Giriş
Köhnemiş olan emperyalist-kapitalist sistem, küresel ölçekte girdiği birleşik krizle gezegenimizi barbarlık içinde yok oluşa sürüklemektedir. Covid-19 küresel sağlık kriziyle, kapitalizm içinde bulunduğu ekolojik ve iktisadi kriz bir üst boyuta ulaşmıştır. Bu krizin en büyük bedeli emekçi sınıflara ödetilmektedir. Bittiği, eski önemi ve devrimci gücü kalmadığı iddia edilen işçi sınıfı pandeminin tüm yükünü üstlenerek, kendisinin yokluğunda, dünyanın dönemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bu küresel birleşik kapitalist krizde işçi sınıfının payına; işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, geleceksizlik, devlet baskısı, eril, homofobik şiddet, en temel özgürlüklerin lav edilmesi düşmektedir. Covid-19 sürecinde hükümetlerin aldığı tüm tedbirler şirketleri kurtarmaya yöneliktir. Hükümetlerin tedbir almak için izledikleri tüm politikalar sınıfsal çelişkilerin derinleşmesine yol açmaktadır. İşçi sınıfı, bu yıkımların karşısında örgütsüz ve siyasal olarak silahsızdır. Bu çalışmamızda pandemi sürecinin işçi sınıfını nasıl etkilediğini, sektörlerdeki yeni çalışma biçimlerini, işçi sınıfına yönelen saldırıları irdeleyeceğiz. Pandemi süreciyle gelişen sektörleri ve kapananları ele alacağız. Sendikaları ve emek örgütlerini masaya yatırmadan önce, sendikaların bürokatik aygıtlara dönüşmesinin, sermaye ve devletle bütünleşmesinin tarihsel seyrini ele alacağız. Buradan çıkartacağımız tarihsel derslerin ışığında sendikaların ve işçi teşkilatlarının durumunu ele alacağız. Sosyalist solun aşılamayan hastalığı olan kendiliğindencilik ve ekonomimizm hastalığıyla hesaplaşıp, pandemi sürecinde kurulan emek örgütlerinin durumunu irdeleyeceğiz. Çalışmamızın son bölümünde ise bir emek platformu ve eylem planı önerisinde bulunacağız.
Pandemi ve İşçi Sınıfı
Covid-19 küresel sağlık krizi patlak vermeden küresel düzeyde derinleşen ekonomik kriz söz konusuydu. Covid-19 salgınıyla birlikte Kapitalizm’in ekonomik krizi sağlık kriziyle birleşerek çığ gibi büyüdü. Pandeminin ortaya çıkmasıyla tüm burjuva hükümetler ve onların basını bu krizin sınıf, millet, din, cinsiyet ayırmadığını, toplumun tüm kesimlerinin tehdit altında olduğunu, o yüzden sınıflar arası ulusal bir birlik oluşturulması gerektiğinin propagandası küresel düzeyde amentü gibi sürekli okundu. Tıbbi olarak salgın bir ayrımda bulunmamaktaydı, fakat iş salgından korunmaya gelince ve hükümetler salgına karşı tedbirleri açıkladıkça tüm sınıfsal çelişkiler en berrak şekilde gün yüzüne çıkmaya başladı, Kapitalizm’in küresel ölçekte dikiş tutmaması, tel tel dökülme süreci kendisini göstermeye başladı. Kapitalizm’in hüküm sürdüğü her yerde salgında, doğal afetlerde, savaşlarda önce yoksullar ve emekçiler ölür, burjuva sınıflar asla toplu şekilde ölmezler. Kapitalizm altında emekçi sınıflar her zaman kitlesel hâlde ölürler. Covid-19 iktisadi ve sosyal açıdan bir işçi sınıfı hastalığıdır. Çünkü salgın ilk çıktığından bugüne korunmak için, evde kalma, sosyal mesafe vb tedbirler çözüm olarak sunuldu. Evde kalma ve bu tedbirlere uyabilme şansına sahip olanlar; burjuvalar, orta sınıflar ve kısmi düzeyde evden çalışma sistemine uygun olan ofis çalışanları, memurlar vs..
İşçi sınıfı ise her koşulda çalışmaya, tıklım tıklım servislerde yemekhaneleri kullanmaya mahkum edildi. İşçi sınıfı için sonucu ölüm olan iki seçenek sunuldu: Ya işsiz kalıp açlıktan ölmek, ya da salgından ölmek. Covid-19 işçi sınıfı hastalığı olarak kalıcılaşırken ve hızla yaygınlaşırken, sermaye sınıfı bu krizi fırsata çevirerek esnek, güvencesiz, kuralsız çalışmayı genel istihdam biçimine çevirme hamlesine girdi. Bunu yaparken de ücret kesintilerini, ücretsiz izinleri, sendikasızlaşmayı dayattılar. Ücretsiz izinler, kısa çalışma ödenekleriyle işçiler gelirlerinin önemli bir kesmini kaybettiler. Patronlar ise hükümetlerin onları kurtarma paketleri, iş gücünün ucuzlaması ve kuralsızlığın yaygınlaşmasıyla üretim ve rekabet gücünü geri kazanmaya çalıştılar. Birçok uluslarası tekel ve ulusal şirketler pandemi sürecinde kârlarını önemli ölçüde yükselttiler. Kargo, lojistik, ulaştırma, kimya, sağlık, metal gibi birçok iş kolunun ilk başvurduğu yöntem işçilerin üzerindeki üretim baskısının artırılması oldu. Çalışma süreleri uzatıldı, tatil ve sokağa çıkma yasaklarında da fabrikalar, şantiyeler, atölyeler tam gaz çalışmaya devam etti. İşçi sınıfının ücretli izin hakkı, defacto olarak pandemi sürecinde ellerinden alındı. Tam zamanlı çalışan işçiler sokağa çıkmanın serbest olduğu zamanlar mesaide olmaktalar, mesai bitiminde ise sokağa çıkma yasakları başlamakta. Aynı şekilde tam gün sokağa çıkmanın ülke genelinde yasak olduğu günler ise işçilerin tatil günüydü. Pandemi sürecinde işini kaybetmeyen işçiler için hayat, iş yeri ve ev hapsinden başka bir şey değildir. Hapishanelerde dahi her mahkumun havalandırmaya çıkması en temel haktır. İş ev hapishanesine konulan işçilerin güneşin altında yürüme, hava alma hakları dahi ellerinden alınmıştır. İşçiler için pandemi, açlık ve ölüm zindanına prangalarla bağlanmaktır. Sendikal hareket ise bu zindanın güleryüzlü gardiyanıdır. Sendikal hareketin ana gövdesi; pasifist, atıl, sürecin izleyicisi, zaman zaman işçilerin ne kadar kötü şartlarda olduğunu anlatan bürokratik vaazlar vererek sermaye devletinden ricacı olmak dışında hiçbir fonksiyonu yoktur. ILO raporuna göre pandemi koşullarında dünya genelinde iş saatlerindeki daralmalar nedeniyle 1.6 milyar işçinin tüm geçim kaynakları ortadan kalkmıştır. Yine ILO verilerine göre dünya nüfusunun %55’i yani yaklaşık 4 milyar insanın sosyal sigorta ve yardım kapsamında bulunmadığı kaydedildi. İşsizlerin yalnızca %20’lik kesimi işsizlik yardımından yararlanabilmektedir. Pandemiyle dünya Kapitalizmi altüst olsa da, savaş ve militarist yatırımlara ara vermeden devam etmektedir. Emperyalist savaşlar, bölgesel çatışmalar alevlenerek sürmekte, bunun bir sonucu olarak da iklim krizi telafisi olmayan yıkımlara doğru savrulmaktadır. Bu durumda küresel birleşik Kapitalist krizin derinleşmesine yol açmaktadır. ILO verilerine göre 2021 yılı sonuna kadar 150 milyon insanın aşırı yoksulluğa düşebileceği günde 1,90 doların altında yaşayan küresel nüfusun %10’lara yaklaştığı tahmin edilmektedir. Oxfam’ın raporuna göre, yoksulluğun ve eşitsizliğin daha da derinleştiği pandemi döneminde dünyada günde “12bin” kişi açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Toparlarsak eğer pandemi süreciyle harlanan birleşik Kapitalist kriz topyekun bir şekilde işçilerin yaşam haklarına saldırı içerisindedir. Kapitalizm ve onun tüm milli devletleri işçi sınıfının tüm kesimlerine ölüm dışında bir seçenek sunmamaktadır.
Pandemi ve Kadınlar
Covid-19 küresel sıhhi kriziyle harlanan birleşik Kapitalist kriz her aşamasında sınıfsal uçurumları en berrak şekilde ortaya çıkarmaktadır. Bu uçurumlar yalnızca işçi sınıfıyla sermaye arasında kalmamakta, aynı zamanda da emekçi sınıfların ezilen kesimlerinin içinde bulunduğu yıkımların boyutlarını da berrak şekilde göz önüne sermektedir. Pandemi, mevcut eşitsizlikleri derinleştirdiği gibi cinsiyet eşitsizliklerin boyutunu da harlatarak büyütmektedir. Pandemi sürecinde küresel düzeyde yaşanan kitlesel işsizlikten en fazla etkilenen kadın emekçiler oldu. Bunun temel nedeni Kapitalist üretim zincirinin kadın istihdamını sağlarken ev içi emeğe benzeyen endüstriyelleşmiş iş kollarında kadın emeğini yoğunlaştırmasında yatmaktadır. Kadınların yoğun olarak çalıştığı hizmet, ağırlama, gıda, turizm gibi sektörler krizden en fazla etkilenen iş kollarıdır. Kadınların yoğun olarak çalıştığı bu sektörler en fazla kayıt dışı, esnek, güvencesiz çalışan iş kollarıdır. İLO verilerine göre dünya genelinde çalışan kadınların %58’i kayıtsız, güvencesiz işlerde çalışıyor. İşten çıkartmalar, ücretsiz izinler temel işsizlik nedeni olsa da, kadın işçilerin önüne pandemi süreciyle ekstra etmenler çıkmaktadır. Pandemi süreciyle kreşler ülke genelinde kapatıldı. Bu durumda otomatik olarak çocuk sahibi kadın işçilerinin zorunlu olarak işlerinden istifa etmesine zemin hazırladı. Hastalığın yaygınlaşmasıyla birlikte, evdeki hasta ve yaşlı bakımını da kadınlar üstlendiği için birçok kadın işçiyi üretimden kopartıp işsizliğe mahkum etmiştir. Pandemi döneminde işsiz kalan işçilere minimum düzeyde ( günde 39 tl) bir kısa çalışma ödeneği verildi. Bu ödenekten faydalanabilmek içinde asgari koşul olarak son 3 yılda 450 gün SSK pirimi istenmekteydi. Kayıt dışı çalışan, düzenli sigortası yatmayan, günübirlik işlerde çalışan işçiler bu ödenekten faydalanamadı. Kayıt dışı ve günübirlik işlerde çalışılan iş kolları da kadın istihdamlarının en yoğun olduğu işlerdir. Dönüşümlü çalışma, uzaktan eğitim, kreşlerin kapatılması, artan bakım emeği, dışarıdan hizmet satın alma gücünü kaybetme, uygulaması gereken hijyen standartlarının yükselmesi gibi nedenlerle henüz işini kaybetmeyen kadın işçilerinin ev içi görünmeyen emeği normal zamanın çok üstüne çıkmıştır. Bununla birlikte Covid-19 sürecinde en yoğun çalışan sektör hiç tartışmasız sağlıktır. Sağlık sektörü içinde de en yoğun çalışanlar hemşireler, hasta bakıcılar, temizlik işçileridir. Bu alanlarda da kadın emeği yüksek orandadır. Covid-19 krizini omuzlayan sektör sağlıktır, sağlık sektörünü omuzlayan ise yine bu sektörün kadın emekçileri olmuştur. Pandemi sürecinde kadınların yaşadığı bir diğer can alıcı problem aile içi şiddetin ve devletin bunun önünü açmasıdır. Salgın bahane edilerek kadın sığınma evlerine girişler engellendi. Şiddet gören kadınlar evlerine geri gönderilerek, cinayetle sonuçlanacak bir sürecin zemini hazırlanıldı. Krizle birlikte hükümetler sınıfsal çelişkilerin üstünü örtmek, artan memnuniyetsizliği kendinden uzaklaştırmak için milliyetçi, muhafazakar, ataerkil, aşırı sağ politikalar izledi. Kadınların tüm kazanımlarına karşı küresel çapta saldırılar gerçekleşti. Bu durum Polonya ve Arjantin’de kürtaj yasaklarıyla cisimleşirken, Türkiye özelinde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması üzerinden vücut buldu. Siyasal İslamcı argümanlarla “kutsal aile” propagandaları gerçekleşti, sürekli olarak kadınların mücadeleyle kazanmış olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıldı. İstikrarlı şekilde LGBTİ+lar nefret objesine dönüştürülerek muhafazakarlık artırılmaya çalışıldı. Tüm siyasal İslamcı ve faşist güçler İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere eril, kadın düşmanı politikalarda kutsal bir ittifak içerisinde yer aldılar. Toparlarsak eğer küresel birleşik kapitalist yıkımı en sert şekilde yaşayanlar kadınlar olmuştur.
Pandemi ve Mülteciler
Pandemi süreciyle derinleşen küresel Kapitalist yıkımdan payını en fazla alan kesimlerin başında mülteci ve göçmen emekçiler yer almıştır. Emperyalist savaşlar, etnik dinsel çatışmalar gibi nedenlerle daha iyi bir hayat için değil, hayatta kalabilmek için ölüm yolculuğuna çıkanların hayatta kalabilenleri yeni bir cehennemde varoluş savaşıyla karşı karşıya kaldılar. Güvencesizlik, belirsizlik, işsizlik, en ucuz işçilik, barınma sorunu, eğitim sorunu, yoksulluk, sefalet, sistematik ırkçılık ve faşist saldırganlıklarla maruz kalmak….
Devletler tarafından dış politikada pazarlık ve siyasal koz malzemesi, patronlar için fahiş fiyatlı iş gücü, insan tacirleri ve suç örgütleri için yüksek gelir getiren bir pazar olarak görüldü.
Pandemi öncesi bu koşullarda yaşam savaşı veren mülteciler için pandemi savaştan sonra ikinci büyük felaket oldu. Covid-19 küresel sıhhi krizle birlikte burjuva hükümetlerin önlem olarak aldığı ilk uygulamalardan biri hudutların kapatılması oldu. Sürekli olarak bir yerden bir yere gitmek zorunda kalan mülteciler, kendisini ulus-devlet olarak örgütleyen kapitalizmin hudutlu dünya gericiliğini en vahşi şekilde yaşadılar. Bu süreçte mülteciler hudutlar arasında devletlerin köşe kapmaca oyuncağına döndüler. Tamamen güvencesiz, sigortasız, en ucuz ve en kötü şartlarda yaşayan mülteciler, pandemi sürecinde açlıkla baş başa kaldılar. Pandemi süreciyle küresel düzeyde sağ popülist iktidarlar virüsün suçlusu olarak mülteci ve göçmenleri gösterdiler. Virüsün Çin yapımı iddialarıyla birlikte, birçok ülkede Asyalı emekçilere karşı nefret kusuldu. Virüsün mülteciler tarafından yayıldığı propagandası yapılarak ırkçılık yükseltilmeye çalışıldı. Türkiye özelinde bu durum Suriye, Afganistan ve Ortadoğulu mültecilere karşı sistematik bir nefret söyleminin ve faşist saldırganlığın artması şeklinde vücut buldu. Virüsü mülteciler bulaştırmıyordu fakat virüsten en fazla etkilenen onlardı. Çocuk bezi, sabun, kadın pedi, en temel hijyen malzemelerinden yoksundurlar. Kendilerini virüsten izole edecek hiçbir koşula sahip değiller. Pandemiden önce okula gidebilen mülteci çocuklar, uzaktan eğitimin gelmesiyle birlikte, internet, bilgisayar vb yokluğunda eğitimden kopartıldılar. Covid-19 belirtileri taşımalarına rağmen kayıtsız olan mülteciler hastaneye kabul edilmemekte, hastane polisleri tarafından ülkeden atılmakla tehdit edilip, şiddete ve fiziksel, psikolojik işkenceye maruz kalmaktadırlar. Aşılama programlarına hiçbir şekilde dahil edilmemektedirler. Çünkü aşılama programında baz alınılan temel kriterlerin başında vatandaşlık gelmektedir. Bu durumda göçmen ve mültecileri yok saymanın, ölüme terk etmenin diğer adıdır.
Pandemi Sürecinde Gelişen Sektörler ve Kapananlar
Pandemi krizi küresel düzeyde ekonomide hızlı düşüşler yaşandı. Bir çok sektör küçültmeye yönelirken bazı sektörlerde bitkisel hayata girdi. Pandemi sürecinde sosyal izolasyonlu bir yaşam biçimi doğdu. Pandemiyle yaşamın ihtiyaçlarına cevap veren sektörler hızlı bir gelişim gösterdi. Sosyal izolasyonların, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı bu dönemde hayat ev ve iş arasındaki bir hapishaneye dönüştü. Bu süreçte internet ve dijital iletişim ağları hayati bir önem kazandı. Okullar komple uzaktan dijital eğitime döndü. Büro işlerinde çalışan birçok kişi evden çalışmaya başladı. Teknoloji, bilişim, dijital yazılım, telekom gibi sektörler altın çağını yaşadı. Sokağa çıkmanın kısıtlı olduğu bu süreçte, online alışveriş şirketleri ciddi kârlar elde ederek büyüme içerisine girdiler. Alışveriş ihtiyacının karşılanması büyük ölçüde dijitale dönüşmesiyle birlikte kargo sektörüne olan ihtiyaç hiç olmadığı kadar gelişim gösterdi. Evde kalma sürecinin kalıcılaşmasıyla elektrik, doğalgaz gibi enerji tüketiminin artmasına bu sektörlerin büyük kârlar elde etmesine yol açtı. Salgından korunmak için hijyen ve temizlik zorunlu bir önleme dönüştü. Hijyen ve temizlik ürünleri satan şirketlerin pandemide yıldızları parladı. Turizm, seyahat, lokantacılık gibi sektörler ise pandemiyle birlikte bitkisel hayata girdi.
Devamı gelecek bölümlerde…….