Gezegenimizi COVİD-19 salgını sarmış durumdadır. Küresel düzeyde her geçen gün salgındaki vaka sayılarında ve ölüm oranlarında istikararlı şekilde artış yaşanmaktadır. Kapitalizmin yaşadığı küresel ekonomik buhrana, ekolojik krize birde sağlık krizi eklenmiştir. Savaş, virüs, ekolojik yıkım, yoksulluk, açlık, kitlesel işsizlik, otoriterleşme, ırkçılık tüm gezegeni ele geçirmektedir. Tüm toplumsal sınıfların temsilcileri, Covid-19’dan sonra dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını öne sürmektedir. Buna dair kehanetler ve komplo teorileri havalarda uçuşmaktadır. Kimileri insanlık medeniyetinin sonunu getirecek distopyalar tasavvur etmekte, kimileri ise kapitalizmin kendi kendisini bitireceğini öne sürmektedir. Küresel işçi sınıfının ve ezilenlerin tarihsel çıkarlarını savunan her siyasal özne politik stratejilerini kehanetlere göre değil, dünyadaki dengelere göre belirleyip sınıf savaşları için hazırlık yapar. Bu çalışmamızda Covid-19’la harlanan kapitalizmin küresel krizinin siyasal sonuçlarını irdeleyeceğiz. Covid-19 krizini fırsata çeviren ve otoriterleşme eğilimlerinde vites yükselten kapitalizmin virüs sonrası nasıl bir yol izleyeceğine dair öngörülerde bulunacağız. Küresel çapta Covid-19 sonrası proletaryayı neler beklediğini, proletaryanın bu saldırıya nasıl cevap vermesi gerektiği sorusuna yanıt arayacağız. Son olarakta Sosyalist dünya devrimi iddiası taşıyan siyasal akımların bu süreçte dünya partisi inşası ve kapitalist krize devrimci müdahalelerinin nasıl olması gerektiğini masaya yatırıp, kendimize devrimci görevler somutlama gayreti içinde olacağız….

Covid-19’la Harlanan Kapitalist Krizin Siyasal Doğası

Covid-19’la harlanan kapitalist krizin siyasal doğasını incelemek için, bu iflas eden kapitalizmin neo-liberal politikalarının tarihsel arka planını incelemek elzemdir. Bu krizin tarihsel sürecini incelemeden bugün yaşanan krize dair sağlıklı çıkarımda bulunmak imkansızdır. Bugün iflas eden, neo-liberal politikaların uygulanmaya başladığı süreç 73-74 dünya ekonomik buhranına dayanmaktadır. İkinci cihan harbinin tahribatlarının ardından, yeni kurulan dünyada, kapitalizm beklemedik bir büyüme sürecine girdi. 1945’in ardından yaklaşık 30 yıl kapitalizm istikrarlı büyüme dönemine girdi. Bu büyüme sürecine burjuva iktisatçıları “Şanlı 30 yıl” “Altın çağ” gibi tanımlamalarda bulundular. SSCB’nin fiili varlığında ve dünya işçi sınıfı için sosyalist alternatifin güncel olduğu şartlarda, kapitalizm emekçi sınıfların kendisine karşı gireceği ayaklanma süreçlerinin nesnelliğini ortadan kaldırmak için sosyal devletçiliği kullandı. 60’lı yıllardan itibaren işleyen süreç devasa düzeyde büyüyen kapitalizm için daralma sürecinin başlangıcıydı. 60’larla başlayan piyasalardaki daralma ve kâr oranlarındaki istikrarlı düşüş, 73-74 yılları arasında tüm emperyalist ülkelere yansıyacak küresel bir krizin başlama düdüğünü çaldı. Zaman burjuvazinin altın çağının sona erme çağıydı. Burjuva ideologları bu krizin faturasını Keynesçi politikalara kesmeye başlamıştı. Keynesçiliği Marksizmden beslenen, serbest teşebüsü engelleyen aşılması gereken ekonomik program olarak tanımladı. Artık burjuvazinin tek derdi yeni ekonomik programı uygulayarak kâr oranlarını artırmaktı. Bunun için küresel düzeyde tüm burjuvazi kutsal bir ittifak içine girerek “sosyal devleti” şeytanlaştırma operasyonlarına başlamıştır. Bu amaç doğrultusunda; sermayeden alınan vergiler azaltıldı, sosyal harcamalar kısıtlandı, küresel düzeyde özelleştirme furyaları başladı. Özellikle 80’li yıllardan sonra tüm dünya burjuvazisinin parolası, “devleti küçültmek, özel olan güzeldir” olmuştu. Tüm dünyada liberal dönüşüm programları hızla uygulanmaya konulsada, işçi sınıfının mücadelesi bu programların hayata geçişini sekteye uğratmaktaydı. 80’li yıllardan sonra sınıf mücadelesinin güçlü olduğu ülkelerde askeri darbeler furyası başladı. Arjantin, Şili, Türkiye ilk akla gelen örneklerdir. Askeri darbelerin gerçekleştiği ülkelerde, tüm işçi sınıfının teşkilatları lavedildi, işçi militanları katledildi, hapse tıkılıp işkencelerden geçirildi. Bu sürecin sonunda burjuvazi rahat şekilde liberal dönüşüm programlarını uyguladı. Avrupa burjuvazisi, işçi sınıfının mücadelesine karşı sert önlemler alsada, tam olarak istediği sonuçları alamadı. Neo-liberal dönüşümün en hızlı şekilde yayılmaya başlandığı süreç, SSCB’nin ve Doğu Blok’u ülkelerinin kapitalist resterasyonuyla başlamıştır. SSCB’nin kapitalist resterasyonuyla birlikte tüm moral üstünlüğü burjuvaziye geçmiştir. Burjuvazi zafer naraları atmaya başlamıştı. Kapitalizmin yegane medeniyet olduğunu, başka bir alternatifin söz konusu olamıyacağını, bürokatik rejimlerin çöküşünün Marksizmin çöküşü olduğunun borazanlığını sürekli olarak yaptılar. Bu krizden işçi sınıfı çok ciddi şekilde etkilenmişti. Tüm dünyada işçi hareketi sağa kaymakta, resmi komünist partiler sosyal demokrasiye, reformizme iltica etmeye başlamıştı. Bu atmosferde neo-liberalizmin küresel ölçekte hızla yayılmaya başladı. SSCB’nin kapitalist resterasyonuyla birlikte, kapitalizm için liberal dönüşüm programları uygulayacak tarihin en geniş alanı açılmıştır. Bu süreç tekellerin rekor düzeyde büyümesine, tüm kamusal alanların özelleştirilmesine, esnek, güvencesiz çalışmanın küresel istihdam biçmine dönüşmesine yol açtı. Burjuva ideologları bu süreci küreselleşme olarak tanımlayarak emperyalist-kapitalist sistemin üstünü örtmeye çalıştı. Küreselleşme olarak sunulan şey SSCB’nin yokluğunda emperyalist-kapitalist sistemin kendini yenileme ve neo-liberal saldırı seferberliğinden başka birşey değildi. Küresel çapta durdurak bilmeyen neo-liberal dönüşüm politikalarının sonuçları her açıdan insanlığa yıkım getirmiştir. Küresel düzeyde işçi sınıfının tüm kazanımlarına karşı savaş açılmış, işsizlik, güvencesizlik, esnek çalışma küresel istihdam biçmine dönüşmüştür. Küresel yoksulluk ve açlık çığ gibi büyümüştür. Kapitalistlerin kârı için doğa küresel düzeyde sürekli tahrip edilmiş, bunun sonucu olarak gezegeni tehtid eden iklim ve ekoloji krizi tüm yakıcılığıyla kendisini göstermeye başlamıştır. 2001’de ABD’nin Afganistan ardından Irak işgalleriyle dünyada savaşlar artmaya, bu savaşlar üzerinden emperyalist kutuplaşmalar başlamıştır. Bu kutuplaşmalar hızla insanlığı üçüncü cihan harbine sürüklemektedir. 2008 yılında kapitalizmin yaşadığı küresel ekonomik krizin üstünden gelememiş, istikrarlı şekilde küçülmeye, korumacı önlemlere başvurmıştur. Krizi aşmak için zaman zaman savaş kartlarını kullansada yinede başarı kazanamamakta, krizin üstesinden gelememektedir. 2019 yılının ikinci yarısında kapitalist dünya ekonomisi 1929’dan beri en büyük düşüş eğrilerini yaşamaktadır. 2019 yılında küresel düzeyde, Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’dan Ortadoğu’ya, Latin America’ya varıncaya dek, neo-liberalizme karşı işçilerin ve gençlerin isyanlarıyla geçen bir yıl olmuştur. Küresel düzeyde kapitalizmin tüm politikaları teltel dökülmeye başlamıştır. Kapitalizm yaşadığı tüm krizlere birde sağlık krizi eklenmiştir. Küresel düzeyde sağlık sistemi piyasalaşmış, sağlık alanları dev kapitalist tekellere bırakılarak, parası olmayan emekçi kitleleri sağlık hizmetinden mahrum bırakmaktadır. Bunun sonucu olarakta en basit sağlık sorunlarından her yıl yüzbinlerce insan hayatını kaybetmektedir. Son 10 yıldaki basit grip salgını yüzünden her yıl ortalama 650.000 insan hayatını kaybetmektedir. 2017/18 yılında grip yüzünden AB’de 152.000 insanın ölümüne neden olmuştur. 2009 yılındaki domuz gribi salgınından 203.000 kadar insan hayatını kaybetmiştir. Kapitalizm en basit grip salgınını dahi kontrol altına alamaz duruma gelmiştir. Korona virüsünün tüm dünyaya yayılmasıyla kapitalizmin tüm çelişkileri gün yüzüne çıkmış, insanlığa hiçbir gelecek sunamadığını tüm çıplaklığıyla göstermiştir. Bu yıkımdan kurtulmanın yegane alternatifi sosyalist dünya devrimidir. 21. Yüzyılda ulusal düzeyde başlayan bir kriz çok kısa bir süre sonra küresel bir krize dönüşmektedir. Ulusal düzeyde başlayan pretesto ve ayaklanmalarda kısa süre sonra küresel bir boyut kazanmaktadır. O yüzdendir ki bugün gezegenimizde her temel sorun küresel bir sorunu teşkil etmektedir. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak her mücadele enternasyonal arenada yürümek zorundadır. Her fani talebin hedefi iktidar olmaktır. Her sorununda nihai çözümünün düğümlendiği tek yer sosyalist dünya devrimidir. Yoldaş Troçki’den alıntılayacak olursak ” Tarihsel koşulların sosyalizm için henüz yeterince olgunlaşmadığı muhabbeti, cehaletten ve yahut kasti çarpıtmadan başka bir şey değildir. Sosyalist devrimin yokluğunda insanlık medeniyeti felakete doğru sürüklenmektedir. Sıra proletaryaya ve devrimci öncüsüne gelmiştir. İnsanlığın tarihsel krizi devrimci önderlik krizine indirgenmiştir.” Bugün yaşanan kapitalist krizler zincirine sistem içi alternatifler üretmek, komünist dünya alternatifinin aşırı sol bir yaklaşım olduğunu savunmak, çürüyen kapitalizme destek olmak ve onu kurtarma seferberliğine girmekten başka birşey değildir. Kriz ve savaşlar dönemi Komünist dünya alternatifinden en yüksek sesle bahsedilecek zamanlardır. Çünkü tarih boyunca krizler, buhranlar, savaşlar devrimlerin nesnelliğini oluşturur.

Kapitalizmin Küresel Çapta Otoriterleşmesi

2008 krizinden beri kapitalizm yaşamış olduğu daralmaya paraler olarak anti demokratik uygulamalarda beraberinde gelmektedir. Kapitalizmin her buhrana girdiğinde içe kapanarak olabildiğince otoriterleşir. Yaşamış olduğu krizin nedenini kesecek bir günah keçisi her zaman bulur. Yaratmış olduğu günah keçisi üzerinden milliyetçiliği, ırkçılığı yükseltmeye çalışır. Bunu yapmasının temel nedeni emekçi kitlelerin ona karşı gelilecek isyanından kendisini korumaktır. Son yıllarda Avrupa’da mülteci düşmanlığının hızla yükselmesi ve buna paraler olarakta aşırı sağın yükselmesi tesadüf değildir. Dünyada yaşanan kapitalist krizle birlikte dünyadaki klasik burjuva partiler iflas etmekte, önce emekçi kitlelerin isyanını sistem içinde tutmak için reformist sol siyasal özneler iktidar olmakta, bunların iktidarında da burjuvazinin neo-liberal programları uygulanmaya devam edince, emekçi kitlelerde yaşanan hayal kırıklıkları aşırı sağa yönelmektedir. Yaşanan krizin faturasını mülteciler, göçmenler sorunlu tutulmakta bu durumun sonucu olarak aşırı sağ iktidarlar dünyada boy vermektedirler. Küresel düzeyde sermayenin geleneksel partilerinin eskimesi, zayıflaması, prestijini kaybetmesinin ana nedeni kapitalizmin bugünkü ihyaçlarına cevap verecek aktörler olmamasında yatmaktadır. Burjuva demokrasileri sakin zamanlar için tasarlanmış bir rejimdir. Bu rejim işçi sınıfına ve toplumsal muhalefete, ezilen unsurlara küçük tavizler verecek genişliğe sahiptir. Bu küçük tavizleri verebilmesi için kapitalist büyümenin olması şarttır. Kapitalist daralma her geçen yıl istikrarlı şekilde artmaktadır. Buna paraler olarak tüm dünyada demokratik hak ve özgürlükler budanmakta, en temel burjuva demokratik haklar rafa kalkmaktadır. Tüm dünyada, popülist, bonopartist, faşizan iktidarlar kuramsallaşmaktadır. Putin, Erdoğan, Trump, Bolonso bunlardan ilk akla gelenlerdir. Irkçılık, göçmen düşmanlığı, ataerkillik, homofobi gibi gericilikler tüm gezegende hızla yayılmaktadır. COVİD-19 bahanesiyle de bu gerici dalga alevlendirilmektedir. Dünyada salgının sorumlusu olarak Çinliler, mülteciler, göçmenler, gösterilmekte bunun üzerinden faşist dalga yaratılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’de ise salgından dualarla kurtulma adı altında her akşam camilerden vaazlar verilmekte, toplum gericileştirilmeye çalışılmaktadır. Dünyanın her yerinde burjuvazi toplu işten çıkartmalara, ücret kesintilerine başladı. Sokaklarda kolluk güçlerini yığarak, hudutları kapatarak, milliyetçiliği ve gericiliği körükleyerek faşizm dönemi uygulamalarını hayata geçirmektedir. Her ne kadar bunu virüse karşı mücadele adı altında yapsada, virüs sonrası içinde bu tarz otoriter uygulamalarına devam etmek için elinden geleni yapacaktır.

Kapitalizmin Krizi Fırsata Çevirmesi

Korona salgınını kapitalizm her anlamıyla fırsata çevirmektedir. Tecrit, kuşku, korku atmosferini yaratarak kendi devlet aygıtlarının baskı aygıtlarının alanını genişletmekte, virüs sonrasında bu alanı koruma içerisinde olacağını göstermektedir. Küresel düzeyde, işsizlik, toplu işten atmalar ve ücret kesintileri uygulamakta, büyük şirketleri kurtarmakta, emekçi kitleleri virüs tehtidi ve yoksulluk kıskacı arasına hapsetmeye çalışmaktadır. Virüs sonrası daha sıkı kemer sıkma politikaları uygulamaya meşruiyet alanı yaratma gayreti içindedir. Salgın öncesi hızla süren Çin-ABD arasındaki ticaret savaşları, salgının getirdiği saglık ticareti alanındada savaşa ve rekabete devam etmektedir. Sağlığın piyasalaşıp dev kapitalist işletmelere dönüşmesini sağlayan bunun sonucu olarak küresel sağlık sorunu yaratanlar, yaratmış oldukları bu sorundan küresel bir rant kavgasına girişmektedirler. Türkiye’de durum bundan farklı değildir. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle, koronoyla mücadeleye destek konusunda 61 ihracatçı birliğiyle beraber “Yerli ve Milli” maske üretimiyle seferberliğe dahil olacaklarını açıkladı. Sağlık Bakanlığı toplam 100 tesiste günlük 1 milyon maske üretileceğinin açıklamasında bulundu. Küresel düzeyde kapitalistlerin tek derdi salgından kâr etmek, büyümek, büyümek…

Salgının tüm ülkede kol gezdiği defacto OHAL sürecinde Erdoğan rejimi bunu fırsata çevirerek normal zamanda tepkiyle, muhalefetle karşılaşmak zorunda kalacağı politik kararlarını fırsattan yararlanarak hız kesmeden devam etmektedir. Batman Belediyesine kayyum atıyarak kürt halkının siyasal iradesini bir kez daha gasp ederek, salgın döneminde dahi sömürgeci hukuku uygulamaya devam etmektedir. Aynı şekilde Marmara bölgesinde büyük bir ekolojik yıkıma sebebiyet verecek olan, büyük rant ve kârın döndüğü “Kanal İstanbul” projesinin ihalesini yapmıştır. Burjuvazi her fırsatta krizden faydalanmaya çalışmakta, her kâr amacıyla attığı adımlar yeni felaketlerin önünü açmaktadır. Kapitalizmin her adımı insanlığı hızlı adımlarla barbarlık içinde yok oluşa sürüklemektedir.

Küresel Çapta Proletaryayı Ne Bekliyor?

Kapitalizmin içinde olduğu küresel ekonomik kriz, ekolojik kriz, korona salgınıyla harlanmaktadır. Korona krizi bırjuvazi için herşeyin üstünü örtme eğilimi taşısada, kapitalizmin tüm çelişkilerini gün yüzüne çıkartmakla birlikte muazzam siyasi patlamalar gebedir. Bunun temel nedeni kapitalist krize karşı küresel düzeyde ayaklanmaların başladığı bir döneme denk gelmesidir. Kapitalizm içine girmiş olduğu bu çürüme kaçınılmaz olarak ekonomik krizi derinleştirecek, politik istikrarsızlığı ve sürekli savaş tehlikesini kışkırtacaktır. Bu koşullar altında dünya proletaryasında devrimci kabarışlar ve karşı devrimci baskılar beklemektedir. Korona sonrası dünya proletaryasını keskin sınıf savaşları beklemektedir. Çünkü koronadan sonra; iflas etme sürecine giren kapitalist ekonomi kendisini toparlamak için sert kemer sıkma politikaları uygulayacaktır. Tüm demokratik haklara saldırarak, işçi sınıfının tüm örgütlü gücünü lav etmeye çalışacaktır. Kapitalizm ikna ve rıza üretme yöntemiyle devamını sağlama yetisini kaybetmektedir. Korona sonrası devlet baskısıyla ve savaş kartlarını masaya sürerek, ırkçılığı ve milliyetçiliği diri tutarak ayakta kalmaya çalışacaktır. Egemen sınıflar devlet terörünü güçlü oldukları için değil, sistemlerindeki yıkıcı krizin çaresizliği yüzünden başlatırlar. Bugün kapitalizm büyük bir çaresizlik içindedir, bu çaresizliğin sonucu olarak her türlü gerici saldırıya gebedirler. Bugün ulusal ölçekte harekete geçen emekçilerin mücadelesi çok kısa bir süre sonra başka ülkelere yayılarak mücadelenin boyutu küresel düzeye taşınmaktadır. 2019 yılı bunu en açık şekilde göstermiştir. 21. Yüzyılda dünyanın herhangi bir yerinde patlak verecek proleter devrimin çok kısa sürede dünya ölçeğinde domino etkisi yaratması kaçınılmazdır. Bugün dünya işçi sınıfının önündeki en büyük sorun enternasyonal devrimci parti sorunudur. O yüzdendir ki salgına karşı mücadele, emekçi sınıfların her türden anti kapitalist mücadelesi enternasyonal devrimci parti inşası mücadelesini kapsamalıdır. Çünkü insanlık küresel çapta örgütlü olan burjuvazinin küresel düzeninin yok oluş tehtidi altındadır. Bu tehtidi boşa çıkartmasının tek yolu enternasyonal devrimci parti inşasından geçmektedir.

Küresel Kapitalist Krize Karşı Devrimci Bir Program Temelinde Mücadele

Tüm işçilere emekçilere ücretli izin!

Çalışanların işten atılması yasaklansın, ücretsiz izne son!

Tüm sağlık kuruluşları işçi denetiminde tazminatsız kamulaştırılsın!

Herkese ücretsiz sağlık taraması!

Tüm dezenfektan maddelerine ücretsiz ulaşım!

Su, elektrik, doğalgaz gibi temel ihtiyaçlar ücretsiz karşılansın!

Sokak hayvanları ve barınaklar dezenfekte edilip, ücretsiz sağlık taramasından geçirilsin!

Tüm tutsaklar tahliye edilsin. Ev hapsi, denetimli serbestlik, infaz erteleme gibi tedbirler uygulansın!

Kapitalist yıkımdan kurtulmanın tek yolu Sosyalist dünya devrimidir!

Tüm fabrika, atölyelerde, iş yerlerinde grev komiteleri kuralım!

Milliyetçiliğe, ırkçılığa, mülteci düşmanlığına karşı enternasyonalizm bayrağını yükseltelim!

Kemer sıkma politikalarına hayır!

Hudutlar açılsın mültecilere seyehat özgürlüğü!

Faşist baskılara ve devlet terörüne karşı öz savunma komitelerini kuralım!

Tüm demokratik hürtiyetleri, basın özgürlüğünü, eylem yapma, örgütlenme ve siyaset yapma hakkını savunalım!

Devrim için devrimci parti devrimci parti için devrimci hazırlık!