Giriş
6 Ocak’ta Trump taraftarlarından oluşan aşırı sağcı bir grubun, ABD kongre binasını basmasıyla birlikte dünya gündemi bu eyleme odaklanmıştır. Yaşanan süreç kimilerine göre darbe, kimilerine göre faşist bir kalkışmaydı. Bu girişimden sonra ABD demokrasisinin darbe yediğinden bahsedildi. Liberal demokrasinin merkez üstü ABD’de yaşanan süreçle dünyada burjuva demokrasileri artık iflas mı eti soruları sıkça sorulup tartışılmaya başlandı. Dünyada yükselmekte olan aşırı sağ, Bonopartist iktidarların durumu küresel düzeyde tartışma konusu hâline geldi. Bununla birlikte faşizm yeniden mi hortluyor, dünya için yeni bir faşizm tehlikesi mi yaşanıyor soruları beraberinde geldi.
Bu sürecin doğru bir analizini yapabilmek ve sağlıklı siyasal sonuçlar çıkartabilmek için Trump dönemi ve 3 Kasım 2020 ABD seçimlerinin nasıl bir atmosfer içinde geçtiğini mercek altına almamız gerekiyor. 6 Ocak’ta yaşanan süreci tüm ayrıntılarıyla masaya dökmek ve bu girişimin siyasal sonuçlarını somutlama gayreti içinde olacağız.
ABD ve dünyada faşizm tehlikesi var mı?
ABD için tehlike geçti mi?
Burjuva demokrasisi iflas mı etti?
ABD proletaryasının devrimci görevleri nelerdir?
gibi sorulara yanıtlar verip, devrimci siyasal sonuçlar çıkartacağız. Her ne kadar bahsedilen süreç kıtalararası bir coğrafyada yaşansada bu deneyim bize otoriter, bonopartist iktidarların hangi yol ve yöntemlerle gideceği konusunda ipuçları vermektedir. Bu ipuçları Erdoğan diktatörlüğünden nasıl kurtulacağız sorularınında yanıtı olacak mahiyettedir.
ABD Seçimleri Nasıl Bir Atmosferde Gerçekleşti?
Trump dönemi otoriterleşme eğiliminin sürekli vites yükselttiği buna karşıda toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin mücadelelerinin yükselişe geçtiği bir dönemdi. ABD tarihinde en fazla kişinin eylemlere katıldığı aktif bir mücadelenin içine girdiği dönem olarakta tanımlanabilir. Trump dönemi küresel kapitalist krizin etkisiyle ABD’nin gerilediği, Çin ile sürekli bir rekabet içinde olduğu, sert ticaret savaşlarının yaşandığı, Ortadoğu’da güç yitirdiği, ekonomik küçülmelere girdiği dönemdi. Özellikle pandemi süreciyle birlikte ABD krizden yüksek düzeyde etkilendi. Pandemi hızlı şekilde yayılırken Trump bunu kontrol altına alamadı. Covid-19 nedeniyle ABD’de küçük ve orta ölçekli şirketler yüksek düzeyde etkilendi. ABD’de işsizlik ve yoksulluk kendi rekorlarını kırdı. Buna karşı işçi sınıfının mücadelesinde artışlar yaşandı. Trump’ın kitle tabanı kilisenin etkisi altında olan muhafazakar kitleler, küçük burjuvazi, ayrıcalıklı beyaz kitle, devletin kolluk güçleri( asker, polis, gardiyan) ile ilgili mesleklerde çalışanlardı. Trump’a oy verenlerin önemli bir kısmı 45 yaş üstü beyaz erkeklerden oluşmaktadır. Kısaca özetlersek Trump ayrıcalıklı beyazların iktidarıydı. ABD’de yaşanan krizden en fazla etkilenen ise siyah emekçilerdi. Trump kendi tabanını sürekli olarak diri tutmak için; ırkçı, kadın düşmanı, göçmen düşmanı, homofobik, emek düşmanı sağ popilist politikalar izledi. İşçilerin, ezilenlerin, siyahların, kadınların, LGBTİ+ların mücadelesine karşı sert polis şiddeti uygulanarak, onları sürekli hedef gösterme ve faşist tabanın sürekli hareket içinde olmasına yol açtı. Bunun en üst noktası George Flood’un polisin ırkçı saldırısı sonrasında öldürülmesiyle başlayan eylemlerde gerçekleşti. ABD toplumu hiç olmadığı kadar kutuplaşmış, emekçiler ve ezilenler hiç olmadığı kadar politikleşmişti. Böyle bir atmosferde 3 Kasım 2020’de ABD seçimleri gerçekleşti. Bu seçimler Amerikan kapitalizminin iki kurucu unsuru olan Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi parti arasında gerçekleşti. Bu iki partiyide kapitalist şirketler finanse etmekte, iki partide Amerikan burjuva devletinin iki temel aktörüydü. Cumhuriyetçi parti burjuva devletin sert tarafını sembolize etmekte, demokrat parti ise ılımlı yönünü ifade etmektedir. Bu seçimlerde ABD işçi sınıfı için, ezilenler, siyahlar, göçmenler, kadınlar, LGBTİ+lar için bir alternatif yoktu. Fakat Trump döneminde verilen tüm kitlesel grevler, gösteriler, eylemler, mücadeleler demokrat partiye tabi kılındı. Bu durum ABD için yeni değildi. Uzun yıllardır emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesi kendi teşkilatlarıyla Demokrat Partiye tabi kılındı. Ayrı bir devrimci parti kurmaktan kaçan ABD solu kölecilik döneminden kalma, kapitalist şirketlerin finanse ettiği Demokrat Partiye, emekçileri ve ezilenleri mahkum etmektedir. Bu işi sendikal bürokasiler(AFL-CİO, CTW), sosyal demokrat( Sanders, DSA), Stalinizmin artıkları ( CPUSA, RCP….) ve hatta Troçkizmden gelen merkezci gruplar( eski ISO’nun clifçileri, Salt’ın Grantçıları, LRC’nin Schachtmancıları) inatla iki burjuva partisine alternatif devrimci işçi partisi inşa etmeyi reddediyorlar. Buna alternatif olarak Demokrat Parti içindeki sosyal demokrat çizginin temsilcisi olan Sanders’i destekleyerek Demokratların adayı haline getirmeye çalışıyorlar. Bunların siyasal sonucu ise kitlelerin teşkilatsız kalıp Demokrat Partiden medet beklemesi ve her seferinde hayal kırıklığına uğraması olarak dönmektedir. Bu seçimler aynı zamanda ABD burjuvazisinin kendi iç bölünmesininde bir yansımasıydı. Düşüşe karşı, burjuvazinin Trump ile Cumhuriyetçi Parti tarafından temsil edilen kesimi, İran ile Venezuela’ya, Çin’e ve “geleneksel müttefik” olsalar dahi diğer rakip emperyalizmlere karşı saldırganlığını arttırmıştır. İşsizliğe ve nüfusun bir kısmının fakirleşmesine karşı Trump, popülist, “sistem karşıtı” ve komplocu eksende bir siyasi kuvvetin toplanmasını meydana getirmeye çalışmıştır, ki bu eksen günah keçilerini (göçmenler, yardım alanlar, vs) bazı açılardan Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel söylemlerinden ziyade faşist söyleme daha yakın bir şekilde itham etmektedir.
Bonapartist bir teşebbüsle, Trump kampanyasını basit birkaç slogan üzerine kurmuştur: “Amerika’yı yeniden harika” yapmak ve koronavirüsün bile Amerika Birleşik Devletleri’ne zarar vermek için Çin tarafından icat edilmiş bir unsur olabileceği iddiasıyla Çin’i düşman olarak işaret etmek, Kapitalizmin salgın sırasında hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmesi için bu salgının önemini küçümsemek, halbuki öncelikle fakirleri, siyahileri, vs. etkilemektedir.
Siyahilerin polis tarafından öldürülmelerinin ardından göstericilere karşı kanun ve düzenin milli muhafızların ve ordunun (ki genelkurmay bunu reddetmiştir) gönderilmesiyle, hatta faşist milislerin müdahalesiyle devlet şiddeti ile yeniden tesis edilmesi.
Rakibi Biden’ı toplumu “sosyalizme veya komünizme” götürmekle itham etmek! Tabii ki Trump, Biden’ı Daniel De Leon (1852-1914), Eugen Debs (1855-1926), James Cannon (1890-1974)… gibi ihtilalcilerle ya da kapitalistlerin, onların varoluşlarını sorgulamadan ayrıcalıklarını sınırlamak isteyen Bernie Sanders gibi bir sosyal demokratla karıştıracak kadar aptal değildir. Trump, bir teorisyen değildir. Karmaşık bir şekilde diğer emperyalizmler ile karşılaşmanın ülke içinde çok daha otoriter ve merkezi bir rejim gerektirdiğini hissediyordu. Amerikan demokrasisinin kurgularını kafasına takmayan Trump, kaybederse bunun seçimin hileli olmasından kaynaklanmış olacağı ikazında önceden bulunmuştu. Burjuvazinin Biden ile Demokrat Parti tarafından temsil edilen diğer kanadı, gerek iç gerekse dış siyasette eski yöntemlerin kullanılması taraftarıdır, sükunet, konsensüs, milli birlik, demokratik kurallara uyumun yani kısaca kapitalist sömürü ile işlerin sükunet ve barış içinde devam edebilmesi taraftarıdır. Seçimi kazanan Biden olmuştur. Fakat Trump bu yenilgiyi kabul etmekle birlikte başkanlık görevinden gitmek için direnç sergilemektedir. Seçimlere hile karıştığını ve sonuna kadar mücadele edeceğini her fırsatta dile getirmekteydi. Bu iddiaları ve ısrarı üzerinden kendi tabanını sürekli olarak diri tutu. 6 Ocak’ta yaşanan süreç tamda Trump’ın iktidarı bırakmama ısrarının eyleme dönüşmüş haliydi.
6 Ocak’ta Yaşananlar
Seçimleri kazanan Biden her ne kadar ABD’de normalleşme söylemiyle iktidara geldiysede, ABD kapitalizminde siyasal çalkantılar eksik olmadı. Bunun en önemli nedeni Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmeyen tutumuydu. 6 Ocak kongre baskını ABD tarihinde bir dönüm noktasıydı. Seçim yenilgisini kabul etmeyen sürekli olarak seçime hilenin karışıklığını iddia eden Trump, destekçileriyle birlikte Washington DC’te bir miting düzenledi. Trump mitingte taraftarlarını seçimlere hile karıştığını ve bunun için direnilmesi gerektiği çağrısını yaptı. Washington’da büyük kitlelerin toplandığı miting sonrası kitleler Biden’ın başkanlığı için oylamanın yapılacağı kongre binasına doğru yürüyüşe geçtiler. Trump destekçileri polisin direnişiyle karşılaşmadan binanın girişindeki bariyerleri aşmaya başladı. Trump taraftarları duvarları aşarak binanın içerisine doğru ilerledi. Güvenlik zaafiyeti nedeniyle oylama ertelendi. Trump taraftarları kongre binasını ele geçirince silahlar patladı. Washington Belediye Başkanı olayların kontrolden çıkması sonrası saat 18:00’da sokağa çıkma yasağı getirildi. Trump destekçileri ilerleyişlerini rahatça sürdürdü ve ulusal heykel salonu ele geçirildi. Kongre üyeleri ve çalışanlar oylamanın yapıldığı yerden çıkartılarak güvenli bölgeye taşındılar. Trump’tan saatler sonra açıklama geldi. Açıklamada” Kongre polisimizi ve güvenlik güçlerini lütfen destekleyin. Onlar gerçek anlamda ülkemizin taraftarıdırlar. Barışçıl olun mesajını verdi.”
Trump destekçileri oylamanın yapıldığı binayı tamamen kontrol altına aldılar. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, oylamanın ertelenmesinin ardından bölgeden tahliye edildi. Twiteer’dan yaptığı açıklama şöyleydi.” Barışcıl protestolar her ABD’linin hakkıdır ama kongre binamıza yönelik bu saldırıya hoşgörü gösterilmeyecektir” dedi.
Trump destekçileri ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Nancy Pelosi’nin kongre binasındaki ofisini bastılar ve maillerini paylaştılar.
Associated Pres, İç Güvenlik Bakanlığı Kongre Binasındaki olayların bastırılması için takviye federal güçleri gönderdiğini duyurdu. Tüm bu olaylar yaşandıktan saatler sonra Biden’den açıklama geldi; ” ABD demokrasisi benzeri görülmemiş bir saldırı altında. Bu bir darbe girişimi olduğunu belirterek, Trump’tan TV’ye çıkıp taraftarlarını geri çekmesi çağrısında bulunmasını talep etti.
Trump Tweter’dan videolu mesaj yayınladı” Başkanlık seçimlerine hile karıştığını yineleyerek üzüldüğünüzü biliyoruz. Bizden çalınan bir seçim oldu. Büyük farkla kazanılan bir seçimdi. Bunu herkes biliyor ama şimdi eve gitmelisiniz. Kanun ve nizam olmalı. Kimsenin zarar görmesini istemiyoruz” açıklamasında bulundu. Amerikalı yetkililer, ABD kongre binasında güvenliğin tamamen sağlanmış durumda olduğunu duyurdu.
ABD’de 14 bin ulusal firmasını temsil eden Ulusal İmalatçılar Birliği, Trump’ın 20 Ocak’taki devir teslim törenini beklemeden görevden uzaklaştırılmasını istedi. Tweter ve Facebook Trump’ın hesaplarını askıya aldı. Kontrol tamamen ele geçirilmesi sonrası kongre tekrar toplandı, Biden’ın başkanlığını onaylatacak oturum yeniden yapıldı.
6 Ocak Baskınını Nasıl Tanımlamalıyız
*) 6 Ocak’tan sonra en yoğun şekilde tartışılan konu, yaşanan sürecin faşist bir darbe olup olmadığıydı. Yaşanan süreci tanımlama tartışmaları hâla küresel düzeyde devam etmektedir. Yaşanan süreç bir darbe değildi, çünkü darbe bunun çok daha fazlasına tekabül etmektedir. Yaşanan girişime ordunun herhangi bir kanadından destek gelmemekle birlikte kışlalarda küçük düzeyde bir kıpırdama dahi oluşmadı. Trump taraftarı ırkçı polisler eylemlere müdahalede bulunmayarak önlerini açmış oldu. Toplumsal muhalefetin en ufak eylemini bastıran polis teşkilatı bu düzeyde radikal bir girişimin önünü açmıştır. Yaşanan aşırı sağ ve faşist taban hareketi içerisinde popilitesi olan Trump’ın yaslandığı kitlelerin desteğini kaybetmemek için girmiş olduğu son çırpınış hareketiydi. Bu süreci yenilgiyi kabul etmeyen Trump’ın çaresizlik eylemi olarakta tanımlayabiliriz.
*) Trump bu girişimiyle yenilgisini kanıtlanmıştır. Cumhuriyetçi parti içerisindeki önde gelen siyasetçiler Trump’ı yalnız bırakmakta, eleştirmektedir. Çünkü yargılanmaktan korkmaktadırlar. ABD burjuvazisi yayınladığı bildiriyle Trump’ın görev süresinin dolmasını beklemeden görevinden alınmasını talep etti. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence Cumhuriyetçilerin adayı olmak için favori olmayı hedeflemektedir. Demokrat Partiye milli birlik çağrıları yapmakta, sistemin normalleşmesi için üzerine düşeni yapacağını beyan etmektedir. Milli Birlik çağrılarının karşılığı, herşeyden önce Trump’ın cumhuriyetçilerden tasviyesi aynı zamanda Demokrat Partinin sol tabanınında tasviyesi anlamına geliyor.
*) Demokrat Partinin yaşanan baskına yönelik tepkisi acınası bir durumdadır. Baskının ilk saatlerinde tek bir önde gelen Demokrat liderden kınama mesajı dahi gelmedi. Hiçbirisi bu baskına karşı bir kitlesel direniş çağrısında bulunmadı. Saatler sonra Biden’ın yaptığı açıklamada Trump’tan kitleyi geri çekmesi noktasında ricacı oldu. Demokratlar herhangi bir açıklamada bulunmadı, çünkü halk kitlelerinin direnişe geçmesinden korktu, böyle bir girişimi kontrol altında tutamama ihtimalleri yüksekti. Bu durumda aşırı sağ tehtidine başka bir burjuva partiyi hükümet yapmak değil, ancak emekçilerin ezilenlerin birleşik mücadelesiyle bir işçi iktidarıyla bertaraf edilebileceğini göstermektedir.
*) Bu girişim faşist gruplar için moral ve deneyim olmuştur. Faşistler bu deneyimler eşliğinde yeni süreçlere hazırlanacaktır. Faşistler Cumhuriyetçilere ve Demokratlara alternatif olarak Trump’tan vatansever parti kurmasını talep etmektedir. Bu durumda faşist grupların örgütlenme ve tırmanışa geçme isteklerinin bitmeyeceğini göstermektedir. Bu girişim işçi sınıfı için uyarı niteliğindedir.
ABD ve Dünyada Faşizm Tehlikesi Var mıdır?
ABD’de 6 Ocak girişiminin ardından faşizm tehlikesi, faşizm kavramı yaygın bir şekilde tartışmaya açıldı. Bu tartışmalar yeni bir olgu değildir. Dünyada yükselişte olan aşırı sağ güçler, bonopartist eğilimler taşıyan otoriter iktidarların mantar gibi türemesi, burjuva demokrasisinin küresel düzeyde teltel dökülmesi, Trump iktidarı altında aşırı sağın güçlenmesi, 6 Ocak baskınının gerçekleşmesiyle birlikte, dünyada ve ABD’de faşizm tehlikesi var mıdır? tartışmalarınıda beraberinde getirmektedir. Bu tartışmalara sağlıklı cevaplar verebilmek için faşizmin ne olduğunu, hangi durumlarda ortaya çıktığına cevap vermemiz gerekmektedir.
Faşizm burjuvazinin olağanüstü hal rejimlerinin en gelişmiş halidir. Proleter devrimin burjuvazi için güncel bir tehtit olduğu dönemlerde, bu tehtidi bertaraf etmek için kullandığı en radikal yöntemdir. Faşizm kitle tabanını küçük burjuvaziden ve lümpen kesimlerden alan, onları işçi hareketinin devrimci yürüyüşünü önlemek için silahlandırır. Doğal tabanı küçük burjuvazi ve lümpen kesimlerden oluşan faşist hareketler burjuvazinin işçi sınıfına karşı kullandığı bir maşadır. Faşizm programını, işçi teşkilatlarının, ezilen kesimlerin öz örgutlerinin, devrimci örgütlerinin lav edilmesi, sosyal reformların yok edilmesi, tüm demokratik hak ve hürriyetlerin topyekun imhası üzerine kurulmuştur. Kapitalist sistem için burjuva demokrasisi vazgeçilmez değildir. Burjuva demokrasisi sistemin siyasal ve ekonomik krizler yaşamadığı dönemlerde kullandığı yöntemdir. Çünkü burjuva demokrasisi olduğu dönemlerde sistem emekçi kitlelerin belli taleplerine cevap verebilecek niteliktedir. Siyasal ve ekonomik krizler, buhranlar yaşandığı dönemde, burjuva demokrasisi askıya alınarak, burjuvazi otoriter yöntemlerini( bonopartizm, faşizm vb) kullanır. Faşizm olağan burjuva demokrasisinden bir sapma değildir. Kapitalizmin olağan bir reaksiyonudur. Proleter devrim tehlikesi karşısında burjuvazinin imdat frenidir. Faşizm iktidara, işçi sınıfına, ezilen kesimlere ve onların örgütlerine karşı kullandığı küçük burjuva ve lümpen kesimlerin sırtından gelir. Ama iktidardaki faşizm küçük burjuvazinin değil, burjuvazinin iktidarıdır. Finas-kapitalin kanlı diktatörlüğüdür. Faşizm sayesinde burjuvazi devrimden kurtulur. Faşizm burjuvaziyide siyasal olarak mülksüzleştirir. Tüm burjuva partiler hatta burjuva parlemento dahi lav edilir. Fakat faşizm burjuvazinin tüm kesimlerinin üzerinde uzlaştığı, burjuvazinin proleter devrim tehtidi karşısında sınıfsal birliğini sağlayan yegane araçlardan birisidir. Bu noktada henüz ABD’de ve dünyada iktidara yürüyen bir işçi sınıfı yoktur. Bu somut gerçekliği göz önünde bulundurursak, kısa vadede faşizm tehlikesinden bahsedemiyebiliriz. Fakat kapitalist sistem siyasal ve ekonomik krizden uzak, sınıf mücadelerinin zayıf olduğu dönemlerde dahi faşist grupları lav etmez, onları yedek kulübesinde bekletir. Ne zaman ki sistem ekonomik ve siyasal bunalımlara girer, burjuvazide paramiliter faşist güçlerini kontrollü şekilde sahaya sürer. Bugün iktidara yürüyen, devrimcileşen bir işçi hareketi yoktur, fakat bunun nesnel zemini vardır. Küresel düzeyde kapitalizm teltel dökülmekte, çoklu küresel kriz içerisinde boğulmaktadır. Bu kriz içerisinde hızla burjuva demokrasisini , rafa kaldırıp otoriterleşen, sınıf dinamikleri eyleme geçtikçe paramiliter faşist grupları sahaya süren, onları aşırı sağ politikalar üzerinden konsolide eden, bonopartist eğilimler taşıyan iktidarlar dünyada mantar gibi türemektedir. Bugün faşizm tartışmalarında üç yanlış eğilim kendisini var etmektedir.
Birincisi; faşizmi 20. yüzyılda, 30’lu 40’lı yıllarda kaldığını, 21.yüzyılda mümkün olmadığını, dünyada yükselen otoriter bonopartist rejimleri sağ popilizmle açıklamaya çalışan liberal eğilimler. Bu eğilimler burjuva demokrasinin küresel düzeyde iflasını gizlemeye çalışmaktadırlar. Tüm hedefi burjuva demokrasini bonopartist, otoriter eğilimlere karşı savunmaya hapsetmektedirler. Böylece kapitalizmin günahlarını aklamaktadırlar.
İkinci eğilim ise; burjuva devletlerin her baskıcı, milliyetçi, otoriter girişimini faşizm olarak tanımlayan eğilimlerdir. Bu eğilimler faşizmi burjuva demokrasisinden bir sapma olarak görmekteler. Faşizme karşı mücadele adı altında geniş bir demokrasi cephesi önermektedirler. Bu geniş demokrasi cephesinde burjuva fraksiyonlarda dahil edilmekte, tüm kitlesel seferberlik burjuva parlementerizmin işlevli şekilde yürütülmesi için verilmektedir. Bu anlayış işçi sınıfını faşizm tehlikesi altında silahsızlandırmanın diğer adıdır. Üçüncü eğilim ise proleter şabloncu pasifizmdir. Devrimci bir işçi hareketinin olmadığını öne sürerek faşizm tehlikesininde henüz güncel olmadığını savunurlar. Faşizmi doğru bir şekilde formüle etmelerine rağmen çıkardıkları siyasal sonuçlar kitlesel bir pasifizme yol açmaktadır. Bugün kapitalizm küresel düzeyde teltel dökülmektedir. Hızla otoriterleşmekte, baskı aygıtlarını güçlendirmekte, paramiliter faşist grupları palazlandırmaktadır. En ufak bir toplumsal seferberliği büyümeden sert şekilde bastırmayı hedeflemektedir. O yüzdendir ki faşizme karşı mücadeleyi gündeme almak için devrimci bir işçi hareketinin olgunlaşmasını beklemeye gerek yoktur. Küresel düzeyde kapitalist yıkıma karşı harekete geçen emekçi yığınların karşısına burjuva devletin kolluk güçleri ve sivil faşist gruplar çıkacaktır. Kaçınılmaz olarak emekçilerin ve ezilenlerin gündemine özsavunma, işçi milisleri ve dolayısıyla faşizme karşı mücadele girecektir. Bugün küresel düzeyde kapitalist yıkıma karşı harekete geçen emekçi yığınların gündeminin ayrılmaz parçası olarak faşizme karşı mücadele olacaktır.
ABD Normalleşebilecek mi? Yoksa Kapitalizmin Normali Bumu?
Kapitalizmin küresel düzeyde yaşamış olduğu çoklu kriz onun teltel dökülmesine, siyasal çalkantılarla boğulmasına neden olmaktadır. Covid-19 kriziyle harlanan küresel kapitalist kriz toplumsal rıza üretme yetisini kaybetmiştir. Küresel düzeyde hükümetler, şirketleri kurtararak, krizin tüm yükünü emekçilere yüklemekte bunu gerçekleştirirkende özgürlükleri kısıtlamakta, iç güvenliklerini geliştirmekte, faşist odakları mobilize etmektedir. Küresel düzeyde sermayenin geleneksel partileri eskimekte, ıskartaya çıkmakta, tüm prejtijlerini kaybederek erime süreci içerisine girmektedir. Bu boşluğu sağ popilist politikalar izleyen partiler doldurmakta, küresel düzeyde bonopartist eğilimleri olan partiler hükümet olarak otoriter rejimler inşa etmektedir. Burjuva demokrasisinin altın kuralı olan “Seçimle gelen seçimle gider” formülü hızla deforme olmaktadır.
Unutmayalım ki; burjuva demokrasileri sakin zamanlar için geçerliliği olan bir rejimdir. Sermayenin baskınlığı işçi sınıfına ve ezilenlere küçük tavizler verecek imkanlara sahip olması gerekir. Kapitalizmin içinde bulunduğu çoklu kriz, emekçilere, ezilenlere işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, savaş, yıkım dışında verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Burjuva demokrasisini vareden nesnellik ortadan kalkmıştır. Burjuva demokrasisinin merkez üstü olan ABD’de demokrasinin dağılışı küresel kapitalist krizin ürünüdür. Üst düzeyde toplumsal eşitsizliklere bölünmüş bir toplumda demokrasiyi korumak geliştirmek imkansızdır.
Trump sonrası ABD’den normalleşme beklemek hayaldir. ABD emperyalizmi gerileyişte, uluslarası düzeyde hegomonya alanlarını kaybetmekte, ülke içindede ekonomik kriz hızla derinleşmektedir. Bu koşullar toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmekte, sınıf dinamiklerini yeşertmektedir. Kendi ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen ABD’nin beyazları, aşırı sağın yaslandığı taban emekçilerin ve ezilenlerin mücadelerine saldırmaya, onlara karşı sürekli düşmanca saldırılar içinde bulunmaktan geri durmayacak, ABD emekçileri ve ezilenleri mücadeleden vazgeçmeyecektir. Biden’ın bu çelişkiyi çözebilecek siyasal programı yoktur. Trump döneminde yaşanan çalkantılar ABD’nin ve küresel kapitalizmin en normalleşmiş hâlidir.
ABD Proletaryasının Devrimci Görevleri Nelerdir?
Trump döneminde, ABD’de işçi sınıfının, siyahların, kadınların, LGBTİ+ ların, çevre aktivistlerinin güçlü kitlesel mücadeleri gerçekleşti. Trump dönemi ABD toplumsal muhalefetinin tüm kesimlerinin radikalleşen ve kitleselleşen mücadelesiyle geçti. Lakin bu verilen tüm mücadelenin birikimleri Demokrat Partiye entegre edilerek ABD işçi sınıfının silahsız bırakılmasına neden olmuştur. Bu süreç bizzat işçi sınıfının ve tüm toplumsal muhalefetin teşkilatları eliyle gerçekleştirilmistir. 6 Ocak kalkışması faşist gruplar için bir deneme, işçi sınıfı için uyarı olmuştur. Faşist tehlikeye karşı Demokrat Parti’nin ve başka bir burjuva fraksiyonun onları koruyamıyacağı gerçeği pratiğin kendisi birkez daha kanıtlanmıştır. ABD işçi sınıfının dönemsel görevi, Demokrat Parti’ye umut bağlamayı bırakarak kendi bağımsız sınıf perspektifine sahip devrimci partisini inşa etmek için kolları sıvamaktan geçmektedir.
Kapitalist yıkıma, faşist tehtide karşı, işçi sınıfının, siyahların, kadınların, LGBTİ+ların, göçmenlerin ve tüm ezilenlerin sınıf bağımsızlığını koruyan, hiçbir burjuva fraksiyona dahil olmayan, sistem içi çözümler aramayan birleşik cephe inşa etmesi hayati önemdedir.
Fabrikalarda, işyerlerinde, okullarda, bağımsız taban komitelerinde örgütlenmelidir.
Burjuva devletin kolluk güçlerinin ve sivil ırkçı, faşist teşkilatların saldırılarına karşı silahlı işçi milisleri kurulmalıdır. Irkçı, faşist saldırıları bertaraf etmenin tek yolu budur. Irkçı faşist saldırılara karşı oluşturulacak özmüdafa birlikleri gelecekteki devrimci partinin çekirdeği olacaktır. Hiçbir burjuva partisi, hiçbir burjuva hukuk kurumu ırkçı faşist saldırıları engelleyemez. İşçi sınıfını ve ezilenleri ırkçı faşist saldırılardan koruyacak olan yegane araç kendi oluşturdukları özmüdafa örgütlerinden başkası değildir.