Çin’in batı sınırlarında yer alan ve 1955’te kurulan özerk Sincan eyaleti (Çince “Yeni Sınır”), Çin hükumetinin terörle mücadele bahanesiyle Uygur nüfusuna yönelik şiddetli baskısına sahne oluyor. Büyük çoğunluğu (9 milyon) Çin’in uzak batısında yaşayan, Türkçe konuşan ve ezici çoğunluğu müslüman kökenli bir halk olan Uygurlar, tarihsel olarak Türkistan’dadır. 18. ve 19. yüzyıllarda Rus ve Çin kolonizasyonundan sonra Rus Türkistan’ı ile Doğu Türkistan (Çin) arasında bölünmüş olan Orta Asya’nın bu bölgesi Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ı da kapsamaktadır. Bugün, birden fazla göçün sonucu olarak, orada 500.000 ile 1 milyon arasında tahmin edilen Uygur diasporası vardır.
İç Savaşların Kargaşasında Sincan
Türk nüfusu 10. ve 11. yüzyıllarda Orta Asya’da Budizm ve Hristiyanlığın aleyhinde olacak şekilde Müslümanlığı seçmiştir. Çin imparatorluğu 1659’da Sincan’ı fethetti. 19. yüzyılın sonunda kapitalist güçler (Büyük Britanya, Fransa, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya vb.) tarafından parçalandı. Pan-Türk milliyetçileri bağımsız bir devlet yaratmak için bundan yararlandı, Doğu Türkistan Türk İslam Cumhuriyeti (1933-1934), Hanlar (Çin’deki etnik çoğunluk: bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin %92’si) 1933’te aralarında seçim yapmak zorunda kaldılar. İslam veya infaz.
1944’te yeni nesil Kazak ve Uygur milliyetçileri SSCB’nin yardımıyla Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni kurdu. Stalin’in cisimleştirdiği Rus bürokrasisi, Japon emperyalist tehdidine karşı koymaya çalışıyordu. Milliyetçiler din üzerinden konsolide olarak Hanlara baskı uygulamaktaydılar.
Çin Komünist Partisi liderliğindeki köylü orduları 1949’da iktidarı burjuva milliyetçisi Kuomintang’ın elinden aldı. Stalin ve Mao Doğu Türkistan hükumetini fiziksel olarak tasfiye etme kararı aldılar, resmi olarak bu hükumet bir uçak kazasının kurbanı oldu. SSCB’yi örnek alan Çin devleti, ülkeyi birleştirir (Tayvan ve Hong Kong hariç), kapitalistleri ve toprak sahiplerini devirir, kadınları özgürleştirir, dinle devlet işlerini ayırır ve nüfusu okuryazar yapar.
Ancak 1952’de ortaya çıkan “Sosyalizm”, başından beri ayrıcalıklı, büyük ekseriyeti erkek olan, neredeyse tamamı Hanlardan oluşan ve totaliter bir bürokrasinin kontrolü altındaydı. Mao rejimi, Uygurları geleneksel kıyafetleri içinde ve onların dillerini konuşurken öne çıkarırken, Sincan Üretim ve İnşaat Kolordusu (CPCX) aracılığıyla Han yerleşim merkezlerinin kurulmasını teşvik etti.
“Yerel bir militan üssün yokluğunda, askeri kolonilerin kurulması ve 1949’dan sonra Sincan’ın Çin’e bağlanmasının güvence altına alınması, büyük ölçüde bölgeyi yönetmek için kadroları sağlayan, aynı zamanda yerli nüfusun merkezlerini seyrelterek veya izole ederek stratejik eksenler (sınırlar, bölgesel sermaye, ana ulaşım eksenleri vb.) gibi kilit bölgeleri kontrol etmek için Hanların kitlesel göçünün desteklenmesine dayanıyordu. Bu kitlesel akın büyük ölçüde, başlangıçta iç savaştan terhis edilen eski askerler ve daha sonra Çin’in iç kesimlerinden gelen nüfus, ardından Kültür Devrimi sırasında kırsala gönderilen gençlerden oluşmaktaydı ve CPCX aracılığıyla kanalize edildi. (Remi Castets, “Büyük Batı’nın kolonizasyonu ve gelişimi arasında: Sincan’da demografik ve ekonomik kontrol stratejilerinin etkisi”, Outre-Terre, n° 3, 2006)”
Kapitalist Çin Sincan’ı Sömürgeleştiriyor
Hanlarının oranı 1949’da %6.7’den 2010’da Sincan’ın “özerk bölgesi’nde” %39’a yükseldi. Bu arada, bürokrasinin çoğunluğu Deng Xiaoping’in önderliğinde 1992’de kapitalizmi restore ettiğinde devletin doğası değişti.
2000’li yıllarda burjuva devlet, Uygur dilini standart Çince lehine eğitimden geri itti (Giulia Cabras, “Direniş ve uyum arasında, Uygur dilinin Çinlileştirilmiş Urumçi bölgesindeki yeri”, Perspectives chinoises no 2, 2017). Devletin etnik azınlıklara burs tahsisinde kademeli olarak geri çekilmesi, eğitimin serbestleştirilmesi ve maliyetinin artması, en yoksul kategorilerin niteliklerinde bir düşüşe yol açmıştır.
“Çin eğitim sisteminin azınlıkların toplumsal yükselişini kolaylaştırması gerekiyor. Bununla birlikte, merkezi Devletin kısmen mali bağlantısının kesilmesi, öğrenim ücretlerinde bir artışa yol açmıştır. Aynı zamanda, öğretmenlerin ücretlerinin belediyelerin sorumluluğunda olması, Hanların yaşadığı kentsel alanlara göre daha az imkâna sahip olan kırsal alanları cezalandırmaktadır. Çin ekonomisinin liberalleşmesiyle birlikte, çalışmaları sürdürmek için belirli bir finansal kolaylık olması giderek daha gerekli hale gelmektedir. Daha varlıklı Han aileleri çocuklarını daha uzun eğitimlere ve daha iyi kurumlara gönderirken, ulusal azınlıkların çocukları ortaokul ve lise arasındaki okul sisteminden toplu olarak ayrılmaktadır. (Remi Castets, “Büyük Batı’nın kolonizasyonu ve gelişimi arasında: Sincan’da demografik ve ekonomik kontrol stratejilerinin etkisi”, Outre-Terre, n° 3, 2006). 1990’da Uygurlar nüfusun %54’ünü, ancak tarım işçilerinin %76’sını, yönetici ve idarecilerin %30’unu temsil ediyordu. Eşitsizlik ayrıca, sosyal korumanın olmadığı bir ülkede Uygurlar arasında Hanlara göre 3,6 kat daha yüksek bebek ölümleri ve 2,5 yıl daha düşük yaşam beklentisi ile ölçülmektedir (Rémi Castets, “Le mal-être des Ouïghours du Xinjiang”, Çin Perspektifleri No. 4, 2003).
Han yerleşimcileri ile çoğunluk Uygurlar arasındaki bu ekonomik sosyal eşitsizlikler, milliyetçi ve İslamcı küçük burjuvazinin kontrolü altında kalan sömürgecilik karşıtı bir harekete yol açmaktadır.
Şubat 1997’de Guldja’da (Çince Yining) iki Uygur öğrencinin Çin polisi tarafından “yasa dışı dini faaliyetlerle” suçlanarak Ramazan ayında tutuklanmasının ardından üç haftalık gösteriler ve ayaklanmalar gerçekleşti. Ayaklanma yüzlerce ölü ve binlerce kayıpla son buldu.
11 Eylül 2001 ABD ikiz kuleler saldırıları, Çinli yetkililer için cihatçılık ve islamcı terörizmle mücadele kisvesi altında Uygur kültürüne ve Sincan nüfusuna saldırmak için bir fırsat oluşturdu.
Temmuz 2009’daki Urumçi isyanları, Şaoguan’daki (Guangdong sahil eyaleti) bir oyuncak fabrikasında çalışan iki Uygur işçisinin ölümünün ardından hala Hanlar ve Uygurlar arasındaki gerilime işaret etmektedir. Çin hükumeti kaynaklarına göre, bunlar 197 kişinin ölümüne ve 1.680 kişinin yaralanmasına neden oldu.
2016: İktidarın Baskısı Yoğunlaşıyor
Uygurların durumu kötüleşirken, İpek Yolu projesi ve CPEC (Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru) aracılığıyla dünyanın geri kalanıyla ekonomik ilişkiler iyi gitmekteydi.
2011-2016 yılları arasında Tibet’teki vahşeti ile tanınan yeni Sincan valisi Chen Quanguo’nun 2016’da atanmasıyla birlikte, merkezi güç toplama kampları kurarak baskıyı yoğunlaştırdı. Vali Chen, 2021’in sonuna kadar görevde kalmıştır.
Ay Yeni Yılı, Bahar Şenliği ve Ejderha Kayığı Festivali gibi diğer Çin festivalleri Uygur geleneğinin kutsal bayramlarının yerine geçmiş, Eid el-Kebir (Kurban Heyt), Eid el-Fitr (Roza Heyt) ve Nevruz bayramlarını “dini aşırılığın” bir ifadesi olarak yasaklanmıştır (Amy Anderson ve Darren Byler, “Eating Hanity”, China Perspectives No. 3, 2019). Bölgedeki etnik politika hakkında hükumet tarafından yayınlanan bir kitapta, devlet yetkilileri “Çin kültürünün” artık diğer tüm etnik kültürlerin temel taşı olarak görülmesi gerektiğini yazmıştır (Devlet İşleri Konseyi’nin Büro’su, 2018).
Tüm bunlar Çin devletinin müslüman olmayan bir milyon polis ve memuru tarafından yapay zeka destekli biyometrik ve dijital bir gözetleme sistemi yardımıyla uygulanmaktadır. Burjuva devlet bu teknolojileri kitlesel gözetleme cihazlarını denemek için kullanır: yüz tanıma, cep telefonu kontrolleri, kimlik kontrolleri (Sylvie Lasserre, Voyage au pays des Ouïghours, EHESS, 2010). Bu araçlar her yerde bulunmaktadır. (Urumçi’de 1400 adet). Her ev, yetkililere aileyle ilgili tüm bilgileri veren bir QR kodu (hızlı yanıt kodu) ile işaretlenmiştir. Pekin, Uygur sakinlerinin evlerinde bir Han Çinlisi ile yaşamasını zorunlu kılacak kadar ileri gitmiştir.
Her bireyden alınan DNA örneği, yüz tanıma verileriyle ilişkilendirilmek için kullanılmaktadır (Sylvie Lasserre, Voyage au pays des Ouighours, EHESS, 2010).
Eğitim ve öğretim merkezleri olarak adlandırılan, ancak işin aslında alıkoyma merkezleri, Pekin tarafından siyasi olarak yanlış düşünceleri beslediğinden şüphelenilen tüm bireyleri bastırmaya hizmet etmektedir. Sincan’da, bazı Uygur savunma örgütlerinin tahminlerine göre üç milyon kadar masum sivili hapsedeceği tahmin edilen beş yüz bin ile bin arasında gizli gözaltı kampı inşa edilmiştir.
İnsanlık dışı koşullarda (12 metrekarede birkaç düzine insan), askeri disipline tabi tutulmuş, Şi Jinping ve Çin Komünist Partisi’ni öven şarkılar eşliğinde tutuklular, doğru öğrenimi serbest bırakılma koşulu olan Çinceyi öğrenmelidir. Okuma yazma bilmeyenler ve yaşlılarda buna dahildir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre (İdeolojik virüsleri ortadan kaldırmak, 2018), İslam’ı uygulamak, cep telefonuna sosyal ağ WhatsApp veya bir VPN (sanal özel ağ) yüklemek alıkonmak için yeterlidir.
Bazı kamplarda yetkililer, doğum kontrolü için kadın ve erkeklere zorla çalıştırma ve kısırlaştırma uygulamalarının yanı sıra işkence cihazları (tutukluları dövmek için yüksek voltajlı eldiven kullanımı, hareket edemeden bir kuyunun dibine yerleştirme) uygulamaktadır.
Tutuklu ailelerinden koparılan binlerce Uygur çocuğu yetimhanelere yerleştirilirken, Han yerleşimciler mahpus köylülerin topraklarını işgal etmektedir.
Günlük New York Times gazetesi, 17 Kasım 2019’da, partiden ayrılmış bir mensup aracılığıyla ÇKP’nin dört yüz sayfalık resmi belgesini yayınladı ve Çin hükumetinin herhangi bir suç işlenmeden önce etnik azınlıkları kasıtlı bir hapsetme stratejisini benimsediğini ortaya koydu. Mesleki eğitim merkezleri olarak sunulan kuruluşların gerçekte, yeniden eğitme asimilasyon merkezleri olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır.
Çin Kapitalizminin Ekonomik Çıkarları
Ayrılıkçılık veya İslami radikalizme karşı mücadele bahanesi Çin merkezi iktidarı için bir meşrulaştırma işlevi görse de, iktidarın ekonomik menfaatlerinin bu batı eyaletinin (2020 senesinde 202 milyar dolara eşdeğer GSMH, halbuki 2008 senesinde bu değer 57 milyar dolardı) servetini yağmalamak için bu bahanelere ihtiyaç duyulduğu konusunda şüphe yoktur. Bu bölgede 2021’de %7’lik bir büyüme kaydedilmiştir ve bu, kişi başına gayri safi yurt içi hasıla açısından 31 Çin eyaleti arasında bölgeyi 13’üncü sıraya yerleştirmiştir.
Han burjuvazisi, Bingtuans (“askeri tugaylar”) olarak da adlandırılan ÇKPX programına güvenerek, hidrokarbonlar açısından zengin, maden kaynakları bulunan ve bol bakir tarım arazileri olan bu bölgeyi geliştirmeyi başardı. O kadar ki, Han burjuvazisi ekilebilir arazinin üçte birini ve yerel sanayi üretiminin dörtte birini (Rémi Castets. “Le malaise des Ouïghours du Xinjiang”, Perspectives chinoises n° 4, 2003), eyaletin ihracatının %50’sini temsil eden 1.500 sanayi, ticaret veya inşaat şirketleri aracılığıyla kontrol etmektedirler.
Çin topraklarının %16’sını kapsayan bir alanda, pamuk ekimi ulusal toplamın %85’ini ve dünya çapında %20’sini temsil etmektedir, toprak altı mineraller (kurşun, demir, çinko, bakır, uranyum, altın) ve nadir topraklar (berilyum, lityum) açısından da zengindir, ki bu madenler güneş paneli sanayii için polikristal silikon üretiminde çok önemlidir (küresel üretimin %45’i).
Aksu ve Karamay bölgelerindeki petrol ve gaz çıkarımı, yerel üretimin %60’ını temsil etmektedir ve bu da onu %30 olarak tahmin edilen rezervlerle ülkedeki en büyük ikinci petrol bölgesi yapmaktadır. Sincan ayrıca ülkenin doğal gaz üretiminin üçte birini sağlamaktadır.
Hotan, Khashgar, Aksu gibi Sincan şehirlerinin dünyanın en kirli şehirleri arasında olması bu açıdan bir önem teşkil etmemektedir (2020’de Çin’de en yüksek ince partikül konsantrasyonuna sahip 1., 2. ve 7. kent).
Üstelik bu bölge, Çin emperyalizminin güvenliği ve yayılması için çok stratejik olan “ipek yollarından” biri üzerinde bulunmaktadır.
Çin kıyı kentleri gibi, 1992’den beri Yining, Bole ve Tacheng (Kazakistan sınırında), aynı zamanda Urumçi, ulusal kapitalistleri ve yabancıları çekmek için avantajlı vergi önlemlerinin oluşturulduğu “açık sınır şehri” statüsünü kazandı. Aynı mantıkla Pekin, 2003 yılında Kazakistan sınırında Khorgos’ta bir serbest bölge açtı. 15 km2’yi kaplayan, bankacılık hizmetleri, lojistik, oteller, Çin ürünleri için sergi salonları (Sébastien Peyrouse, “Kazakistan’daki Çin ekonomik varlığı”) gerekli tüm altyapıya sahip, üretilmiş ürünler ve yeni teknolojiler konusunda uzmanlaşmış birkaç yüz şirkete ev sahipliği yapmaktadır (China Perspectives n° 3, 2008). 2007 yılında, bu Khorgos noktasından üç milyondan fazla insan ve iki milyon ton mal geçmiştir.
Bugün, sınır ticaret alanları, depolama işlevi, 2006 yılında açılan ve Kazakistan ve Rusya’ya yayılmayı amaçlayan Jeiminay serbest bölgesi gibi lojistik hizmetler ile donatılmış 16’dan fazla kuru liman bulunmaktadır.
Batılı Çokuluslu Şirketlerin Çıkarları
Uygurların kaderi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinde Çin’e karşı bir argüman ve baskı görevi görmektedir. Biden, ağustos 2020’de “soykırımdan” bile bahsetmeye başlamıştır, halbuki son nüfus sayımına göre Uygur nüfusunun 2000 senesinde 8.34 milyondan 2020 senesinde 11,62 milyona çıkmıştır. Fakat mültecilerin kendi hududuna girişini engelleyen, ayrımcılığa uğratan, kitlesel olarak hapseden (Amerika Birleşik Devletleri’nde 2,2 milyon kişi mahpustur), (Filistin’in sömürgeleştirilmesinden ortaya çıkmış olan) İsrail’i tanıyan ve ona yardım eden ABD’nin ulusal azınlıkları savunmasına kim güvenebilir?
Ayrıca Batılı çokuluslu şirketler, Sincan’da utanmadan faaliyet göstermektedir. Uygur veya Kazak iş gücü, başlıca küresel tekstil grupları (H&M, Nike, Adidas, Uniqlo, Zara), otomotiv ve inşaat sanayii (Volkswagen, Mercedes-Benz, BMW, Siemens, Alstom) veya bilişim hizmetleri (Apple, Amazon, Samsung, Google) tarafından sömürülmektedir, özellikle zoraki çalıştırma yoluyla.
Fransa’nın 3. serveti milyarder François Pinault’un sahibi olduğu Fransız lüks grubu Kering, pamuk tarlalarında zorla çalıştırmanın sömürülmesiyle ilgili olarak, üretim zincirine ithal edilenlerin kökenini tespit edemediğini iddia etmektedir. Bu, Şubat 2007’de oylanan “ihtiyatlılık görevine ilişkin” Fransız yasası tarafından dayatılmasına rağmen, bu kanun ispat yükünü mağdurlara bırakmaktadır ve sonuç şartı olmaksızın sadece şirketleri bir “ihtiyatlılık planı” benimsemeye zorlamaktadır.
Bir sivil toplum kuruluşu, 80.000 Uygurun Çin makamları tarafından kendi eyaletlerinden ülkedeki uluslararası pazara yönelik diğer 27 fabrikaya nakledildiğini tespit etmiştir (Australian Strategic Policy Institute, Uyghurs for sale, 2020). 80’e yakın Batılı şirket böylece, yarı hapishane rejimine tabi olan aşırı sömürülen bir işçi sınıfından faydalanmaktadır. Bir Nike tedarikçisi olan Qingdo’daki Taekwang fabrikasında olduğu gibi, gün boyunca 600 işçi ayakkabı imal etmekte ancak akşamları Çin milli marşını söylemekte “Mesleki eğitim” ve “Vatanseverlik” eğitiminin bir parçası olarak Çinceyi öğrenmektedir.
Brüksel’deki patronların baskı grubu Business Europe, Fransa’nın “ihtiyatlılık görevi” yasasını tüm AB’ye yayma girişimlerine, zoraki çalışan iş gücünün imal ettiği ürünlerin ithalatını yasaklayan her türlü yönergeye karşı çıkmaktadır.
Ulusal Baskıyı Sona Erdirmek İçin
Çin’deki işçi sınıfının öncüleri, yalnızca örgütlenme, kendilerini ifade etme, gösteri yapma, grev yapma hakkı için değil, aynı zamanda Sincan’ın boyunduruğuna son verilmesi için de mücadele etmelidir:
Kitlesel gözetimin kaldırılması,
Yeniden eğitim ve zorunlu çalışma kamplarının kapatılması,
Yerleşim kolonizasyonunun durdurulması,
Uygur dilinde her düzeyde ve her konuda öğretim imkanı,
Uygurların ve diğer ulusal azınlıkların Çin emperyalist devletinden ayrılma hakkı.
Bir devletin demokratik rejimi, ayrılma özgürlüğünü tamamlamaya ne kadar yakınsa, pratikte, büyük devletlerin menfaatleri için, ekonomik ilerleme ve aynı zamanda çıkarları açısından ayrılma eğilimleri daha nadir ve zayıf olacaktır. (Lenin, Sosyalist Devrim ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, 1916)
Ulusal azınlıkların baskısına karşı mücadele, proletaryanın güçlerini tüm Çin ölçeğinde birleştirebilmesinin, ezilenleri kendi saflarında toplayabilmesinin ve sömürücülerin elinden iktidarı alabilmesinin, Sosyalist Doğu Asya Sovyetleri Federasyonunun yolunu açabilmesinin koşuludur.
-Groupe Marxiste Internationaliste (GMI) 14 Mayıs, 2022