiler vermektedir. Salgınla mücadele altında tüm özgürlükleri ortadan kaldıran, olağanüstü hal rejimlerini kuramsallaştırmaktadır. Salgın döneminde burjuva devletler, olası devrimci kabarışlar ve toplumsal seferberlikler karşısında iç savaş tatbikatları yapmaktadır. Burjuva devletlerin ve sermayenin ikincil aygıtı hâline dönmüş sendikalar, reformist sosyal yurtsever işçi teşkilatları burjuvazinin bu krizine ortak olmakta, tel tel dökülen kapitalizmi kurtarma, normalleşme reçeteleri sunmaktadır. Bunu yaparken de işçi sınıfının mücadelesini dizginlemeye çalışmakta, düzen sınırları içinde kontrol altına almaya odaklanmaktadır. Sorunun küresel boyutlarının üstünü örtülerek, ulusal sınırlar içine hapsedilmekte, hükümetlerin gerçekleştireceği bir takım sosyal reformlarla sorunun çözülebileceği yanılgısı üretilmektedir. Covid-19 sağlık kriziyle harlanan küresel kapitalizmin çoklu birleşik kriziyle yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönem kapitalizmin tel tel döküldüğü, içsel çürüme yaşadığı, yerel olanla küresel olanın iç içe geçtiği bir dönemdir. Ulusal düzeyde başlayan bir kriz çok kısa bir süre sonra küresel bir krize evrilmektedir. Aynı şekilde ulusal düzeyde başlayan protesto ve ayaklanmalarda kısa bir süre sonra küresel bir boyut kazanmaktadır. O yüzdendir ki bugün gezegenimizdeki her yerel sorun küresel bir sorunu teşkil etmektedir. Kendisini milli devletler olarak örgütlemiş burjuvazinin iktidarı tüm sorunların çözümünün önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır. Covid-19 krizi de bu gerçeği bir kez daha en yakıcı şekilde var etmektedir. Bu krizi aşabilmek için bilimsel kriterlerle ve insanların dayanışmasına dayalı koordine edilmiş bir cevap gerektiren salgına karşı etkin mücadele yürütülemez. Burjuvazinin salgına karşı yürüttüğü her mücadele, daha büyük sorunları bağrında yeşertir. Bu yüzdendir ki her mücadele enternasyonal bir perspektifle yürümek zorundadır. Her fani talebin hedefi iktidar olmaktır. Her sorununda nihai çözümün düğümlendiği tek yer sosyalist dünya devrimidir. Kapitalist yıkıma karşı verilecek her mücadelenin, her antikapitalist talebin enternasyonal devrimci bir perspektife sahip olması tercih değil zorunluluktur.

1 Mayıs ve Enternasyonal
1 Mayıs ne sendikal, ekonomik haklarla sınırlandırılmış bir organizasyon ne de festival kutlama merasimidir. 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası düzeyde burjuvazinin egemenliğine karşı giriştiği meydan muharebesinin adıdır. 1 Mayıs insanlık tarihindeki ilk uluslararası kitle grevli eylem planıdır. İşçi sınıfının küresel düzeyde burjuvaziye karşı bir sınıf olarak, politik bir güç olarak karşısına dikilmesinin günüdür. 1 Mayıs dünyanın her yerinde sosyalistler tarafından bir güç gösterisi, burjuvaziye karşı açık bir tehdit, işçi sınıfını küresel düzeyde tek bir merkezde örgütlemenin olanaklarını oluşturmak için girişilen meydan muharebesidir. 1 Mayıs kitle grevleri ve eylemleri küresel sosyalist devrimin provasıdır. Eylemler ne kadar güçlü ve etkili olduysa, işçi sınıfının siyasal talepleri ne kadar etki yarattıysa o düzeyde başarılı olmuştur. Her 1 Mayıs o yılki sınıf mücadelesinin barometresidir. Hem kitlesellik hem coşku hem ortaya konan talepler ve alandaki ideolojik hava sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu durumu özetleyen nitelik taşımaktadır. 1 Mayıslar gelecek yılın mücadele planını yapmak için önemli bir referans kaynağıdır. Uzun yıllardır 1 Mayıs tarihsel enternasyonal devrimci özünden kopartılarak, siyasal mücadele gününden çok sendikal, ekonomik hak talep etme karnavalına indirgenmiştir. Bu yıl pandemi bahanesiyle 1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Sendikal bürokasilerin bu yasağa itiraz etmeyerek, icazet göstermektedir. Çünkü hükümet gibi kendileri de işçi sınıfının kitlesel olarak radikalleşen bir mücadeleye girmesinden korkmaktadır.1 Mayıs’ın tarihsel enternasyonal devrimci özüne uygun şekilde; “Sosyalist Dünya Devrimi için Devrimci Dünya Partisi” şiarıyla 1 Mayıs’taki sokağa çıkma yasaklarını sokağa çıkma festivaline çevirelim.