1-) 13 Eylül tarihinde Tahran kentinde başörtüsünden saçı çıktığı için molla rejiminin ahlâk polisi tarafından genç kadın Masha Jina Amini katledildi. Masha Amini’nin katliamı 43 yıllık İslamcı rejimi yerinden sarsan kitlesel militan mücadelelerin başlamasına yol açmıştır. Eylemler Masha Amini’nin yaşadığı İran Kürdistanı’nda başlayarak çok kısa zamanda tüm ülkeye yayılmıştır. Ayaklanmanın başladığı yer ve ayaklanmayı tetikleten olay Molla rejiminin zayıf halkasını oluşturmaktadır. Dünyanın en otoriter ve kurumsallaşmış devlet terörüyle iktidarını sürdüren molla rejimini iki temel olgu sembolize etmektedir. Birincisi kadınları kara çarşafa gömen başörtüsü ve Kürdistan’da uygulanan devlet terörü ve imha savaşıyla özdeşleşmiş, rejim tarafından sokak ortasında vinçlere kurulan darağaçlarında katledilen Kürt gençleri. Başörtüsü ve darağaçları İran’daki siyasal rejimin sembolleri haline gelmiştir. Sömürgeci, patriyakal, kapitalist molla diktatörlüğü 43 yıldır hayatlarını zindana çevirdiği tüm kesimler tarafından (Kadınlar, LGBTİQ+lar, işçiler, Kürtler, Azeriler ve diğer azınlık uluslar, gençler) geri dönüşü olmayan militan bir hesaplaşma süreci içerisine girmiştir.
2-) Ayaklanmadaki ana sloganlar ” Diktatöre ölüm, Kahrolsun İslâm Cumhuriyeti, Ne Şah ne Şeh, Jin Jiyan Azadi” olmaktadır. Buradan şu sonucu çıkartabiliriz ki, kitleler İran İslâm devletinin ilgası için seferberlik içindedir. Rejimden herhangi bir talepleri ve uzlaşma arzuları yoktur. Bunu gerek attıkları sloganlar gerekse de ortaya koydukları eylemlerle ispatlamaktadırlar. Başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenler özgürlük istemektedirler. İran burjuva muhalefetinin ve eski İran rejiminin Şah ve onun siyasi uzantılarını da istememektedirler. Gerek İran burjuvazisinin gerekse de batılı emperyalist güçlerin kendi saflarına yedeklemek için parlatmaya çalıştıkları siyasi aktörlerin ayaklanan kitlelerde hiçbir karşılığı yoktur.
3-) Ayaklanmanın lokomotif motoru olan İranlı kadınlar, isyanın ilk gününden başlayarak kitlesel olarak başörtüleri yakma ve saç kesme eylemleri düzenlediler. Tüm devlet baskısına rağmen İslamcı diktatörlüğün kadınlar üzerinde kurduğu 43 yıllık korku duvarı tuzla buz olmuştur. Rejimin simgesi haline gelmiş başörtüsü ülkenin birçok yerinde takılmamaya başlanmıştır. Kadınlar kendilerini esir eden İslamcı diktatörlüğü çatırdatmaktadırlar. Bugün İran’da rejimin kolluk güçlerine atılan her taş, yakılan her başörtüsü, başörtüsüz özgürce gezilen her sokak, gücünü Kurandan alan, kadınları köleleştirmek üzerinden kendi siyasal meşruiyetini sağlayan İran İslam Cumhuriyeti’ne ve onun temsil ettiği her şeye atılan birer mor kurşundur.
4-) Molla diktatörlüğü ülkenin tüm kaynaklarını yağmalamakta, bir avuç burjuva zenginliğine zenginlik katmaktadır. Bir avuç molla ve burjuvazinin zenginliği milyonlarca emekçinin sefaleti üzerinden var olmaktadır. Her geçen yıl İranlı emekçilerin sefaleti çığ gibi büyümektedir. İran’da resmi fakirlik oranı nüfusun %46’sını oluşturmaktadır. Enflasyon %60 düzeyindedir. İran’da emekçilerde yoksullaşma artıkça sınıfsal öfke patlamaları ve isyanlar beraberinde gelmektedir. İran emekçileri 2017 yılından beri tüm devlet terörüne rağmen isyanlar ayaklanmalar grevler gerçekleştirmektedir. 2017-2018-2019 2020’deki protesto ve ayaklanmalar kitlelere tecrübeler kazandırmış, korku duvarlarını yıkmış, mücadele etmek dışında çözüm olmadığı bilincini uyandırmıştır. 2019-20 yılları arasında aylarca süren ekmek isyanında 1300’den fazla emekçi Molla rejiminin kolluk güçleri tarafından katledilmiştir. 2018 sonbaharındaki işçi protestolarında, işçiler ailelerini ve mahallelerdeki komşularını sokaklara çekmeyi başarmıştır. Sokaklarda, mahallelerde, fabrikalarda halk toplantıları, halk forumları düzenlendi. Emekçiler kendi kürsülerini kurdular. Bu durum gelecekteki işçi şuralarının embiryolarıdır. Her ne kadar bu ayaklanmalar rejim güçleri tarafından bastırılsada emekçi kitlelere bilinç ve deneyim olarak çok şey kazandırdılar. 2017,18,19,20 protestolarında İran rejiminin ve küresel kapitalizmin emekçilerde yarattığı içler açısı koşullar 2022 protestolarının da zeminini hazırladı. 2017’den beri süren ayaklanma, grev, protestoların tabanını emekçiler ve ezilenler oluşturmaktadır. Kısacası İran’da kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar isyan dalgasını büyüterek mücadeleden vazgeçmemektedirler. Bu durum da İran rejiminin tel tel dökülmesine, toplumsal meşruiyetinin buz gibi erimesine, ayakta kalmak için devlet terörü dışında yönteminin kalmadığını göstermektedir. 2022 isyanı ile birlikte artık devlet terörü de Molla resminin derdine eskisi gibi deva olmamaktadır.
5-) Kendisini “Allah’ın kırbacı” olarak tanımlayan İran kolluk kuvvetleri yaralı bir av hayvanı gibi var gücüyle isyancıların üzerine saldırmaktadır. Şimdiye kadar 300 kişi katledilmiştir. Fakat tüm bu devlet terörü isyanın militanlaşmasına yol açmaktadır. Protestolar 140 şehre yayılmıştır. Protestocular hükümet binalarını, dini kurumları, rejimi sembolize eden fotoğraf, heykel ne varsa yakıp yıkmakta, imha etmektedir. İran İslam Cumhuriyeti lideri Ayetullah Hamany’in fotoğrafı kendi evinin önünde yakıldı. Son 17 günde, 56 üniversitede kampüste toplam 112 eylem düzenlendi. Liselerde üniversitelerde genç kadınlar toplu şekilde başörtülerini yakmakta, başörtüsüz özgür alanları genişletmektedir. İslamcı rejim sıkı yönetim ilan etmekte, fakat kitleler sokağa çıkma yasaklarını sokağa çıkma festivaline çevirmektedir. Hareket neredeyse ülkenin tamamına yayılmış durumdadır. Rejim bu militan kitle seferberliğine karşı kendi iktidarını korumakta ve hakimiyeti ele geçirmekte zorlanmaktadır. 2017’den beri devam eden protesto, grev ve ayaklanmalara nazaran 2022 isyanı diğerlerinden daha kapsamlı ve daha militan bir çizgidedir. Resmi binaların, dini kurumların işgali, rejimin sembollerinin ateşe verilip imha edilmesi 1979’daki İran devriminin başında tanık olunulan sürecin bir benzeridir. İran’da isyan yenilenmiştir, tam tersine moral ve psikolojik üstünlüğe sahiptir. Yaşanan süreci şu şekilde özetleyebiliriz: Yönetenler eskisi gibi yönetenemekte, saltanatlarını kaybetme kaybetme korkusu içinde ecel terleri dökmektedir. Yönetilenler ise eskisi gibi yönetilmek istememekte, bunu düzene sığmayan eylemleriyle de dosta düşmana göstermektedir. İran’da yaşanan sürecin adı Devrimci Durumdur.
Kazanmak için genel grev, işçi şuraları, işçi milisleri, devrimci program ve devrimci partiye ihtiyaç vardır.
6-) İran’da isyan büyümekte, Molla rejimini sarsmakta, radikalleşmekte fakat eksik olan hareketin nihai zaferinin yolunu açacak işçi sınıfının bir sınıf olarak henüz sahneye çıkmamasıdır. Sokak protestolarında işçilerin emekçilerin katılımı söz konusudur. Fakat bu katılım bir sınıf olarak yer almaktan çok tekil bireyler şeklinde var olmaktadır. İşçi sınıfının kitle mücadelesine dahil olması sahneye çıkması kendi teşkilatları ve kendi eylemleriyle gerçekleşebilir. İşçi sınıfı bir sınıf olarak sahneye çıktığında eylemi süresiz genel grev olur. Süresiz genel grev örgütlendiğinde Molla rejimi için tarihin çöp sepetine gidiş yolculuğu başlar. İşçi sınıfı bir sınıf olarak kitle mücadelesine dahil olmadığı vakit iki sonuç ortaya çıkar. Birincisi hareketin iktidar perspektifinden uzak kalmasının handikabı olarak bir süre sonra toplumsal hareketin yorulması ve Molla rejiminin güçlenerek hareketi ezmesiyle son bulur. İkincisi ise bir burjuva fraksiyonun kitle mücadelesinin sırtına basarak iktidara gelişiyle son bulur. İşçi sınıfı harekete genel grevle dahil olduğunda, protestolar rejim karşıtı boyuttan antikapitalist bir boyuta ulaşır. Genel grevin örgütlenebilmesi için işçi komitelerine ihtiyaç vardır. Ülke genelinde işçi komitelerinin oluşması işçi şuralarının öz yönetim organlarının ikili iktidarın zeminini hazırlar. Bu durumda tüm emekçiler ve ezilenler için kendi iktidar aygıtlarını kurmanın nesnel zeminin doğuşu anlamına gelir. İşçi sınıfı bir sınıf olarak sahneye çıktığında burjuvazinin tüm fraksiyonları ve batı emperyalizminin manevra alanları büyük ölçüde daralır. Böyle bir süreçte burjuvazinin tüm fraksiyonları, Molla rejminin yıkılmasını isteyen batılı emperyalistlerin çıkarları aynılaşır. Muhalefetteki burjuvazi, burjuvazinin tüm fraksiyonları, batılı emperyalistler, işçi devrimi olasılığına karşı kutsal bir ittifak içerisine girerler. Üretimdeki rolü nedeniyle toplumsal hayatı durma noktasına getirecek, rejimin saldırı mevzilerini kıracak yegane güç işçi sınıfıdır. Yegane eylemi ise süresiz genel grevdir. Bunun organizasyonunu sağlayacak ana araç işçi şuralarının kendisidir. Şu ana kadar yalnızca Tahran işçileri ve banliyö otobüs şirketi çalışanları genel grev çağrısında bulundu. Hareketin kaderi için işçi sınıfının siyasal önderliklerine tarihsel görevler düşmektedir. İşçi örgütleri üretimin her alanında genel grev sloganı etrafında örgütlenmelidir. Bu mücadeleyi örgütlü bir zemine taşımak, devrimle taçlandırmak için, okul, mahalle, işçi şuralarının örgütlenmesi tarihsel bir görevdir. İslamcı rejim emekçilere ve ezilenlere baskı, esaret, yoksulluk devlet terörü dışında sunabileceği hiçbir opsiyon kalmamıştır. Sömürgeci, patriyakal, kapitalist molla diktatörlüğüne karşı amansız bir siyasal mücadele yürütmek gerekmektedir. Sadece mollaları devirmek işçi sınıfına ve ezilenlere nihai bir zafer kazandırmaz. Molaları yaratan sınıfı yani kapitalizmi ilga etmek ezilenlerin şöleninin başlangıcı olacaktır. Bunun yolu da işçi sınıfının tüm ezilenlerin ve gayr-ı memnunların karşısına devrimci program ve devrimci Parti ile çıkmaktan geçmektedir.
Devrimci Proleteryanın Militan Programı
7-) İslamcı Molla resmine bitirici vuruşu vurmak, molla karşıtlığı üzerinden oluşan militan kitle seferberliğini antikapitalist bir hatta çekmek ve tüm ezilenlere rejimin gayrimenkullara devrimci bir siyasal perspektif kazandırmak için proleteryanın bir sınıf olarak mücadele sahnesine çıkması hayati önem taşımaktadır. Bunun için İran proletaryasının devrimci öncülerine tarihsel görevler düşmektedir. Mücadeleyi antikapitalist devrimci bir program temelinde harekete geçirmenin, işçi sınıfını bir sınıf olarak rejim güçlerinin karşısına dikmenin tek yolu süresiz genel grevden geçmektedir. İran devrimci güçleri genel grev çağrıları ve örgütlenme çalışmalarını ekonomist, rejimden belli hak ve hürriyetler kapma perspektifi ile değil işçi sınıfınına iktidar hedefi perspektifini taşıyarak yapmalıdır. Bunun için öncelikli hedef kitlelerin attığı temel sloganlarından biri olan ” Diktatöre ölüm ” talebine cevap veren onu hızlandıran bir nitelikte olmalıdır. İran devrimci güçleri tüm enerjisini işçi sınıfını harekete geçirmeye odaklamalıdır. Molla rejimi yıkılana kadar genel grev örgütlemeyi hedeflemelidir. Bunun için tüm ülke genelinde, tüm işçi teşkilatlarının birleşik bir cephe oluşturarak süresiz genel grev örgütlemelidir. Bu kampanyada işçi sınıfının temel sloganı: “Diktatörü öldürmek için genel grev! Kahrolsun Sömürgeci Patriyakal Kapitalist Molla Diktatörlüğü” olmalıdır.
8 Genel grevi örgütlemek için tüm işyerlerinde, tüm sanayi bölgelerinde, emekçi mahallerinde işçi konseylerinin kurulması gerekmektedir. Bu konseyler bürokatik olmayan, işçi demokrasisi ilkelerini referans alan doğrudan demokrasiye dayanmalıdır. Tüm ülke genelinde koordinasyonu sağlayan, demokratik şekilde karar alıp eyleme geçen nitelikte olmalıdır. Grev komiteleri, işçi konseyleri yalnızca iş yerlerinde kalmamalı, mahallere, okullara da taşınmalıdır. Oluşturulan grev komiteleri işçi şuralarını kurma hedefine hizmet etmelidir. Tüm ülke genelinde emekçileri ve ezilenleri iktidara taşıyacak organlar haline gelmelidir. Tüm grev komiteleri, okul, mahalle komiteleri ve işçi şuralarında kadınların eşit temsil hakkı tanınmalıdır. Kadınların temsiliyeti olmadan karar alınmayacak bir işleyişe bürünmelidir. Rejimin simgesi hâline gelmiş başörtülerini yakarak, özgürlük ateşini yakan, isyanın lokomotif motoru olan kadınların şuralarda eşit temsil hakkıyla kadınlar ve tüm ezilenler kendi kaderlerini kendileri yazma olanağına kavuşacaklardır. Böylece 43 yıllık İslamcı diktatörlüğün küllerinden dünyanın en demokratik, en özgürlükçü iktidarını kurmanın köprüsü inşa edilmiş olacaktır.
9-) Genel grev yalnızca işçilerin üretimden gelen gücünü kullanarak İslamcı diktatörlüğü yıkma hedefiyle sınırlı kalmamalıdır. Kapitalizmi yıkma, kapitalist mülkiyet hukuku putunu tuzla buz etme perspektifine bürünmelidir. İşçi sınıfını bu amaç için savaşa sokmanın yolu iş yeri fabrika işgalli grevler olmalıdır. Çünkü “fabrika işgalli grevler “normal” kapitalist işleyişin sınırlarını aşmaktadır. Grevci işçilerin taleplerinden bağımsız olarak, fabrikaların geçici işgalleri bir puta, kapitalist mülkiyete darbe indirmektedir. Her fabrika işgalli grev, fabrikada patronun kim olduğu sorusunu pratik bir biçimde ortaya koymaktadır. Kapitalistler mi, yoksa işçiler mi?
Genel grev yalnızca üretimden gelen gücü kullanmakla sınırlı kalmamakla birlikte, tüm işyerlerinin, sanayinin işçi denetiminde kamulaştırması, üretimin ve yönetimin işçi konseylerine geçmesi hedeflemelidir. İşçi kontrolünde kamulaştırmaya geçilmesi, işçi iktidarına koşar adımlarla gitmek anlamına gelir. Bunun için İran proletaryasının ana sloganı: İran kapitalistlerinin sahip olduğu tüm zenginlik biz işçilerden çaldıklarıdır! Bizden çalınan herşeyi geri almaya geldik!” olmalıdır.
10-) Bugün İran’daki İslamcı diktatörlüğü ayakta tutan tek unsur uyguladığı kaba devlet terörüdür. Yaralı bir av hayvanı gibi protestoculara saldıran İran devrim muhafızları ve polis teşkilatı karşısında şimdiye dek isyancılar taş, molotof kokteyi, sapanlarla kendilerini iyi bir şekilde savunarak hareketin yenilmemesini sağlamıştır. Fakat şu gerçeklik asla ıskalanmamalıdır. Polis kuvvetlerinin yetersiz kaldığı bugünlerde, İslamcı dikatörlük orduyu isyancıların üstüne salmaktan çekinmeyecektir. İslamcı dikatörlüğün orduyu sahaya sürmesi an meselesidir. Tam teşekküllü bir ordu karşısında taş, molotof, sapan vb ilkel silahlarlarla etkili bir özsavunma gerçekleşemez. O yüzdendir ki, isyancıların silahlanması, silahlı işçi milislerinin oluşturulması hareketin geleceği için acil bir görevdir. Çünkü İslamcı diktatörlük kitlesel bir kıyım için harekete geçmekte asla tereddüt etmeyecektir. Bunu daha önce gerçekleşen isyanlarda defalarca kez kanıtlamıştır. Tarihsel politik bilincimiz bize şunu hatırlatmaktadır: Düzene sığmayan sınıf savaşlarında, devrimci kabarış dönemlerinde burjuvazi bu sınıf savaşını kanlı iç savaşa çevirme eğiliminden tarihin hiçbir döneminde vazgeçmemiştir. Silahlı işçi milislerinin, silahlı öz savunma komitelerinin oluşması için şu stratejinin izlenmesi elzemdir. İşçi sınıfının, gençlik gruplarıyla silahlı öz savunma milisleri oluşturmak için atağa geçmelidir. Ordu içinde sıradan rütbesiz erler ve alt rütbeli subaylar arasında devrime destek vermek, silahları kendi iktidarına çevirme, devrim saflarına geçmeleri için sistematik ajitasyon, prpoganda çalışmaları yürütülmelidir. Bugüne dek gerçekleşen birçok devrimin tarihinde şu olaya çok sık rastlanmıştır: Burjuva ordusunun tabanında kırılmalar yaşanmış, devrim saflarına geçen rütbesiz erler ve alt rütbeli subaylar olmuştur. Burjuva ordusunun ana dinamiğini oluşturan savaşta ve askeri operasyonlarda ilk öne sürülenler rütbesiz erler ve alt rütbeli subaylar olmuştur. Bu kesimlerde işçi sınıfından gelen gençlerden oluşmaktadır. Olası bir devrimci iç savaş sürecinde İran ordusu tabanında kırılmaların oluşmaması için hiçbir neden yoktur. Örgütlenilecek işçi milisleri ve silahlı öz savunma komiteleri gelecekteki işçi sınıfının kızıl ordusunun temellerini atan nitelikte olmalıdır. Burjuva ordusu gibi emir komuta zincirine bağlı rütbeli militarist bir hiyerarşiye dayanmamalıdır. Kendi komutanlarını kendileri seçtikleri, istediği zaman geri aldıkları savaş stratejileri ve taktiklerini demokratik bir şekilde tartışarak karara bağlayıp eyleme geçtikleri bir yapıya bürünmelidir. Burjuva Ordunun bir benzerinin kopyasını oluşturmak, apoletti emir komuta sistematikine göre inşa edilmiş bir öz savunma ordusu, kısa sürede yabancılaşma ve yozlaşma sürecine girecektir. İşçi milislerindeki devrimci ruh dejenere olacak, özsavunma birliklerindeki direnişçi militanlar kısa sürede rütbeli kast tarafından onlara yöneltilen emirleri sorgulamadan uygulayan askerlere dönüşür. Burjuva ordularının idealize ettiği asker profili, sorgulamayan, ruhsuz gelen emre sonuna kadar itaat eden öldürmek üzere programlanmış robotlar olmasını ister. Apoletsiz gelecek tasavvuru yapan, bunun için savaşan devrimci proletaryanın itaatkar askerlere değil, devrimci ruhunu kaybetmemiş direnişçilere ve militanlara ihtiyacı vardır. Her burjuva devletin yalnızca resmi (asker, polis) kolluk güçleri yoktur. İllegal suç örgütleri, faşist teşkilatları da vardır. Bu tarz teşkilatlar, burjuvazinin iktidarı zayıflayınca, devlet aygıtı güç kaybetmeye başlayınca, emekçiler ve ezilenler radikaleşince en vahşi katliamları gerçekleştirmek için sahaya sürülürler. Bu teşkilatlar burjuva devletlerin profesyonel ölüm makineleridir. Bu teşkilatların üyeleri aynı zamanda resmi devlet ideolojisinin militanlarıdır. İran İslam devletinin kolluk güçleri ve illegal suç örgütleri de cihadist İslamcı okulun torna tezgahından çıkmışlardır. Kendilerini Allah’ın kırbacı olarak gören İran kolluk güçlerinin sahip olduğu İslamcı ideolojiye göre, din için devlet için ölmek şehitlik mertebesidir. Şehitler cennetle ödüllendirilir. İslamcı militarist güçlerin ana motivasyonu budur. Fakat aynı İslamcı ideolojiye göre savaşta kadınlar tarafından öldürülenler cennete giremez. Kobani’de İŞİD’in kaybetmesinin cephede çok fazla zaiyat vermesinin önemli bir nedenide Kürt direnişçilerin cephesinde kadın gerilların yoğunlukta olmasıdır. Bu durum Kobani cephesinde cihatçıların kimyasını bozmuştur. Bugün İran’da oluşacak silahlı öz savunma birliklerinde kadınları cephe gerisi hizmetlere sürmek (hemşirelik, yemek yapımı vs) büyük bir avantajı kullanmamak anlamına gelir. İslamcı rejime karşı isyan bayrağını açan kadın özgürleşmesi hareketine ket vurmak, daha iktidarı almadan kadınların aşmak için mücadele etmek zorunda kalacağı patriyakal ögelerin boy vermesine zemin hazırlar. İslamcı rejime karşı verilen mücadelenin her alanında kadınlar ön saflarda olmalıdır.
11-) İşçi milislerinin ufku yalnızca İslamcı diktatörlüğün saldırılarına karşı öz savunmadan ibaret olmamalıdır. İşçi milisleri tutuklanan gözaltına alınan tüm eylemcilerin özgürlüğü için karakolları basıp göz altında tutulan arkadaşlarının serbest kalması için İslamcı rejimin kalelerine saldırmayı hedeflemelidir. Devrimci kabarış döneminde bir işçi hareketi eğer karakol basıp, mücadele arkadaşlarını özgürleştiriyorsa dosta düşmana şu mesajı vermiş olur: Ey burjuvazi, ben senin düzenini de yasalarını da kolluk güçlerini de tanımıyorum! Artık ayak bastığın, iktidarını kurduğun bu coğrafya ikimize dar. Ve senin için yolun sonu geldi.
12-) İran’daki isyan dalgasında öne çıkan kesimde genç kitlelerin önemli bir katılımı söz konusudur. Kadınların başörtüsü yakma eylemlerinde de kitlenin önemli bir kesimini genç kadınlar oluşturmaktaydı. Son 17 günde 56 üniversite ve kampüste toplam 112 eylem gerçekleşti. Liselerde kitlesel olarak kız öğrenciler başörtülerini yakma atma eylemleri başlattı. Bu eylem furyası ülkenin birçok kentindeki liseleri etkisi altına aldı. Marksist fikirlerden ilham alan İranlı devrimci gençler, sürekli olarak genel grev ve işçi konseyleri çağrısı yaparak hareketin en kararlı ve dinamik kesimini oluşturmaktadır. İran’da özgürlüğe aç, devlet ideolojisininin etkisinden kopmuş kitlesel bir gençlik hareketi boy vermektedir. Bu durum kendiliğinden oluşmamakla birlikte uzun yıllardır süregelen sınıf mücadelesinin bir sonucudur. 2008, 2017, 2018, 2019, 2020, 2022 yıllarında ardı ardına gelen isyanlar İslamcı rejimin toplumsal meşruiyet kaybetmesine, tümüyle teşhir olmasına, sınıf karakterinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu isyan dalgaları da korku duvarlarını yıkmış, Molla rejiminin yıkılabileceği inancının artmasına sebep olmuştur. Bu süre zarfında büyüyen, yeni nesil gençliğinin komple İslamcı ideolojiden kopmasına yol açmıştır. Bu durum da İran’daki islamcı diktatörlüğün artık bir geleceği kalmadığının da işaretini oluşturmaktadır. Tam da bu süreçte İran devrimcilerinin görevleri başlamaktadır. İran’daki genç kitleyi devrimci marksist saflara kazanacak gelecekteki işçi devletinin Özgür emekçiler üniversitesinin embiryollarını oluşturacak bir eylem programının hayata geçmesine ihtiyaç vardır. Bu eylem programını oluşturabilmek için her şeyden önce ülke genelinde liselerde ve üniversite kampüslerinde eylemleri organize edecek öğrenci şuralarının oluşmasına ihtiyaç vardır. Ülke genelinde süresiz okullarda boykot eylemi örgütlenmelidir. Eğitim boykotları yalnızca okullara gitmemenin daha ötesinde bir niteliğe sahip olmalıdır. Boykotun ana sloganı ” İslamcı diktatörlüğün bize öğreteceği bir şey yok. Özgür emekçiler üniversitesini kuralım!” olmalıdır. Tüm öğrenci şuraları rejimin okullarına ve eğitim sistemine alternatif eğitim ve okullarını kurma yoluna girmelidir. Okulları işgal ederek kendi eğitim müfredatını belirleme çalışmalarına girmeli, isyana destek veren eğitim emekçileri ile birlikte eğitim şuralarını oluşturmalıdır. Eğitim şuralarının geçiş talepleri Özgür emekçiler üniversitesinin inşasına giden bir köprü olmalı, İslamcı rejimin eğitim kurumlarına alternatif iktidar aygıtının oluşmasına olanak sağlamalıdır.
Eğitim öğretimden tüm dini ögeler çıkartılsın! Laik eğitim!
Cinsiyetçi, homofobik, milliyetçi, ırkçı eğitimi parçala!
Bilimsel, politeknik eğitim!
Paralı parasız kapitalist eğitime hayır!
Öğrenciye iş çalışanı öğrenim hakkı!
Herkes için Anadilde eğitim hakkı!
Tüm eğitim kurumları eğitim şuraları yönetimine geçsin!
13-) Hiçbir siyasal rejim, diktatörlük, devlet yalnızca kadınların ve onlara destek olan bir avuç erkeğin mücadelesiyle yıkılmaz. O sistem emekçilerin ve tüm ezilenlerin birleşik mücadelesiyle yıkılır. Kadınların ezilmesinin dini gerekçelerle meşrulaştırılması mollalarla başlamadı. Aksine, sistematik baskı, burjuva egemenliği altında tutulan ve kapitalist ilişkilerde yeniden üretilen binlerce yıllık ataerkil bir toplumsal düzene dayanmaktadır. Bu nedenle, kadınların yalnızca eşit demokratik haklar için mücadele etmesi ataerki ortadan kaldırılmak için yetersiz kalır. Çünkü kapitalizm ve patriyarka iç içe geçmiş unsurlardır. Kapitalizm yıkılmadan patriyakal düzenler de yıkılmayacaktır. Kadın özgürleşmesinin önündeki en büyük engel kapitalist sistemin varlığıdır. O yüzdendir ki İran’daki kadınların özgürlük mücadelesinin nihai sonuca ulaşması için antikapitalist bir karaktere bürünmesi elzemdir. Kadınların fabrikada, iş yerlerinde, ailede, toplumda nihai eşitliğini sağlamak için tüm eşitsizliklerin nedeni olan kapitalist üretim ilişkilerini ilga etmek esastır. Bunun için sermayeye el koymak, burjuva devleti imha ederek ve işçi konseyleri tarafından kontrol edilen emekçilerin ve ezilenlerin burjuva sınıflar üzerinde uyguladığı zor aygıtlar aracılığıyla sosyal ve ekonomik sorunlarla mücadele ederek İran kapitalizmini tarihin çöp sepetine göndererek tüm emekçiler ve ezilenler için özgürlüğün yolu açılır.
14-) İran rejiminin 43 yıllık tarihi boyunca en ağır baskıları, pogromları, kitlesel katliamları, ırkçı politikaları ve devlet terörünü sürekli ensesinde hisseden kesin İran devleti sınırları içerisinde yaşayan Kürt halkıdır. Kürtlere karşı sistematik ırkçı, militarist politikalar İran rejiminin Devlet ideolojisinin ana halkalarından birisini oluşturmaktadır. İran’da Kürtlere karşı baskı Molla rejimiyle başlamamıştır. Molla rejimi bu özelliğini kendinden önceki Şah rejiminden alarak geliştirmiştir. Dört parçaya bölünmüş, dört farklı devlet tarafından ( Türkiye, Suriye, Irak, İran) sömürgeleleştirilmiş Kürdistan’ın Doğu parçası İran devletinin egemenliği altındadır. Bu nedenle Kürt düşmanlığı üzerinden inşa edilmiş ezen ulus şovenizmi ve sömürgeci devlet politikaları İran rejiminin devlet ideolojisinin ana halkalarındandır. İran rejiminin öne çıkmış üç belirgin özelliği vardır. İslamcı bir diktatörlük olması nedeniyle kadın düşmanlığı en belirgin yönlerindendir. Ezen ulus şovenizmi rejimin önemli saç ayaklarınından birisi olduğu için sömürgeci bir rejimdir. Tüm bu gerici özelliklerinin var olmasına zemin hazırlayan ana halka ise kapitalist bir diktatörlük olmasıdır. Makalemizin başında da belirttiğimiz gibi, İran rejiminin sembolü olmuş iki unsur vardır. Birincisi kadınları köleleştirmenin bir aracı olarak zorla giydirdiği başörtüsü ve kara çarşaf.
İkincisi ise Kürdistan’da sokak ortasında infazlarını gerçekleştirdiği idamlar için vinçlere kurulmuş darağaçları. Molla rejimi Kürtler için baskılar, katliamlar ve dar ağaçları demektir. Tüm bu baskılara rağmen İran devletinde yaşayan Kürtler koşullar ne kadar kötü ve ağır olursa olsun ulusal özgürlüğü için mücadele etmekten hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Kürtlerin İran’daki mücadelesi bugüne kadar hep lokal düzeyde kalmış, kendileri dışında İran’da destek bulmakta zorlanmış, buldukları destek genelde zayıf kalmıştır. 2022 isyanı İran Kürtleri için tarihi bir olanak yaratmaktadır. İlk kez ülke geneline yayılan bir isyanda, kendi ulusal kimlikleri ve ulusal talepleriyle ayrı bir özne olarak kendilerini varedebilme olanağına sahip olmuştur. İran’daki özgürlük isyanının sembolü olan genç kadın Masha Amini Kürttür. İlk isyanın başladığı bölge İran Kürdistan’ı olmuştur. Molla rejiminin yıllarca sistematik olarak düşmanlık yaratmaya çalıştığı, birbirlerine karşı milliyetçi önyargıları tetiklettiği iki halk Azeriler ve Kürtlerdir. İran Kürdistan’ında ilk isyanlar çıktıktan çok kısa bir süre sonra Azeri azınlığın yaşadığı bölgeden isyana destek gelmiştir. Bu isyandaki ana slogan şu temayı içermekteydi: Azeri azınlık Kürdistan için ayaktadır. Bu isyanla halklar arasında yaratılan yapay milliyetçi ön yargılar hiç olmadığı kadar kırılma sürecine girmiştir. İsyanın ana sloganlarından birisi ” Jin Jiyan Azadi ” idi. Bu slogan ilk olarak Türkiye’de Kürt feministleri tarafından atıldı. Hızla tüm Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’nun birçok bölgesine yayıldı. Kürt siyasi hareketinin önemli sloganlarından birisi tüm İran’da, Kürtçe olarak atılmakta, isyanın ana sloganlarından birisi hâline gelmiştir. Mücadele içinde halkların kardeşleşme süreci vites yükselterek hız almaktadır. Bu durum Molla rejiminin elinden halkları birbirine düşürerek isyanı zayıflatma silahını almaktadır. Halkların mücadele içinde kardeşleşme süreci 2022 isyanıyla başlamadı. 2022 isyanıyla doruğuna ulaşmıştır. 2008’den beri gerçekleşen isyanlar, protestolar, grevlere Kürdistan bölgesinden yoğun katılım gerçekleşmiştir. Bu durumun nedeni kapitalizmin şu karakteristlik özelliğinde saklıdır: Kapitalizmin hüküm sürdüğü her coğrafyada, ülkede, ezilen uluslar, ezilen kimlikler o bölgenin işçi sınıfının en yoksul ve en güvencesiz kesimlerinin ilk sıralarında yer alır. İran içinde bu durum geçerlidir. İran işçi sınıfının en yoksul ve en güvencesiz kesimlerinin başında Kürt emekçileri gelir. 2008’den beri süregelen protesto, grev ve isyanlara Kürtlerin yoğun katılım göstermesi tesadüf değildir. 2002’deki bu isyanın Kürtler için diğerlerinden farkı, isyana kendi ulusal kimliği ve ulusal talepleriyle ayrı bir özne olarak kendilerini varedebilmenin yolu en geniş şekilde açılmıştır. İşte tamda burada İran devrimcilerine büyük görevler düşmektedir. Sayısız katliam, kırımdan geçmiş, mücadeleyi hiçbir dönem bırakmamış Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını herhangi bir koşul koymadan savunmak devrimci görevleri arasındadır. Bu tutum yalnızca Kürtler için değil Azeri azınlık içinde savunulmalıdır. İran devrimcilerinin görevi yalnızca ezilen ulusların taleplerini destekleyip, kendi kaderlerini tayin hakkını savunmaktan ibaret değildir. Onlara eşitlik temelinde, gönüllü birliğe dayalı sosyalist federasyon alternatifini sunmalıdır. Kürt ulusu bugün mevcut siyasal önderlikleri yüzünden Bağımsız, birleşik özgür Kürdistan perspektif ve hedefinden yoksundur. Irak Kürdistanı’ndaki yönetimin Kürtlerin birliği ve özgürlüğü gibi bir niyeti ve hedefi yoktur. Tek derdi Barzani ailesinin iktidarının ve sahip olduğu tüm ayrıcalıkları korumak ve geliştirmektir. Bu kutsal amaç doğrultusunda Türkiye ile ittifak içine girip Suriye Kürt bölgesine TC’nin askerî operasyonlar gercekleştirmesinin önünü açmakta, ona yardımcı olmaktadır. İktidarını sürdürebildiği bölgede Kürt halkının yoksulluk, sefalet içinde boğulmasını sağlamakta, kendisine karşı oluşan muhalefeti, işçi ayaklanmalarını İran’daki İslamcı diktatörlük gibi bastırmaktadır. En az İran rejimi kadar otoriter, kapitalist, patriyakal bir diktatörlüktür. KDP, KYB, Barzani aşireti Kürt ulusunun özgürlüğünün önünde aşılması gereken önemli bir engel olarak durmaktadır. Türkiye ve Suriye’deki Kürt siyasal önderliklerine gelecek olursak eğer, onlarında ulusal bağımsızlık, birleşik Kürdistan gibi bir hedefi yoktur. İlkesel ve programatik olarak bunu reddetmektedirler. Kendi sömürgeci devletlerini demokratikleştirip, demokratik bir yönetim altında bir arada yaşamayı savunmaktadırlar. Sömürgeci güçlerinden demokratik siyasal statü kazanmayı hedeflemektedirler. Oysaki bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. Suriye ve Türkiye burjuva devletlerinin varoluşsal sebeplerinin başında Kürt düşmanlığı ve sömürgeci politikalar yer almaktadır. Türkiye ve Suriye burjuva devletleri demokratikleştirilemez, ıslah edilemez. Kendisini ulus devletler temelinde örgütleyen, esitşizliklerden beslenen burjuva devletler içinde halkların eşitliği sağlanamaz. Hele ki kapitalizmin düşüşe geçtiği, küresel düzeyde burjuva demokrasisini rafa kaldırdığı, otoriter rejimler inşa ettiği bu dönemde bu konjektürde yılların despot, sömürgeci devletleri yıkılmadan asla demokratik bir program hayata geçirilenez. Gerek böyle bir demokratik programı hayata geçirmek, ulusların eşitliği ve gönüllü birliğine dayalı bir siyasal yönetim ancak proleter devrimle hayat bulur. Bugün Kürdistan’ın özgür, bağımsız, birleşik olmasının tek koşulu dört sömürgeci burjuva devletinin halklarının ortak mücadelesiyle yıkılmasından geçmektedir. Özgür, birleşik, bağımsız Kürdistan ancak Ortadoğu, Mezapotamya, Anadolu Sovyetlerinin parçası olan Kürdistan’la mümkündür. İran’daki isyanın sosyalist bir devrimle taçlanması bu sürecin önünü açan, tetikleten devrim olur. İran devrimi Ortadoğu, Mezapotamya, Anadolu, Kafkasya devriminin önsözü olur. Bugün İran Kürdistanı’nda öne çıkartılacak olan, tam da yukarıda bahsettiğimiz bu geniş coğrafya için sürekli devrim programıdır. Emperyalizmin, sömürgeci dört devletin ve kendi siyasal önderliklerinin kurbanı olan Kürt ulusunun kendi geleceğini, kendi özgürlüğünü kendi ellerine almasının olanaklarını yaratır. Bugün İran Kürdistan’ında öne çıkartılacak slogan şudur: Biji serhildan Azadiya Kürdistan!
Yaşasın Ortadoğu Sovyetleri!
Yaşasın Ortadoğu Sovyetlerinin kurucu öznesi olan bağımsız birleşik kızıl Kürdistan!
15-) Gerek İran’daki isyancı grupların gereksede İran’la dayanışma içinde olan işçi, kadın, devrimci teşkilatların İran’a yapılan ambargoları destekleyen, Batılı emperyalistlerin İran isyanına destek olması için harekete geçmesini savunan bir pozisyon alması tarihsel bir hata olur. Her şeyden önce İran’a uygulanacak her ambargo her ekonomik yaptırımın faturasını ne İran burjuvazisi ne mollar öder. Tüm fatura emekçilere kesilir, İran emekçilerinin daha fazla yoksullaşmasını sağlar. Bir diğer neden toplumsal meşruiyeti buz gibi eriyen molla rejimine bu durum siyasal meşruiyet kazandırır. Molla rejimi yıllardır içeride kendisine karşı gelişen her muhalefeti, Batılı emperyalistlerin oyunu olduğu masalını anlatarak kitlelere ben olmazsam dış düşmanlar bizi mahveder türküsünü okumaktadır. Bu türkünün bugün İran’da ayağa kalmış halk kitlelerinde bir karşılığı olmasa da, bu tarz çağrıların içeride ve dışarıda gelişmesi molla rejiminin işine yaramayacak, manevra alanlarını genişletecek bir duruma evrilebilir. Bu tarz çağrılar bu çağda emperyalizmin ilerici bir yönünün olabileceğini savunmak anlamına gelir. İran’daki isyanı Batılı emperyalistlerin çalıp kendi saflarına yedeklemek için faaliyet alanı açılır. İran halkında Batılı emperyalistlerden dost olabileceği fikrinin yeşermesinin sonucu şu olacaktır. Molla rejimine ecel terleri akıtan bu isyan Batılı emperyalistlerin parlatacağı bir burjuva siyasal önderliğin saflarına girmesine yol açar. Bu durumda İran emekçilerinin ve ezilenlerinin kendi kurtuluşunun kendi eserleri olmasını engeller. Kazanan burjuvazi, emperyalizm, kaybeden İran emekçileri ve ezilenleri olur.
16-) İran isyanı ile tüm dünyadaki devrimci teşkilatların, işçi teşkilatlarının, feminist teşkilatların dayanışma içinde olmaları gerekmektedir. İran isyanıyla enternasyonel dayanışma, sadece İran’la dayanışma eylemleri ve dayanışma kampanyaları faaliyetleriyle sınırlı kalmamalıdır. Düşüsteki kapitalizm tüm dünyada yoksulluğu, sefaleti, savaşı, dinci fanatizmi, faşizmi, otoriter rejimleri, ataerkiyi, homofobiyi yükseltmektedir. İran isyanıyla dayanışma içinde olan her siyasal özne her yeri İran yapma perspektifini kuşanmalı, her yerde kapitalizmi ve onun yarattığı tüm gericilikleri yıkmak için isyan gerçekleştirmeyi hedeflemelidir.
Trackbacks/Pingbacks