İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır. İşçi sınıfının kurtuluş savaşımı, sınıf ayrıcalıklarını ve tekelleri yaratmak için değil, eşit hak ve ödevler için, her türden sınıf egemenliğini ortadan kaldırmak içindir.
Bütün biçimiyle köleliğin, toplumsal sefaletin, zihinsel çöküş ve siyasal bağımlılığın temelinde, çalışan insanın iş araçlarını (yani tüm yaşam kaynaklarını) tekelinde bulunduranların ekonomik boyunduruğu altına sokulması yatar. Bu nedenle, işçi sınıfının ekonomik kurtuluşu, her siyasal hareketin bir araç olarak tabi olması gereken büyük hedeftir. Bugüne dek bu büyük hedefe yönelen tüm çabalar, her ülkede emeğin çeşitli kesimleri arasındaki dayanışma eksikliği, çeşitli ülke işçi sınıfları arasındaki kardeşçe bağın yokluğu nedeniyle başarısızlığa uğramıştır. Yerel ya da ulusal değil, modern toplumun var olduğu bütün ülkeleri kucaklayan toplumsal bir sorun olan emeğin kurtuluşunun gerçekleşmesi, sonuç olarak en ileri ülkelerin pratik, teorik iş birliğine bağlıdır. Avrupa’nın en sanayileşmiş ülkelerinde işçi sınıfının bugün canlanmakta oluşu hem yeni umutlar doğurmakta, hem de eski hatalara düşülmesine karşı ciddi bir uyarıda bulunma, hâlâ birbirinden kopuk olan hareketleri birliğe çağırmaktadır.”
İsçi sınıfının ilk uluslararası örgütü olan Birinci Enternasyonal’in tüzüğünde bu ibareler mevcuttu. 28 Eylül 1864 yılında kurulan Birinci Enternasyonal bir siyasal akım olarak komünizmin diğer siyasal akımlardan temel ayırt edici özelliklerini somutlayan nitelikteydi. Komünistler işçi sınıfının bir kesimini değil tamamının tarihsel ve siyasal çıkarlarını savunmaktadır. Komünistler yerel ya da ulusal ölçekli bir mücadele değil enternasyonal ölçekli bir mücadele vermekle birlikte, sınıfsız, sömürüsüz, hudutsuz, devletsiz, patronsuz bir dünya için kavga verirler. Bu hedefler komünist devrimcileri, gerek işçi sınıfı ve ezilen kesimlerdeki diğer siyasal akımlardan gerekse de burjuva saflardaki siyasal akımlardan tamamen ayırır. Siyasal mücadele en genel anlamıyla iktidar için mücadeledir. İktidar için mücadele devleti ele geçirme mücadelesinin bir diğer adıdır. Bu durumda amacı devleti ve devlete ihtiyaç duyulan nesnelliği ortadan kaldırmak olan komünizm için mücadelenin de siyasal bir mücadele olduğunu söylemek doğru mudur? Komünizm için mücadele aynı zamanda siyasetin ortadan kaldırılması için bir mücadele olmakla birlikte, kendine özgü bir siyasal mücadeledir. Komünizmin siyasal bir mücadele olmasın temel nedeni; komünist bir dünyaya tarihin evriminin bir ürünü olarak ulaşamayacağımız, ona ancak işçi sınıfının önderliğinde ezilenlerin kendi öz mücadelesiyle ulaşılabileceği gerçeğinde yatmaktadır. Bu gerçeklik, komünist devrimciliğin hedefinin kendisini bir sınıf diktatörlüğü olarak örgütlenmiş burjuva devletin ele geçirilip hükümet olmak değil, burjuva devleti imha edip yerine sovyet organlarının iktidarına dayanan, komünist dünyaya giden yolun önünü açan daha baştan sönümlenmeye yüz tutmuş yarı devlet kurmakta düğümlenmektedir. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak komünistlerin siyasal mücadelesi, burjuva devletin aygıtlarıyla, kurumlarıyla, hukukuyla sürekli kavgalı olmayı gerekli kılmaktadır. Komünist siyasetin başladı nokta bu hedefin benimsenmesinde ve bu hedefe yönelik örgütlenme içerisine girmekte düğümlenmektedir. Tüm siyasal akımlar iktidarı ele geçirme hedefiyle parti kurarlar, örgütlenirler, onları iktidara getirecek kitlelerin desteğini alabilmek için çeşitli faaliyetler içerisinde bulunurlar. Komünistlerde parti inşa ederler, hedefledikleri kitle içerisinde siyasal faaliyet yürütmek, örgütlenip kitleselleşmeye çalışırlar. Komünist devrimcilerin siyasetinin temel ayırt edici yönlerinden biriside şudur: Diğer tüm siyasal akımlar kitleleri nesne olarak görürler, kitlelere çeşitli vaatlerde bulunurlar. Kendi iktidarlarında yapacakları icraatlerin ne olduğunu anlatmaya çalışırlar. Bu siyasal akımların tasavvur ettikleri iktidar yöneten ve yönetilen ayrımı kalıcı olmakla birlikte yöneten kesim üzerinde doğrudan bir denetim mekanizması söz konusu değildir. Komünist devrimciler ise bir partinin önderliği sayesinde, iktidarın proletarya tarafından ve sovyet tipi doğrudan demokrasi araçlarıyla ele geçirilmesi için mücadele ederler. Kendi partisinin iktidarı yerine işçi sınıfının iktidarını koyarlar. İnşa ettikleri düzenin temelini işçi sınıfının doğrudan demokrasi aygıtı olan sovyet organları üzerinden kurarlar. Hedeflerine ulaşabilmenin temel koşulu da tüm toplumun devlet yönetimine katılımına bağlıdır. Bu ne küçük bir ayrıntıdır nede romantik bir hülyadır. Komünistler iktidarı kendi partisinin eline geçirmek için değil işçi sınıfının egemen sınıf olarak iktidarı ele geçirmesi için mücadele ederler. Komünist siyaset yalnızca öznesi itibarıyla değil, içeriği ve biçimiyle de tüm siyasal akımlardan keskin bir ayırt ediciliğe sahiptir. Komünist siyasal mücadele bıçak sırtında yürüyen bir mücadeledir. İlkelerden, hedeften küçük tavizler vermek, kitleselleşmek adına popülizm yapmak, ufuk kaybına neden olmakta ve süreç içerisinde düzen içine kanalize olmaktadır. Bugün komünist siyaset adı altında reformizm, parlamenterizm, sendikalizm, sosyal yurtseverlik, sosyal demokratlık yapan birçok akım mevcuttur. Bu akımların kopuşunda yatan temel neden teorik ve politik kavrayışta somutlanmaktadır. İşçi sınıfının siyasal mücadelesiyle, ekonomik mücadelesini birbirinden ayıran arlarına duvarlar ören, asgari, azami program ayrımları öne sürüp, sosyalist devrimin önüne türlü türlü aşamalar koyan, onu çıkmaz ayın son çarşambasına erteleyen anlayışlar, komünist devrimciliği reformizme hapsetmektedir. Burjuva diktatörlüğünü yıkmak parçalamak yerine, onun kuralları içinde iktidar olmayı, emekçi sınıflar lehine reformlar yaparak sosyalizme ulaşmayı hedeflemektedir. Bu tarz akımlar devrimci kabarışları sistem içinde tutmak, onun enerjisini tüketmek dışında bir misyonu yoktur. Programatik olarak aynı temelli aşamalı devrim programı olan ama eylem biçimi itibarıyla küçük burjuva radikalizmine dayanan akımlar çoğu zaman reformizmin alternatifi gibi görünmektedir. Fakat sert söylemleri ve eylemleri kazındığı zaman programından reformizm dışında hiçbir şey çıkmamaktadır. Bu tarz akımların akıbetlerini iki şekilde somutlayabiliriz. İktidarı alamamış küçük burjuva radikalizmine dayanan devrimci demokrat akımların neredeyse tamamı, yıllarca silahlı savaş verdikleri devletlerin sistemine entegre olarak, mevcut düzenin sol muhalefeti olmuşlardır. Latin Amerika’daki birçok gerilla önderi yıllarca savaştıkları devletlerin bakanına, başkanına dönüştüler. İktidara gelenler ise Çin, Vietnam, Küba, Nikaragua vb örneklerde işçi sınıfı yerine kendi partisinin bürokratik iktidarını kurarak, sosyalizmi ulusal kalkınmacı devletçi bir rejime indirgeyerek, sınıfsız, sömürüsüz topluma giden yolun önünde aşılması gereken yeni barikatlar olmaktadır. Komünist devrimciliğin asli görevi işçi sınıfının siyasallaşmasını ve örgütlenmesini sağlamaktır. Sınıfının siyasallaşmasının, öz-örgütlenmesinin gelişmesine öncülük ve önderlik etmek, bunun için gerekli hazırlık ve donanımı işçi sınıfına sunmaktır. Komünist devrimciliğin işçi sınıfı saflarındaki diğer akımlardan temel farklarından birisi sınıfa devrimci siyasal bilinç taşımasıdır. İşçi sınıfına devrimci siyasal bilinç taşımak, sınıfa akıl vermek, bilimsel eğitim faaliyeti yürütmek değildir. Komünistlerin işçi sınıfına bilimsel bilgi değil, devrimci siyasal bilinç taşırlar, bu bilincin sınıfının içinde üretilmesi ve harekete geçirilmesiyle yükümlüdürler. Sınıfa siyasal bilinç taşımak teorik bir çalışmadan çok pratik bir faaliyettir. Sınıfa bilinç taşıma eylemi sınıfın dışında yer alan küçük burjuva aydınların yol gösterici ültimatomlarına indirgenemez. Sınıfa bilinç taşıma faaliyeti bizzat sınıfın içinde yer alan proleter komünist militanlar aracılığıyla yapılır. Sınıfa siyasal bilinç taşıma, sendikalist ve ekonomist bilinç değildir. Bu zaten sınıfın içinde kendiliğinden oluşabilen bir bilinçtir. Siyasal bilinç taşıma faaliyeti, sendikalist, ekonomimist mücadelenin dışında verilen bir mücadeledir. Siyasal mücadele her şeyden önce örgütlü şekilde yürütülür. Siyasal mücadele için siyasal bir örgüte, partiye ihtiyaç vardır. Örgüt ve parti olmadan siyasal mücadele vermek olanaksızdır. Komünist devrimcilerin tüm siyasal akımlardan temel ayırt edici yönlerinden birisi de parti anlayışında düğümlenmektedir. Devrimci komünist bir parti geniş kitleleri, sınıfın tümünü içine alması gerekmez. Devrimci Komünist parti sınıfın en bilinçli, en militan ve mücadeleci kesimlerinin örgütüdür. Komünist militanlar sınıfın geri kalan kesiminin öz kitle teşkilatlarının örgütlenmesi, sınıfın kendi iktidar aygıtlarının inşası için mücadele ederler. Devrimci Komünist parti yığınları kendi saflarında örgütleyen bir kitle örgütü değildir. Yığınların kitle örgütlerinin oluşmasına öncülük eden ve onlara harekete geçme özgüven ve tecrübesinin oluşması için mücadele verir. Devrimci Komünistler her mücadeleyi, proletaryanın tarihsel hedefinin bilincine varması için araca dönüştürür. En basit ücret artışı veya var olan yasal haklarını korumak için verilen mücadeleyi dahi sosyalist devrim perspektifine taşımak için kullanmalıdır. Gündelik mücadelelerde yalnızca günlük çıkarları değil proletaryanın tarihsel çıkarlarını, sınıfın bir kesiminin değil tamamının çıkarlarını savunurlar. İşçi sınıfının etrafında tüm ezilenlerin birliğini sağlamak için mücadele ederler. İşçi sınıfını kısır işyerine hapsolmuş ekonomik mücadelelerinden kopartıp, sınıfın siyasallaşmasını baş hedef olarak belirler her fırsatı siyasal iktidar mücadelesine bağlar. Komünist devrimci siyasetin temel ayırt edici yönlerinden biriside kendisini ulusal bir mücadeleye hapsetmemesinde yatmaktadır. Devrimci Komünistler mücadelesini ve teşkilatlanmasını enternasyonal ölçekte yapar. İktidar mücadelesi ayak bastığı coğrafyada başlar ama orada son bulmaz. Kendi devriminin kaderini dünya devrimine bağlar. Sosyalist devrim ulusal arenada başlayan, uluslararası arenada gelişen dünya çapında son bulan sürekli devrimlerin toplamıdır.