Yazar: Tanura

Aliyev’in Devrimci Korkusu

Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan’da Muharrem Akbarov isimli devrimci Azerbaycan polisi tarafından kaçırıldı. İnqılabın Sesi kurucularından olan Muharrem Akbarov, Azerbaycan’da devrimci bir örgütün kurulması için uğraş veren bir Enternasyonal Komünisttir. Azerbaycan polisinin henüz kuruluş aşamasında olan bir devrimci örgütü takip listesine alması ve stratejik bir kaçırma planı yapması bize Aliyev’in devrimcilere yönelik korkusunu ifade etmektedir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Bürokratlıktan Burjuvalığa terfi eden Oligarşinin en büyük korkusu ölü nesillerin ölü geleneği olan Stalinizm değildir, eskinin Bürokratları şimdinin Burjuvaları çok iyi bilmektedir ki Proletarya’nın prangalarını kıracak gelenek Komutan Troçki’nin hâlen yaşamakta olan geleneğidir. Dejenere İşçi Devleti olan Sovyetler Birliğinin ve Burjuvazinin ortak korkusu...

Devamını Oku

Saatler Kala 14 Mayıs

Türkiye yarın itibariyle tarihinin en önemli seçimlerinden birisine giriyor. İktidar ve muhalefetin çekişmesinin ne sonuç doğuracağının muamma olduğu bu seçimde Erdoğan rejiminin kaybetmesi senaryosunda iktidarını teslim etmeyeceğine dair endişeler İşçi sınıfının aklının bir köşesinde çoktan bulunmaktadır. Her şeye rağmen İşçi sınıfının kendi sınıfsal çıkarını az da olsa savunan kanadının ne tür bir bilinçsel durum içerisinde olduğunu anlamaz isek bu seçimin önemini ve Enternasyonal Komünist tutumun gerekliliğini de anlayamayız. Erdoğan Rejiminin İşçi Sınıfına Yönelik Baskısı Erdoğan rejimi, 20 yıllık iktidarı döneminde her yıl aynı tip eleştiriler ve kaygılara maruz kalmamıştır. Özellikle iktidara geldiği ilk dönemlerdeki vaatleri Türk lirasının değerini arttırmak, ekonomik refahı yükseltmek, demokratikleşmek, Avrupa ile olan ilişkileri düzeltmek olmaktaydı. Bir benzerlik fark ettiniz mi? Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Erdoğan rejimi, iktidara geldiğinde “biz bu ülkenin zencileriyiz” diyerek 1923’te başlayan Kemalist Cumhuriyet’in bitirmeye çalıştığını tersine çevirmeye; bürokraside muhafazakarlığı var etmeye çalışmıştır. Bu durum Türkiye’deki İşçilerin arasında bilinçsel bir kutuplaşma yaratarak konuyu sınıfsal olmaktan “laik ve muhafazakar” olmaya çekmişti. Bunun ile birlikte Tayyip rejimi, Ali Babacan’ı kullanarak batılı finans Burjuvazisinin ülkeye sıcak para sokmasını sağlamış; batılı finans Burjuvazisini tatmin edecek politikalar gütmüş ve 2010’lu yılların ilk yarısına kadar ekonomik refahı daha katlanılabilir bir hale getirmiştir. 2010 yılında Türk ordusunun siyasi işlere karışmasını engellemek adına bir referandum yapmış ve kendi rejimine olan askeri tehditi bertaraf etmiştir. 2010’lu yılların ilk yarısına kadar Tayyip rejiminin maruz kaldığı eleştiriler ekonomik vaziyetten ziyade...

Devamını Oku

Aile ve Cinsiyet

Konumuz cinsiyetler olduğunda çoğu insan kastedilen şeyi biyolojik cinsiyet, yani diğer adıyla “eşey” ile karıştırır. Ancak bundan bahsetmiyoruz, eşeylerin lağvedilmesi veya 2’den fazla eşeyin var olduğuna dair (bazı mutasyonlar dışında) bir iddiam bulunmamaktadır. Cinsiyet dediğimde, toplumun üstyapısındaki bir karakteristikler dizisinden bahsederim. Erkek olmak yalnızca cinsel uzuvlar ve kromozomlarla alakalı değildir, bu eşey olan erkeklikle alakalıdır. Cinsiyet olarak erkek olmak ise kişinin toplumdaki erkek karakteristik dizisine sahip olmaktır. Bu karakteristik dizi, çoğu zaman kökenini eşeyi işaret ederek aldığından ötürü eşeyle sık sık karıştırılmaktadır. Oysa ki eşeyi erkek olan bir kişinin erkek karakteristik dizisine sahip olmaması durumu onun eşeyi ile cinsiyetinin farklı olduğunu gösterir. Transfobiklerin ve Homofobiklerin konu üzerindeki yanlışlarından birisi tam da bu olmaktadır. Cinsiyetlerin kökeninden bahsetmek gerekiyor, çünkü bu karakteristik dizinin nasıl oluştuğu ve şekillendiği açıklama gerektirir. Bu açıklamanın cevaplarından en önemlileri cinsiyetin kökeninde yatar. İnsanlar henüz avcı-toplayıcı bir durumda iken ortada bir mülkiyet ilişkisi yoktu. Mülkiyet ilişkisinin olmamasının yanı sıra avcı-toplayıcılıktan ileri gittiğimizde oluşmakta olan bir aile durumu görürüz. Aile durumlarında ailenin üyelerinin eşeyine bağlı olarak işbölümlerine sahip olması da mevcuttur. Aile geliştikçe bu işbölümleri daha net hale gelir ve cinsiyet dediğimiz üstyapı kendisini daha çok oluşturur. Demek ki zamanda geriye sararsak aile daha çok saydamlaşır, aile saydamlaştıkça cinsiyet de saydamlaşır. Avcı-toplayıcıların barbarlıktan uzak yani ilk mülkiyet ilişkilerine (toplumsal veya özel, fark etmez) uzak oldukları dönemlerde insanların sürüye benzer, ama tam da sürü olmayan bir biçimde yaşadıklarını gözlemleriz....

Devamını Oku

Endemik Kaynak Krizi ve Sonuçları

Geçtiğimiz günlerde Türkiye, Suriye ve Kürdistan’ı etkileyen depremle beraber birçok toplumsal polemik tabanlaştı. Bu tabanlaşan polemiklerin başını deprem önlemleri ve yağma durumu çekti. Etiğin ve insan doğasının statik olduğu yanılgısına, bu örnek ile son vermek adına endemik kaynak krizi nedir ve sonuçları nedir onları ele almak gerekir. Deprem bölgelerinde deprem yaşandığı ilk saatlerden itibaren hayatta kalanların akıllarında “şimdi ne yapacağız, ne yiyeceğiz?” soruları hakimdi. Bu krizin öncesinde hemen hemen kimsenin yapmadığı toplumsal gerekli mallara el koyma olayı, depremle beraber bir taban kazandı. Toplumun kaynaklarına, mülkiyete el koymanın evrensel olarak kötü olduğu düşüncesi, bu duruma düşenler için sonsuza kadar yok oldu. Bunun başlıca sebebi içinde bulundukları ekstrem maddi koşullardır. Depremden önce bu insanların aklında herhangi bir şeyi kolektifleştirmek yoktu, fakat deprem gibi bir maddi koşul ile konu üzerine olan tüm etik yargıları değişti. Burjuvazi ise, hiç şaşırılmayacağı gibi, bu durumdan hiç hoşnut olmadı. Hangi Burjuva, göğsünü gere gere “Alın benim malımı kardeşim!” diyebilir? Bunu ancak Burjuvalaşma aşamasında sıkışıp kalmış, empati yeteneği kısmen olan bir Küçük-Burjuva istisna söyleyebilir, o kadar. Burjuva için ise, bu tür krizler 2 anlama gelir: 1- Depremzedelerin düşen alım gücü nedeniyle emeklerinin değersizleşmesi, bu şekilde fiyatların artması. 2- Yardım sembolizmi ile kendi reklamını yapmak. Bir endemik kaynak krizinin ayırt edici noktası “aniden” gerçekleşmesidir. Aslında “ani” olan bir şey yoktur, nicelik niteliğe dönüşmüştür, o kadar. Ancak bu niteliğe dönüşüm süreci hızlı olduğundan dolayı ona adapte olmak daha zordur....

Devamını Oku

Homofobi ve Siber Zorbalık

“Tarih, hiç bu kadar aşağılamaya şahit olmamıştı.” Özellikle ABD toplumu ve dünyanın geri kalan toplumlarındaki “Z kuşağında” sosyal medya kullanımı insanların kalan kesimlerine göre oransal olarak daha yüksektir. Sosyal medyanın birçok ülkede kullanıcıya sağladığı anonimlik ve “dokunulmazlık” her ne kadar kısıtlı ve tek yönlü olsa da insanların gerçek düşüncelerini ve gerçek şakalarını belirtme “özgürlüğü” sağlar. Bu sebepten ötürü sosyal medya üzerinde yapılan gözlemler, paylaşımı yapan kişinin bilinçaltındaki şeyleri de gösterebilir. Araştırmamızın başlıca konusu sosyal medyadaki zorbalıklar ve hem sosyal medyada hem de gerçek hayatta yapılan homofobidir. Sosyal medya ile bilgiye erişimin daha kolaylaşması bilinen bir gerçektir, bu nedenle özellikle gençler arasında “özgür” düşünmenin gerçek olduğu yanılgısı hiç olmadığı kadar fazla. Yanlış anlaşılmasın, özgür düşünmeye olan eleştiri ve tespitlerim yine sosyolojik temeldedir. Tüm gerçekler birbiriyle iç içe olduğundan dolayı tüm düşüncelerin birbirinden bağımsız olması ve tüm maddi yaşamın tüm düşüncelerden bağımsız olması imkansızdır. İnsanın tüm yaşamı da toplum içerisinden geçtiği için ve yaşamı ile düşünceleri iç içe geçtiği için içgüdülerden gayrı tüm düşüncelerinde öyle ya da böyle sosyolojik bir temel, faktör, etken bulabiliriz. Elbette ki kişinin sosyal temalı düşünceleri içinde bulunduğu sosyolojiden daha çok etkileniyor. Siber ortamda dünya nüfusunun önemli bir kısmı aktif olarak bulunmaktadır. Siber ortamda gençlerin de aktif bulunmasıyla birlikte siber ortamda çocukça davranışların, ideolojik kavgaların, bilim-kurgu teorilerinin, metafiziksel dogmaların ve zorbalıkların arttığı artık inkâr edilemez bir gerçek olmakta. Bunun taban bulması ve gelişmesi, yalnızca bireysel taşkınlıklarla ifade...

Devamını Oku