Tarıma dayalı bir Latin Amerika ülkesi olan Peru’da tarım işçilerinin mücadelesi, çiçeği burnunda Francisco Sagasti hükümetine zor anlar yaşattı. Yeni hükümetin ilk icraatlarından biri tarım reformu yasası oldu. Bu yasaya göre tarımsal ihracat şirketlerinde çalışan işçilerin günlük ücretinin 13 dolar olmasını karalaştırıldı. Tarım işçilerinin talebi ise günlük ücretin 18 dolar olması yönündeydi. Tarım işçileri bu talebin gerçekleşmesi için kitlesel eylemliliklere başladılar. İşçiler mücadeleye başlayınca ilk karşılarına dikilen Peru burjuva devletinin polis kuvvetleri oldu. Polisin tüm baskılarına rağmen işçiler mücadelelerinde kararlılık göstererek, eylemlerini radikal bir boyuta taşıdılar. Başkent Lima’nın yaklaşık 500 kilometre kuzeyinde ki Pan-Amerikan otoyolunu kapatarak günlerce barikat başında direniş sürdürdüler. Polisin sert müdahalesi sonucu 3 işçi hayatını kaybetti, 15’i polis, 24 kişi yaralandı. Direnişin istikrarlı şekilde radikalleşmesiyle yeni hükümet olayları yatıştırmak için görüşmeleri kabul ettiğini duyurdu. İşçilerin temsilcileriyle, hükümet arasında yapılan görüşmeden sonra işçilerinin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Covid-19’la birlikte harlanan küresel birleşik kapitalist krizin tüm faturası burjuva hükümetler tarafından emekcilere ödetilmekte, tüm kaynaklar büyük şirketlerin kâr oranlarını artırmaya harcanmaktadır. İşçi sınıfının ve ezilenlerin tüm kazanımlarına karşı savaş verilmektedir. İktidara yeni gelen Peru hükümetinin ilk yaptığı şey işçilerin haklarına saldırmak oldu. Tüm tepkilere rağmen, işçilerin taleplerine kulak tıkayarak devletin kolluk güçlerini işçilere karşı seferber etmektedir. Yeni iktidarlar ilk dönemlerinde toplumun tüm kesimleriyle barışık bir imaj vermeye çalışırlar. Fakat içinden geçtiğimiz birleşik kapitalist kriz buna engel olmaktadır. İşçiler sadece günlük 5 dolarlık zam talebi için 3 arkadaşları canından oldu, 9 arkadaşlarıda yaralandı. Bu durum kapitalizmin içinde bulunduğu çöküş sürecinin bir ifadesidir. Mevcut kapitalist sistem en ufak bir sosyal hak, reform talebine dahi cevap veremeyecek bir niteliğe bürünmüştür. Kapitalizmin içine girdiği bu süreçten çıkarılacak tek somut gerçeklik, kapitalizmin hiçbir şekilde ıslah edilemiyeceği, eğer proleter devrim yoluyla kapitalizmden kurtulamazsak barbarlık içinde yok oluşun kaçınılmaz olacağıdır. İşçi sınıfının en basit bir talebi için giriştiği seferberlikte karşılarında burjuva devletin silahlı kuvvetleri çıkacaktır. Artık saflar çok daha keskin ve net” Sınıfa karşı sınıf” gerçeğinin en fazla beraklaştığı döneme girmekteyiz. İşçi sınıfının tek ihtiyacı burjuvaziye karşı savaşta silah olarak kullanacağı araçları inşa etmesidir. Bu araçların başında gerek ulusal gereksede uluslarası düzeyde devrimci partide düğümlenmektedir. Konsey, şura gibi kitle teşkilatları ve özsavunma birlikleri olan işçi milislerinden geçmektedir. Unutmayalım ki; proletarya yalnızca teşkilatıyla güçlüdür.
Devrim için Devrimci Parti!
Devrimci Parti için Devrimci Hazırlık!