Daha işin en başında, kaderimizin dünya devrimine bağlı olduğunu söylediğimizde, üstümüze gülenler oldu, yüzlerce kez bunun bir hayal olduğu söylendi ve hâlâ da söyleniyor. Ama biz son iki yılda bu iddiamızı doğrulayacak kesin veriler elde ettik. Eğer bu iddiamızı Avrupa’da hemen, çarçabuk bir ayaklanma şeklinde anlayanlar varsa, böyle bir şeyin gerçekleşmediğini biliyoruz. Fakat kaderimizin dünya devrimine bağlı olduğu iddiasının kökten doğru olduğu kanıtlanmıştır. – Lenin (Aralık 1919)
Bu yazı, elhak, bir ironi teşebbüsü değildir! Stalin’in proleter enternasyonalizmine düşmanlığını, milliyetçi sosyalizm savunusunu örnek göstererek Stalin ve dünya devrimi arasında gece ile gündüz kadar fark olduğunu gösterme amacı taşımamaktadır. Aksine, proleter dünya devrimi kavramının Marksizmin en temel ilkelerinden biri olduğunu ve Stalin’in de siyasi yaşamının önemli bir dönemi boyunca bunu kabul ettiğini gösterme amacındadır. İlla bir ironi aranacaksa, bu ironi hikâyenin ikinci kısmında, Stalin’in bilahare kendi yazıp söylediklerinden bile yüz geri edecek şekilde tahrifatlara girişmesinde ve onu önder kabul eden önemli bir çoğunluğun bu tarihten bihaber şekilde dünya devrimi mefhumuna ve dolayısıyla Marksizme saldırmalarında aranmalıdır.
Lenin’in ölümünden sonra Sovyet Rusya’daki işçi devletinde bürokratik yozlaşma süreci hızlandı. İşçi sınıfının öncü kesimlerinin üç yıllık iç savaşta hayatını kaybettiği, ekonomik ve teknik açıdan geri bir ülkede, “Rusya’da başlayan sosyalist devrimi, sosyalist dünya devriminin yalnızca başlangıcı” olarak gören Lenin ve Bolşeviklerin bekledikleri dünya devriminin gerçekleşmemesi sonucu yalıtılan işçi iktidarı iç çelişkileriyle boğuşmaya başladı. Bu süreçte giderek güçlenen bürokrasinin elebaşı rolüne Stalin soyunurken, ideolojisini de “tek ülkede sosyalizm” teorisi oluşturdu. Böylece dünya devrimi perspektifi bir kenara bırakıldı ve ilk başlarda yararlı, ama aşırı bir uç olarak görülen bu formül bir süre sonra lanetlenmeye ve saçmalık diye yaftalanmaya başladı.
Dolayısıyla Stalin de dâhil olmak üzere tüm Bolşevikler ve tüm (lafta ya da gerçekte) Marksistler bir dönem dünya devrimini savunuyorlardı. Peki, neden?
Bu noktada, dünya devriminin neden bir ilke olarak kabul edildiğine dair izahatımızda öncelikle Stalin’den ziyade onun da lafta önder kabul ettiği Lenin’den faydalanmak zorundayız, zira Stalin, Lenin’in ölümüne kadar –doğruluğu ya da yanlışlığı bir tarafa– elle tutulur bir teorik üretimde bulunmamıştı. Zaten Stalin tam da bir teorisyen ve dolayısıyla siyasi önder olarak sivrilemediği için, Troçki’ye savaş açtığında Martinov gibi Menşevizmin en azılı teorisyenlerinin “hizmetlerinden” yararlanmak zorunda kalmıştı.
Marksizmde Dünya Devrimi
Marksizmde proleter (sosyalist) devriminin bir dünya devrimi olarak kavramlaştırılmış olması, içinde yaşadığımız toplumun özgül niteliklerinden kaynaklanır. Kapitalizmle birlikte tarihte ilk kez bir dünya sistemi, üretici güçlerin ulusal ya da bölgesel sınırların çok ötesine geçtiği bir toplumsal-ekonomik yapı ortaya çıkmıştır. Uluslararası iş bölümü, ayrı ulus-devletlerin ekonomik açıdan karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde olmasına yol açıyor. Lenin tam da ekonomideki bu uluslararasılaşmadan (“küreselleşme”den) ötürü, “bütün ülkeler öylesine iç içe geçmiş durumdadır ki, biri düştüğünde genellikle diğerini de peşinden sürüklemektedir” der. Bu iç içe geçmişlik, kapitalizmin temel siyasi biçimi ulus-devlet olduğundan ötürü tek bir ülkede başlaması neredeyse kaçınılmaz olan toplumsal hareketliliğin ya da devrimin diğer ülkelere yayılmasını da kaçınılmaz hale getirmektedir. Lenin buradan yola çıkarak, “biz Sovyet iktidarını kurduktan sonra, diğer ülkelerde de benzer girişimleri tetikleyeceğimiz bizim için gerçekleşmesi imkansız bir teori ya da boş bir hayal değildi” demişti. [4] Bu noktada Marksistlere düşen görev, bir ülkeden başka ülkelere yayılması kaçınılmaz olan devrim daha başlamadan önce bu enternasyonal devrimi başarıya ulaştıracak Enternasyonal devrimci partiyi kurmak ve devrimin failleri olan işçi ve emekçileri enternasyonalist sınıf bilinciyle donatmaktır.
Bolşeviklerin dünya devrimini bir zorunluluk olarak görmelerini Lenin devrimden sonra şöyle açıklıyordu: Kapitalizm gelişerek emperyalizme, yani tekelci kapitalizme dönüşmüştü; [birinci dünya] savaşın[ın] etkisi altında ise tekelci devlet kapitalizmine dönüştü. Şu an sosyalizme doğrudan sıçrama tahtası olan dünya ekonomisi aşamasına ulaşmış durumdayız. Dolayısıyla Rusya’da başlayan sosyalist devrim, sosyalist dünya devriminin yalnızca başlangıcıdır.
Açık ve net: Kapitalizmin kendisi bir dünya sistemi olduğuna göre, onu ortadan kaldıracak olan devrim de ancak dünya devrimi olabilir!
Bu noktada, aklıselim görünen ilk itiraz, bir dünya sistemi haline gelmiş olmasına karşın, kapitalizm ulus-devletlere (ülkelere, sınırlara) bölünmüş olduğundan, eş zamanlılığın nasıl sağlanacağı olabilirdi. Lenin bu itiraza şöyle yanıt veriyordu: Dünya devrimi her yerde, bütün ülkelerde aynı şekilde ilerleyecek diye bir kaide yok. Öyle olsaydı, uzun zaman önce zafere ulaşmamız gerekirdi. Her ülke belli siyasi aşamalardan geçmek zorundadır. … Bolşevikler dünya devriminin ilerlediğinden bahsederken haklıydılar. Dünya devrimi her ülkede farklı şekilde gelişiyor; elbette uzun zaman alacak ve çok kolay olmayacak. Kapitalistlerin haklarından hemen vazgeçeceğini düşünen sosyalist kötü bir sosyalisttir.
Dünya devrimi bir süreçtir, bütün ülkelerin aynı gün aynı saatte ayağa kalkmaları değildir; bütün ülkeler iç içe geçmiş olduğundan, “biri düştüğünde genellikle diğerini de peşinden sürükle”diğinden işçi devrimi aynı zaman aralığında, aynı tarihsel dönemde gerçekleşecek bir olgu olarak kavranmıştı. Devrimin bir ya da birkaç ülkede başlaması mümkündür, hattâ çok büyük ihtimalle böyle olacaktır, ama bir ya da birkaç ülkede başlayan devrim kapitalist ekonomideki organik ilişkilerden ötürü diğer ülkelere sıçrayacaktır. Böylece devrim dünya devrimine dönüşecek, birbirini izleyen bir çizgide gerçekleşecektir.
Kapitalizm bir dünya ekonomisi ve uluslararası iş bölümü yarattığından, tek bir ülkedeki devrim o ülkenin dünya pazarıyla ilişkisinin sadece biçimini değiştirir. Örülecek duvarlar, dış ticaret tekeli sadece bir koruma sağlar, ama bu koruma yetersizdir. İşçi devleti kapitalizme kıyasla emek üretkenliğini daha ileri düzeye taşıyamadığı müddetçe, ki bunun tek bir ülkenin sınırları içinde gerçekleşmesi mümkün değildir, yenilmeye mahkumdur. Bu noktada emperyalistlerden gelecek askeri müdahale ancak ikincil bir etken olarak görülmelidir. Askeri müdahaleden önce, kısa ve uzun vadede ekonominin etkisi hesaba katılmalıdır. Lenin tam da bu ekonomik kıstasları dikkate aldığı için sosyalizmin (dünya çapında gerçekleşecek) inşasında, sosyalist devrimine başlamış, proletaryası iktidarı ele geçirmiş olan Rusya’ya pay bile biçmeyecek kadar ileri gidebiliyordu: “Sosyalist devrimin tek bir ülkede tam zaferi mümkün değildir ve en az birkaç ileri ülkenin (ki bunların arasında Rusya yoktur) aktif işbirliğini gerektirir.”
Marksizmin bu geleneksel görüşleri Lenin’in ölümüne kadar sadece devrimci Marksistler için değil, reformist sosyalistlerin çoğunluğu için de sorgulanmayan birer doğruydu. Bu yüzden Stalin de Lenin’in ölümüne kadar, hattâ bir süre daha bu görüşe yönelik herhangi bir eleştiri yöneltmemiş ya da sorgulama sürecine girmemiştir. Fakat Rusya’da işçi devletini tasfiye eden karşıdevrim sürecinde parti bürokrasisi Troçki ve yoldaşlarına karşı yürüttüğü mücadelede milliyetçi söylem ve tek ülkede sosyalizm ideolojisinin bulunmaz bir nimet olduğunu fark etmiş ve dünya devrimi düşüncesine saldırmaya başlamıştır. Stalin bu süreçte, görüşlerine inandırıcılık kazandırabilmek adına Lenin’in iki yazısından (1915 yılına ait “Avrupa Birleşik Devletleri Üzerine” ve 1923 yılına ait “Kooperatifçilik Üzerine” yazıları) medet ummuştur. O günden beri de, söz konusu yazılarda Lenin’in ne söylediğine bakmadan, cümle, hattâ kelime cımbızlayarak teori inşa etmek Stalinizmde moda olmuştur.Burada Lenin’in bu iki yazısını açımlamak yerine, Stalin’in bu yazıları tek ülkede sosyalizm teorisi ve dünya devrimi düşmanlığının en başında nasıl yorumladığına bakalım.
Stalin’in Dünya Devrimi Savunusu
Belirtildiği üzere, Lenin’in ölümüne kadar dünya devrimine dair yukarıda serimlenen geleneksel Marksist görüşlere bir itiraz söz konusu değildir. Öyle ki, Lenin’in ölümünden (Ocak 1924) sonra da Stalin bu görüşleri belli bir süre sorgulamaz. Örneğin Nisan 1924’te yayınlanan Leninizmin Teori ve Pratiği adlı kitabında şunları yazar: Gelişmiş birkaç ülkenin proletaryasının birleşik çabaları olmadan tek ülkede sosyalizmin kesin zaferini gerçekleştirip, sağlama alabilir miyiz? Kesinlikle hayır! Burjuvaziyi devirmek için tek bir ülkenin çabaları yeterlidir, fakat sosyalizmin kesin zaferi için, sosyalist üretimin örgütlenmesi için, sadece tek bir ülkenin, hele hele Rusya gibi aslen kırsal bir ülkenin çabaları yeterli değildir; bunun için gelişmiş birkaç ülkenin proletaryasının çabaları gereklidir. Dolayısıyla tek bir ülkede zafere ulaşan devrimin esas görevi diğer ülkelerdeki devrimleri geliştirmek ve desteklemektir. Demek ki tek ülkedeki muzaffer devrim bağımsız bir değer olarak değil, proletaryanın diğer ülkelerdeki zaferini hızlandırmanın bir aracı, bir yardımcısı olarak görülmelidir.
Fakat Stalin’in bu sözleri, kitabın yıl sonunda yapılan ikinci basımında değiştirilmiş ve “olanaksız” olan “olanaklı” hale gelmiştir! Neyse ki Stalin’in vazgeçtiği görüşleri matbu bir eserde yerini almıştır ve dolayısıyla belgeleriyle durmaktadır. Bu noktada, Stalinistlerin hassasiyetlerini dikkate alarak ilerlemekte fayda var. Öyle ya, belki de bu bir Troçkist uydurmadır ya da en azından kalem sürçmesidir; Stalin’in toplu eserlerinde yer almayan, ama Stalin’e atfedilen bir görüş üzerinden Stalin’e saldırmak da neyin nesi!Stalin’in tarihi çarpıtmak için çok yoğun mesai tükettiği, bu uğurda belgeleri yakmak, canlı tanıkları öldürmek, fotoğrafları montajlayıp değiştirmek de dâhil olmak üzere sayısız hamlede bulunduğu herkesin malumudur. Stalinistlerin bu konuda sicili tertemiz olan Troçkistlerle tartışmalarında “kanıt”, “belge” vb. diye tutturup müfterilikle suçlamaları, bir yansıtma hamlesiyle, kişinin karşısındakini kendisi gibi bilmesiyle alakalı görülebilir.
Ama yine de biz Stalinistlerin istediği yoldan gidelim ve Stalin’in halihazırda mevcut eserlerinden örnekler verelim. Aralık 1924’te kaleme aldığı “Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği” başlıklı yazısında “Dünya Devriminin Başlangıcı ve Ön koşulu Olarak Ekim Devrimi” adı verilen bir alt başlık vardır. Yani daha içeriğine bile bakmaya gerek kalmadan, bir gerçek bağıra bağıra kendisini duyurmaktadır: 1917 Ekim Devrimi dünya devriminin başlangıcı ve ön koşuludur! Stalin hemen ilk paragrafta “devrimin belli başlı Avrupa ülkelerinde eş zamanlı zaferi şeklindeki genel kabul gören bir teori”den bahseder. Teorinin “genel kabul gören” bir niteliği olduğu vurgusuna dikkat! Stalin’in kendisi artık bunun “yapay ve yaşayamaz bir teori” olduğuna hükmetmiş olsa da buradan “tek ülkede sosyalizm” teorisine nasıl varılabileceği muğlaktır.
Bu muğlâklık bir sonraki yıl “giderilir”! Stalin dünya devriminin panzehirini “tek ülkede sosyalizm”in kurulmasının mümkün olduğu görüşünde bulur. Bu uğurda, Lenin’in yukarıda bahsi geçen iki yazısından medet umar. “Avrupa Birleşik Devletleri Üzerine” (1915) “Kooperatifçilik Üzerine” (1923).
İddiaya göre, Lenin sekiz yıl arayla yazılmış bu iki yazıda sosyalizmin zaferi konusunda yeni bir yön çizmiştir. Lenin’in bu sekiz yılda yazılı ya da sözlü olarak sarf ettiği yüzlerce aksi beyan yok sayılarak, bir teori oluşturulmaktadır. İşin daha da ilginç yanı, bu metinlerin ilkinde Lenin’in sadece en sonda kullandığı bir cümleden medet umulmasıdır. Lenin orada “sosyalizmin tek bir ülkedeki zaferinin imkânsızlığı gibi yanlış sonuçlar”dan bahseder. Bu yazıda amacımız bu metinlerin analizi olmadığından, birkaç cümle ettikten sonra Stalin’in metindeki o meşhur cümleyi nasıl yorumladığına bakmakla yetinelim.
Her şeyden önce, burada bir “nitelikli dolandırıcılık” vakasının bile görülmemesi çok acıdır; söz konusu olan çok adi bir dolandırıcılıktır ve üstelik bu dolandırıcılığı, bu tahrifatı yapanlar tutarlı olmak için en ufak bir çaba bile harcamamışlardır. Cürmü işlemiş, ortalığı temizleme gereği duymadan olay mahallini bir sürü delil bırakarak terk etmişlerdir.
Nedir bu niteliksizlik? Lenin’in bu yazıda Rusya’da sosyalizmin kurulmasına ilişkin yönergelerini sunduğunu düşünmek tarihsel gerçekleri çarpıtmaktır. Lenin bu dönemde (1917 öncesinde) Rusya’da sosyalist devrim perspektifini savunmamakta, önündeki acil burjuva-demokratik görevleri gerekçe göstererek devrimin burjuva-demokratik bir aşamada kalması gerektiğini belirtmekte ve bunu da kendine özgü bir formül olan “proletaryanın ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü” ile dile getirmektedir. Öyle ki Lenin 1917′de kendi formülünü eskimiş diye nitelendirerek bir kenara attıktan sonra bile, Rusya’da “sosyalizmin kurulması” (ya da sosyalizme geçiş adımlarının atılması) ihtimaline karşı ihtiyatlı yaklaşmayı sürdürmüş, çeşitli vesilelerle “sosyalizmi getirmek” gibi bir niyetleri olmadığını dile getirmiştir. Lenin’in tipik tarzı anlatmak istediği düşünceleri, benimsetmeye çalıştığı doğruları tekrar tekrar, hattâ kimi zaman abartarak (“çubuk bükerek”) vurgulamak, o bağlamda doğru olan halkanın sıkıca kavranmasını sağlamaktır. Lenin Rusya’da sosyalizmin kurulması şöyle dursun, sosyalist devrimin gerçekleşmesini bile savunmadığı bir dönemde “yeni” bir görüş ortaya atacak, ama bu görüşü ne o sırada ne de sonrasında ayrıntılarıyla açıklamayacak – tam bir saçmalık! Zaten Lenin’in o yazıda söylediklerinden “tek ülkede sosyalizm kurulabilir” anlamının çıkarılamayacağının ve uzunca bir süre çıkartılmadığının kanıtını çok uzaklarda aramaya gerek yok. Bizzat Stalin sonradan “tek ülkede sosyalizm” teorisi için medet umduğu bu yazıyı “Troçkist” tarzda yorumlamış, yani Lenin’in burada yeni bir açılımda bulunmadığını söylemiştir. Ne zaman? Yazı yazıldıktan tam on yıl sonra!
Bu noktada, bir parantez açmakta fayda var. Stalin ve genel olarak Stalinizm o denli pespayedir ki, bu ideolojinin mensupları muarızlarının eserlerini okumak şöyle dursun, kendi “önder”lerinin eserlerini bile okuma gereği duymazlar. Marx, Engels, Lenin – bunlar güya bambaşka bir çağda yaşamışlardır, bu yüzden onların çoğu zaman soyut metinlerine dönmenin pek gereği yoktur! Troçki ise zaten kâfirdir ve değil eserlerini okumak, el sürmek bile günahtır! Tüm bunları kabullendik diyelim, peki ya Stalin? Stalin yoldaşlarının metinlerini niye okumazlar?
Keşke şimdiki Stalinistler Stalin kadar olsalardı. Stalin 1930′larda Troçki’nin yazdıklarını harfi harfine, hem de hemen ertesi sabah, çoğu zaman baskıya bile girmeden okurdu; yerleştirdiği ajanlar sayesinde böyle bir ayrıcalık edinmişti! Stalinistler ise muarızlarının eserleri şöyle dursun, önderlerinin eserlerini bile okumuyorlar. Okusalar “tek ülkede sosyalizm”in ne demek olduğunu görürler. İşte Stalin’in Türkçede basılan Seçme Eserler‘inin yedinci cildinden bir örnek. Stalin “RKP (B) Ondördüncü Konferansı’nın Çalışmalarının Sonuçları”nı özetleyen bir konuşma yapmaktadır. Bir yerde, “genç öğrenci yoldaşlarımız içindeki en iyilerden biri” dediği bir partilinin, “Lenin’in eserlerinde, tek ülkede sosyalizmin kurulmasının mümkün olduğuna dair herhangi bir kısım bulamadım” dediği soruyu cevaplamaya karar verir. Henüz Stalinist diktatörlük kurulmadığından Stalin’e aykırı sorular sorulabilmektedir. Fakat Stalin aynı Stalin’dir; Sverdlov’dan Lenin’e kadar yoldaşları tarafından kişili(ksizli)ği her daim eleştiri konusu edilmiş olan Stalin, bu genç yoldaşını bilgilendirmek yerine önce küçümseyip itibarsızlaştırmayı tercih eder, “okusun, bir gün gelir bu tür göndermeleri bulur” der. Ardından şu açıklamayı yapar: Burada kastedilen sosyalizmin tam zaferi değil, sosyalizmin genel anlamda zaferidir, yani toprak sahiplerini ve kapitalistleri defetme, iktidarı ele geçirme, emperyalizmin saldırılarını püskürtme ve sosyalist ekonominin inşasına başlama. Proletarya tüm bunları tek ülkede tamamen gerçekleştirebilir, ama restorasyona [kapitalizmin yeniden kurulmasına] karşı tam bir garanti ancak “birkaç ülkenin proleterlerinin ortak çabaları” ile mümkün olabilir.
İşte Lenin’in kastettiği şey “genel anlamda” budur! Proletarya iktidarı ele geçirdiği bir ülkede sosyalizmin inşası yolunda adımlar atar ve Stalin’in yukarıda sıraladığını gördüğümüz bu adımları atarken diğer ülkeleri beklemez. Fakat bu adımlar ne sosyalizmin kurulmuş olduğu anlamına gelir ne de geri dönüşsüz bir yola girildiği. Geri dönüşsüz bir yol olan sosyalizme ancak uluslararası çapta bir devrimle, işçi sınıfının sosyalist dünya devrimiyle girilebilir, çünkü değil tek ülkede sosyalizm, tek ülkede kapitalizm bile mümkün değildir!
Sonuç
Bugün dünya devrimi fikrine saldıranlar aslında Lenin ve Bolşeviklere Menşevikler tarafından yöneltilen suçlamaları cephanelik olarak kullanıyorlar. Lenin’in şu sözleri sanki bugünkü Stalinist iddialara, daha doğrusu iftiralara yanıt gibi: “Menşevikler dünya burjuvazisini kendi başımıza yenmeye ant içtiğimizi iddia ediyorlar. Hâlbuki biz her zaman şunu söyledik: Biz dünya devrimi zincirindeki tek bir halkadan başka bir şey değiliz ve zafere kendi araçlarımızla ulaşmak gibi bir hedefimiz hiçbir zaman olmadı. Dünya devrimi henüz gerçekleşmedi, ama biz de henüz alt edilmedik.” Lenin ve Bolşevikler Rusya’daki devrimi dünya devriminin girizgâhı ve hepsinden öte, Lenin’in “imdada yetişmezse mahvoluruz” dediği Alman devriminin tetikleyicisi olarak görüyorlardı. Devrimin tüm iniş çıkışlarında tutundukları dal bu olmuştu. Fakat Lenin’in ölümünden sonra hızlanan karşı devrim süreciyle birlikte sadece Rusya’da değil, tüm dünyada Marksizmin temel önermeleri bir bir revize edildi ve sosyalist dünya devrimi perspektifi de payına düşeni aldı. Bugün ne yazık ki birçok sosyalist açısından dünya devrimi beylik laflarla geçiştirilen bir ütopya haline gelmiştir. Oysa bu kesimler Lenin’i ve Bolşevikleri sahiplendiği iddiasındadır ve bu durumda Bolşeviklere de ütopyacı demek gerekir, zira tarihin tek başarılı sosyalist devrimi en küçük ayrıntılarına kadar dünya devrimi perspektifiyle gerçekleştirilmişti: Halk Komiserleri Konseyi’nin geride bıraktığımız yıl içindeki faaliyetleri ancak dünya devriminin ışığında Sovyetlerin rolü değerlendirilerek anlaşılabilir. Devlet idaresinin günlük tali işleri ve örgütlenme faaliyetinin kaçınılmaz olan küçük sorunları çoğu zaman dikkatimizi dağıtıyor ve büyük dünya devrimi davasını unutmamıza yol açıyor. Oysa ancak Sovyetlerin rolünü dünya ölçeğinde değerlendirerek ülkemizin iç yaşamındaki küçük ayrıntıları gerektiği gibi anlayabilir ve bu işleri doğru zamanda düzenleyebiliriz. Bugün devrimci hareket içinde Marksizmin bu temel doğrularını anlatacak tek güç devrimci Marksistlerdir ve bu ideolojik mevzileri geri kazanmadan yeni 1917′ler yaratmak mümkün olmayacaktır.