Bu yazı, Patronsuz Dünya’nın ‘’Kızıl Üniversite Programı’’nın 11 Ağustos 2024 tarihinde gerçekleşen ikinci konferansının özet niteliğini taşımaktadır.

Marksist Teorinin Kaynağı ve Devrimci Parti Teorisi Üzerine

Marksist teori, sadece kütüphanelere gömülüp yapılan akademik çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkmamıştır; aksine, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarının ürünü olarak şekillenmiştir. Devrimci parti teorisini yalnızca Lenin’e indirgemek, Marksist teoriye aykırı ve idealist bir yaklaşım olur. Parti teorisini ele alırken yapılan bir diğer hata ise, yalnızca 1. Enternasyonal’den itibaren incelemeye başlamaktır. Bu bağlamda, Komünistlerin Birliği (KB) örgütünü göz ardı etmek büyük bir eksikliktir. KB, ilk işçi sınıfı örgütü olarak ortaya çıkmış ve Komünist Parti Manifestosu da bir parti programı olarak yazılmıştır. KB’yi ele almadan yapılan değerlendirmeler, uluslararası komünist hareketin köklerini kavrayamayan bir anlayışa yol açar ve günümüzde de bu hatalı bir düşünce süreci olur.

Komünistlerin Birliği (KB) Nasıl Ortaya Çıktı?

Marx öncesinde de sosyalistler vardı. Thomas More’un “Ütopya” adlı eseri ve “Güneş Ülkesi” sosyalist bir tasavvuru içeriyordu. Ancak, bu dönemde sosyalist devrimin nasıl yapılacağına dair bir strateji yoktu; insanoğlu için en güzel düzeni idealize etmekle sınırlıydı. Marksizmi bilimsel hale getiren ve pratiğin içine yerleştiren, işçi sınıfının devrimci gücünü fark etmek olmuştur.

İşçi Sınıfı Neden Devrimcidir?

Marx, bu teoriyi ortaya koyduğu dönemde, işçi sınıfı yeni doğmaktaydı ve Avrupa’nın belirli merkezlerinde küçük bir azınlığı oluşturmaktaydı. Nicel anlamda bir çoğunluk değildi. En çok ezilen sınıf olduğu ileri sürülebilir, ancak tarihsel olarak feodalizm ve kölecilik dönemindeki sınıflar, işçi sınıfından daha kötü şartlara sahipti. Yani, sadece eziliyor olması işçi sınıfını devrimci yapmaz. İşçi sınıfını devrimci yapan temel faktör, üretim içindeki konumudur. Daha önceki ezilen sınıflar, uzlaşabilmenin somut koşullarına sahipti. Ancak işçi sınıfının kolektif yapısı ve kendi çıkarlarına olan her şey için harekete geçebilmesi, onu devrimci kılar. Taleplerini gerçekleştirmek için kolektif bir şekilde harekete geçmesi gerekmektedir ki bu durum, otomatik olarak örgütlenme, demokrasi, propaganda ve ifade özgürlüğü gibi sorunları gündeme getirir. İşçi sınıfı, üretim içindeki konumu nedeniyle devrimcidir; bu durum, sayısal üstünlük veya ezilmişlikle doğrudan ilgili değildir. Günümüzde işçi sınıfı, sayısal olarak toplumun çoğunluğunu oluştursa da, Marksizmin ilk ortaya çıktığı dönemde bir azınlıktı.

KB, ütopyacılıktan sıyrılarak, iktidarı hedefleyen bir parti olarak şekillenmiştir. Demokratik merkeziyetçi bir çizgiye sahip olan bu yapı, Leninist partilerin atasıdır. Kitle partisi olmaktan ziyade devrimcilerin partisi olarak işlev görmüştür ve politik homojenlik barındırmıştır. Ancak, parti noktasında bazı eksiklikleri de vardı. Özellikle devrimci bir partinin sürekli olarak nasıl dinamik ve yaşayan bir yapı haline geleceği konusunda net bir perspektif geliştirememiştir. Devrimcilerle kitle arasındaki iletişim gibi sorulara da yanıt üretememiştir. 1838 devrimlerinin başarısız olması sonucunda KB dağıldı ve Marx ile Engels teorik çalışmalara yoğunlaştı.

KB’den çıkarılması gereken temel ders, onun bir işçi savaş örgütü, devrimci parti iskeleti olduğu ve sınıfa karşı sınıf diyebilen bir çizgide hareket ettiğidir. Blanquizm, Lassallecilik ve modern reformculuğun atası olan Proudhonculuğa karşı siyasal hakları savunan bir örgüttü. KB, tarihsel köklerimizdir ve unutulmaması gereken bir örgütlenme modelidir. Modern anlamda mücadelenin düşük veya yüksek olduğu her dönemde gereklidir.

Siyasal Partilerin Doğuşu ve İşçi Hareketi

KB’nin var olduğu dönemde henüz modern siyasal partiler ortaya çıkmamıştı. Büyük burjuva klikleri arasında gayri resmi ittifaklar söz konusuydu. Ancak işçi sınıfının komünist bir partisi vardı. Modern anlamda siyasal partilerin ortaya çıkışı, işçi hareketinin ve komünist hareketin gelişmesiyle birlikte olmuştur. Bugün bize “Batı demokrasisi” olarak sunulan her şey, işçi sınıfının mücadelesinin bir kazanımıdır. Burjuva demokrasisi olarak sunulan reformlar, her kaybedilen devrimin sonucudur. Burjuva muhalefeti içinde emekçilerin çıkarlarına çalışabilecek tek şey ise sınıf uzlaşmacılığıdır.

1. Enternasyonal ve İşçi Hareketinin Gelişimi

1848 Devrimleri gerçekleşmediğinde, işçi sınıfı büyümeye ve genişlemeye başladı. Bu gelişim süreci çarpık bir şekilde ilerlerken, sınıf mücadelesi de doğal olarak büyüdü. Bu ortamda 1. Enternasyonal kuruldu. Kuruluş manifestosunda şu ilke yer alıyordu: “İşçi sınıfının kurtuluşu, ulusal veya yerel değildir; işçi sınıfının bir zümresi için mücadele etmek yeterli olmaz. Amaç, işçi sınıfının çıkarlarını savunarak sınıfsız bir topluma gitmektir.” İlk uluslararası işçi örgütlenmeleri enternasyonalist bir nitelik taşıyordu ve bu örgütlenmeleri başlatanlar, daha çok göçmen işçiler arasında faaliyet gösteren gruplardı. 1. Enternasyonal, ezme-ezilme ilişkilerine karşı durarak bu mücadelenin öncüsü oldu.

Enternasyonal modeline baktığımızda, yalnızca işçi sınıfı saflarında yer alanların kendilerini ifade ettiği bir kitle partisi olduğunu görürüz. O dönemde, işçi sınıfı saflarının dışında yer alan sosyalist akımlar ve ütopyacılar da mevcuttu. Marx’ın ilk mücadelesi bu akımlara karşı olmuştur. 1. Enternasyonal’e katılmanın ana çizgisi, işçi sınıfının yanında yer almaktı. Ancak bu süreç olgunlaştıkça farklı eğilimler ortaya çıkmaya başladı. Burjuvazinin ideolojik varyantları işçi sınıfı içinde kendini göstermeye başladı ve ilk reformist eğilimler bu dönemde ortaya çıktı.

1. Enternasyonal’in Bıraktığı Miras

Enternasyonal’den geriye bize ne kaldı sorusunu sormak, önemli bir tartışma noktasıdır. Devrimci olmanın ana kıstası, faaliyetlerin merkezine işçi sınıfını almayı ön koşul olarak görmek kısmen doğrudur. Bu önemli bir koşul olsa da tek başına devrimci Marksist komünist olmak için yeterli değildir. İşçi sınıfı saflarında milliyetçiliğin farklı türevleri, reformizm, kilise sosyalizmi gibi akımlar gelişmiştir. Türkiye özelinde ise anti-kapitalist Müslümanlar, geçmişte sol Siyonizm gibi teokratik fikirlerin işçi sınıfı içinde var olduğunu görmekteyiz. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Burjuvazi, kendi fikirlerini ezilenlerin safında var etmek zorundadır. Bunu kendi burjuva partisi olarak yapamaz, bu fikirleri işçi sınıfı içinde var etmek zorundadır.
Kapitalizme karşı mücadele ederken bir diğer görev, düzen ideolojilerini empoze eden akımlara karşı mücadele etmektir. Bu tarihsel bir zorunluluktur. Örgütsel anlamda bugüne dair çıkarılabilecek dersler şunlardır: 1. Enternasyonal tarzı kitlesel örgütler var olmalı ve bu mücadele desteklenmelidir, ancak bu tek başına yeterli değildir. İşçi sınıfı üzerinde ideolojik hegemonyayı kuran komünist partilerin inşası zorunludur. İkili bir örgütlenme gereklidir: Bir yanda en bilinçli ve militan kesimi bünyesinde toplayan demokratik merkeziyetçi bir komünist parti (KP), diğer yanda ise en geniş eylem birliğini sağlayacak kitle örgütleri yer almalıdır.

Bu bağlamda, 1. Enternasyonal’in tarihsel mirası, hem kitlesel örgütlenme hem de işçi sınıfı içindeki ideolojik mücadeleyi aynı anda yürütme zorunluluğuna işaret eder.

2. Enternasyonal ve Sosyalist Hareketin Evrimi

Enternasyonal’in dağılmasından yaklaşık 14-15 yıl sonra, 2. Enternasyonal kuruldu. Ancak bu örgüt, tam anlamıyla Marksist geleneğin temsilcisi olarak ortaya çıkmadı; aksine, ondan bir kopuşu temsil ediyordu. Eğer 1. Enternasyonal, Komünistler Birliği (KB) üzerinden bir geri adımı temsil ediyorsa, 2. Enternasyonal, Marksist hareketten bariz bir kopuşun partisiydi. Bu kopuş, sosyalist hareketi bir çatı partisi olarak tasavvur eden bir yapıya dayanıyordu. Seksiyonlar düzeyinde federe bir örgütlenme savunuluyordu, yani farklı ulusal seksiyonlar kendi yaklaşımlarını benimseyebiliyordu. Örneğin, Almanya seksiyonu başka bir şey savunurken, Rusya seksiyonu farklı bir çizgideydi.

Enternasyonal’in parti anlayışı, Marksizmden uzaklaşan, idealist ve determinist bir bakış açısına sahipti. En büyük partisi, Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi (ASDİP), aynı zamanda 2. Enternasyonal’in önde gelen partisi olarak kabul ediliyordu. ASDİP, kendisini “bilimin partisi” olarak tanımlıyor, sosyalizme geçişi tarihin doğal bir evrimi olarak görüyordu. Sosyal demokratlar, işçi sınıfına bilimi taşımak gerektiğini savunuyorlardı. Bismarck döneminin otokratik rejiminin sona ermesi ve görece bir demokrasinin oluşmasıyla birlikte, ASDİP, kapitalizmin güçlenmesiyle büyümeye başladı. Ancak bu süreçte parti içinde farklı fikirler ortaya çıktı.

2. Enternasyonal’in Farklı Kanatları

Bu dönemde ASDİP içinde belirgin üç eğilim öne çıkıyordu:

Bernsteincilik: Eduard Bernstein, sosyalizme ulaşmak için herhangi bir devrime veya proletarya ayaklanmasına gerek olmadığını, reformlarla bu amacın gerçekleşebileceğini savunuyordu. Bu düşünce, 2. Enternasyonal’in sağ kanadını oluşturuyordu.

Bebelcilik: August Bebel, sosyalizme ulaşmak için parlamenter yollarla iktidarın kazanılabileceğini savunuyordu. Bu, devrimci enternasyonalizmin bir uzantısı olan Spartakistlerle çelişen bir görüştü.

Kautskyciler: Karl Kautsky, sol ve sağ kanat arasında bir uzlaşmayı savunan, ancak zamanla daha sağa kayan bir çizgi benimsedi. Kautsky, bir dönemin en büyük Marksist teorisyeni olarak kabul ediliyordu, ancak Rosa Luxemburg gibi devrimciler tarafından “bataklıkların teorisyeni” olarak eleştirildi.

1914 yılına gelindiğinde, 2. Enternasyonal, kendi içinde derin çelişkiler barındırıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte, 2. Enternasyonal, kendi burjuva devletini destekleme çizgisine girdi ve “sosyal yurtseverlik” adı altında savaşı savundu. Bu tutum, 2. Enternasyonal’i barış döneminde enternasyonalist, savaş döneminde ise burjuvazi yanlısı bir yapıya dönüştürdü.

2. Enternasyonal’in Günümüze Yansıyan Mirası

Bugün işçi sınıfı içinde 2. Enternasyonal’in varyantları, sosyal şovenizm ve yurtseverlik gibi akımlar altında kendini göstermektedir. 2. Enternasyonal’in bu noktaya gelmesi, yalnızca önderliklerinin kaypak olmasından değil, tarihsel olarak sınıf mücadelesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Tarihin motor gücü sınıf savaşlarıdır ve 2. Enternasyonal’in oportünizme kaymasının temel nedeni, en kitlesel işçi örgütünün burjuva aparatına dönüşmesidir.

ASDİP içindeki sendika bürokrasisi ve işçi aristokrasisi, parlementer düzenin sınıf uzlaşmacılığına dayanıyordu. Bu gruplar, sınıflar arasında profesyonel arabulucular olarak konumlandılar ve devrimden korktular, çünkü devrim onların varlık sebeplerini ve ayrıcalıklarını ortadan kaldırabilirdi. Aynı zamanda, faşizmden de korktular; çünkü faşizm, örgütlerini lağvedebilir ve ayrıcalıklarını kaybetmelerine neden olabilirdi. Bu nedenle, kitle mücadelelerinden ürktüler ve bu hareketleri kontrol altında tutmaya çalıştılar. Ancak, bu kontrol mekanizması başarısız olduğunda, işçi sınıfını frenlemek zor hale geldi ve bu, itibar kaybına neden oldu.

Enternasyonal’in mirası, parlamenterizm ve legalizme olan bağlılık, enternasyonalizmden uzaklaşma ve sosyal yurtseverlik olarak tanımlanabilir. Bu eğilimler, işçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan çok, burjuva devletinin kriz dönemlerinde ona akıl hocalığı yapma pozisyonuna gelmiştir. Ezilenlerle değil, iktidar sahibi burjuvalarla empati kurma refleksi geliştirmişlerdir.

Bolşevizm’in Doğuşu

Lenin yanılmaz, her şeyi bilen, hiçbir zaman yanılmamış kutsal bir peygamber değildir bizim için. Diğer Marksist önderler için de olmamıştır. Lenin de kendi eski tezlerinin yenilenmesi gerektiğini savunmuş, parti tabanıyla mücadeleye girip kendisini yenileştirmiştir. İki taktik, Nisan Tezleri’nin çürütülmesidir. Çürüttüğü kitap da ekim ayaklanmasının programını çizmiştir. Leninizm’in doğuşu, dönemsel ihtiyaçlara cevap vermek ve yeni açılımlar getirmektir. Bizim için, Leninist partinin doğuşu 1902’de ne yapmalı ile başlayan ve 1919’da kurulan Komintern ile devam etmiş, evrensel bir parti modelidir. Belirli ülkeler veya Rusya özelinde değil, evrenseldir. Dogmatik kalıplara sahip değildir, temel görüşe sahiptir, kalkış noktasını yaptığı belirli temeller vardır ve çıkılmaması gerekir, kalıplar zinciri asla değildir. Rusya’da, Marksist fikirlerin nasıl doğduğunu ve geliştiğini Rusya’nın nesnel koşullarını irdelemek gerekiyor. Bugüne dair somut dersler çıkarmamız gerekir. Yapmazsak tarih atölyesinden öteye gidemeyiz. Lakin bizim amacımız bir devrimci parti kurmak. Bir devrimci parti inşası için kendimizi politik olarak silahlandırmak. Teorik düzlemde gelişim sağlamak.

Rusya’da, Marksistlerden önce de klasik Plekanovlar ile başlayan devrimci hareketler vardı. Narodnikler vardı. Türkçe karşılığı halkın dostları demekti. Halk devrimcileri manasına gelen bir Türkçe karşılığı vardı. Narodnikler’in temel özelliği köylülüğe ve burjuva aydınlara dayanmaktaydı. Çarlık yıkılmalı ve demokratik devrim gerçekleşmeliydi. Bunun için de mücadele yöntemi olarak da işçi sınıfı yerine, kitlelerin kendiliğinden mücadeleleri yerine dar silahlı grupların radikal eylemleriyle sınırlanmaktaydı. İntikam tugayları profesyonel suikastçı ekipleri kurmaktalardı. Devletin kolluk güçlerine, yönetici kesimlerine, haneden soyundakilere belli silahlı eylemler gerçekleştirmekteydiler Halk bu çarlığın yıkılabileceğini göstermekti amacı kapitalizm gelişmedi, halkın düzeyi yeterli değil gibi gerekçelerle savundular. Narodnikler baskın hegemonya konumundaydı. Bunların çizgisi Foko’cu anlayışların, devrimci demokrasinin karşılığıydı. Blanquizm’in Rusya’daki karşılığıdır. Türkiye özelinde Mahir Çayancı suni denge teorisi gibi anlayışların, o tarz örgütsel anlayışların o coğrafyadaki karşılığıydı. Dostoyevski: biz Rus edebiyatı Gogol’un paltosundan çıkmıştır. Onun Palto kitabı Rus edebiyatının gerçekçilik akımının atasıdır der. Dünyadaki küçük burjuva akımları, gerillacı akımlar, Türkiye özelinde Çayancı, Maocu akımlar Narodnizm’den çıkmıştır.

Marksizm, dar grup terörizmi ile yıkılamayacağını savunup işçi sınıfını eylemliliklerini savunurdu. İlk ideolojik mücadelesini Narodnizm’e karşı vermiştir. Kitleler yerine kendisini koyan küçük burjuva akımlarına karşı olmuştur bu mücadele. Türkiye özelinde Denizler Mahirler sürecini ele alırsak o mücadeleleri kararlılıkları, adanmışlıkları, gözünü karartmış duruşları sahip çıkılacak bir konumdadır. Bu gerçekliğin üstü pas geçilemez. Lâkin ideolojik ve politik olarak anti-Marksist küçük burjuva radikalizmine dayanan akımlar olduğu gerçeğinin üstü de örtülemez. İdeolojik ve politik hesaplaşma sürecine girilmesi o günlerden temel bir ders olarak karşımıza çıkar. Bolşevizm doğma aşamasında ilk mücadelesi Narodnizm’e karşı olmuştur. Bir tarafta Narodnizm vardı; bir tarafta da işçi sınıfı merkezli bir politikayı savunan, otokrasinin kitlelerin doğrudan eylemiyle yıkılabileceğini savunan Marksizm, doğmaya başlamıştır. Tüm Marksistlerin ortak platformu emeğin kurtuluşu, sonrasında da RSDİP kurulma süreciyle 2. Enternasyonaldeki gibi tüm akımların bir çatı partisi kurulmuştu Rusya’da. Bu noktada ilk tartışmalardan hiziplerden birisi şu olmuştu: partinin tüzük meselesi. “Kimler partiye üye olabilir?” sorusu üzerinden ayrım çıkmıştı. Partiye üye olma koşulları: parti programını benimseyen, aidat ödeyen kişiler olarak uzlaşılmıştı. Menşevikler için herkes bir görev alamayabilirdi. Böyle bir kıstasa gerek yoktu. Bolşevikler için ana kıstas görev alıp herhangi bir birimde görev alması gerektiğidir. İlk ayrım buradan ortaya çıkmıştı. Bolşevik çoğunluk, Menşevik azınlık demekti. Azınlık çoğunluktan ziyade iki farklı politik akımın kendisini var etmesi, Rusya özelinde tanınmasının ismi haline gelmeye başlamıştı. İlk ayrım noktası basit görünen teknik bir meseleyle ortaya çıkmıştı. Bu ayrımdan sonra iki farklı siyasal çizginin ortaya çıktığı görebiliriz. 1902” Ne yapmalı?” temel bir kitaptır. Rusyadaki Marksistlerin ilk ayrımı Narodniklerle oldu. İkinci ayrımı ekonomizm ile olmuştur. Ekonomizm kısaca Rusya’da otokrasinin işçi sınıfıyla yıkılamayacağını, liberal burjuvazinin desteklenmesi gerektiğiydi. Sendika kurma hakları gibi mücadele yolları verilmesi gerektiğini savunuyorlardı. İşçi sınıfının kendiliğinde politikleşip oluşacağını söylüyorlardı. Rusya özelinde Legal Marksizm vardı. Rusyada marksist fikirlerden beslemekte ancak Rusya’da kapitalizmin önce kurulması gerektiğini savunmaktalardı. Bir yanıyla Marksist saflarda olup öbür yanıyla kapitalizmi övüyorlardı. Narodniklerin içerisinde olduğu baskıları, Marksizmi entelektüel aktivite olarak gösteriyorlardı. 1917 geldiğinde kadekler karşı devrimin merkez üssü olarak ortaya çıkmıştı. Bunun çıkış noktası Legal Marksizmdi. Bu tarz anlayışlar 20.YY boyunca çok ortaya çıktı. Lenin’e karşı suikasti de sosyal devrimci köylü olarak Narodnikler örgütlemişti. Küçük burjuva radikalizminin ne kadar kolay şekilde karşı devrimci saflara geçebileceğini göstermiştir.

Ne yapmalı yazıldığında çarlık baskısı o kadar çoktu ki burjuva parlamentosu yoktu, haklar yoktu, Marksistler birbirinden yalıtık, uzak ve amatör bir çalışma faaliyeti yürütmekteydiler. Bu kitabın ana yazılma sebebi, Rusya’daki Marksistleri bir çatı altında toplamaktı. Güçleri birleştirip merkezileşmek, çarlık polisine karşı dayanıklı olup politik sürekliliğin arayışının bir ürünüdür. Olabildiğince sıkı ve disiplinli bir örgüte ihtiyaç vardı. Politik homojenliği sağlama noktasında bir araç olarak Rusya çapında merkezi bir gazetenin kurulmasını önermekteydi. Politik homojenliği sağlamanın aracı olarak ortaya çıkmıştı. İşçi sınıfının kendi başına sendikalist ve ekonomist bir bilinç kazanabileceği, bilincin dışarıdan aktarılabileceğini ve bunun salt ekonomik değil siyasi ve politik yollarla mücadele de verilebileceğini söylüyordu. O dönemin ihtiyacının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Partinin kongre yapmasının olanakları bile yoktu polis baskısından ötürü. Kalabalık toplanan rastgele bir grup bile polis baskısı görebiliyordu. İlk inşa süreci olarak bu konjonktürde ortaya çıktı. Bu neredeyse tamamen de başarılı oldu. Iskra’nın çıkmasıyla birlikte politik homojenlik ve merkeziyetçi çizgiye bürünerek merkezi bir parti vardı. Ekonomizmle ciddi bir hesaplaşma içerisine girilmişti. Ekonomizm bundan sonra siyasal mücadele içerisinde reformizm olarak kendisini göstermeye başlamıştı. Ve kendisini Menşevizm olarak var etmeye başlamıştı.

Merkezi bir örgüte ihtiyaç var, daha sonra demokratikliği geldi. Programatik homojenliğe sahip bir örgüte ihtiyaç var. Temel kalkış noktaları bunlar oldu.

1905 devrimi gerçekleşti Rusya’da. 1905 devrimi ile birlikte tarih sahnesine çıkmamış, hareket etmemiş işçi sınıfı, tüm Rusya çapında genel grevler gerçekleştirdi, sokaklara milyonlar döküldü, çarlığa karşı savaş verdi. 1917 devriminin provası olacak şekilde sovyet organlarını ortaya koydu. Henüz daha burjuva demokrasisinin en ufak bir kırıntısının olmadığı bir coğrafyada kendi eylem komitesini kendilerinin kurduğu, ortak bir karar alıp kitleleri milyonları yürütebildiği sadece işçi sınıfı içerisinde değil o nüfusun 5 katı kitleyi de beraber sürükleyebildiği kendi Rusya özelinde bütün ezilenlerin toplumun gayri-memnunlarını arkasında toplayabildiği bir kitle toplamıştı. Burjuva demokrasisi nasıl gelişecek soruları konuşurken, proleter demokrasisini ortaya koymuştu. 1905ten sonra Rusya’da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir sürece evrilmişti. Artık Rusya’da konuşulan devrimin nasıl gerçekleşeceğiydi. Tartışmalar bunlar üzerinden şekillenmeye başlamıştı. Ne yapmalıdaki Lenin’in kendi tezlerini eleştirdiği bu fikirleri savunmamaya başladığı noktaya gelmişti. İşçi sınıfı içgüdüsel olarak sosyal demokrattır (o dönem jargonu). Artık Lenin’in parti modeli şu noktada bir evrim geçirmekteydi: dar bir profesyonel devrimci çekirdek bir kadro partisine ihtiyaç vardı. Bu gerçek olduğu gibi dursa da bu noktadan sonra tartışılan işçi sınıfı kitle hareketine nasıl dahil olabiliriz? Partinin sınıfla, kitleyle nasıl ilişki kurabilir sorunsalları ortaya çıktı. Artık partinin kimliği bu sorulara verdiği cevaplara göre şekillenmişti. Bundan sonraki süreç partinin sınıfla ve kitleyle kuracağını ilişkilerden gelişimini sağladı. 1905 yenilgisinden sonra RSDİP yeniden bir araya gelme süreci yaşadı. Bolşevikler ve Menşevikler arasında kısa süreli bir birleşme ortaya çıktı. Parti tüzüğüne demokratik merkeziyetçilik ilkesi yerleşti. Eylem kararlarının sonuna kadar demokratik bir şekilde alınması, lakin eyleme geçişin, harekete geçme noktasında disiplin olması gerekiyor. Neden merkeziyetçilik olmadan demokrasi olmaz? Sadece bir tartışma kulübü ekseni üzerinde kalır, harekete geçme noktasında güçlü olan eğilim takip edilir. Merkeziyetçiliğin olmadığı federe parti modellerinde küçük yönetici katman çıkar ve parti entelijansiyası ortaya çıkar, partiyi şekillendirir ve harekete geçirir ve buradan bir bürokrasi doğar. Demokrasinin olmadığı, merkeziyetçiliğin olduğu yerde, emir-komuta askeri ordular ortaya çıkar. Merkeziyetçiliği olmayan TİP, HDP, Sol Parti gibi partilerde biri, Stalinist partilerde de diğeri vardır. Demokrasi varmış gibi güler yüzlü bir demokrasi ortaya çıkar.

Sendikalara Karşı Tutum Hakkında

Bu tarz sorulara en net cevaplar “Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı” kitabında verilmişti. İşçi sınıfının kitlesi olan tüm yerlerde faaliyet yürütülmelidir. Mücadele yürütüp yürütmemekten ziyade, nasıl bir mücadele yürüttüğün önemlidir. Kitlelerle iletişim noktasında sınıf kitle ilişkisine cevaben kitlelerin kendilerini özneleştirebildiği kitlesel örgütlerin SOVYETİK tipte örgütlerin komünistler faaliyet yürütmelidir. Bunlara öncülük etmelilerdir. Sendikalar, stklar, dernekler içerisinde her yere girebilmeli. Buraya giriş, sendikal bürokrasinin aparatı olmak anlamına gelmiyor. Türkiye’deki sosyalist akımlar sendikal mücadeleyi sendikal bürokrasisine girip yönetimi kapmak olarak anlıyor. Sendikalara alternatif olabilecek, sendikaların kapsamadığı kesimleri de örgütleyecek, kitle örgütlerinin inşa edilmesine önayak olması gerekir, bütün komünistler buna dahil olmalıdır. Bolşevikler anti-bürokratik bir temelde mücadeleyi korur. Ama kendine partinin birimi gibi, aparatı gibi kendi kitle örgütleri kurmaz. Var olan sendikaların içerisinde çalışma yürütür. Yeni doğan işçi hareketlerinin içerisinde yeni tipte sendikalar kurulmasına öncülük edebilir ancak paravan bir kitle örgütü kurmaz. Bunların kurulması, geliştirilmesi yönünde mücadele eder. Kendi partisinin bir organıymış gibi kitle örgütlerini görmez. Burada mücadele veren militanlar partinin bir birimine bağlıdır ve o doğrultuda mücadeleyi yürütür. Yönetimi ele geçirmek gibi bir tutum Stalinist bir tutumdur. Bir komünist, bu Stalinist “kurtarılan alan” düşüncesine karşıdır. İşçi demokrasisinin sovyetik bir örgütlenme modeline dönmesi gerekir. Kitle örgütünün bütün bileşenlerinin mücadele öznesi haline getirmesi gerekir.

4. Enternasyonal’in İnşa Süreci

Troçki’nin parti mirası konusunda girebiliriz. Oradan bir ilerleme sürecine girmiş olabiliriz. Öncelikle şunu dile getirmek gerekir. Stalinizm’i, Marksist hareket içerisinde bir şekilde bürokratik karşı devrim öznesi olarak görmek yerine, sosyalist hareket içerisinde sapma olarak görmek bürokratik karşı devrimi meşrulaştırmak demektir. Bu nokta itibariyle burjuvazinin, sosyal demokrasinin, anarşizmin uzlaştığı kutsal bir ittifak vardır. Burjuvazi: Marksizm = Reel sosyalizm pratiğidir. Anarşizm- Post Marksistler bunları söyler. Stalinistler bunu tersten bir şekilde yapar: Sosyalizme sahip çıkmak Staline ve Sovyetlere sahip çıkmaktır. Geriye düşüş olarak Brejnev, Kruşev yaptı; Gorbaçov bitirdi. Lenin’den sonrasını ele alırken Lenin’den sonra komünist enternasyonal tasfiye oldu bir şekilde Stalinizmi bir sapma olarak görme durumu ortaya çıkar. Bir nevi ideolojik geriye düşüş olarak tanımlamak, bürokratik karşı devrimi meşrulaştırmak anlamına gelir. Bugüne dair somut dersler çıkarmak konusunda sakatlıklara sebep olan bir unsurdur. Stalinizm’in ortaya çıkışı nesnel bir gerçekliğin sonucudur. Olayı kişiler arası komünist parti içerisindeki burjuva klikler çatışmasının benzeriymiş gibi bir yansıtmayı beraberinde getirir. Bu iki farklı eğilimin ortaya çıkması, Stalinizmin ve bürokrasinin ortaya çıkması Rusya’daki nesnel koşulların sonucuydu. Dünyadan yalıtık kalmış bir devrimin, tek başına ayakta duramayacağını, bu yolda yaptığı her hamlenin kapitalizm karşısında geriye düşüşün adımları, geride kalmış unsurların siyasal arenada kendisini bir sınıf olarak çıkabileceği gerçeğinin üstünü örtmektir. Stalinizm tek başına bir neden değil sonuç. Alman devriminin kaçması, iç savaşta devrimi gerçekleştiren işçi sınıfının ölmesiyle bu sınıfın zayıflaması. Parti organlarının, sovyet organlarını köylülükten gelen kesmin doldurması doğası gereği politik bir iddiadan ziyade küçük burjuva çıkarlar söz konusudur. Bunun sonucu olarak Stalinizm ortaya çıkmıştır. Gerek barış içinde bir arada yaşama, gerek parti devlet modeli olsun, gerek tek ülkede sosyalizm olsun, gerek parti=devlet bürokratik despotizmi olsun, köylülüğün ve bürokrasinin çıkarlarına çalışır. Küçük burjuvaziye dayanan akımlar doğası gereği muhafazakar, önce benim ülkem, ulus devlet mentalitesiyle bakar, sosyalizmi ulusal kalkınma modeli olarak görür. Bu proleteryanın programı değildir. Bununla beraber sol muhalefetten 4. Enternasyonale giden süreç, Troçki Stalin koltuk kavgası değildi, o dönemin Rusya ve dünya komünist hareketinde, iki farklı politik programın çatışmasıydı. Bu şekilde ele alınmadan değerlendirilen her anlayış 21. Yy’da sosyalizmi kurma noktasında doğru bir perspektife sahip olamaz.

Soru-Cevap ve Katkılar

-İlk konferansta da bahsetmiştik. Kitlelerin partisiz sadece sendikalist düşünceye kadar yükselebileceğini söylemişti Lenin. Sonrasında da proleter kitlelerin doğal olarak Marksizme yakın olduğunu söylemleriyle değiştirdi Lenin. Bu Lenin’in hangi eserlerinde evrildi?

Lenin şundan vazgeçmedi, kitleler kendileri sosyalist temelde ayaklanmalar oluşturabilir ancak bunun zafer kazanamayacağını bunun koşulunun devrimci parti olduğunu söylemiştir. Çekirdek kadrolardan oluşan militan bir kadro partisine ihtiyaç vardır. Devrimci durum koşullarında mücadele arttığında daha çok ihtiyaç duyduğumuz şeydir. Ayaklanmaları düzen içerisinde tutan akımlara karşı mücadele vermek devrimci partinin görevidir. İkili mücadele vardır: Mücadelenin Devlet boyutu ve kitle hareketinin sistem sınırları içerisinde tutmaya çalışan ikili bir mücadele vardır. 1905 devrimiyle birlikte tek başına ekonomist bir bilince sahip olacağı düşünce pratikle aşılmıştır. Devrimci partiye olan ihtiyaç eksilmemiş, daha büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Şu gelişimi de olmuştur: Komünistler komünist parti sadece işçi sınıfına öncülük etme gibi bir misyonu yoktur, aynı zamanda işçi sınıfından da öğrenir. Öğretir ve öğrenir. Onun dışında ayrı bir unsur olarak kodlamaz. Kendisini işçi sınıfının en militan, en mücadeleci kesmidir. İşçi sınıfının herhangi bir kesminden daha üstün değildir, sadece politik bilinç bakımından kavrama yeteneği noktası dışında farkı yoktur.

-Paravan sendikadan da bahsetmiştik ya: Böylece partinin kitlelerden öğrenmesini engelliyorsun. Parti, işçi sınıfı üzerine hegemonik bir yapı kurduğunda işçi sınıfından öğrenmeyi kesiyor değil mi?.

Bir de işçi sınıfını kendi siyasal eylemlerini aklamak için bir aparat olarak görüyor. Bu bakış doğası gereği anti marksist bir çizgiye tekamül ediyor, ikameci bir kavrayışın zeminini de hazırlamış oluyor.

-İki farklı programda olan bu oluşumların (KB ve 1. Enternasyonal kastediliyor.) mücadelelerinde reformizme karşı mücadele nasıl gerçekleşti? Stratejik farklılıkları nasıldı?

KB’nin ilk mücadelesi doğmamış olan reformizme değil, sosyalist jakobenizm olan blanquizme, devletçi sosyalizmin savunucularına karşı bir mücadele yürütmüştü. Baktığımız zaman reformizmden ziyade küçük burjuva sosyalizmine ve işçi sınıfı içerisinde yer almayan, teorisinde de işçi sınfınının devrimci gücünü kurumsallaştırmamış, kendi komplocu örgütlerine karşı mücadele vermiştir. Komünistlerin farklılığını ideolojik mücadeleyle vermişti.

1. Enternasyonalle beraber reformizm ortaya çıktı. Işçi sınfının Kendi için bir sınıf olma eğilimlerini ortaya koymaya başladıktan sonra burjuva ideolojileri işçi sınıfını saflarında ortaya çıkmıştır.

-Şimdi Troçkizm’in epigonlarının düştüğü hatalardan bahsettik. Peki bu hatalara düşmemek için ne yapmalı? Hem örgütsel tabanda hem de bireysel olarak militanların yapması gereken şey nedir?

Ayrı bir oturum konusu aslında. Sunumunu yaptığımız kitabın sonuç kısmında yer alan konuydu. Yapmamız gereken ana şey , düşmememiz gereken hatalar konusunda, bir politik homojenliğe sahip olan bir partileşme stratejisini benimsemek. 2. olarak tarihsel süreçlerden somut dersler çıkarmak. Bir konuyu ele aldığımız zaman mücadele stratejisi benimserler, küresel kapitalizmi ve burjuva devleti karşımıza almak, bunu da parti inşasıyla paralel şekilde ele almak. Her konuya yaklaşımımızın temelinde komünist bir dünyaya giden bir perspektif taşımalı. 21 koşuldan birisi de buydu. Propaganda ajitasyon, proleterya diktatörlüğünü çağrıştırmalı. Bu hazırlamış olduğumuz kitabın içerisinde olacak.