~ Giriş ~
Aylardır süren yerel seçim gündeminin sonuna gelindi. 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan geceden başlayan seçim tartışmaları (özellikle İstanbul sonuçları) tüm yakıcılığıyla ülke gündeminin merkezine oturmuş durumda. Ana haber bültenleri günlerdir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı mazbatasının kime verileceği tartışmalarıyla geçmektedir.
Bu makalemizde nasıl bir seçim süreci geçirdiğimizi, düzen cephesi ve düzen muhalefetinin seçim stratejisini, HDP’nin tutumunu, sosyalist solun durumunu ele alacağız. Çıkan seçim sonuçlarını devrimci komünist perspektifle yorumlama gayreti içinde olacağız. Yerel seçimlerin kazananı, kaybedeni kim? Mart’ın sonu bahar mı kış mı? Erdoğan rejiminin uzun süredir inşasına giriştiği başkanlık rejimi bundan sonraki süreçte nasıl bir pozisyon takınacak? Bu ve benzeri sorulara Devrimci Komünist perspektifle yanıt verme gayreti içinde olacağız.
Nasıl Bir Seçim Atmosferi Yaşandı?

  • Düzen Cephesi
    Aylardır ülke gündemini işgal eden yerel seçimler, uzun ittifak görüşmeleri, kapalı kapılar ardındaki adaylık pazarlıklarıyla geçti.
    Gezi isyanından sonra iki yerel, üç genel, bir de anayasa referandumu yaşandı. Neredeyse her yıl yaşanan seçim dönemi olası bir genel seçim yapılmadığı taktirde 2023 yılına dek kapanmış oldu.
    Yerel seçimler AKP-MHP ittifakı için salt bir seçim değildi. 24 Haziran seçimlerinden zaferle çıkan Erdoğan-Bahçeli ittifakı yeni kurmuş oldukları sistemle (Başkanlık) ilk kez girdikleri seçimdi. Bu seçimleri Cumhur ittifakının ortağı Bahçeli yeni rejimin meşruiyet kazanması için yapılan bir oylama olarak tarifledi.
    Seçim sürecine Türkiye tarihinin en derin ekonomik kriziyle birlikte girildi. Bu krizin üstünü örtmek için Erdoğan rejimi aylardır yerel seçim gündemini kullandı. Bu seçimlerin Türkiye için “Beka” sorunu olduğunu iddia ederek, tüm muhalefeti İllet İttifakı ve terör destekçisi olarak lanse etti. Tüm devlet imkanlarını ve medyayı sınırsız bir şekilde kullanarak, kendi rakiplerinin seçim çalışmalarının görünür kılınmasını engellemek için üst düzey çaba sarfetti. HDP başta olmak üzere tüm muhaliflere ağır baskılar uyguladı. Herşeye rağmen kriz ve hayat pahalılığı gündeminin üstünü tam olarak kapatmayı başaramadı. Muhalefeti sürekli olarak terörle işbirliği yapmakla suçlayarak, hedef gösterip tehtidler savurarak geçirdi. Seçim meydanlarında hiçbir somut vaatte bulunamadı. Erdoğan’ın seçim çalışmasının merkezinde, muhalefeti hedef gösterme, tehtid etmek dışında somut bir şey mevcut değildi. Ultra otoriter, milliyetçi, ırkçı şöylemlerle kendi kitlesini konsolide etmeye çalıştı.
    Erdoğan’ın bu durumda farklı bir şekilde davranabilme olanağı kalmamıştır. Zor, baskı, devlet terörü uygulamak ve inşa ettiği olağanüstü rejime meşruiyet sağlayan kitlesini konsolide etmek için ultra milliyetçi şöylemler kullanmak dışında alternatifi kalmamıştır. Erdoğan rejimi ekonomik kriz ve sürekli kendisini var eden siyasal kriz dinamikleri içinde önlenemez bir çürüme içine sürüklenmiştir. Erdoğan rejimi her ne kadar uzun süredir hedeflediği başkanlık rejimine ulaşmış olsa da; 7 Haziran’dan bugüne ülkeyi tek başına yönetememekte, sürekli olarak güç kaybetmektedir. Ortadoğu’daki özellikle Suriye merkezli emperyalist hedefleri çökmüş, başkanlık rejimine giden sürece paralel olarak küresel kapitalist krizin etkilerini derinden hisseden bir zemine gitmiştir. Bu nesnellik kan kaybetmesini sağlamakta; bu kan kaybını engellemek için sürekli olarak iktidarına destek sağlayacak koalisyon ortaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu koalisyon ortağı bugüne kadar faşist MHP olmuştur.
    Fakat 24 Haziran seçim sistemiyle oluşan ittifaklı seçim sisteminin kalıcılaşmasıyla, Erdoğan’ın MHP’ye olan bağımlılığı her geçen gün artmaktadır. Bu durumda aralarındaki çelişkileri daha da derinleştirmekte, olası Cumhur İttifakı krizlerine zemin hazırlamaktadır.
  • Düzen Muhalefeti
    Düzen muhalefetinin merkezinde bulunan CHP, İYİP ile ittifak kurarak bu seçimlere girmiştir. Seçim kampanyası ve adayların belirlenmesinde olabildiğince sağ bir pozisyon takınmıştır. Ankara’da faşist gelenekten gelen Mansur Yavaş’ı aday olarak göstermesi bunun en gözle görünür örneği olmuştur.
    Düzen muhalefetinin büyükşehir adayları (Yavaş ve İmamoğlu) seçildiklerinde Erdoğan ile uyumlu bir yönetim içinde olacaklarını belirttiler. Kendilerine Cumhur İttifakı tarafından yöneltilen, “Beka” merkezli suçlamaları ekarte etmek için Cumhur İttifakı ile milliyetçilik yarışı içine girdiler.
    Kriz gündemi üzerinden emekçi halkın sorunlarını popülist bir şekilde dile getirseler de, buna karşı somut bir çözüm programı sunmamıştırlar. Sadece Erdoğan’ı geriletmek için kriz gündemini sağ popülist bir çizgide kullanmıştırlar. Birçok ildeki mitinglerinde krizin ve yoksulluğun nedenlerinden biri olarak da Suriyeli mültecileri hedef göstermişlerdir. Seçimi kazandıklarında onları göndermekten bahsetmiştirler. Kısaca özetlersek, 31 Mart seçimlerine sağın alternatifi sağ olarak girilmiştir.
    HDP
    HDP, Erdoğan diktatörlüğünün en ağır baskılarına maruz kalan, seçim çalışmaları engellenen, seçim sürecinde adayları tutuklanan partidir. Seçimden bir akşam önce bir çok seçim müşahiti gözaltına alınmıştır. HDP bu baskı altında herşeye rağmen seçimlere katılmış ve seçim çalışmasında bulunmuştur. HDP’nin temel seçim stratejisi Erdoğan tarafından kayyum atanan belediyeleri kazanmak ve batıda aday çıkartmayarak, Erdoğan’ı geriletmek için oy kullanmak olmuştur. Büyük metropollerin önemli bir kısmında aday çıkartmayarak, CHP-İYİP ittifakını destekledi. Tutuklu eşki eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da seçimden kısa bir süre önce kendi parti tabanına bu yönde çağrıda bulunan bir mesaj iletti.
    Sosyalist Sol
    Sosyalist sol, kriz gündeminin en yakıcılığıyla yaşandığı bu süreçteki, halkın en fazla politize olduğu seçim dönemini adeta tribünden izledi.
    HDP bileşeni olan sosyalist gruplar HDP’nin batıda Erdoğan’ı geriletmek için aday çıkartmama strajesini desteklediler, sesli bir itirazda ve alternatif bir seçim kampanyası içinde yer almadılar.
    ÖDP ve Halkevleri CHP listelerinden seçimlere girerek, CHP angajmanında bu sürece dahil olmayı tercih etti.
    Boykotu savunan sosyalist gruplar ise; gözle görünür bir boykot kampanyası örgütleyememekle birlikte yalnızca söylem düzeyinde boykot çağrısı yaparak kaldı.
    TKP ise ulusalcı bir zeminde kendi programı dahilinde bir seçim çalışması içinde yer aldı. Dersim’de Sosyalist Meclisler Federasyonu TKP listelerinden kendi adaylarıyla seçime katıldı.
    Belli yerel bölgelerde, sosyalist kimlikle ve işçi sınıfının taleplerini öne çıkaran bağımsız adaylar oldu. Fakat bu seçimlerde sembolik olarak kaldı.
    Sonuç olarak sosyalist sol, iki sağ blok burjuva ittifakın seçim yarışını tribünden izleyen bir taraf olmayı tercih etti.
    Seçimin Kazananı ve Kaybedeni
    *) Yerel seçimleri başkanlık sistemine meşruiyet oylaması olarak kodlayan AKP-MHP cephesi hiç kuşkusuz ki seçimin kaybedeni olmuştur.
    24 Haziran seçimleriyle karşılaştırıldığında AKP-MHP ittifakı 3 milyona yakın oy kaybetmiştir. 5 büyük şehrin 4’ünü kaybetti (Bursa’da çok az bir farkla kazandı). Sanayi ve Turizm merkezleri olan kentler birer birer AKP’nin elinden düştü. Yılan hikayesine dönmüş İstanbul seçimlerinde, tüm yeniden sayımlara ve itirazlara rağmen, resmi olmayan sonuçlara göre kazanan CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’dur. İstanbul seçim sonuçlarının sonlandırma süreci uzadıkça, Erdoğan rejiminin ve YSK’nın (Yüksek Seçim Kurulunun) meşruiyeti ortadan kalkmakta, kendi tabanında dahi ayrışmalara vesile olmaktadır.
    Erdoğan güç kaybederken, Cumhur İttifakının ortağı MHP güçlenmektedir. Bugüne dek tek başına %50 oyun altına düşmeyen AKP, uzun süredir (7 Haziran 2015’den beri) MHP’nin desteği olmadan yeterli çoğunluğa erişememektedir. Faşist MHP Cumhur İttifakının kazananı olmuştur; çünkü Erdoğan rejiminin ona bağlılığı daha da artmıştır. Devlet bürokrasisi içinde, yeni inşa edilen başkanlık sisteminde daha fazla yetki ve güç isteyen bir pozisyona gelmiştir. Erdoğan’ın milliyetçi, otoriter söylemleri arttıkça MHP’nin siyasal nüfuz alanı artmaktadır. Bu durumda Erdoğan’ı MHP’ye zorunlu bir bağımlılık içine sokmaktadır. Sonuç olarak Cumhur İttifakında kaybeden Erdoğan, kazanan ise MHP olmuştur.
    *) 31 Mart yerel seçimlerinin en büyük kazananı kuşkusuz CHP olmuştur. AKP’nin yönetiminde olan büyük şehirlerin ezici çoğunluğunu kazanmıştır. Sanayi ve turizm kentleri CHP’nin yönetimine geçmiştir. CHP’nin bu başarısı AKP’ye itibar kaybettirmiş, kendi tabanında da ciddi moral bozukluğuna sebebiyet vermiştir. CHP’nin bu zaferini hazırlayan en önemli etmen, ekonomik krizin tüm yakıcılığıyla emekçi kitlelerde yıkımlar yaratması ve Erdoğan rejiminin her geçen gün daha fazla otoriterleşen eğilimine olan tepkinin dışa vurumu olmuştur.
    *) Millet İttifakının kaybedeni İYİP olmuştur. Hiçbir il merkezini kazanamayarak, sadece birkaç küçük kasaba belediyesini kazanabilmiştir. Oylarında düşüş yaşayan, kuruluş sürecinde ki o canlılığı her geçen gün kaybeden bir eğilimde ilerlemektedir. Siyasal varlığı CHP ile kurduğu Millet İttifakının durumuna bağlıdır. Bu ittifakın devamı CHP’nin ulusalcı, sağcı çizgisinden çıkmamasına bağlıdır. O yüzden olabildiğince CHP’nin solda bir siyaset izlemesinin, Kürt realitesini tanıyıp HDP ile bir ittifak sürecine girme yolunun önündeki en büyük engel İYİP’tir. İYİP’in siyasal partiler mezarlığına girmemesinin tek garantisi CHP’nin sağcı, milliyetçi popülist siyasetine devam etmesinde yatmaktadır.
    *) Seçime girerken hedeflediği sonuçlara ulaşması açısından bir diğer kazanan HDP olmuştur. Devletin tüm baskılarına ve hedef göstermelerine, kriminalize etme süreçlerine rağmen hedeflerine önemli ölçüde ulaşmıştır. Kayyum yoluyla elinden alınan belediyeleri geri almak ve batıda metropol kentleri AKP’ye kaybettirmek hedefiyle seçime giren HDP, kayyum atanan belediyelerin önemli bir kısmını geri almayı başarmıştır. Batıda büyük kentlerde AKP-MHP ittifakının kaybetmesinde belirleyici unsur olmuştur.
    HDP’nin seçim stratejisi ideolojik ve siyasal olarak geriye savrulmanın, parlamenterizme, düzene entegrasyonun en açık ifadesidir. Kayyum atan belediyelerin önemli bir kısmını geri kazanmıştır, fakat yeni kayyum atama tehtidleri karşısında herhangi bir eylem planı ve stratejisi mevcut değildir. KHK’lı seçilmiş belediye başkanlarına mazbata verilmemesine karşı yasal itirazlar dışında bir yol önerememektedirler. Batıda aday çıkartmayıp, CHP-İYİP ittifakını destekleyerek, toplumsal muhalefet ve demokrasi mücadelesi önderliğini otomatik olarak CHP’ye devretmektedirler. İleri yıllarda seçim süreçlerinde CHP’ye rakip olarak çıkması durumunda, oyları bölme suçlamasıyla karşı karşıya kalmasının önünü açmıştır. Bir sağ blok karşısında, TC’nin kurucu partisi, Kürt ulusunun sömürgeleştirilmesinde ve bunun devlet ideolojisi hâline gelmesini sağlayan Kemalist CHP ile 90’lı yıllarda Kürdistan’da işlenen faili meçhul cinayetler döneminin İç İşleri Bakanı Akşener’in İYİP’ini destekleyerek, buradan faşizme karşı demokrasi hayali kurmak herşeyden önce kendi özgücünü itibarsızlaştırmaktır.
    *) Seçimin diğer kaybedeni ise; sosyalist soldur. Seçim sürecine müdahil olmayıp tribünden izleyen, AKP-MHP karşısında, başka bir burjuva sağ blok olan CHP-İYİP’i destekleyerek, seçim sonuçlarından sonra zafer sarhoşluğuna kapılarak, kendi ideolojik intiharını gerçekleştirmektedir. Sosyalist sol için kutsal amaç Erdoğan’ı geriletmek ve onun iktidarına son vermek olmuştur. Bu amaç için hiçbir ilkenin önemi kalmamıştır. Erdoğan gitsin ama onu yaratan düzen kalsın anlayışı hakimdir.
    Sosyalist sol burjuvazinin İmamoğlu’nu parlatma operasyonlarının destekçisi hâline gekmektedir. Erdoğan’ın tek adam rejimi inşa edildikçe; sosyalist solun önemli bir gövdesi siyasal meşruiyet alanını Kemalizmin argümanlarından almaya başladı. Sosyalist sol için, devrimci parti inşası, sınıf mücadelesi, sosyalist devrim gibi hedefler tarihsel nostaljik kategorilere dönüştü. Artık sosyalist sol için elde tek hedef kaldı; iyi işleyen burjuva demokrasisi ve sosyal devletçiliği hakim kılmak. Bu amaç için kendisine bulduğu şemşiye de CHP olmaktadır. Kısaca özetlersek bu seçimin asıl kaybedeni sosyalist sol olmuştur. Çünkü dönüşü olmayan bir ideolojik intihar sürecine koşar adımlarla gitmektedir.
    *) Seçimin bir diğer kazananı DİSK ve KESK bürokrasisidir. CHP’nin Büyükşehir Belediyelerinin yönetimini kazanmasıyla, belediye işçileri arasında üye sayıları hızla artmaya başlamıştır. Özellikle DİSK’e bağlı Genel-İş ve KESK’e bağlı TÜM-BEL-SEN sendikalarına geçişler hızla artmaktadır. Bu durum DİSK ve KESK bürokrasisinin aidat gelirleri ve hegemonya alanlarını artırmaktadır. DİSK ve KESK bürokrasisinin CHP’nin seçim zaferine bu düzeyde ortak olmasındaki temel neden burada düğümlenmektedir.
    *) 31 Mart seçimlerinin en fazla yıldızı parlayarak çıkan isim Ekrem İmamoğlu olmuştur. Seçim akşamı Anadolu Ajansının tüm manipülasyonlarını boşa çıkartarak, AKP’nin tüm itiraz ve hile yollarını sonuçsuz bırakarak 17 günün sonunda mazbatasını almayı başardı. Bu süreç AKP’nin prestijini önemli oranda zedelerken, İmamoğlu’nun yıldızını hızla parlatmıştır. AKP’den bıkan, AB ile tam entegrasyon isteyen burjuvazi şimdiden İmamoğlu’nu 2023’ün Cumhurbaşkanı olarak sunmaya başlamıştır.
    İmamoğlu saray rejimiyle uyum içinde çalışacağını belirterek, toplumun tüm kesimlerine mavi boncuk dağıtan bir pozisyon takınmaktadır. 16 Milyon İstanbullunun başkanı olacağını iddia ederek, tarihin en demokratik belediye başkanı olacağı iddiasında bulundu. Faşist lider Türkeş’in ölüm yıldönümünde onu anan, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölüm yıldönümünde onun mezarını ziyaret eden İmamoğlu, HDP’nin tutuklu eşbaşkanı Demirtaş’a övgüler düzmüştür. İmamoğlu tıpkı, Erdoğan’ın ilk dönemindeki gibi demokrasi havariliğine soyunmuştur.
    Erdoğan yıllarca “İstanbul’u kaybedersek Türkiye’yi kaybederiz” söylemlerinde bulundu. Bu söylemler ana akım medyada sürekli yer bulmaya başladı. İmamoğlu rüzgarı ne kadar sürecek, Erdoğan’ın buna karşı hamleleri neler olacak bunu süreç gösterecek. Erdoğan’ın seçim akşamı yaptığı açıklama bu konuda ipuçları vermektedir. Erdoğan seçim akşamı “Belediye meclislerinde çoğunluk bizde, bakalım nasıl yönetecekler?”, “Merkezi iktidarla uyum içinde olmayan belediyenin yönetme şanşı yoktur” gibi söylemlerle Erdoğan açıktan kendinden olmayan belediyelere iş yaptırmama, ambargo uygulama tehtidinde bulundu. Erdoğan’ın bu seçim yenilgisini kolay hazmedemeyceği açıktır. 2023’e kadar seçim olmaması, ona daha rahat hareket etme olanağı yaratmakla birlikte, daha saldırgan bir pozisyon takınacağının sinyallerini vermektedir.
    *) Seçimin asıl kazananı Türkiye burjuvazisi olmuştur. Seçimler bittiği gibi, ekonomik reform paketi adı altında işçi sınıfına yoğun saldırı programları hazırlanmaktadır. Krizin tüm yükü işçi sınıfına yüklenmektedir. Burjuvaziye krizi fırsata çevirme, daha fazla büyüme olanağı sağlanmaktadır. İmamoğlu’nun yıldızının parlamasıyla birlikte, burjuvazi için Erdoğan’a alternatif olacak yeni bir siyasal aktör doğmaktadır. Burjuvazi artık AKP ile vurup, CHP ile yumuşatabilme olanağına kavuşmuştur. Seçimden sonra tüm burjuva muhalefet partileri, seçimin gerilimlerinin bitmesi gerektiği, kriz gündemine yoğunlaşılması gerektiği, bunun için ellerinden gelen tüm desteği iktidara sunacakları yönünde mesajlar verdiler. Bunun anlamı şudur: Ekonomik krizin tüm faturasının emekçilere kesilmesinde tüm düzen partileri hemfikirdir!
    MART’IN SONU KİMİN İÇİN BAHAR
    Onların Baharı Mı Bizim Baharımız Mı?
    CHP 31 Mart seçimlerine girerken “Mart’ın sonu bahar” sloganıyla girdi. CHP’nin seçimleri kazanmasıyla AKP’nin yıllardır yaratmış olduğu kara kışın biteceğini iddia etti. Seçim sonuçlarından sonra, sosyalist sol dahil olmak üzere, AKP-MHP blokuna muhalif tüm siyasal özneler baharın geldiğini müjdeledi. Seçim sonuçlarını, demokrasinin zaferi olarak tariflendirmektedirler. Halk arasında Mart ayıyla ilgili olarak kullanılan bir söz vardır: “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır”. Bu sözün anlamı şudur: “Yalancı baharlara inanma! Henüz kış devam ediyor.” Mevsimsel olarak kış bitmiş, bahar mevsimine girmiş olsakta, siyasal ve ekonomik açıdan; emekçiler ve ezilenler cephesinden baktığımızda kara kış tüm yakıcılığıyla devam etmektedir. Herşeyden önce belediye yönetimleri merkezi iktidara bağlıdır, onların bütçelerine dâhi merkezi iktidar müdahale edebilmektedir. Erdoğan’ın belediye yönetimlerine kayyım atıyabilme yetkisi vardır. CHP’nin belediye yönetimlerinin emekçiler ve ezilenlere yaşatabileceği bir bahar programı yoktur. Tüm yakıcılığıyla duran savaş ve kriz gerçrğine CHP’nin bir çözümü yoktur. Bu gündemlerde saray rejimiyle uyum içinde çalışacağını defalarca dile getirdi. Kılıçtaroğlu seçimden kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada ” Ekonomik krizle ilgili bize düşeni elimizden geldiğince yapacağız” açıklamasında bulundu. CHP’nin kazandığı belediye yönetimleri piyasacı, ırkçı ve milliyetçidir. Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, MHP geleneğinden gelen bir faşisttir, ilk olarak belediye yönetimine eski faşist kadroları almak olmuştur. CHP’nin Bolu Belediye Başkanı ise ilk icraat olarak Suriye’li mültecilerin sosyal yardımlarını kesmek ve mültecilere karşı ırkçı nefret kusmak olmuştur. Estirilmeye çalışılan suni bahar havası AKP’den bıkan emekçi kitlelere sahte umutlar aşılamaktan başka bir fonksiyonu yoktur. Sınıfsal bakıştan arındırılmış, liberal bir perspektifle büyütülen Erdoğan nefreti, Erdoğan’ı iktidarda tutan sınıfı ve onların devletinin tüm suçlarını aklamaktadır. Bunun sonucu olarak Erdoğan iktidarına karşı kabaran öfkeyi düzen sınırlarına hapsetmektedir. Bir yandan Erdoğan rejimini faşist olarak nitelendirmekte, bir yandanda çözüm olarak sandığı göstermekte, parlementer yollarla faşizmi geriletmenin hatta yenmenin mümkün olduğunun vaazı verilmektedir. Faşist Erdoğan’ı geriletmek için faşist İYİP ve faşist gelenekten gelen adaylarla gerileterek, demokrasi baharının doğduğunun müjdesi verilmektedir. Tutarsızlıklarla, çelişkilerle, ahmaklıklarla dolu bu anlayış kitlelerde sahte umutlar ve hayal kırıklıkları dışında bir getirisinin olması söz konusu değildir.
    Sahte Baharlara Aldanma Örgütlen
    Seçim gündemi üzerinden düzen cephesi aylardır, kriz ve savaş gündeminin üstünü örtmeye çalıştı, şimdide seçim sonuçları üzerinden bunu yapmaya devam etmektedir. Savaş ve kriz gündeminden hayatlarında yıkımlar yaşıyan emekçi kitleler, seçimlerde AKP-MHP ittifakına karşı tepkisini göstermiştir. CHP-İYİP ittifakı savaş ve kriz gündeminin üstünü örtmek için yalancı bahar havaları pazarlamaktadır. Onların savaş ve kriz gündemi konusunda AKP-MHP ittifakından bir farkları yoktur. Seçimden hemen sonra çıkartılan ekonomik reform paketinde, emekçilerin tüm kazanımları hedef tahtasına alınmıştır. Kıdem tazminatının kalkması, zorunlu BES, güvencesiz, taşeron çalışma, işsizlik olabildiğince yaygınlaştırılmak istenmektedir. Hayat pahalılığı ve yoksulluk veba salgını gibi büyümektedir. CHP-İYİP ittifakının buna karşı herhangi bir çözümü yoktur. Erdoğan’ın ekonomik programıyla temelde hemfikirdir. Erdoğan rejimi kürt halkına karşı sömürgeci savaş, ırkçılık, militarist eğilimlerine ara vermeden devam etmektedir. Erdoğan rejimi diktatörlüğü inşa etme sürecinde; iç ve dış politikada savaş kartlarını sürekli olarak kullandı. Kriz ortamında da, sınıfsal çelişkilerin üstünü örtmek için, kendisine muhalif olan tüm unsurları terör destekçisi olarak lanse etmekte, kürt halkını siyasal bir tecrit altına sokmaya çalışmaktadır. Suriye’deki savaşta sürekli olarak varolma isteği, içeride ve dışarıda kürt halkına karşı sömürgeci savaş pratiğiyle kendisini varetmeye çalışmaktadır. Erdoğan tüm siyasal meşruiyetini buradan sağlamaya çalışmaktadır. CHP-İYİP ittifakında konu kürtler ve sınır ötesi savaş olunca “Ülke çıkarları” adı altında her zaman Erdoğan rejimine desteklerini sundular. Büyük metropollerde HDP’nin CHP-İYİP ittifakına seçim kazandırmasının, CHP-İYİP cephesinin kürt meselesindeki tutumunda bir değişikliğe sebep olacak nitelikte değildir. Konu kürtler, emekçiler, ezilenler olunca CHP-İYİP ittifakının Erdoğan rejiminden hiçbir farkı kalmamaktadır. O yüzdendir ki; burjuva kliklerden demokrasi beklemek, bahar havasına girmek yalnızca koca bir hayal kırıklığı getirir. Emekçilerin, ezilenlerin tüm düzen cephesinden koparak, kendi özörgütlerini inşa ederek, devrimci program dahilinde mücadele etmek dışında alternatifleri yoktur. Emekçilerin ve ezilenlerin baharı, sandıkta Erdoğan’ı geriletme adı altında düzeni aklayarak gelmez. Emekçilerin ve ezilenlerin baharı; grevlerle, işgallerle, barikatlarla, serhildanlarla gelir.
  • Garbis Reçber