Savaş ve Devlet Terörü Erdoğan Rejiminin
Temel Gıdasıdır!
1-) 2023 yılında yapılacak seçimler yaklaştıkça, henüz resmi bir tarih açıklanmamış olsa da, Türkiye siyasetinde her geçen gün seçim havası daha belirgin bir şekilde kendisini hissettirmektedir. Hızla artan yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı, hiper-enflasyon, gıda krizi, kira ve konut fiyatlarındaki rekor artışlar, TL’nin döviz karşısında pula dönmesi gibi somut durumlar Türkiye emekçi halklarına bu krizin tüm faturası kesilmektedir. Erdoğan rejiminin bu krize dair en ufak bir çözümü ve programı yoktur.
Ekonomik yıkımın sonucu olarak kendi tabanında da ciddi erimelere yol açmakta, eski seçmen desteğini mumla arar duruma gelmiştir. Erdoğan rejiminin bu koşullarda toplumsal rıza üretebilme yetisi buz gibi erimektedir.
Erdoğan rejimi kendisine karşı gelişecek en ufak bir muhalefeti dahi kaldıramayacak düzeye gelmiştir. Şunu çok iyi bilmektedir: Kendisine karşı gelişecek kitlesel bir muhalefet kısa sürede onun iktidarını sallayacak bir kasırgaya evrilebilir. Bugün İran’daki molla rejiminin içine düştüğü duruma kendisinin düşmemesi için hiçbir neden yoktur. Bu yüzden Erdoğan rejimi her geçen gün otoriterleşmekte, ırkçı, militarist politikalarda vites yükseltmektedir. Erdoğan rejimi kendi iktidarını çıplak bir devlet terörüyle sürdürmektedir. Tüm toplumsal muhalefeti, tüm ezilenleri, tüm mücadeleci işçi teşkilatlarını, sosyalistleri sürekli hedef göstermekte, hareket alanlarını kısıtlamaya, sindirmeye çalışmaktadır. Ultra-militarist, ırkçı, şoven bir dil kullanarak kendi kitlesini mobilize etmeye çalışmakta, bunun üzerinden kendisine siyasal meşruiyet alanı açmaya çalışmaktadır.
2015 yılından beri Erdoğan ne zaman siyasal kriz yaşasa, güç kaybetme sürecine girse, referandum ve seçim dönemine girse, mutlaka içerideki bu sıkışmışlıktan kurtulmak için savaş kartını masaya sürmekte, içeride ve dışarıda kürt halkına karşı sömürgeci imha savaşına girişmektedir. Bunu yaptığı oranda tüm burjuva muhalefeti ve düzen güçlerini kendi saflarına yedekleyerek, ülkenin milli çıkarlarının temsilcisi, partiler üstü bir lider statüsü kazanmakta, bunun verdiği siyasal meşruiyetle tıkanan rejimi tepeden aşağıya yeniden dizayn etmektedir.
Savaş ve devlet terörü Erdoğan rejiminin temel gıdasıdır. Yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilmek için buna ihtiyacı vardır. Erdoğan rejiminin yaşamı, emekçiler ve ezilenler için; yoksulluk, açlık, sefalet, yıkım, geleceksizlik, ekolojik tahribat, ataerkil şiddet, homofobi, ırkçılık, militarizm ve savaş demektir. Erdoğan rejiminin yaşamını sürdürdüğü her gün emekçiler ve ezilenlerin yaşadıkları cehenemin daha da büyümesidir. Erdoğan rejiminden kurtuluş ne bir seçim sandığıyla ne de muhalefetteki burjuva fraksiyonlarla yapılacak geniş demokrasi cepheleriyle gerçekleşecek. Erdoğan rejiminden kurtuluş sorunu devrim sorunudur. Bu sorunun emekçilerin ve ezilenlerin devrimci militan mücadelesiyle aşılır bununda yegane aracı devrimci partinin inşasında düğümlenmektedir.
2-) Erdoğan rejiminin bu noktada olması ne Erdoğan’ın kötü yönetimiyle ne onun savaşçı politikaları tercih etmesiyle açıklanabilir. Erdoğan’ın inşa ettiği bu otokratik rejim karaya vurmuş, düşüşteki kapitalizmin bir sonucudur. Küresel düzeyde birleşik krizler içinde boğulan zombileşmiş kapitalizm dünyanın dört bir yanında Erdoğan ve benzerlerini yaratmaktadır. Dünyanın her yerinde demokratik haklar rafa kaldırmakta, korumacı önlemler hızla artmakta, polise ve devletin kolluk güçlerine sınırsız yetkiler verilmekte, dinci fanatizm desteklemekte, göçmenlere, milli ve dini azınlıklara saldırmakta, faşist örgütlenmeleri güçlendirmekte, ırkçılığı pompalamakta, savaş yatırımlarında rekor artışlar yaşanmakta, emperyalistler arası kutuplaşmalar derinleşmekte, savaşların coğrafi alanı genişlemekte, nükleer savaş tehtitleri hiç olmadığı kadar güncel hâle gelmekte, üçüncü cihan harbinin nesnel koşulları hızla mayalanmaktadır.
Kapitalizm için burjuva demokrasisi mutlak bir yönetim biçimi değildir. Bonapartizm, faşizm, askeri diktatörlük vb yöntemlerde kapitalizmin yönetim biçimleridir. Burjuva demokrasisi, burjuvazinin emekçilere ve ezilenlere bazı ödünler verebildiği, kapitalizmin büyümede ve yükselişte olduğu dönemlerin ideal rejimidir. Düşüşe geçtiği, krizler içinde boğulduğu, korumacılık tedbirleri aldığı dönemlerde kapitalizmin ihtiyaçlarına burjuva demokrasisi cevap veremez. İşte tam da bu dönemlerde klasik merkez burjuva partiler erir ve sahaya aşırı sağcı politik aktörler sürülür. Kapitalizm için burjuva demokrasisini rafa kaldırmak, trenin bir vagonundan başka bir vagonuna geçmek gibidir. İşte Erdoğan dünyadaki bu politik iklimin organik mahsülüdür. Bunca kötü gidişat olmasına rağmen Türkiye’deki burjuva muhalefetin Erdoğan’a karşı ciddi bir alternatif alternatif oluşturamamasının temel nedeni burada yatmaktadır.
3-) Erdoğan rejimi 2023 seçimlerinin startını vermeden önce, bu sürecin hazırlığına çıkardığı sansür yasasıyla başladı. Bugün Türkiye’de tüm medya ve basın tekeli Erdoğan’ın kontrolü altındadır. Ana akım medya Erdoğan rejiminin gayr-ı resmi prpoganda bakanlığı, seri yalan hurafe üretme fabrikasından başka bir şey değildir. Erdoğan’ın başkanlık sisteminin inşa edilmesiyle birlikte, artık tarafsız basın kavramı kitlelerde bir yanılsama dahi üretmiyor. Kitlelerin gözünde basın ikiye ayrılmakta, ana akım medya; yandaş medya, havuz medyası olarak tanımlanmakta, onun dışında kalan medya ise muhalif medya olarak mütalaa edilmektedir. Erdoğan’ın kontrolündeki medya okunmamakta, izlenmemekte, muhalif medya daha fazla okunmakta, izlenmektedir. Kitlelerin önemli bir çoğunluğu haberleri ve gelişmeleri sosyal medyadan takip etmektedir. Erdoğan maaşlı sosyal medya troll orduları kursa da, muhalif basına ve sosyal medya kulanıcılarına terör estirse de, hapishaneler gazeteciler ve muhalif sosyal medya kulanıcılarıyla dolsa da yinede halkın haber alma organizasyonlarını engeleyememekte, medya üzerinde kalıcı bir hegomonya kuramamaktadır. Ne yaparsa yapsın tüm suçları ve kirli çamaşırları sürekli olarak ifşa olmaktadır. 2023 yılına girerken seçim döneminde medya üzerinde mutlak hegononya kurmak için Prusya Krallığının sansür yasaklarına rahmet okutacak yasalar çıkardı. Bu yasa her türden siyasi ve toplumsal muhalefeti hedef almakta, Erdoğan’a muhalefet oluşturmayı açıkça yasak hâle getirmektedir. Bu yasaya göre ” Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak şekliyle ülkenin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alelen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak”
Yayınlanan haber ve sosyal medya gönderilerinin yasada geçen kriterlere uyup uymadığına karar verecek olan, Erdoğan’ın emrine amade savcılarından başkası değildir. Erdoğan rejiminin bu yasadan beklentisi çok yüksekti fakat daha yasa çıktığı gibi Irak Kürdistan’ında kullandığı kimyasal silahlar deşifre oldu. İstiklâl caddesinde gerçekleşen sivilleri hedef alan bombalı saldırı sonrası internete erişim engeli getirse de, haber yasağı koysa da, devlet erkanının yaptığı tüm resmi açıklamalardaki çelişkiler ortaya çıktı, bu saldırıların 2023 seçimlerinin startı olduğu, Suriye Kürdistan’ına karşı imha savaşı başlatmanın bahanesi yapıldığı tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Buradan şu sonuç çıkmaktadır: Erdoğan’ın sansür yasası derdine derman olamayacaktır. Ne yaparsa yapsın kitlelerin haber alma ve söz söyleme mecraları üzerinde mutlak hegomonya kuramayacaktır.
4-) Erdoğan rejimi 2015’ten sonra güç kaybetmeye başlamasıyla birlikte, terör ve teröre karşı mücadele kavramını kendi iktidarını korumak için kuşandığı bir kalkan hâline getirdi. Terör ve teröre karşı mücadele kavramı; toplumu sindirmenin, yıldırmanın bir aracı hâline getirildi. Bu amaca hizmet etmek için Terörle Mücadele Kanunu sürekli olarak düzenlendi. Terörle Mücadele Kanununu tek cümleyle şu şekilde özetleyebiliriz: Devletin ve iktidarın hoşuna gitmeyen herşey terörüdür.”
Geçmişte” Kısmi Siyasi”, Birinci Şube, Siyasi Şube” gibi resmi adlarla tanımlanan tüm emniyet birimlerinin adı artık Terörle Mücadele Şubesi olmuştur. Bu uygulamayla birlikte; muhalif siyasi faaliyetlerin neredeyse tamamı; sol, sosyalist gruplar, partiler, feminist teşkilatlar, LGBTİQ+ toplulukları, öğrenci gençlik toplulukları, mücadeleci muhalif sendika, işçi kitle örgütleri, ekoloji hareketleri, kürt siyasi hareketinin tamamı, devlet ideolojisi ve iktidarla uyumlu olmayan tüm kültür sanat faaliyetleri, yazı, medya, basın faaliyetleri, protesto, grev,eylem, basın açıklamaları, sosyal medya paylaşımları, ister mahkemelik olsun ister olmasın, hukuken ve fiilen terör kapsamına alınmıştır. Çünkü tüm bu muhalif demokratik faaliyetlerin denetimi Terörle Mücadele Şubesine bağlanmıştır. Neyin terör olup olmadığının tek bir kıstası vardır: Devletin ve iktidarın hoşuna gitmeyen davranış ve eylemler içerisinde bulunmak. Türkiye dünyada en fazla terör suçundan soruşturma geçiren, hapis yatan ülkelerin başında yer almaktadır. Aynı şekilde terör soruşturması geçiren tutuklananların mahkeme tutanaklarında şiddet eylemine girmekle suçlananların oranı %5’i geçmemektedir. Terörün tanımı ve kapsamı her zaman tartışma konusu olsa da, egemen sınıflar ve devletler kendi iktidarına tehdit unsuru olarak gördükleri siyasal hareketleri bunla haftalasalar da, üzerinde asgarî düzeyde uzlaşılmış olan terör tanımı şudur: Siyasal amaçlar doğrultusunda halkın gözünü korkutmak, halkı yıldırmak için dehşet öğesi kullanmak”
Erdoğan rejiminin işleyişi tamda bu tanıma uymaktadır. “Terörle Mücadele ” kavramını kendisine kalkan hâline getirerek burjuvazi dışında kalan tüm toplumsal sınıfları korkutup, sindirmektedir. Kolluk güçlerine sınırsız yetkiler vererek, şiddet, baskı ve katliamları gerçekleştirerek, katliam ve şiddet faillerini yargılanamaz, dokunulmaz hâle getirmektedir. Erdoğan rejimi ne zaman güç kaybetse, devlet baskısı, savaş, bombalı saldırılarla toplumda korku dehşet uyandırarak kendi iktidarının devamını sağlamaktadır. IŞİD El-Nusra gibi dünyanın en vahşi cihatist terör örgütlerine her türlü yardımda bulunmakta, onları besleyip büyütüp kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Silahlı faşist çeteler örgütleyip onlara hareket alanları açmakta, koruyup kollamaktadır. Tüm bu faaliyetleri kendi iktidarının devamı için, toplumu sindirmek, korkutmak ve yıldırmayı amaçlamaktadır. Erdoğan rejiminin belirleyici özelliklerinden birisi de kurumsallaşmış devlet terörü rejimi olmasıdır. Emekçilerin ve ezilenlerin hayatlarını cehenneme çevirmeye ant içmiş bu diktatörlüğe karşı mücadelede kitlelerin öz savunma komitelerini, işçi milislerini mücadele programına almamak, bunun propogandasını yapmamak, sadece parlementerist, legalist yöntemleri meşru kabul etmek, kitlelere mezbahada sıranızı bekleyin demekle eş değerdir. Reformistler, işçilere sistemli olarak demokrasinin kutsallığından en iyi biçimde teminat altına alınması için, burjuvazinin tepeden tırnağa silahlı, işçilerin işe silahsız olması görüşünü aşılamaktadır. Devleti bir sınıfın başka bir sınıf üzerinde kurduğu mutlak diktatörlük ve baskı aygıtı yerine sınıflar üstü toplumu düzenleyen mutlak gerekli bir unsur olarak görür. Kendi burjuva devletinin devrimci yöntemlerle ilgasını hedeflemeyen her siyasal özne o burjuva devletin bir figüranı ve kölesi olmaya mahkumdur.