İnternet yayıncılığını RTÜK’ün denetimine sokan yasal düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığına bağlı olan Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra sansüre karşı verilen mücadele biçimleri muhalefet tarafından tartışılmaya başlandı.
Bu yazımızda basın, basın özgürlüğü, sansür gibi kavramları inceleyip kapitalizmin neden sansürden vazgeçemeyeceğini ve liberallerin dillerinden düşmeyen “basın özgürlüğü” yalanını gözler önüne sereceğiz.
İlk bölümde sermaye tahakkümü altında medyanın taşıdığı ideolojik işlevi Devrimci Marksizmin ışığı altında inceleyeceğiz.
Yazımızın ikinci bölümünde ise (1.) son RTÜK yasasının haber alma hürriyetinde ne gibi değişikliklere yol açtığı sorusunu yanıtlayacağız.
(2.) Erdoğan’ın tüm medya devlerini kendi kontrolüne almasına, sosyal medya üstünde sistematik ve etkili bir şekilde propoganda yapmasına karşın niçin internet ve sosyal medyayı bu düzeyde baskı altında tutmaktan bir adım geri gitmediğini irdeleyeceğiz.
(3.) Günümüzdeinternet ve sosyal medya kullanımının devasa boyutlara ulaşmasının olanakları ile dezavantajlarını masaya yatırıp Devrimci Faaliyette bunların nasıl verimli kullanılabileceği üstüne düşüneceğiz.
Yazımınız son bölümünde ise sansüre karşı mücadelenin önemi ve de yöntemleri üzerinde duracağız.
Basın, Basın Özgürlüğü ve Sansür Kavramı
Tarih boyunca insanlığın tüm gelişmeleri üretim süreçlerinin gelişmesiyle meydana gelen toplumsal ihtiyaçların ürünü olarak ortaya çıkmıştır:
İnsanlığın neolitik çağla birlikte yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte ilk kabile devletlerinin kurulmasıyla insanları haberleşme ve merkezi yönetimlerin kendi aldığı kararları halka ulaştırma ihtiyacı da doğmuştur. Ve neticede basın doğmuştur.
Bu ihtiyaç günümüze kadar varlığını korumakla beraber tarih ilerledikçe gerek halkın haber alma araçları gerekse de devletin kendi almış olduğu kararları halka iletme araçları gelişim göstermektedir.
“Haber alma ihtiyacının en eski ve en temel aracı gazeteler olmuştur. İlkel gazeteler Eski Yunan sitelerinde Agora denilen meydanlarda öğrenilen haberlerin halka bağırarak okunması ile doğmuştur. Bu site devletlerinde tarihi olayların yazdığı Ori’ler ile günlük olayların yazdığı Efimerit’ler ilk gazeteler olma niteliğini taşımaktadır.
Sezar döneminde imparatorluk ölçüsünde kamuoyu yaratmak için, senato oturumlarına ait tutanakların ‘Acta Senatus’ adıyla yayınlanması emredilmiş ve böylece siyasal olaylar ile haberlerin halka ulaştırılmasına yol açılmıştır. Bu ihtiyacın bir öteki ürünü olarak resmi gazetenin ilk şekli olan ‘Acta Publica’ adlı tek sayfalık bültenler ortaya çıkmıştır. Bunlarmodern gazetelerin kökü niteliğindedir.”
İlk basın organları devletlerin kararlarını halka bildiren araçlar olarak tarih sahnesine çıkmıştır. İnsanlık tarihinde gelişme her zaman yeni bir medeniyet arayışını da beraberinde getirmiştir. Bunun bir sonucu olarak devletlerin resmi yayın organları dışında mevcut düzene muhalif olanların yayın organları ortaya çıkmıştır. Bu durum da kapitalizm öncesi sınıflı toplumlarda başlayarak günümüze kadar varlığını sürdürecek olan sansür uygulamasını beraberinde getirmiştir.
Günümüze kadar basın, basın özgürlüğü, sansür kavramları tartışılmıştır. Günümüze dek basın özgürlüğü için mücadele sürmektedir. Basın özgürlüğü herşeyden önce halkın haberleşme, ifade ve örgütlenme hürriyetidir.
Egemen sınıflar her zaman kitleleri kontrol altında tutarak kendi düzeninin ideolojisini dayatmaktadır. Kendi ideolojisinin dışında kalan ve kendi hegemonyasına karşı cephe alan tüm fikirlere, düşünce akımlarına karşı savaş açmıştır.
Sınıflı toplumlar tarihi boyunca basın devletlerin vazgeçilmez ideolojik aygıtlarından biri olmuştur. Tüm basın tarihi boyunca, egemenler sansür gerekçesini sunmak için basın mensuplarını iyi veya kötü, faydalı veya zararlı diye kategorizeetmiştir. Mevcut düzene ve iktidara muhalif olan tüm basın kuruluşları kriminalize ediliphedef olurlar. Devlet onları kontrol altında tutabilmek için basın ve medyanın önüne bir kurallar zinciri koyar.
Özellikle 19. ve 20. yüzyıl ağır sansür ve siyasal baskılara karşı verilen mücadelelerle geçmiştir. Bu mücadelelerin sonucunda basın özgürlüğü, ifade hürriyeti, örgütlenme özgürlüğü kazanılmıştır. Burjuvazi sürekli olarak sansürün 20. Yüzyılda kaldığını, sınırsız bir basın özgürlüğü olduğunu iddia etse de bu bir yalandır.
(Ki doğru olsa bile muhalefetin sesi üst sınıfların iktidarı tarafından milyarlarca dolar ile finanse edilen ana akım medya tarafından bastırılmaktadır.)
Burjuvazi basının olduğu her yerde özgürlüğün olduğunu iddia eder. Bugün bakıldığı zaman sayısız medya ile basın kuruluşu vardır ve bu kuruluşlar özgürce istediğini yazabilmektedir. Fakat özgürlük kavramı homojen bir terim değildir. Bir Marksist her zaman “Kimin için, hangi sınıf için özgürlük?” sorusunu ısrarla sorar.
Sınıflı toplumlarda mutlak özgürlük diye birşey yoktur. Bir sınıfın özgürlüğü diğer sınıfın özgürlüğünün bastırılmasıyla varlığını sürdürür. Son tahlilde sınıflı toplumlarda gücün ve mülkiyetin özgürlüğü vardır. Üretim ögelerini kontrol eden sınıflar;iktidarı, devleti ve medyayıda kontrol ederler. Çünkü insanların ithiyaçlarını kontrol edenler, insanlığı da kontrol ederler.
Mülk sahibi olmayan sınıfların (İşçiler) önünde basın özgürlüğü konusunda iki temel engel vardır:
(1.)İşçilerin medya kurabilmesi ve bunu finanse edebilmesi için sermaye sınıfının desteğine ihtiyacı vardır. Sermaye sınıfı da kendisine cephe almış fikirlerin birmedya kurmasına asla destek vermez.
(2.) iktidarı elinde bulunduran sermaye sınıfının devleti, her zaman basın ve yayın işlerini düzenleyen kurallar zinciri koyar. Bu kurallar zincirinde kendi hegemonyasına cephe alan fikirlere asla yer yoktur.
Kapitalizm doğası gereği eşitsizlik üretir. Tüm toplumsal ilişkileri sınıflar arası eşitsizlik üzerinden örgütler. Bu eşitsizlik üretim araçlarının sahibi olan azınlığın mutlak hakimiyetine dayanır. Bu mutlak hakimiyet devletin baskı aygıtlarıyla sağlanır. Polis, asker ve mahkeme gibi otorite aygıtları dışında bu otoritenin kabul görmesi için toplumsal rıza üretmesi gerekmektedir. Burada da devletin ideolojik aygıtları devreye girer. Eğitim, aile, din, sosyal normlar, medya….
Kapitalizm yalanın mutlak iktidarıdır; Bu iktidar kendi yalanlarını teşhir eden bir medyaya karşı baskı, şiddet ve sansür uygular. Sınıflı toplumlar aşılmadan asla ama asla basın özgürlüğünden bahsedilemez.
İnternet Sansürü ve Erdoğan Rejimi
Sosyal medyada kendi propogandasını yaptırıp muhalif kullanıcıları fişleyip hapse tıkan Erdoğan rejimi internet sansürünü daha da ağırlaştıran bir düzenlemeyi Resmi Gazetede yayınlayarak uygulamaya soktu.
Bu düzenlemeyle radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerini internet ortamından sunmak isteyen medya hizmet sağlayıcılarına RTÜK’ten yayın lisansı alma şartı getirildi.
“İnternet ortamından radyo yayını sunmak için talepte bulunanlara 10 bin TL karşılığında İNTERNET-RD yayın lisansı verilecek. İnternet ortamından televizyon yayını sunmak için talepte bulunanlara verilecek İNTERNET-TV yayın lisansı ile internet ortamından isteğe bağlı yayın hizmeti sunmak için talepte bulunanlara verilecek İNTERNET-İBYH yayın lisansının bedeli ise 100 bin TL olarak belirlendi.”
Erdoğan’ın bu uygulamaya gitmesinin temel nedeni bir güç kaybı sürecinin içine girmesinde yatmaktadır. Kendi boyalı basını izlenmemekte, gazeteleri istediği oranda okunmamakta, Ak-Trollerinin yalan haberler sunma ve hedef gösterme faaliyetleri artık kendi tabanına bile etki etmemektedir. Kitleler gündemi sosyal medyadan takip etmektedir. Bu platformların kullanıcıları çığ gibi artmaktadır. Erdoğan’ın tüm yalanları sosyal medyada jet hızıyla teşhir edilmektedir. Erdoğan rejimi içinden geçtiği kriz ortamı, siyasal meşruiyet krizlerini beraberinde getirmektedir. Sözün kısası Erdoğan rejimi kitlelerde rıza üretebilme yetisini kaybetmektedir. Bunun için de muhalefetin kriminalize edilmesini istemektedir. Erdoğan internet ve sosyal medyada tek sesli döneme geçmek istemektedir.
Sosyal Medya ve internetin Yaygınlaşmasının Verdiği Olanaklar
Dijital Çağın gelişiyle birlikte internet toplumun tüm kesimlerinin kolayca ulaşabileceği bir yaygınlığa erişti. Bilgisayarın işlevini gören akıllı telefonlar ile beraber sosyal medya da hızla yaygınlaştı.
Bu gelişmelerden basın da etkilendi. internet haberciliği ile radyoculuğu önlenemez şekilde yaygınlık kazandı. Sosyal ağlar ezilen ve dışlanmış herkes için haberleşebilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri ve en önemlisi de örgütlenebilecekleri bir yer konumunu aldı.
Sosyal medyadan eylemler örgütlendi, eylem alanlarından canlı yayın yapılmaya başlandı. Türkiye’de sosyal medyanın bu potansiyelini Gezi İsyanıyla tecrübe etti. Gezi İsyanı patlak verdiğinde ana akım medya penguen belgeselleri yayınlamakla meşguldü. Tüm Türkiye eylemlerle ilgili haberleri sosyal medyadan almaktaydı. Bu durum Erdoğan rejimi için bir kabustu.
Bu tehditi bertaraf edebilmek için Erdoğan eylemler sırasında internet üzerinde erişim engellemeleri koydursa da sonuç alamadı. Erdoğan için tek seçenek kalmıştı, o da sosyal medyada kendi Troll ordusunu kurmak ve onları finanse etmekti. Neticede kendi Trolleri başarısız oldu ve Erdoğan’ın muhalifleri ise her geçen gün gelişip kendi platformları ile haber ağlarını hızla yaydı.
Bütün ezilen kesimler ve sosyalist sol kendi medya organlarını kurarak aktif olarak yayın yapabilmektedir. Bu durumun önüne geçebilmek için Erdoğan yeni bir yola girdi, muhalif sosyal medya kullanıcılarını fişlemek ve hapse tıkmak.
Sayısız siteye ve sosyal ağa erişim engeli koyuldu. Sayısız sosyal medya kullanıcısı hapse tıkıldı. Ama Erdoğan bütün bunlara karşın muhalefeti susturmayı başaramadı! Bunun için yeni yöntemlere yöneldi. Kalıcı yöntem olarak sosyal medya basın ve yayıncılığını engellemek için internet sansürüne yöneldi.
İnternet bugün ezilenlerin kendi hayatlarının haber değeri taşıdığı ve kendilerini ifade edebildikleri tek alandır. Basında sansür sadece haberleşme hürriyetine yönelik bir saldırı değildir. İfade hürriyetine, siyaset yapma, örgütlenme hürriyetine yönelik bir saldırıdır. İşçi sınıfına bir saldırıdır!