İnsanlık 100.000 yıllık tarihe sahiptir. Bunun sadece son 10.000 yılında özel mülkiyet, devlet, sınıflar vardır. Oysa ki anlatılan tarih insanlık tarihinin yalnızca son 10.000 yıllık tarihidir. İnsanlık tarihinin 90.000 yıllık kısmında sınıflar, sömürü ve özel mülkiyet yoktur. Bize modern tarih olarak sunulan kesit ezen ile ezilenin amansız mücadelelerinin tarihidir. Marx, Komünist Manifesto’da yazılı tarihi şu şekilde yorumlamıştır:

Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen…


Tarihi ilerleten, medeniyetin gelişmesine sağlayan her zaman ezen sınıfların ezilenlere karşı verdiği mücadele olmuştur. Tarihin motor gücü her zaman sınıf mücadelesi olmuştur.

İlk sınıflı toplum biçimi köleci üretim biçimidir. Kölelik, üretim ögeleri gelişip gerekenden fazla üretime gidilince ithiyaçtan fazla ürünlerin nasıl paylaşılacağı sorunundan ötürü doğmuştur. Birbirleriyle savaşan kabileler savaş esirlerini köleleştirmiş ve köleler üstünden geçinen asalak bir sınıfın doğması ile bu dağıtım sorunu çözülmüştür. Kölenin efendisi kölesine istediğini yaptırıp onun emeğini sömürür ve kendisine rahat bir yaşam sağlardı. Köleler bir maldan öte olmadıkları için ağır çalışma koşulları binlerce kölenin ölümüne yol açıyordu (bunun yanısıra efendinin kölesini öldürme ve kölesine tecavüz etme hakkı da vardı). Köleler sadece yaşamalarına yetecek kadar besleniyor, ölmemek için harabelerde konaklıyorlardı. Kölelerin ellerinde kelepçe boyunlarında boyunduruk, omuzlarının üstünde de efendileri vardı.

Platon ve Aristo gibi o dönemin filozoflarının tümü insanların eşit olamayacağını, kölelerin özgür olamayacağını, Tanrıların onları yeryüzüne köle olmaları için getirdiğini savunuyorlardı. Fakat Spartaküs’ün önderliğinde kölelerin isyan etmesi Roma İmparatorluğundaki tüm dengeleri yerle bir edecek olan bir süreci tetikledi. Kölelik yerle bir oluyordu. Değişmesi fikirsel düzeyde bile mümkün görünmeyen bir sistem yerle bir oluyordu. Burada tarihin motor gücü, insanlığı ileri bir medeniyete taşıyan güç, alınan satılan bir eşyadan farksız olan kölelerin isyanı ve doğrudan eylemi olmuştur. Tarihin akışı içinde yeni bir toplum biçimi gelişmişti. Bu toplum biçimi toprağa dayalı feodal toplum biçimidir.

Feodal beyler ve onlara bağlı köylüler… İşte bu yeni toplumun temel bölümü budur. Feodal toplumda üretici sınıflar yine mülk sahibi sınıflara bağlıydılar ama derebeyinin köylüyü bir eşya gibi kullanma hakkı yoktu. Derebeyi sadece köylünün emek ürünlerini kendisine mal etme ve belirli yükümlülükleri yerine getirmesi için köylüyü zorlama hakkına sahipti.

Takip eden süreçte, ticaret gelişip bir dünya pazarı yavaş yavaş kuruldukça, paranın dolaşımı yaygınlaşıp geliştikçe, feodal toplumda modern sınıflar doğup gelişecektir:

İşçi Sınıfı ve Burjuvazi

18. Yüzyılın son yarısında ve 19. yüzyılda dünyanın her yerinde devrimlerin patlak vermesi ile feodalizm yerle bir oldu ve insanlık yepyeni, eskisine göre çok daha ileri bir medeniyete yelken açtı. Bu büyük devrimlerin öznesi burjuvazi ve nesnesi sömürülen üretici sınıftı (köylüler). Kapitalizmin doğuşu ve yıkılan eski üretim ilişkileri ile birlikte bu iki sınıf gelişti: İşçi sınıfı ve burjuvazi.

İşçi sınıfı 19. yüzyılda ve 20. yüzyılda devrimler gerçekleştirerek sınıfsız bir toplum kurulabileceğini ispatladı. İşçi sınıfının gerçekleştirdiği bu devrimler ihanete ve yenilgiye uğramış olsa da insanlığa sınıfsız bir dünya kurma yolunda çok önemli tecrübeler bıraktılar.

Burjuvazi üretim ögeleri ile birlikte gelişti ve o gelişirken ilkel kölelerde olduğu gibi uzun vakitler her tür kötü koşulda çalışıp sadece evini geçindirmesine yetecek kadar bir ücret alan, her ay kendini, emeğini satan, kendini hür zanneden ücretli köleler sınıfı gelişti. Bu modern köleler sabahtan akşama emek harcayıp ter dökerken emeklerinden elde ettikleri geliri tek vasfı sermaye sahibi olmak olan patronları alır ve işçilerine hayatta kalmaları için neredeyse bir harçlık verir.

Peki, işçinin zinciri nerede? İşçi işten çıkamaz mı? Cevabı şu ki başka bir gelir kaynağı olmadığı için çıkamaz. İnsanların bir şey alması, bir yerde barınması, yiyecek ekmeği olması, özetle yaşaması paraya bağlıdır. Yani işçi ya köle olur ya da bir köşede ölür gider. Köleler özgürlüğüne kavuşabilirken işçilerin böyle bir şansı yok denecek kadar azdır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından pandemi olarak kabul edilen COVID-19 salgını ile bu gerçek bir kez daha yüzümüze vurmuştur. Zenginler evindeyken burjuvazi ve onun devletinin hayvandan öte görmediği işçi sınıfı bu ölümcül salgın sırasında da işyerlerinde sömürülmeye devam ediyor. Burjuvazi için bu insanların hayatı kendisinin kazanacağı paradan daha değersiz. İşçinin derdi canı fakat patronun derdi sermayesi. Marx’ın dediği gibi işçi canı için endişelenirken patron sermayesi için endişeleniyor. Burjuvazi salgın yüzünden zarar etmekten istemiyor. Burjuvalar işçinin ölüp ölmemesi ile ilgilenmiyor. İnsan canı neymiş ki? Burjuva bir tek parasına bakar! Bu o kadar doğrudur ki patronlar iş güvenliği kapsamında yapması gerekenleri bile para vermemek için yapmıyor. Şu habere bakınız:

Türkiye’de 2019 yılının ilk 3 ayında en az 392 işçi çalışırken yaşamını yitirdi. Önceki yılın aynı dönemine göre işçi ölümleri artış gösterdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporlarına göre 2017 yılında en az 2006 işçi, 2018 yılındaysa en az 1923 işçi, iş cinayetlerinin kurbanı oldu. Ve 2020 Ocak ayı 112 işçi hayatını kaybetti.

Peki bu konuda devlet ne yapıyor? İSG konusunda ya da bu virüs salgını konusunda emekçiler burjuva devleti TC’yi pek de ilgilendirmiyor. Ama devlet patrona ve küçük esnafa “ekonomik istikar kalkanı” ile yardıma koşmakta bir an gecikmedi:

1 – Perakende, AVM, Demir-Çelik, Otomotiv, Lojistik-Ulaşım, Sinema-Tiyatro, Konaklama, Yiyecek-İçecek, Tekstil-Konfeksiyon ve Etkinlik-Organizayon sektörleri için Muhtasar ve KDV tevkifatı ile SGK primlerinin Nisan, Mayıs ve Haziran ödemeleri 6’şar ay ertelenecektir.

2 – KOVİD-19 salgınıyla ilgili tedbirlerden etkilendiği için nakit akışı bozulan firmaların bankalara olan kredi anapara ve faiz ödemeleri asgari 3 ay öteleyecek ve gerektiğinde bunlara ilave finansman desteği sağlanacaktır.

3 – Bu dönemde işlerinin olumsuz etkilendiğini beyan ederek talepte bulunan esnaf ve sanatkarların Halkbank’a olan kredi borçlarının, Nisan, Mayıs ve Haziran anapara ve faiz ödemelerini 3 ay süreyle ve faizsiz olarak ertelenecek.

4 – Kredi Garanti Fonu limitini 25 milyar liradan 50 milyar liraya çıkartacak, kredilerde önceliği gelişmelerden olumsuz etkilendiği için likidite ihtiyacı oluşan ve teminat açığı bulunan firmalar ile KOBİ’lere verilecektir.

5 – İstihdamdaki sürekliliği temin etmek amacıyla 2 aylık telafi çalışma süresi 4 aya çıkartılacaktır.

(Bütün bunlarda emekçilerden toplanan vergilerle yapılıp bir de “telafi” için işçiler uzun saatler köleler gibi çalıştırılacak!)

Patrona bu ve bunun gibi yardımlar yapılırken işçiler fabrikalarında sağlıksız ve güvencesiz bir şekilde çalışıyor. “Evinde otur, Türkiye” diyorlar fakat işçilere daha bir ücretli izin yok! Acaba bu virüs işçiyi es mi geçiyor?

İşçiler hem yaşam tehlikesi hem de borç ve vergi yükü altındayken izinde bu yükün altında boğulmaları için ücret verilmesi gerekiyor. Fakat patrona 100 milyar liralık ekonomik paket hazırlanırken işçinin yaşama hakkı için yapılması gereken bu uygulama burjuva devletinin işçiye vermediği ve veremeyeceği değerden ötürü hayatımıza giremiyor.

Kapitalist dünyada bütün burjuva devletlerinde durum pek farklı değil hatta daha kötü. Kapitalizmin beşiği olan özgür ve gelişmiş (!) Avrupa ülkeleri günlük olarak binlerce ölü veriyor. Para sevdaları yüzünden tedbir almaktan aciz kaldılar.

Sömürü ve onlara dayatılan kötü şartlar bütün dünya işçilerinin sorunudur. Ve işçilerin bu sorunu küresel olduğu gibi çözümü de küreseldir. Sermaye sınıfının hegomonyasına dayanan kapitalizm küresel düzeyde çürümektedir. Ekonomik krizler, savaşlar, ekolojik kriz ve şimdi de yaşanan sağlık krizi…

Kapitalizm insanlığın en temel yaşamsal ihtiyaçlarını dahi yerine getirmekten acizdir. Kapitalizm insanlığı hızla barbarlık içinde yok oluşa sürüklemektedir. Virüs salgınıyla bir kez daha şunu gördük ki işçi sınıfı işsizlik, yoksulluk, sefalet, hastalık içinde ölüme terk edilmiştir. Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi kitlelere yaşam hakkı tanımayan bu düzen asla terbiye edilemez. Bu düzenin komple ilgası gerekmektedir. Tarih boyunca insanlığı ileri taşıyan şey sınıf mücadelesidir. Bugün de insanlığı sınıfsız, sömürüsüz bir medeniyete taşıyacak olan şey işçi sınıfının kapitalizme karşı vereceği militan mücadeledir.

Çözüm Enternasyonal İşçi Devrimi

İşçi sınıfının birleşerek patronlara başkaldırması, kendi egemenliğini ilan etmesi, zincirlerini kırması gerekmektedir. Bunun tek yolu devrimci bir program çerçevesinde örgütlenerek burjuva devletlerin yok edilmesidir. Uluslararası bir devrimci parti önderliğinde burjuvazi yerle bir edilmeli ve üretim ögeleri ile emek ürünlerinin bütün toplumun mülkü olduğu sınıfsız, sömürüsüz, patronsuz bir dünya kurulmalıdır. Komünist toplum kurulmalıdr. Bu ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesi ve enternasyonalle olacaktır.

Bütün Ülkelerin İşçileri, Birleşin!